Emirdağ
Lahikası kitabından alıntılar
Çok defa mektuplarımda işaret ettiğim gibi,
HZ. MEHDİ (AS) AL-İ RESUL'ÜN (Peygamberimiz (sav)'in
soyundan gelen Hz. Mehdi (as)'ın) TEMSİL ETTİĞİ KUDSİ (mukaddes, kutsal) CEMAATİNİN ŞAHS-I MANEVİSİNİN49
ÜÇ VAZİFESİ51 var. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer (insanlar) bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cemiyeti ve seyyidler cemaati (Peygamberimiz (sav)'in soyundan gelenlerin) yapacağını rahmet-i İlahiyeden (Allah'ın rahmetinden) bekliyoruz. Ve ONUN50 ÜÇ BÜYÜK VAZİFESİ OLACAK.51
(Emirdağ Lahikası, s. 259)
HZ. MEHDİ (AS) AL-İ RESUL'ÜN (Peygamberimiz (sav)'in
soyundan gelen Hz. Mehdi (as)'ın) TEMSİL ETTİĞİ KUDSİ (mukaddes, kutsal) CEMAATİNİN ŞAHS-I MANEVİSİNİN49
ÜÇ VAZİFESİ51 var. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer (insanlar) bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cemiyeti ve seyyidler cemaati (Peygamberimiz (sav)'in soyundan gelenlerin) yapacağını rahmet-i İlahiyeden (Allah'ın rahmetinden) bekliyoruz. Ve ONUN50 ÜÇ BÜYÜK VAZİFESİ OLACAK.51
(Emirdağ Lahikası, s. 259)
Bediüzzaman, bu sözünde Hz. Mehdi (as)'ın ahir zamanda
muhakkak geleceğini ve Hz. Mehdi (as) ile mukaddes cemaatinin birlikte yerine
getirecekleri üç büyük vazife olacağını açıklamaktadır:
49) HZ. MEHDİ (AS) AL-İ RESUL'ÜN (PEYGAMBERİMİZ
(SAV)'İN SOYUNDAN GELEN HZ. MEHDİ (AS)'IN TEMSİL ETTİĞİ KUDSİ (MUKADDES,
KUTSAL) CEMAATİNİN ŞAHS-I MANEVİSİNİN:
Bediüzzaman bu sözünde Hz. Mehdi (as) ile ilgili
önemli birkaç konuyu birden açıklamıştır. Bediüzzaman öncelikle "Hz.
Mehdi (as) AL-İ RESUL'ÜN TEMSİL ETTİĞİ" sözleriyle, Hz. Mehdi
(as)'ın Peygamberimiz (sav)'in soyundan gelecek bir şahıs olduğunu hatırlatmıştır.
Bir şahs-ı manevinin herhangi bir soydan gelmesi kuşkusuz ki mümkün değildir.
Ancak bir insanın bir başkasının soyundan gelebilmesi söz konusu olabilir.
Bediüzzaman da burada bu gerçeği vurgulamış, Hz. Mehdi (as)'ın manevi bir
kişilik olmadığını, "BİR ŞAHIS" olduğunu açıkça
ifade etmiştir.
Bediüzzaman bu sözünde ayrıca Hz. Mehdi (as)'ın ve
cemaatinin iki ayrı kavram olduğunu hatırlatarak, Hz. Mehdi (as)'ın bir
"şahs-ı manevi" olduğu iddiasının geçersizliğini bir kez daha ortaya
koymuştur. Bediüzzaman "Hz. Mehdi (as) AL-İ RESUL'ÜN TEMSİL ETTİĞİ
kudsi cemaatin şahs-ı manevisi" sözleriyle "Hz. Mehdi
(as)'ın bir cemaati" olacağını ve "bu cemaatin başında da onu
temsil eden Hz. Mehdi (as)'ın bizzat bulunacağını" ifade
etmiştir. Hz. Mehdi (as)'ın bir cemaatinin olabilmesi için, öncelikle Hz. Mehdi
(as)'ın bir şahıs olarak var olması gerekmektedir. Çünkü bir şahs-ı manevinin
kendine ait bir cemaatinin olabilmesi elbette ki söz konusu değildir.
Bediüzzaman da bu sözünde bu gerçeği dile getirmiştir. Bediüzzaman'ın
belirttiği bu durumu birkaç soru sorarak da anlayabiliriz:
1- Bediüzzaman Hz. Mehdi (as) Al-i Resul'ün neyi
temsil ettiğini bildirmiştir?
Kudsi cemaatinin şahs-ı manevisini.
2- Bediüzzaman kudsi cemaatin şahs-ı manevisini kimin temsil ettiğini bildirmiştir?
Hz. Mehdi (as)'ın.
Kudsi cemaatinin şahs-ı manevisini.
2- Bediüzzaman kudsi cemaatin şahs-ı manevisