3.Bölüm
Hz. İsa (as) bu yüzyılda yeryüzüne yeniden gelecek
ALLAH İNKAR EDENLERİN HZ. İSA (AS)'A KURDUĞU
TUZAKLARI BOŞA ÇIKARMIŞTIR
Bazı Yahudilerin ve Romalı putperestlerin Hz. İsa (as)'ı
öldürmek için kurdukları plan, tarihin farklı dönemlerinde inkarcıların pek çok
peygambere karşı kurdukları tuzaklardan biridir. Allah Kuran'da, inkarcıların
ne zaman kendilerine bir peygamber gelse ve onları gerçek din ahlakını yaşamaya
davet etse, muhakkak ona karşı çeşitli tuzaklar kurduklarını ve hatta onu
öldürmeye kalkıştıklarını haber vermiştir.
Andolsun,
Biz Musa'ya kitabı verdik ve ardından peşpeşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu
İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs'le teyid ettik. Demek,
size ne zaman bir elçi nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük
taslayarak bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldürecek
misiniz? (Bakara Suresi, 87)
Hz. İbrahim (as)'ı ateşe atan, ordularıyla birlikte Hz. Musa
(as)'ı takip eden, sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'i bir gece
baskınıyla öldürmeye kalkışan, Hz. Yusuf (as)'ı kuyuya terk eden, sadece "Rabbimiz
Allah'tır" dedikleri
için müminleri yurtlarından sürmeye kalkışanlar, farklı dönemlerde yaşamış
olmakla birlikte benzer düşünce yapısına sahip olan insanlardır. Hepsi, Allah'a
ve elçilerine başkaldırmaya kalkışmış, Allah'ın emrettiği din ahlakına karşı
gelmiş, ahirette yaptıklarının hesabını vereceklerini göz ardı etmişlerdir.
Peygamberlerin, kendilerine Allah'ın kulu olduklarını hatırlatmalarına, onları
fedakar olmaya, sadaka vermeye, Allah rızası için iyilikte bulunmaya, adil
olmaya, tevazulu olmaya davet etmeleri öfke duymalarına ve Allah Katında seçkin
ve tertemiz olan elçiler aleyhinde tuzaklar kurmalarına neden olmuştur.
İnkarcıların bu zihniyeti bir Kuran ayetinde şöyle haber verilmektedir:
... Onlara
elçiler göndermiştik. Onlara ne zaman nefislerinin hoşuna gitmeyen bir şeyle
bir elçi geldiyse, bir bölümünü yalanladılar, bir bölümünü de öldürdüler. (Maide
Suresi, 70)
Benzer bir şekilde Mekkeli müşriklerin de Hz. Muhammed (sav)'i
yurdundan çıkarmak ve öldürmek için tuzaklar tasarladıkları Kuran'da
bildirilmiştir. Rabbimiz, inkarcılar bu tuzağı kurarken Kendisi'nin de onlara
bir tuzak kurduğunu haber vermiştir. Hiç kuşku yok, tuzak kuranların en üstünü
Yüce Allah'tır.
Hani o
inkar edenler, seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek amacıyla, tuzak
kuruyorlardı. Onlar bu tuzağı tasarlıyorlarken, Allah da bir düzen (bir
karşılık) kuruyordu. Allah, düzen kurucuların (tuzaklarına karşılık verenlerin)
hayırlısıdır. (Enfal Suresi, 30)
Daha önce de belirttiğimiz gibi inkar edenler Hz. İsa (as)'ı da
öldürmeye kalkışmışlardır. Kendilerince çok kapsamlı bir plan yapmış ve Hz. İsa
(as)'ı ele geçirerek öldüreceklerini düşünmüşlerdir. Tarihi ve İslami
kaynaklarda yer alan bilgilere göre, bazı müşrik Yahudiler, Romalıları Hz. İsa
(as) aleyhinde kışkırtabilmek için, Hz. İsa (as) hakkında pek çok yalan ve iftira
ortaya atmışlardır. Böylece Romalıların Hz. İsa (as)'ın öldürülmesi için
harekete geçmesini hedeflemişlerdir. Yahudilerden bazılarının Hz. İsa (as)
aleyhinde düzen kurdukları Kuran'da şu şekilde bildirilmiştir:
Nitekim
İsa, onlarda inkarı sezince, dedi ki: "Allah için bana yardım edecekler
kimdir?" Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a
inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahid ol" dediler.
"Rabbimiz, biz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk. Böylece bizi
şahidlerle beraber yaz." Onlar
(inanmayanlar) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu.
Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır. (Al-i İmran Suresi, 52-54)
Allah
onların tuzaklarını hiç ummadıkları bir şekilde tersine çevirmiştir. Hz. İsa
(as)'ı hiçbir şekilde öldürememişler, ancak bu konuda onlara bir benzetilme
yapılmıştır. Rabbimiz bu seçkin kulunu, inkar edenlerin tuzaklarından koruyup
kurtarmıştır. Hz. İsa (as) ölmemiştir ve Allah Katında diridir. Allah'ın,
Kuran'da Hz. İsa (as)'a kurulan tuzakların bozulduğunu bildirmiş olması da, Hz.
İsa (as)'ın Allah Katında diri olduğunun önemli delillerinden biridir. Eğer Hz.
İsa (as) bazı kimselerin iddia ettiği gibi ölmüş olsaydı (ki bu doğru
değildir), o takdirde bu, inkar edenlerin kurdukları tuzakla hedeflerine
ulaşmış oldukları anlamına gelirdi. Zira bu tuzağın ana hedefi Hz. İsa (as)'ın
öldürülmesidir. Ancak Allah, Hz. İsa (as)'a kurulacak olan bu tuzağı bozacağını
bildirmiş ve "... Allah, kafirlere mü'minlerin aleyhinde
kesinlikle yol vermez." (Nisa Suresi, 141) ayetinin bir
tecellisi olarak, inkar edenlerin Hz. İsa (as)'ı öldürmelerine izin
vermemiştir. Kuran'ın pek çok ayetinde, inkar edenlerin tuzaklarının hiçbir
şekilde başarıya ulaşamayacağı, bu tuzakların yerle bir edilmesinin Allah'ın
sünnetinin bir gereği olduğu haber verilmiştir. Bu ayetlerden bazıları şu
şekildedir:
Gerçek şu
ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden
oynatacak da olsa, Allah Katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık)
vardır. (İbrahim Suresi, 46)
… Gerçekten Allah, kafirlerin hileli-düzenlerini boşa çıkarıcıdır. (Enfal Suresi, 18)
Yoksa hileli-bir düzen mi kurmak istiyorlar? Fakat (asıl) 'o inkar edenler hileli-düzene düşecek olanlardır. (Tur Suresi, 42)
Şüphesiz Allah, (müşriklerin saldırı ve sinsi tuzaklarını) iman edenlerden uzaklaştırmaktadır. Gerçekten Allah, hain ve nankör olan kimseyi sevmez. (Hac Suresi, 38)
Doğrusu onlar, hileli bir düzen planlayıp kuruyorlar; Ben de bir düzen kurup hazırlıyorum. Sen kafirlere bir mühlet ver, az bir süre tanı. (Tarık Suresi, 15-17)
Onlardan öncekiler, hileli-düzenler kurmuşlardı da, Allah(ın azap emri) onların kurdukları yapıların temellerine geldi, böylece üstlerindeki tavan tepelerine çöktü; azap onlara şuurunda olmadıkları yerden gelmişti. (Nahl Suresi, 26)
… Gerçekten Allah, kafirlerin hileli-düzenlerini boşa çıkarıcıdır. (Enfal Suresi, 18)
Yoksa hileli-bir düzen mi kurmak istiyorlar? Fakat (asıl) 'o inkar edenler hileli-düzene düşecek olanlardır. (Tur Suresi, 42)
Şüphesiz Allah, (müşriklerin saldırı ve sinsi tuzaklarını) iman edenlerden uzaklaştırmaktadır. Gerçekten Allah, hain ve nankör olan kimseyi sevmez. (Hac Suresi, 38)
Doğrusu onlar, hileli bir düzen planlayıp kuruyorlar; Ben de bir düzen kurup hazırlıyorum. Sen kafirlere bir mühlet ver, az bir süre tanı. (Tarık Suresi, 15-17)
Onlardan öncekiler, hileli-düzenler kurmuşlardı da, Allah(ın azap emri) onların kurdukları yapıların temellerine geldi, böylece üstlerindeki tavan tepelerine çöktü; azap onlara şuurunda olmadıkları yerden gelmişti. (Nahl Suresi, 26)
KURAN'DA PEYGAMBERLERİN ÖLÜMÜ NASIL ANLATILIYOR?
Kuran'da peygamberlerin ölümlerinin aktarıldığı kıssalarda geçen
kelimelerle, Hz. İsa (as)'ın Allah Katına yükseltilmesinin anlatıldığı
ayetlerin incelenmesi, önemli bir gerçeği ortaya çıkarmaktadır. Bu bölümde Hz.
İsa (as) kıssasında geçen ve diğer peygamberlerin ölümlerini ifade eden
kelimelerin Arapça karşılıklarını ve Kuran ayetlerinde ne şekilde
kullanıldıklarını inceleyeceğiz. Kuran'da peygamberlerin ölmesi veya
öldürülmesiyle ilgili olarak kullanılan kelimeler ileride daha detaylı
göreceğimiz gibi "katele (öldürmek), mate
(ölmek), haleke (helak olmak), salebe (asmak)" ya da birkaç özel kelimedir. Oysa Hz.
İsa (as) için, Kuran'da çok açık bir ifadeyle, "Onu
öldürmediler (ma katelehu) ve asmadılar (ma salebuhu)" ifadesi kullanılarak hiçbir öldürme
şekliyle öldürülmediği vurgulanmaktadır. İnkar edenlere, Hz. İsa (as)'ın bir
benzerinin gösterildiği ve onun Allah Katına yükseltildiği bildirilmektedir.
Al-i İmran Suresi'nde ise Hz. İsa (as)'ı Allah'ın vefat ettireceği ve onu
Kendi Katına yükselteceği bildirilmiştir:
Hani Allah,
İsa'ya demişti ki: "Ey İsa, doğrusu seni Ben vefat ettireceğim
(müteveffiyke), seni Kendime yükselteceğim (rafiuke), seni inkar edenlerden
temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne
geçireceğim..." (Al-i İmran Suresi, 55)
Kuran'da ölüm anlamı içeren kelimelerin ve Al-i İmran Suresi'nde
geçen "vefat ettirme" kelimesinin kullanım şekilleri
şöyledir:
1) Teveffa: Vefat Ettirme
Ayette geçen "vefat" kelimesinin karşılığı Türkçede
kullanılan ölme anlamından farklı anlamlara gelmektedir. Ayetlerin Arapça
karşılıklarının incelenmesi, Hz. İsa (as)'ın bildiğimiz manada ölmediğini
açıkça ortaya koyar. Maide Suresi'nin 117. ayetinde ölüm olayı şu şekilde haber
verilir:
"Ben
onlara bana emrettiklerinin dışında hiçbir şeyi söylemedim. (O da şuydu:)
'Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.' Onların içinde
kaldığım sürece, ben onların üzerinde bir şahidim. Beni vefat ettirdiğinde
(teveffeyteni), üzerlerindeki gözetleyici Sendin. Sen herşeyin üzerine şahid
olansın." (Maide Suresi, 117)
Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetinde ise, Allah'ın Hz. İsa (as)'ı "vefat
ettireceği", inkarcılardan koruyacağı ve onu Kendi Katına
yükselteceği haber verilmektedir. Ayetin tefsirinden çıkan mana, -pek çok İslam
alimi ve müfessirinin ortak görüşüyle- Hz. İsa (as)'ın ölmemiş olduğudur.
Ayette şu şekilde bildirilmiştir:
Hani Allah,
İsa'ya demişti ki: "Ey İsa, doğrusu seni Ben vefat ettireceğim (müteveffiyke),
seni Kendime yükselteceğim
(rafiuke), seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete
kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca Bana'dır,
hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedeceğim." (Al-i İmran
Suresi, 55)
Bu ayetlerde geçen ve Türkçe meallerde öldürme ya da vefat
ettirme olarak çevrilen kelime Arapçada "vefea" kökünden türemiş olan "teveffa" fiilidir ve bu fiil ölüm manasına
değil, "canın alınması" manasına gelmektedir. Nitekim
Arapça tefsirlerde de ölüm manasında kullanılmaz. İslam alimi Kurtubi'nin
tefsiri bunun örneklerinden biridir. Kurtubi tefsirinde söz konusu kelime
için "nefislerin ele
alınması" tabiri
kullanılmıştır. Nitekim insanın canının alınmasının her zaman ölüm anlamına
gelmediği yine Kuran'da bize bildirilmektedir. Örneğin "teveffa" kelimesinin geçtiği bir ayette
insanın ölümünden değil, uykuda canının alınmasından bahsedilmektedir:
Sizi
geceleyin vefat ettiren
(yeteveffakum) ve gündüzün
"güç yetirip etkilemekte olduklarınızı" bilen, sonra adı konulmuş
ecel doluncaya kadar onda sizi dirilten O'dur... (Enam
Suresi, 60)
Bu ayette "vefat ettirme" olarak tercüme edilen kelime
ile, Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetinde kullanılan kelime aynıdır, yani her iki
ayette de "teveffa" kelimesi geçmektedir. İnsanın,
gece içinde bulunduğu durum ölüm olmadığına göre yukarıdaki ayette kullanılan "yeteveffakum" kelimesinin ölümü kastetmediği,
doğru tercümenin "geceleyin canlarınızı
alan" şeklinde
olması gerektiği açıktır. Aşağıdaki ayette ise aynı kelime şu şekilde
kullanılmaktadır:
Allah, ölecekleri (mevt) zaman canlarını alır (yeteveffa);
ölmeyeni de uykusunda (canını
alır) (lem temut). Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı (el mevte) verilmiş olanı tutar, öbürüsünü ise
adı konulmuş bir ecele kadar salıverir... (Zümer Suresi, 42)
Bu ayetten de anlaşılacağı gibi, Allah uyuyan insanın
canını almaktadır, ama hakkında ölüm kararı verilmemiş olanı eceli
gelinceye kadar tekrar salıvermektedir. Bu haliyle insan bildiğimiz manada
ölmüş olmaz. Yalnızca geçici bir süre için ruhu bedeninden ayrılmış farklı bir
boyuta girmiş olur. Uyanacağı zaman ise tekrar ruhu bedenine iade edilir.
Uykunun bir tür vefat olarak değerlendirildiğini, ancak bununla
biyolojik ölümün kast edilmediğini gösteren örneklerden biri de Peygamber
Efendimiz (sav)'in uykusundan kalktığı zaman "Bizi öldürdükten sonra
dirilten Allah'a hamdolsun" (Buhari, Kitabu'd
Deavat, 6312) dediğini bildiren hadis-i şeriftir. Hiç şüphesiz, Hz. Muhammed
(sav) bu hikmetli sözüyle, uyunduğu zaman biyojik manada ölüm gerçekleştiğine
değil, uyuyan insanın bizim anladığımızdan farklı bir anlamda"canının alındığına" dikkat çekmiştir. Ünlü İslam
alimi ve müfessir İbn Kesir de, Al-i İmran Suresi'nin tefsirini yaparken, diğer
pek çok delil ile birlikte söz konusu hadis-i şerifi kullanmıştır. İbn Kesir'in
tefsirinde, "teveffa" kelimesinin uykuya işaret ettiği, aynı
kelimenin diğer ayetlerde ne şekilde yer aldığı gösterilerek açıklanır. Bu
açıklamaların ardından, İbn Kesir, İbn Ebu Hatim'den rivayet edilen bir hadisi
de kullanarak kanaatini şöyle ifade eder:
İbn Ebu Hatim diyor ki; "Bize babam... Hasan'dan rivayet
etti ki, o, 'Seni vefat ettireceğim..." ayeti hakkında şu açıklamada
bulunmuştur: Burası, 'Seni uyku ölümü ile öldüreceğim, yani uyutacağım'
anlamındadır ki, Allah Teala Hz. İsa (as)'ı uykuda iken göğe kaldırmıştır...
Cenab-ı Hak, Hz. İsa (as)'ı şüphe götürmeyen bir gerçek olarak, uyku ile vefat
ettirdikten sonra göğe çekmiş ve o dönemde kendisine eziyet eden Yahudilerin
eziyetlerinden kurtarmıştır. (İbn Kesir,
Tefsiru'l Kur'ani'l Azim, Cilt I, s. 573-576)
İslam alimlerinden Muhammed Zahid el-Kevseri ise, "teveffa" fiilinin anlamını incelerken,
ayette bu fiilin ölüm manası taşımadığını ifade etmiş ve Zümer Suresi'nin 42.
ayetinde geçen "mevt" kelimesine dikkat çekmiştir:
Eğer Hz. İsa ölmüş olsaydı (ki bu doğru değildir), "Allah
ölüm vakti gelen nefisleri vefat ettirir." (Zümer Suresi, 42) mealindeki
ayette yer alan ve ölüm anlamına gelen "mevt" kelimesi
bildirilmezdi... Şayet iddia edildiği gibi Allah-u Teala adi ölümü (biyolojik
anlamda ölümü) bildirmiş olsaydı, bu açıkça haber verilirdi. Madem ki Allah,
Yahudilerin Hz. İsa (as)'ı öldürmediğinden, vefattan ve göğe yükselmekten
bahsetmektedir, o halde burada normal ölümün dışında bir mana düşünülmelidir. (Zahid Kevseri, Nazratün Abire fi
Mezaimi men Yünkiru Nüzule İsa kable'l-Ahire, Mısır, 1980, s. 34-37)
İslam tarihinin ilk müfessirlerinden biri olarak kabul edilen
Maturidi de, ayette Hz. İsa (as)'ın bilinen biyolojik anlamda ölümünden
bahsedilmediğini ifade etmiştir:
Ayette kast edilen şey, ölüm anlamındaki vefat değil, bedenin
dünyadan alınması anlamındaki vefattır. (Maturidi, Tev'vilatü'l Kurani'l
Metaun, Beyrut, s. 67)
İslam alimleri, teveffa fiilini yorumlarken Hz. İsa (as)'ın
ölmediği, Allah Katına yükseltildiği ve kıyametten önce yeryüzüne tekrar
döneceği konusunda ittifak sağlamışlardır. Örneğin, ünlü tefsir alimi Taberi,
bu fiilin "yerden almak" manasında kullanıldığını ifade eder ve
ayeti şu şekilde açıklar:
Bize göre en sıhhatli görüş bu kelimeyi "kabzetmek",
"yerden çekmek" manasında almaktır. Buna göre ayetin anlamı;
"seni yerden alıp, göklere çekerim" şeklinde olur. Ayetin devamı da,
ahir zamanda inkarcılara karşı olan galibiyete dikkat çekmekle bu fikri teyid
eder mahiyettedir. (Taberi
Tefsiri, Cilt III, 290-1)
Elmalılı Hamdi Yazır ise, tefsirinde bu ayetten anlaşılan
anlamın, 'Hz. İsa (as)'ın ölmediği, Allah
Katında diri olduğu' şeklinde
bildirir:
... Bizce bu tefsir ve inancın özeti şu demek olur: Allah'tan
bir kelime olan ve Ruhu'l-Kudüs ile teyid edilmiş bulunan Mesih İsa'nın ruhu
henüz kabzedilmemiştir. Ruhunun eceli gelmemiştir. Kelime daha Allah'a dönmemiştir.
Onun daha dünyada göreceği işler vardır. (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Din
Kuran Dili, Cilt II, s. 1112-1113)
Sonuç olarak Hz. İsa (as)'ın uykudakine benzer bir duruma
sokularak Allah Katına yükseltildiğini, olayın bildiğimiz ölüm olmadığını,
sadece bu boyuttan bir ayrılış olduğunu söyleyebiliriz. (Doğrusunu Allah
bilir.)
2) KATELE: ÖLDÜRMEK
Kuran'da ölüm konusu anlatılırken genelde kullanılan kelime
Arapçada "öldürmek" anlamına gelen "katele" kelimesidir. Mümin Suresi'nde "katele" kelimesi şu şekilde
kullanılmaktadır:
Firavun
dedi ki: "Bırakın beni, Musa'yı
öldüreyim (aktul) de o
(gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın... (Mümin Suresi, 26)
Ayette geçen "Musa'yı öldüreyim" ifadesinin Arapçası "aktul
Musa" şeklindedir.
Bu kelime katele fiilinden türemiştir. Bir diğer ayette ise aynı kelime şu
şekilde kullanılmaktadır:
...
Peygamberleri haksız yere öldürmelerindendi
(yaktulune)... (Bakara Suresi, 61)
Ayette geçen "öldürmelerindendi" kelimesinin Arapçası "yaktulune" şeklindedir ve yine aynı şekilde
katele kelimesinden türemiştir. Ve çeviride de açıkça ifade edildiği gibi "öldürmek" anlamına gelmektedir.
Aşağıda peygamberlerin ölümünü açıklayan bazı ayetlerde "katele" fiilinin ne şekilde
kullanıldığı belirtilmektedir. Parantez içinde anlamları bildirilen tüm
kelimelerin fiil kökleri KATELE'dir:
... Onların
bu sözlerini ve peygamberleri haksız yere öldürmelerini
(katlehum) yazacağız... (Al-i İmran
Suresi, 181)
... Büyüklük
taslayarak bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldürecek misiniz? (taktulune) (Bakara
Suresi, 87)
... De ki:
"Eğer inanıyor idiyseniz, daha önce ne diye Allah'ın peygamberlerini öldürüyordunuz? (taktulune)" (Bakara
Suresi, 91)
Allah'ın ayetlerini
inkar edenler, peygamberleri haksız yere öldürenler
(yaktulune) ve insanlardan
adaleti emredenleriöldürenler (yaktulune);... (Al-i İmran
Suresi, 21)
... Eğer,
siz doğru idiyseniz, o halde onları ne diye öldürdünüz
(kateltumuhum)? (Al-i İmran Suresi, 183)
... Demişti
ki: "Seni mutlaka öldüreceğim"...
(Le aktulenneke). (Maide Suresi, 27)
Eğer beni öldürmek (taktuleni) için elini bana uzatacak olursan, ben
seni öldürmek (aktuleke) için elimi sana uzatacak
değilim... (Maide Suresi, 28)
Öldürün
(uktulu) Yusuf'u
veya onu bir yere atıp-bırakın... (Yusuf Suresi, 9)
Firavun'un
karısı dedi ki: "Benim için de, senin için de bir göz bebeği; onu öldürmeyin... (la taktulu)" (Kasas
Suresi, 9)
"Ey
Musa, önde gelenler, seni öldürmek
(li yaktulu) konusunda
aralarında görüşmektedirler..." (Kasas Suresi, 20)
Bunun
üzerine kavminin (İbrahim'e) cevabı yalnızca: "Onu öldürün (uktuluhu) ya da yakın" demek oldu... (Ankebut
Suresi, 24)
3) HALEKE: ÖLMEK
Kuran'da öldürme fiili için kullanılan bir diğer kelime ise "haleke" fiilidir. Haleke kelimesi
ayetlerde "helak olmak, ölmek" anlamlarında kullanılmaktadır. Örneğin
Mümin Suresi'nin 34. ayetinde şu şekilde geçmektedir:
... Sonunda
o, vefat edince (haleke) demiştiniz ki; "Allah, ondan
sonra kesin olarak bir elçi göndermez... (Mümin Suresi, 34)
Ayette, Türkçeye "vefat edince" olarak çevrilen ifadenin Arapçası "iza
heleke" şeklindedir
ve bu kelimenin anlamı da ölmektir.
4) MATE: ÖLÜM
Kuran'da peygamberlerin ölümüyle ilgili olarak kullanılan bir
diğer kelime ise "mate" kelimesidir. Mate kelimesi ayetlerde "ölmek" anlamında kullanılmaktadır. Sebe
Suresi'nde Hz. Süleyman (as) ile ilgili olarak şöyle bildirilmektedir:
Böylece
onun (Süleyman'ın) ölümüne (el
mevte) karar verdiğimiz zaman, ölümünü (mevtihi), onlara, asasını yemekte
olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi... (Sebe
Suresi, 14)
Aynı kökenden gelen bir diğer kullanım ise Hz. Yahya (as)'a
yönelik olarak kullanılmaktadır:
... Ona
selam olsun; doğduğu gün, öleceği
gün (yemutu) ve diri olarak
yeniden-kaldırılacağı gün de. (Meryem Suresi, 15)
Bu ayette "öleceği" şeklinde çevrilen kelimenin Arapçası "Yemutu" kelimesidir. Aynı kelime Hz.
Yakub (as)'ın ölümü ile ilgili ayetlerde de geçmektedir:
Yoksa siz,
Yakub'un ölüm anında (el
mevte) orada şahidler
miydiniz?.. (Bakara Suresi, 133)
Bu ayette geçen "el mevte" kelimesi de yine aynı kökten
gelmekte ve ölüm anlamı taşımaktadır.
Hz. Muhammed (sav) ile ilgili bir ayette ise "katele" ve "mate" fiilleri aynı anda kullanılmaktadır:
Hz. Muhammed (sav) ile ilgili bir ayette ise "katele" ve "mate" fiilleri aynı anda kullanılmaktadır:
Muhammed,
yalnızca bir elçidir. Ondan önce nice elçiler gelip-geçmiştir. Şimdi o ölürse (mate) ya da öldürülürse
(kutile), siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz?... (Al-i İmran
Suresi, 144)
Mate (ölmek) kökünden gelen mevt kelimesi, yine peygamber ölümlerinin
anlatıldığı başka ayetlerde de geçmektedir:
... Dedi
ki: "Keşke bundan önce ölseydim
de (mittu), hafızalardan silinip unutuluverseydim." (Meryem Suresi,
23)
Senden önce
hiçbir beşere ölümsüzlüğü (el hulde) vermedik; şimdi sen ölürsen (mitte) onlar ölümsüz mü kalacaklar? (Enbiya
Suresi, 34)
"Beni öldürecek (yumituni), sonra
diriltecek olan da O'dur." (Şuara Suresi, 81)
5) HALİD: ÖLÜMSÜZ
Ayetlerde yer alıp, doğrudan ölmek ya da öldürmek fiilini değil,
ancak ölümsüzlüğü ifade eden bir başka kelime ise "halid" kelimesidir. Halid kelimesinin
anlamı kalıcı olmak, bekası devam etmek şeklindedir. Enbiya Suresi'nde "halid" kelimesi şu şekilde kullanılmıştır:
Biz onları,
yemek yemez cesetler kılmadık ve onlar ölümsüz
(halidiyne) değillerdi. (Enbiya
Suresi, 8)
6) SALEBE: ASMAK
Kuran'da peygamberlerin ölümleri anlatılırken kullanılan
kelimelerden biri de salebe (asmak) fiilidir. Salebe fiili "asmak,
çarmıha germek ve idam etmek" gibi anlamlara gelmektedir. Bu
fiil ayetlerde şu şekilde kullanılmaktadır:
... Oysa
onu öldürmediler ve onu asmadılar
(ma salebu) ... (Nisa
Suresi, 157)
... Biri
efendisine şarap içirecek, diğeri ise asılacak
(yuslebi)... (Yusuf Suresi, 41)
... Ancak
öldürülmeleri, asılmaları
(yusallebu)... (Maide Suresi, 33)
Muhakkak
ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi idam edeceğim (usallibennekum) (Araf
Suresi, 124)
... Sizin
ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve sizi hurma ağaçlarına asacağım (usallibennekum)... (Taha
Suresi, 71)
...
Ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizin hepinizi gerçekten asacağım (usallibennekum). (Şuara
Suresi, 49)
Ayetlerde de görüldüğü gibi diğer peygamberlerin ölümlerinin
aktarıldığı ayetlerde çok farklı kelimeler kullanılmaktadır. Allah Kuran
ayetlerinde Hz. İsa (as)'ın öldürülmediğini, insanlara onun bir benzerinin
gösterildiğini, onu Kendi Katına yükselttiğini bildirmiştir. Hz. İsa (as) için "canını
almak" anlamına
gelen "teveffa"fiili
kullanılırken, diğer peygamberler için normal ölümü ifade eden katele ya da mevt gibi ifadeler kullanılmaktadır.
Bu bilgiler ise bize Hz. İsa (as)'ın durumunun olağanüstülüğünü bir kez daha
göstermektedir.
Allah Hz. İsa (as)'ı Kendi Katına Yükseltmiştir
Hz. İsa (as)'ın ölmemiş ve öldürülmemiş olduğunun önemli
delillerinden biri de, Rabbimiz'in Hz. İsa (as)'ı
Kendisi'ne yükselttiğini bildirmiş
olmasıdır. Ayetlerde bu gerçek haber verilmektedir:
... seni
Kendime yükselteceğim
(rafiuke), seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete
kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim... (Al-i İmran Suresi, 55)
... Bilakis
(bel); Allah onu Kendine yükseltti
(refea). Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa
Suresi, 158)
Allah Hz. İsa (as)'ı Kendisi'ne yükselterek onu inkar edenlerin
tuzaklarından korumuş ve kurtarmıştır. Ayetlerde "rafiuke" ve "refea" olarak geçen kelimenin Arapça kökeni "ref" kelimesidir. Ref kelimesinin sözlük
anlamı "yükselmektir." İslam alimi Eşari, Al-i İmran
Suresi'nin 55. ayetini, Nisa Suresi'nin 158. ayeti ile birlikte açıklamış ve bu
konudaki kanaatini şu şekilde ifade etmiştir:
"Hz. İsa (as)'ın diri olarak semaya ref
edildiği (yükseltildiği) hakkında, ümmetin icmaı vardır." (Eşari,
el-İbane an Usuli'd Diyane, thk. ve ta'l. Fevkıyye Hüseyin Mahmud, Kahire,
1986, II, s. 115)
(İcma-ı ümmet: aynı asırda yaşamış olan İslam alimlerinden müçtehid olanların, bir mesele hakkında verilen hükümde birleşmeleridir.)
(İcma-ı ümmet: aynı asırda yaşamış olan İslam alimlerinden müçtehid olanların, bir mesele hakkında verilen hükümde birleşmeleridir.)
İslam alimlerinin büyük çoğunluğu bu ayetleri açıklarken, "Hz. İsa (as)'ın ölmediği, Allah Katına
yükseltildiği ve bu yükselmenin ruhu ve bedeni ile birlikte gerçekleştiği" hususunda hemfikirdirler. Bu
alimlerden bazılarının görüşleri şöyledir:
Hasan Basri Çantay tefsirinde, "rafiuke" kelimesini "Kendisi'ne
yükseltip kaldırmak" olarak
tefsir etmiş ve "Allah Hz. İsa (as)'ı ruhu ve bedeni
ile birlikte yükseltip kaldırmıştır." şeklinde düşüncesini açıklamıştır. (Hasan
Basri Çantay, Kuran-ı Hakim ve Meal-i Kerim, Cilt I, s. 92)
İbn Teymiyye'nin açıklaması ise şöyledir: "Allah
onu Kendi Katına yükseltti... ayeti, Hz. İsa (as)'ın ruhu ve vücuduyla
yükseltildiğini açıklamaktadır..." (İbn Teymiyye, Mecnuu Fetava, IV, s. 323)
Zahid Kevseri ise, Kuran'da Hz. İsa (as)'ın Allah Katına
yükseltilmesi konusunun itiraz edilemeyecek kadar açık ve net olduğunu ifade
etmektedir. Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetini ve Nisa Suresi'nin 157-158.
ayetlerini delil olarak gösteren Kevseri, bu ayetlerde Hz.
İsa (as)'ın refi'nin nass (Nass: Kesinlik, açıklık.
Kuran-ı Kerim'de veya hadis-i şeriflerde bir iş veya konu hakkında olan açıklık
ve bu şekilde açık olan kelam ve ayet) hükmünde olduğunu söylemekte
ve konuyu şöyle açıklamaktadır:
Çünkü ref'in asıl anlamı aşağıdan yukarıya doğru nakildir.
Burada ayetleri mecaz anlamıyla açıklayabilecek bir husus yoktur. Dolayısıyla
şeref ve makam bakımından yükseltme gibi bir manayı çıkarmaya çalışmanın bir
delili bulunmamaktadır. (Zahid
Kevseri, Nazratün Abire, s. 93)
Kuran ayetlerinden ve İslam alimlerinin yorumlarından açıkça
görüldüğü üzere, Hz. İsa (as) diri olarak, bedeniyle birlikte Allah Katına
yükseltilmiştir. Bu, Allah'ın bir mucizesidir ve iman edenlerin büyük şevk ve
heyecan duyacakları bir harikadır. Hz. İsa (as)'ın sadece ruhunun Allah Katına
yükseltildiği veya bu yükseltilme ile manevi (makam olarak) bir yükselişin kast
edildiği iddiaları ise gerçeği yansıtmamaktadır. Yukarıda da bazı örnekleri
verildiği gibi, pek çok İslam alimi bu iddiaların geçersizliğini eserlerinde
ispatlamışlardır.
Hz. İsa (as)'ın diri olarak Allah Katına yükseltilmiş olduğunun
bir diğer önemli delili ise, Nisa Suresi'nin 158. ayetinde geçen Arapça "bel" edatıdır. Türkçede"bilakis" anlamında tercüme edilen bu
edatın, Arapça dilbilgisindeki anlamı ve kullanım özellikleri çok önemli bir
gerçeğe dikkat çekmektedir. Buna göre, bel edatı olumsuzluk ifade eden bir
cümleden sonra gelirse, Arapça dilbilgisi kurallarına göre kendinden sonra
gelen cümle, bir önceki cümlenin tam zıddı olmalıdır. Bu durumda Hz. İsa (as)
ilgili bildirilen ayette de, "... Onu öldürmediler,
bilakis (bel) Allah onu Kendine yükseltti..." ifadesinde ölümün tam tersi olan
canlılığa işaret ediliyor olması muhtemeldir. (Doğrusunu Allah bilir.) Konuyla
ilgili olarak, son dönem İslam alimlerinden Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi de
şu yorumda bulunmaktadır:
Nisa Suresi 158. ayette geçen ve bilakis (aksine) şeklinde
tercüme ettiğimiz, 'bel' edatı olumsuzluk ifade eden bir cümleden sonra
gelirse, Arapça dilbilgisi kaidesine göre kendinden sonraki cümle, kendinden
önceki cümlenin tamamen zıddı olması gerekir. Ölümün karşıtı canlılıktır.
Dilbilgisi kuralları bunu gerektirmektedir. Şayet biz "burada manevi ref
söz konusudur" ve "Hz. İsa normal olarak vefat etmiştir" desek
bu kaideye ters düşmüş oluruz. Zira bu takdirde bel edatından sonra gelen ref,
edattan önce gelen aynı zamanda olumsuz bir cümle olan öldürme ve asma
fiillerine ters olmaz. Çünkü bir şahıs hem öldürülmüş hem de ruhu göğe
yükselmiş olabilir. Aksi halde bu tabir anlamsız olur ki, Kuran-ı Kerim böyle
manasız ifadelerden münezzehtir... Ref'in yalnız ruhen olduğunu savunanların
tevillerine göre ayetin meali şöyledir: "Onu öldürmediler ve asmadılar...
bilakis Allah onun derecesini yükseltti." Burada icaz (özlü söz) şöyle
dursun, orta dereceli bir belagat (güzel söz söyleme sanatı) dahi yoktur...
"Apartmanın asansörü beni hergün oturduğum dördüncü kata çıkarır"
denildiğinde hiçbir akıllı insan bu sözden beni sadece ruhen dördüncü kata
çıkarır şeklinde bir manayı anlamaz. O halde Hz. İsa da sadece ruhen
yükseltilmemiştir. (Mustafa
Sabri, Mevkıfu'l Akl, s. 233)
Said Ramazan el-Buti'nin İslam Akaidi adlı eserinde ise aynı konu şu şekilde
açıklanmıştır:
Ayetin önceki bölümü ile sonraki bölümleri arasındaki karşılıklı
uygunluk, zorunlu olarak bir hakikati ortaya koymaktadır. Mesela, Arap bir
adamın "Ben aç değilim, aksine yan yatıyorum." demesi doğru bir cümle
değildir. Aynı şekilde, "Halid ölmedi, aksine o iyi bir adamdır"
cümlesi de öğeleri bakımından kopuktur. Düzgün olanı ise, "Halid ölmedi,
aksine yaşıyor" biçiminde gelir. "Başkan öldürülmedi, o Allah Katında
derecesi üstün olan bir adamdır" demek, cümlede anlam kopukluğu meydana
getirir. Çünkü onun Allah Katında yüksek derece sahibi olması, öldürülmesine
engel değildir. 'Bel' edatı, önceki söz ile sonraki söz arasında bir aykırılık
ifade eder. Yani 'bel' kendisinden önce geçmiş bir hükmü iptal eder. (M. Said Ramazan el-Buti,
Yaratıcının Varlığı ve Yaratılanın Görevi İslam Akaidi, Mavde Yayınları,
İstanbul, 1996, s. 338)
Açıkça görüldüğü gibi, üstün güç ve kudret sahibi olan Allah,
Hz. İsa (as)'a kurulan tuzağı, onu diri olarak Kendi Katına yükselterek
bozmuştur. Tüm bu deliller bir kez daha göstermektedir ki, Hz. İsa (as) Allah
Katında diridir ve Rabbimiz'in takdir ettiği vakitte yeniden yeryüzüne
gelecektir. (Doğrusunu Allah bilir.)
Allah'ın Hz. İsa (as)'ı İnkar Edenlerden Temizlemesi
Hz. İsa (as)'ın Allah Katına yükseltilmesi konusunda, ayetlerde
haber verilen bilgilerden biri de; Allah'ın Hz. İsa (as)'ı inkarcılardan
temizleyeceğini haber vermiş olmasıdır. Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetinde
şöyle buyrulmuştur:
... seni
Kendime yükselteceğim (rafiuke), seni inkar edenlerden temizleyeceğim
(mutahhiruke) ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne
geçireceğim... (Al-i İmran Suresi, 55)
Ayetin Arapçasında geçen "mutahhiruke" kelimesinin kökü "tahara" kelimesidir ve sözlük anlamı; temiz
olmaktır. İslam alimleri, ayette bildirilen bu ifadenin, Hz. İsa (as)'ın diri
olarak Allah Katına yükseltilmiş olduğunun delillerinden biri olduğunu kabul
etmektedirler. İslam alimlerine göre ayetin tefsiri; "Seni
alıyorum, Katıma yükseltiyorum ve seni kafir ve facirlerle kirlenmiş olan bu
ortamdan uzaklaştırıyorum" şeklindedir.52 Buna göre Allah'ın Hz. İsa
(as)'ı inkar edenlerden temizlemesi; Hz. İsa (as)'ı öldürmek için kurulan
tuzakların bozulması ve inkarcıların bu hedeflerine ulaşamamaları, yani Hz. İsa
(as)'ın diri olarak Allah Katına yükseltilmesi anlamına gelmektedir. (Doğrusunu
Allah bilir.)
Ayrıca ayette bildirilen ifadeden, Hz. İsa (as)'ın
temizlenmesiyle bedenen ve inkar edenlerin bulunduğu ortamdan ayrılarak
temizlenmesinin bildirildiği anlaşılmaktadır. (Doğrusunu Allah bilir.) Böylece
bazı kimselerin öne sürdüğü, Hz. İsa (as)'ın ölüp sadece ruhunun Allah Katına
yükseltildiği iddiasının geçersizliği bir kere daha ortaya çıkmaktadır. Hz. İsa
(as)'ın sadece ruhunun yükselmesi, ayette bildirilen temizlenmenin
gerçekleşmemesi anlamına gelir.
Ayette bildirildiği şekliyle bir temizlenme olabilmesi için Hz.
İsa (as)'ın ruhu ve bedeniyle birlikte inkarcıların bulunduğu ortamdan
ayrılması gerekir. Ayrıca, ruhen yani manevi olarak bir temizlenme Hz. İsa (as)
gibi üstün ahlaklı, Allah Katında onurlu ve derin iman sahibi bir peygamber
için söz konusu olamaz. Hz. İsa (as)'ın üstün ahlakı Meryem Suresi'nin 33.
ayetinde de şöyle haber verilmiştir; "Selam üzerimedir;
doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de." Hz. İsa (as)'ın ruhu, salih bir
mümin olması ve Allah'ın elçisi olması sebebiyle, Allah'ın izniyle,
tertemizdir. Ancak, içinde bulunduğu ortam müşriklerin ve inkarcıların çirkin
ahlakları ve kötü davranışları nedeniyle temiz değildir. Nitekim bir ayette,
Rabbimiz müşriklerin ahlaklarının kötülüğünden dolayı pis olduklarına işaret
etmiştir:
Ey iman
edenler, müşrikler ancak bir
pisliktirler; öyleyse bu yıllarından sonra artık Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar... (Tevbe
Suresi, 28)
Dolayısıyla, Hz. İsa (as)'ın inkar edenlerden temizlenmesi,
kendisinin bedenen onların bulunduğu ortamdan ayrılması anlamına gelmektedir.
Allah, Hz. İsa (as)'ı inkar edenlerden ve onların kurdukları tuzaklardan
temizleyip korumuştur. Bu da Rabbimiz'in Hz. İsa (as)'ı Kendi Katına
yükseltmesi ile gerçekleşmiştir. (Doğrusunu Allah bilir.)
Mısırlı alim Halil Herras ise, ayette bildirilen "temizlenme" ifadesinin hikmeti ile ilgili olarak
şöyle bir açıklama yapmaktadır:
Hz. İsa (as)'ın küfredenlerden temizlenmesi, onların bozguncu
tuzaklarından kurtulmasıyla olur. Bu ise Hz. İsa (as)'ın ölümü ve toprağa
gömülmesiyle değil, diri olarak göğe yükseltilmesiyle gerçekleşebilir. Çünkü
düşmanları, Hz. İsa (as)'a benzettikleri kişiye yaptıkları gibi, onun bedenine
işkence uygulayabilirlerdi... (Halil
Herras, Hz. İsa Gelecek mi?, Isparta, Ocak 2002, s. 66)
Hz. İsa (as)'ın inkar edenlerden temizlenmesi, Elmalılı Hamdi
Yazır tefsirinde de ifade edildiği gibi, Hz. İsa (as)'ın Allah Katına
yükselmesiyle tecelli etmektedir:
... Ve bu yükseltme ile o küfreden, kafirlerden seni
temizleyeceğim, artık onlarla ilgin kalmayacak.... (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Din
Kuran Dili, Cilt II, s. 1112-1113)
HZ. İSA (AS)'IN YERYÜZÜNE DÖNÜŞÜ
Bu bölüme kadar anlatılanlardan, Hz. İsa (as)'ın ölmediği ve
Allah Katına yükseltilmiş olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Ancak Kuran'da dikkat
çekilen bir başka önemli konu daha vardır: Hz. İsa (as) yeryüzüne yeniden
dönecektir.
Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne ikinci kez geleceği konusu Kuran'da
çok açık olarak bildirilmiştir. Kuran'da bildirilen bu deliller şu şekildedir:
1. DELİL
Hz. İsa (as)'ın ikinci kez yeryüzüne ineceğine dair işaretler
taşıyan ayetlerden ilki Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetidir:
Hani Allah,
İsa'ya demişti ki: "Ey İsa, doğrusu seni Ben vefat ettireceğim ve seni
Kendime yükselteceğim, seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları
kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca
Banadır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedeceğim. (Al-i İmran
Suresi, 55)
Ayetteki "sana uyanları kıyamete
kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim" ifadesi dikkat çekicidir. Kuran'da
kıyamete kadar inkar edenlere üstün olan ve Hz. İsa (as)'a gerçekten tabi olan
bir grubun varlığından söz edilmektedir. Peki kimdir bu tabi olanlar? Hz. İsa
döneminde yaşayan havariler mi, yoksa günümüzde yaşayan Hıristiyanlar mı?
Hz. İsa (as) Allah Katına yükselmeden önce ona uyanların sayısı
çok azdı. Ve onun dünyadan ayrılmasının ardından da hızla Hıristiyanlıkta
bozulma başladı. Ayrıca havariler, ciddi bir baskı altında yaşamak
zorundaydılar. Sonraki iki yüzyıl boyunca da, Hz. İsa (as)'a iman edenler aynı
baskılara maruz kaldılar; zira hiçbir siyasi güce sahip değillerdi. Bu durumda
geçmişte yaşayan Hıristiyanların, inkar edenlere üstün geldiklerini ve bu
ayetin onlara baktığını söyleyemeyiz.
Daha sonrasına yani şu anda yaşayan Hıristiyanlara baktığımızda
ise zaten Hıristiyanlığın özünün bozulduğunu, Hz. İsa (as)'ın anlattığı hak
dinden farklı bir din oluştuğunu görürüz. Hz. İsa (as)'ın Allah'ın oğlu olduğu
şeklindeki sapkın inanç benimsenmiş ve teslis inancı (üçleme; Baba, oğul,
kutsal Ruh) kabul edilmiştir. (Allah'ı tenzih ederiz.) Bu durumda, dinin
aslından iyice uzaklaşmış olan günümüz Hıristiyanlarını da Hz. İsa (as)'a
vahyedilen hak dine uyanlar olarak kabul edemeyiz. Kuran'da teslis inancının
sapkın bir inanç olduğu şöyle bildirilmiştir:
Andolsun,
"Allah üçün üçüncüsüdür" diyenler küfre düşmüştür. Oysa tek bir
İlah'tan başka İlah yoktur... (Maide Suresi, 73)
Bu durumda "sana uyanları kıyamete
kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim" ifadesi açık bir işaret taşımaktadır.
Hz. İsa (as)'a uyan ve kıyamete kadar yaşayacak olan bir topluluk olması
gerekmektedir. Böyle bir topluluk, kuşkusuz Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne tekrar gelişiyle
ortaya çıkacaktır. Ve ona tekrar dünyaya gelişi sırasında tabi olanlar,
kıyamete kadar inkar edenlere üstün kılınacaktır.
2. DELİL
Konu ile ilgili olarak ele aldığımız Nisa Suresi'nin 156-158.
ayetlerinin arkasından Allah, 159. ayette şöyle buyurmaktadır:
Andolsun,
Kitap Ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da
onların üzerine şahit olacaktır. (Nisa Suresi, 159)
Yukarıdaki ayette yer alan "ölmeden önce ona
inanmayacak kimse yoktur" ifadesi oldukça dikkat
çekicidir. Bu cümlenin Arapça karşılığı şu şekildedir:
"... ve in min ehlil kitabi illa leyüminenne bihi kable
mevtihi"
Burada bazı tefsirciler "o" zamirinin Hz. İsa (as) yerine
Kuran'a baktığını düşünmüşler ve ayete Kitap Ehlinin ölmeden Kuran'a iman
edeceği şeklinde bir yorum yapmışlardır.
Oysa bu ayet öncesindeki iki ayette de "o" zamiri tartışmasız bir biçimde Hz. İsa
için kullanılmıştır:
Ve:
"Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük"
demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve
onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında
anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan
başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. (Nisa
Suresi, 157)
Hayır;
Allah onu Kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet
sahibidir. (Nisa Suresi, 158)
Bu ayetlerin hemen arkasından gelen ayette kullanılan "o" zamirinin Hz. İsa (as)'dan başka bir
kişiyi ya da varlığı kastettiğinin hiçbir delili yoktur.
Andolsun,
Kitap Ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da
onların üzerine şahit olacaktır. (Nisa Suresi, 159)
Diğer taraftan ayetin ikinci cümlesinde yer alan "Kıyamet
günü, o da onların üzerine şahit olacaktır" ifadesi de dikkat çekicidir.
Kuran'da kıyamet günü insanın dilinin, ellerinin ve ayaklarının (Nur Suresi,
24, Yasin Suresi, 65), işitme, görme duyularının ve derilerinin (Fussilet
Suresi, 20-23) kendi aleyhlerine şahitlik edecekleri bildirilmektedir. Kuran'ın
şahitliği ile ilgili ise hiçbir ayet yoktur. İlk cümle -gramatik olarak veya
mantık açısından hiçbir delil bulunmamasına rağmen- Kuran'a bakıyor kabul
edilirse, ikinci cümlede yer alan "o" zamirinin de Kuran'a baktığı
iddia edilmiş olur. Oysa bunu söylemek için açık bir ayet gerekir. Bununla
birlikte, bir önceki ayette bildirilen "… Allah onu Kendine
yükseltti" ifadesi
de, bu ayette işaret edilenin Kuran olmadığını bir kez daha göstermektedir.
Kuran 1400 yıldır iman edenlere hidayet rehberidir ve Allah Katına
yükseltilmemiştir. Allah Katına yükseltilen Hz. İsa (as)'dır. Bu da ayette
haber verilen şahitliğin, Hz. İsa (as)'ın Kitap Ehli için yapacağı şahitlik
olduğunu, ayette "o" zamiri ile Kuran'a işaret
edilmediğini gösteren bir başka delildir. (Doğrusunu Allah bilir.)
Diğer ayetlerde aynı zamirin, Kuran'ı işaret ettiği durumlarda,
(Neml Suresi, 77 ve Şuara Suresi, 192-196'da olduğu gibi) ayetin öncesinde ya
da sonrasında Kuran'dan bahsedildiğini görürüz. Ayetin öncesinde, sonrasında
veya ayetin içinde Kuran'dan bahsedilmiyorsa, bu ayetin Kuran'ı tarif ettiğini
söylemek yanlış olur. Bu ayette ise çok açık bir biçimde Hz. İsa (as)'a
inanılmasından ve onun inananlara şahit olmasından bahsedilmektedir.
Ayetin manası hakkında belirteceğimiz ikinci nokta ise "ölümünden
önce" ifadesinin
yorumu ile ilgilidir. Bazıları bu ifadenin "Kitap Ehlinin kendi
ölümlerinden önce" inanması
anlamında olduğunu düşünmektedirler. Buna göre Kitap Ehlinden olan her kişi
kendisine ölüm gelmeden Hz. İsa (as)'a mutlaka iman edecektir. Oysa Arapça
dilbilgisi, bu iddianın doğru olmadığını göstermektedir. Kuran'da Kitap Ehli
ile ilgili tüm ayetlerde, çoğulluğu ifade eden "hum" eki kullanılmıştır. (Beyyine Suresi, 1
ve 6; Hadid Suresi, 29; Haşr Suresi 2 de olduğu gibi.) Bu ayette ise tekilliği
ifade eden "hu" eki kullanılmıştır. Bu durumda, ayette
haber verilen, Hz. İsa (as)'ın ölümünden -yani yeryüzüne ikinci kez gelip
biyolojik olarak ölümünden- önce, Kitap Ehli'nin kendisine inanacağıdır.
(Doğrusunu Allah bilir.) Ayrıca Hz. İsa (as) döneminde Kitap Ehli tanımlamasına
dahil olan bazı Yahudiler ona iman etmemekle kalmamış, onu öldürmek için tuzak
kurmuşlardır. Hz. İsa (as)'dan sonra yaşayıp ölen Yahudi ve Hıristiyanların ise
Hz. İsa (as)'a -Kuran'da bildirildiği şekilde- iman etmiş olduklarını iddia
etmek mümkün değildir. Sonuç olarak ayeti dikkatle değerlendirdiğimizde,
anlamın şu şekilde olduğu sonucuna varmaktayız: "Hz. İsa (as) ölmeden önce tüm Ehli Kitap ona
iman edecektir". Yani, Hz. İsa (as) ikinci kez dünyaya
gelişinde tüm Kitap Ehli ona tabi olarak Müslüman olacak ve İslam ahlakı
yeryüzüne hakim olacaktır.
Ayrıca, ayette gelecekten bahsedildiği açıktır, çünkü Hz. İsa
(as)'ın "ölümü" söz konusudur. Oysa o ölmemiş
Allah Katına yükselmiştir. Hz. İsa dünyaya yeniden gelecek ve her insan gibi
yaşayıp ölecektir. İkincisi Hz. İsa (as)'a tüm Ehli Kitabın iman etmesi söz
konusudur. Bu da henüz gerçekleşmemiş ancak kesin olarak gerçekleşeceği
bildirilen bir olaydır.
Dolayısıyla buradaki "ölümünden önce" denilerek, zamirle bahsedilen kişi Hz.
İsa (as)'dır. Kitap Ehli onu görüp bilecek, ona yaşarken itaat edecek ve Hz.
İsa (as) da onların durumlarıyla ilgili ahirette şahitlik edecektir.
(Doğrusunu Allah bilir.)
3. DELİL
Hz. İsa (as)'ın ahir zamanda yeniden yeryüzüne döneceği ile
ilgili bir başka ayet de Zuhruf Suresi'nin 61. ayetidir. Bu surenin 57.
ayetinden itibaren Hz. İsa (as)'dan bahsedilir:
Meryem oğlu
(İsa) bir örnek olarak verilince, senin kavmin hemen ondan (keyifle söz edip)
kahkahalarla gülüyorlar. Dediler ki: "Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı,
yoksa o mu?" Onu yalnızca bir tartışma-konusu olsun diye (örnek) verdiler.
Hayır, onlar 'tartışmacı ve düşman' bir kavimdir. O, yalnızca bir kuldur;
kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğullarına bir örnek kıldık. Eğer Biz
dilemiş olsaydık, elbette sizden melekler kılardık; yeryüzünde (size) halef
(yerinize geçenler) olurlardı. (Zuhruf Suresi, 57-60)
Bu ayetlerin hemen arkasından gelen 61. ayette Hz. İsa (as)'ın
kıyamet saati için bir ilim olduğu belirtilmektedir:
Şüphesiz o,
kıyamet-saati için bir ilimdir. Öyleyse ondan yana hiçbir kuşkuya kapılmayın ve
bana uyun. Dosdoğru yol budur. (Zuhruf Suresi, 61)
Bu ayette Hz. İsa (as)'ın ahir zamanda yeryüzüne dönüşü haber
verilmektedir. Çünkü Hz. İsa (as), Kuran'ın indirilişinden yaklaşık altı asır
önce yaşamıştır. Dolayısıyla bu ilk hayatını "kıyamet saati için bir
bilgi" yani
bir kıyamet alameti olarak anlayamayız. Ayetin işaret ettiği anlam, Hz. İsa
(as)'ın, ahir zamanda, yeniden yeryüzüne döneceği ve bunun da bir kıyamet
alameti olacağıdır. (Doğrusunu Allah bilir.) Bu ayette geçen "O,
kıyamet saati için bir ilimdir" kelimesinin Arapça karşılığı şu
şekildedir: "İnnehu le ilmun
lissaati." Bu
ifadede yer alan "hu" zamirini "Kuran" olarak yorumlayanlar vardır. Ancak
Kuran için "hu" zamiri kullanıldığında mutlaka
ayetin öncesinde veya sonrasında veya ayetin içinde Kuran'ı anlatan başka
ifadeler de bulunmaktadır. Başka bir konu içinde "hu" zamiri ile Kuran'dan
bahsedilmez. Ayrıca önceki ayete bakıldığına orada da açıkça Hz. İsa (as)
kastedilerek "o" zamiri kullanıldığı
görülecektir:
"O,
yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğulları'na bir örnek kıldık."
Bu zamirin Kuran'a işaret ettiğini söyleyenler ise ayetin
devamında geçen "Ondan kuşkulanmayın, bana
uyun" ifadesini
sözde delil olarak gösterirler. Ancak bu ifadenin öncesindeki ayetlerde tamamen
Hz. İsa (as)'dan bahsedilmektedir. Bu nedenle "hu" zamirinin bir önceki ayetlerle
ilgili olması ve Hz. İsa (as)'ı anlatması daha uygundur. Nitekim büyük İslam
alimleri de bu zamiri gerek ayetlere gerekse sahih hadislere dayanarak Hz. İsa
(as) olarak açıklamaktadırlar. Elmalılı Hamdi Yazır'ın tefsirinde şu şekilde
açıklanmaktadır:
Muhakkak ki o saat için bir ilimdir de –saatin geleceğini
ölülerin dirilip, kıyam edeceğini bildiren bir delil ve alamettir. Çünkü İsa
gerek zuhuru ve gerek emvati ihya (ölüleri diriltme) mucizesi ve gerek emvatın
kıyamını (ölülerin kalkışını) haber vermesi itibarıyla kıyametin vaki olacağına
bir delil olduğu gibi hadiste varid olduğuna göre eşratı saattendir (kıyamet
alametidir).
(http://www.kuranikerim.com/telmalili/zuhruf.htm)
(http://www.kuranikerim.com/telmalili/zuhruf.htm)
Çağdaş İslam alimlerinden Seyyid Kutub da tefsirinde, Hz. İsa
(as)'ın yeryüzüne yeniden gelecek olmasının önemli delillerinden birinin bu
ayet olduğuna dikkat çekmektedir. Kutub'un tefsirinde konu şöyle
açıklanmaktadır:
Hz. İsa (as)'ın kıyametin kopmasından önce yeryüzüne ineceğine
ilişkin birçok hadis var dilimizde. Nitekim bu ayet de ona işaret etmektedir: "O,
kıyametin kopacağını gösterir bir ilimdir." Yani Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne inmesi
ile kıyametin kopmasının yakın olduğu bilinir. İkinci bir okuyuş tarzında ayet
şöyle okunur:"Ve
innehu le alemun lissati". Yani onun inişi kıyametin
belirtisidir, alametidir. Her iki okuyuş tarzı da aynı anlamı ifade
etmektedirler. Hz. İsa (as)'ın gökten inişi, doğru sözlü ve güvenilir
Peygamberin -salat ve selam üzerine olsun- sözünü ettiği ve yüce Kuran'ın
işaret ettiği bir gaybtır. Kıyamet gününe kadar değişmeden kalacak bu iki
kaynaktan gelen bilgilerden başka, bu meseleye ilişkin olarak herhangi bir
insanın söyleyebileceği bir söz olamaz. (Seyyid Kutub, Fizilali'l
Kuran, http://www.sevde.de/Kuran-Tevsiri/Kuran_Tefsiri.htm)
Kevseri, en eski akaid kitaplarında dahi bu ayetin Hz. İsa
(as)'ın ikinci kez yeryüzüne gelişine delil olarak kullanıldığını söylerken,
Ömer Nasuhi Bilmen tefsirinde ise bu ayet şu şekilde açıklanmaktadır:
Ve kıyametin yaklaşmış olması için İsa Aleyhisselam'ın bir
alamet olduğunu ve kıyametin vuku bulacağına şüphe edilmeyeceğini haber
veriyor... İsa Aleyhisselam'ın yeryüzüne nüzul edeceği de kıyamet şeriatinden
sayılmaktadır... (Ömer
Nasuhi Bilmen, Kuran-ı Kerim'in Türkçe Meal-i Alisi ve Tefsiri, Cilt VII, 3292)
Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki, Kuran'da hiçbir peygamberin
kıyamet için bir ilim olmasından bahsedilmemektedir. Hz. Muhammed (sav), Hz.,
İbrahim (as), Hz. Nuh (as), Hz. Musa (as), Hz. Süleyman (as), Hz. Yusuf (as),
Hz. Davud (as), Hz. Yakup (as) ve diğer birçok peygamberin hayatı Kuran'da
detaylı olarak anlatılmakta, ancak hiçbiri için bu ifade kullanılmamaktadır. Bu
da, Hz. İsa (as)'ın -Allah'ın takdiri olarak- diğer peygamberlerden farklı bir
özelliğe sahip olduğuna işaret etmektedir. Bu özellik, Hz. İsa (as)'ın Allah
Katına alındıktan sonra yeniden yeryüzüne gönderilecek olmasıdır. (Doğrusunu
Allah bilir.)
4. DELİL
Hz. İsa (as)'ın ikinci gelişine işaret eden başka ayetler de
şöyledir:
Hani
Melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu Allah Kendinden bir kelimeyi sana
müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette
'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır. Beşikte de,
yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir. "Rabbim,
bana bir beşer dokunmamışken, nasıl bir çocuğum olabilir?" dedi. (Fakat)
Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse, yalnızca ona
"Ol" der, o da hemen oluverir. Ona Kitabı, hikmeti, Tevratı ve İncili
öğretecek. (Al-i İmran Suresi, 45-48)
Ayette, Allah'ın Hz. İsa (as)'a, Tevrat'ı, İncil'i ve bir de "Kitabı" öğreteceği haber verilmektedir. Aynı
ifade Maide Suresi'nin 110. ayetinde de yer almaktadır:
Allah şöyle
diyecek: "Ey Meryemoğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben
seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla
konuşuyordun. Sana Kitabı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle
çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun..." (Maide
Suresi, 110)
Her iki ayette de geçen "kitap" ifadesini incelediğimizde, bunun
Kuran'a işaret ettiğini görürüz. Ayetlerde Tevrat ve İncil dışında gönderilen
son hak kitabın Kuran olduğu bildirilmektedir. (Hz. Davud (as)'a verilen Zebur
da Eski Ahit'in içindedir) Bunun yanında, yine Kuran'ın bir başka ayetinde,
Al-i İmran Suresi 3. ayette, "kitap" kelimesi, İncil ve Tevrat'ın
yanında Kuran'ı ifade etmek için kullanılmıştır:
Allah...
O'ndan başka İlah yoktur. Diridir, kaimdir. O, sana Kitabı Hak ve kendinden
öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. O, Tevrat ve İncil'i de indirmişti. (Al-i İmran
Suresi, 2-3)
Kitap kelimesinin Kuran'a işaret ettiği diğer bazı ayetler de şu
şekildedir:
Allah
Katından yanlarında olan (Tevrat)ı doğrulayan bir Kitap geldiği zaman, -ki
bundan önce inkar edenlere karşı fetih istiyorlardı- işte bilip-tanıdıkları
gelince, onu inkar ettiler. Artık Allah'ın laneti kafirlerin üzerinedir. (Bakara
Suresi, 89)
Öyle ki
size, kendinizden, size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size Kitap ve
hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik. (Bakara
Suresi, 151)
Bu durumda, Hz. İsa (as)'a öğretilecek olan üçüncü "Kitab"ın
Kuran olduğu ve bunun da ancak Hz. İsa (as)'ın ahir zamanda dünyaya dönüşünde
mümkün olabileceği açıktır. Çünkü Hz. İsa (as) Kuran'ın indirilmesinden
yaklaşık 600 sene önce yaşamıştı. Bununla birlikte, Peygamber Efendimiz
(sav)'in hadislerinde Hz. İsa (as)'ın dünyaya ikinci kez gelişinde İncil ile
değil Kuran'la hükmedeceği bildirilmiş olması da bunun bir delilidir:
Kırk (40) yıl Allah'ın Kitab'ı ve benim
sünnetimle hükmeder, vefat eder. (Kitab-ul
Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy il Ahir Zaman, s. 92)
Bu ifadeden de açık olarak anlaşıldığı gibi Hz. İsa (as) yeniden
yeryüzüne geldiğinde, Kuran'da yer alan hükümler ile hükmedecek, Hz. Muhammed
(sav)'in sünnetini devam ettirecektir. Bu da ayetlerdeki manaya tam olarak
uygun düşmektedir. (Şüphesiz doğrusunu Allah bilir.)
Bu ayetlerde dikkat edilmesi gereken bir başka bilgi de, Hz. İsa
(as) için bildirilen söz konusu ifadenin -bir önceki konuda olduğu gibi- başka
hiçbir peygamber için bildirilmemiş olmasıdır. Örneğin Hz. Musa (as)'a
Tevrat'ın indirildiği, Hz. İbrahim (as)'a verilen sahifeler olduğu, Hz. Davud
(as)'a Zebur'un vahyedilmiş olduğu Kuran'da bildirilir. Ya da peygamberlerin
kendi dönemlerinden önce indirilen kitaplar varsa, bu kitapları bildikleri
haber verilir. Ancak peygamberlerin hiçbiri için, kendi dönemlerinden sonra
indirilecek olan bir kitabın daha onlara öğretildiği haber verilmez.
Kendisinden önce indirilen, kendisine vahyedilen ve kendisinden sonra
indirilecek olan kitabı bildiği haber verilen tek peygamber Hz. İsa (as)'dır.
Bu da, Hz. İsa (as)'ın tekrar yeryüzüne geleceğinin ve ikinci kez geldiğinde
kendisinden sonra vahyedilmiş olan kitapla yani Kuran'la hükmedeceğinin
işaretlerinden biridir. (Doğrusunu Allah bilir.)
5. DELİL
Tüm bunların yanında "Şüphesiz, Allah Katında
İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir..." (Al-i İmran Suresi, 59) ayeti
de Hz. İsa (as)'ın dönüşüne işaret ediyor olabilir. Tefsir alimleri genellikle
bu ayetin her iki peygamberin de babasız olma özelliğine, Hz. Adem'in Allah'ın "Ol" emriyle topraktan yaratılması ile Hz.
İsa (as)'ın yine "Ol" emriyle babasız doğmasına işaret
ettiğine dikkat çekmişlerdir. Ancak ayetin bir ikinci işareti daha olabilir.
Hz. Adem (as) cennetten nasıl yeryüzüne indirildiyse, Hz. İsa (as) da ahir
zamanda Allah'ın Katından yeryüzüne indirilecek olabilir. (Doğrusunu Allah
bilir.) Görüldüğü gibi Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne yeniden döneceğine ilişkin
olarak Kuran'da geçen ayetler çok açıktır.
6. DELİL
Kuran'da Hz. İsa (as)'ın Allah Katına alındığını ifade eden bir
diğer ayet ise Meryem Suresi'nde şöyle haber verilmektedir:
"Selam
üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım
gün de." (Meryem Suresi, 33)
Bu ayet Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetiyle birlikte
incelendiğinde çok önemli bir gerçeğe işaret etmektedir. Al-i İmran
Suresi'ndeki ayette Hz. İsa (as)'ın Allah Katına yükseltildiği ifade
edilmektedir. Bu ayette ölme ya da öldürülme ile ilgili bir bilgi
verilmemektedir. Ancak Meryem Suresi'nin 33. ayetinde Hz. İsa (as)'ın öleceği
günden bahsedilmektedir. Bu ikinci ölüm ise ancak Hz. İsa (as)'ın ikinci kez
dünyaya gelişi ve bir süre yaşadıktan sonra vefat etmesiyle mümkün olabilir.
(Doğrusunu Allah bilir)
7. DELİL
Hz. İsa (as)'ın tekrar dünyaya geleceği ile ilgili bir başka
delil ise Maide Suresi'nin 110. ayetinde ve Al-i İmran Suresi'nin 46. ayetinde
geçen "kehlen" kelimesidir. Ayetlerde şu
şekilde buyrulmaktadır:
Allah şöyle
diyecek: "Ey Meryemoğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben
seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin (kehlen) iken de
insanlarla konuşuyordun…" (Maide Suresi, 110)
"Beşikte
de, yetişkinliğinde (kehlen) de insanlarla konuşacaktır. Ve O
salihlerdendir." (Al-i İmran Suresi, 46)
Bu kelime Kuran'da sadece yukarıdaki iki ayette ve sadece Hz.
İsa (as) için kullanılmaktadır. Hz. İsa (as)'ın yetişkin halini ifade etmek
için kullanılan "kehlen"kelimesinin
anlamı "otuz ile elli yaşları
arasında, gençlik devresini bitirip ihtiyarlığa ayak basan, yaşı kemale ermiş
kimse" şeklindedir.
Bu kelime İslam alimleri arasında ittifakla "35 yaş sonrası döneme
işaret ediyor" şeklinde
çevrilmektedir.
Hz. İsa (as)'ın genç bir yaş olan otuz yaşının başlarında göğe
yükseldiğini, yeryüzüne indikten sonra kırk yıl kalacağını ifade eden ve İbni
Abbas'tan rivayet edilen hadise dayanan İslam alimleri, Hz. İsa (as)'ın
yaşlılık döneminin, tekrar dünyaya gelişinden sonra olacağını, dolayısıyla bu
ayetin, Hz. İsa (as)'ın nüzulüne dair bir delil olduğunu söylemektedirler. (Muhammed
Halil Herras, Faslu'l-Makal fi Ref'I İsa Hayyen ve Nüzulihi ve
Katlihi'd-Deccal, Mektebetü's Sünne, Kahire, 1990, s. 20)
Kuran ayetlerine bakıldığında bu ifadenin, yalnızca Hz. İsa (as)
için kullanıldığını görürüz. Tüm peygamberler insanlarla konuşup, onları dine
davet etmişlerdir. Hepsi de yetişkin yaşlarında tebliğ görevini yerine
getirmişlerdir. Ancak Kuran'da diğer peygamberler için bu şekilde bir ifade
kullanılmamaktadır. Bu ifade sadece Hz. İsa (as) için kullanılmıştır ve
mucizevi bir durumu ifade etmektedir. Çünkü ayetlerde birbiri ardından gelen "beşikte" ve "yetişkin iken" kelimeleri iki büyük mucizevi zamana
dikkat çekmektedirler.
Nitekim İmam Taberi, Taberi Tefsiri isimli eserinde bu ayetlerde geçen
ifadeleri şu şekilde açıklamaktadır:
Bu ifadeler (Maide Suresi, 110), Hz. İsa
(as)'ın ömrünü tamamlayıp yaşlılık döneminde insanlarla konuşabilmesi için
gökten ineceğine işaret etmektedir. Çünkü o, genç yaştayken göğe kaldırılmıştı…
Bu ayette (Al-i İmran Suresi, 46), Hz. İsa (as)'ın hayatta olduğuna delil vardır ve ehl-i sünnet de bu görüştedir. Çünkü ayette, onun yaşlandığı zamanda da insanlarla konuşacağı ifade edilmektedir. Yaşlanması da ancak, semadan yeryüzüne ineceği zamanda olacaktır. (Taberi Tefsiri, İmam Taberi, cilt 2, s. 528; Cilt 1, s. 247)
Bu ayette (Al-i İmran Suresi, 46), Hz. İsa (as)'ın hayatta olduğuna delil vardır ve ehl-i sünnet de bu görüştedir. Çünkü ayette, onun yaşlandığı zamanda da insanlarla konuşacağı ifade edilmektedir. Yaşlanması da ancak, semadan yeryüzüne ineceği zamanda olacaktır. (Taberi Tefsiri, İmam Taberi, cilt 2, s. 528; Cilt 1, s. 247)
Ancak bazı kişiler "yetişkin" kelimesini gerçek anlamından
uzaklaşarak yorumlamakta ve Kuran'ın genel mantığı içinde değerlendirmemektedirler.
Bu kişiler peygamberlerin her dönemde olgun ve kemale ermiş kimseler
olduklarını, dolayısıyla bu ifadenin peygamberlerin tüm hayatlarına işaret
ettiğini öne sürerler. Elbette peygamberler Allah'ın kemale eriştirdiği, olgun
kimselerdir. Ancak Allah Ahkaf Suresi'nde olgunluk yaşının 40 yaş olduğuna
işaret etmektedir. Ayette şu şekilde bildirilir:
Biz insana,
'anne ve babasına' iyilikle davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu güçlükle
taşıdı ve onu güçlükle doğurdu. Onun (hamilelikte) taşınması ve sütten
kesilmesi, otuz aydır. Nihayet güçlü (erginlik) çağına erip kırk yıl (yaşın)a
ulaşınca, dedi ki: "Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete
şükretmemi ve Senin razı olacağın salih bir amelde bulunmamı bana ilham et;
benim için soyumda salahı ver. Gerçekten ben tevbe edip Sana yöneldim ve
gerçekten ben Müslümanlardanım." (Ahkaf Suresi, 15)
"Kehlen" kelimesinin açıklamaları da,
Kuran'da yer alan diğer bilgiler gibi, Hz. İsa (as)'ın tekrar yeryüzüne
gelişine işaret etmektedir. (Doğrusunu Allah bilir.)
Kuran'da yaşamı sırasında yeryüzünden yüzlerce yıl ayrılıp sonra dönen başka örnekler de haber verilmektedir.
Kuran'da yaşamı sırasında yeryüzünden yüzlerce yıl ayrılıp sonra dönen başka örnekler de haber verilmektedir.
Yüz yıl sonra diriltilen adam
Bu örneklerden biri, Bakara Suresi'nde anlatılan "yüz
yıl ölü kaldığı" belirtilen
bir kimsenin hayatına ilişkindir:
Ya da altı
üstüne gelmiş ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki:
"Allah burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?" Bunun üzerine
Allah onu yüz yıl ölü bıraktı sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: "Ne
kadar kaldın?" O: "Bir gün veya bir günden az kaldım" dedi.
(Allah ona:) "Hayır yüz yıl kaldın böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak
henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara
ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl biraraya getiriyoruz
sonra da onlara et giydiriyoruz?" dedi. O kendisine (bunlar) apaçık belli
olduktan sonra dedi ki: "(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah
herşeye güç yetirendir. (Bakara Suresi, 259)
Önceki sayfalarda belirttiğimiz gibi ayetlerde Hz. İsa (as)'ın
canının alındığından bahsedilmemektedir. Yukarıda verdiğimiz ayette ise tam bir ölüm
(mevt) söz
konusudur. Dolayısıyla kesin olarak ölen bir insanın bile Allah'ın dilemesiyle
bu dünyada tekrar diriltildiği Kuran'da bildirilen bir gerçektir. Kuran'da buna
benzer başka olaylardan da örnekler verilmektedir.
Kehf Ehli'nin yıllar sonra uyandırılmaları
Konuya işaret eden diğer bir örnek ise Kehf Suresi'ndeki
"Ashab-ı Kehf" kıssasındadır.
Allah'ın, yaşadıkları dönemin din karşıtı hükümdarının zulmünden
korunmak için mağaraya sığınan bir grup gencin durumunu haber verdiği bu
kıssada, onların uzun yıllar uyuduktan sonra tekrar uyandırıldıkları
anlatılmaktadır.
Ayetler şöyledir:
O gençler
mağaraya sığındıkları zaman demişlerdi ki: "Rabbimiz Katından bize bir
rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl).
Böylelikle
mağarada yıllar yılı onların kulaklarına vurduk (derin bir uyku verdik). (Kehf
Suresi, 10-11)
Sen onları
uyanık sanırsın oysa onlar (derin bir uykuda) uyuşmuşlardır. Biz onları sağ
yana ve sol yana çeviriyorduk. Köpekleri de iki kolunu uzatmış yatıyordu.
Onları görmüş olsaydın geri dönüp onlardan kaçardın onlardan içini korku
kaplardı.
Böylece,
aralarında bir sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik (uyandırdık).
İçlerinden bir sözcü dedi ki: "Ne kadar kaldınız?" Dediler ki:
"Bir gün veya günün bir (kaç saatlik) kısmı kadar kaldık."
Dediler ki: "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir; şimdi birinizi
bu paranızla şehre gönderin de, hangi yiyecek temizse baksın, size ondan bir
rızık getirsin; ancak oldukça nazik davransın ve sakın sizi kimseye
sezdirmesin." (Kehf Suresi, 18-19)
Kuran'da gençlerin mağarada kaç yıl kaldıkları tam olarak
bildirilmez. Bunun için “yıllar yılı" tabiri kullanılır, ki sürenin çok
kısa olmadığı buradan anlaşılmaktadır. Ayrıca kalış süresiyle ilgili insanların
tahmini de oldukça uzun bir süre olan 309 yıldır:
Onlar
mağaralarında üç yüz yıl kaldılar ve dokuz (yıl) daha kattılar. De ki: "Ne
kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybı O'nundur. O,
ne güzel görmekte ve ne güzel işitmektedir. O'nun dışında onların bir velisi
yoktur. Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz." (Kehf Suresi, 25-26)
Dünya şartlarına göre insanların böylesine uzun bir süre
uyumaları mümkün değildir. Dolayısıyla bu ayette bildirilen uyku bizim
bildiğimiz anlamda bir uykuya değil, Kehf Ehli'nin zaman ve mekanın olmadığı
farklı bir boyuta alınmalarına ve yeniden dünyaya gönderilmelerine işaret
ediyor olabilir. (Doğrusunu Allah bilir.)
Tıpkı uykudan uyanan insanlar gibi bu kişiler de yeniden hayata
dönmüşlerdir. Benzer bir şekilde, Hz. İsa (as) da zamanı geldiğinde tekrar
dünya üzerinde yaşamaya dönecek, Allah'ın ona bahşettiği şerefli sorumluluğunu
yerine getirdikten sonra, "Dedi
ki: "Orada (dünyada) yaşayacak, orada ölecek ve oradan
çıkarılacaksınız." (Araf
Suresi, 25) hükmünün bir gereği her insan gibi dünyada ölecektir. (Doğrusunu
Allah bilir.)
HADİSLERDE HZ. İSA (AS)'IN İKİNCİ KEZ YERYÜZÜNE DÖNÜŞÜ
Hz. İsa (as)'ın Allah Katında diri olduğu ve ahir zamanda
yeryüzüne yeniden gelecek olması hadislerde detaylı olarak yer almaktadır. En
büyük ve güvenilir hadis kaynakları olarak kabul edilen Kütüb-i Sitte'de,
İmam Maliki'nin Muvatta'sında,
İbn Huzeyme ve İbn Hibban'ın Sahih'lerinde,
İbn Hanbel ve Tayalisi'nin Müsned'lerinde
Hz. İsa (as) ile ilgili hadisler bulunmaktadır. Ayrıca pek çok İslam alimi, Hz.
İsa (as)'ın ölmediği ve yeryüzüne yeniden geleceğine dair araştırma ve incelemeler
yapmışlar, bu konuda kaynak eser konumunda olan çeşitli kitap ve risaleler
hazırlamışlardır.
Hz. İsa (as)'ın Allah Katında diri olduğu ve yeniden dünyaya
geleceği konusunda kanaat belirten İslam alimlerinin başında mezhep imamımız
olan Ebu Hanife gelmektedir. Ebu Hanife, Fıkh-ı Ekber adlı eserinin son
bölümünde şunları bildirmektedir:
Deccal'in, Ye'cüc ve Me'cüc'ün çıkması,
Güneş'in batıdan doğması, Hz. İsa (as)'ın gökten inmesi ve diğer kıyamet
alametleri, sahih haberlerde aktarıldığı üzere, haktır, olacaktır. (Ebu
Hanife, Nu'man b. Sabit (150/767), Fıkh-ı Ekber, Çeviren: H. Basri Çantay,
Ankara, 1982)
Hz. İsa (as)'ın gelişi konusunda nakledilen hadisler tevatür
derecesindedir. Birçok araştırmacı da alimlerimizin görüşlerinin bu yönde
olduğunu aktarmaktadır. Tevatürün tanımı Büyük Lugat'te
şöyle yapılmaktadır:
Tevatür: Kuvvetli
haber, içinde yalan ihtimali olmayan ve bir cemaate dayanan kuvvetli haber.
Mütevatir hadis ise, yalan üzerine birleşmeleri düşünülemeyecek kadar kalabalık olan bir cemaat tarafından rivayet edilen hadislere denir.
Mütevatir hadis ise, yalan üzerine birleşmeleri düşünülemeyecek kadar kalabalık olan bir cemaat tarafından rivayet edilen hadislere denir.
İslam alimi Seyyid Şerif Cürcani, mütevatir hadis kavramını
şöyle açıklamaktadır:
Haber-İ mütevatİr, ravileri çoklukta o
dereceye ulaşan bir haberdir ki, adete göre, o kadar çok rivayetçinin yalan
üzerine birleşmeleri imkansız olur. Bu durumda rivayet edilen haber hakkında
lafız ve mana tutuyorsa buna, "mütevatir-i lafzi" denir. Eğer
hepsinin arasında müşterek manada ittifak olmakla beraber lafızlar (sözler)
arasında ihtilaf bulunuyorsa buna, "mütevatir-i manevi" denir. (Muhtasar-ı
Seyyid-i Şerif, s. 46)
Hz. İsa (as) ile ilgili hadis-i şeriflerin bazıları ise
şöyledir:
Vallahi muhakkak ve muhakkak Meryem oğlu İsa
inecek, hem adil bir hakem, adaletli bir hükümdar olarak inecek...(Sahih-i
Müslim, Bir Şerhin-Nevevi, Cilt II, s. 192; Kitab-ul İman, Bab-u Nuzül-i İsa
İbn-i Meryem, Kenzul Ummal, 14/332)
İsa bin Meryem adil bir hakim ve adaletli bir
imam olarak inmedikçe kıyamet kopmayacaktır... (Sünen-i
İbni Mace, 10/340)
Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim
ki, Meryem oğlu İsa'nın adalet sahibi olarak inmesi yakındır... (Ebu
Hureyre ra / Buhari, Büyu 102, Mezalim 31, Enbiya 49; Müslim, İman 242 (155);
Ebu Davud, Melahim 14 (4324); Tirmizi, Fiten 54 (2234)
Nihayet Meryem oğlu İsa iner ve Müslümanların
emiri ona: "Gel, bize namaz kıldır" der. Bunun üzerine Hz. İsa:
"Hayır, Allah'ın bu ümmete bir ikramı olarak sizin bir kısmınız diğer bir
kısım üzerine emirlersiniz" der. (Sahih-i
Müslim, c. 1, s. 209)
Onunla (Hz. İsa ile) benim aramda hiçbir
peygamber yoktur. O (Hz. İsa) şüphesiz inecektir. Onu gördüğünüz zaman tanıyın!
O, orta boylu, beyaza çalar kırmızı renktedir. Sarıya boyalı iki elbise içinde
olacak. Yağmur yağmasa da saçından su damlayacaktır. İslam için (ilmi)mücadele
edecektir. Deccaliyeti kaldıracak, sonra yeryüzünde tam kırk sene kalacak.
Sonra ölecek ve namazını Müslümanlar kılacaklardır. (Buhari,
Müslim, Ebu Davud ve Tirmizi, Büyük Hadis Külliyatı, Rudani, 5. cilt, s. 380)
"İmamınız kendinizden olduğu halde Meryem oğlu (İsa)
içinize indiği zaman acaba nasıl olursunuz?" buyurdu. (Sahih-i Müslim, c.
1, s. 208)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder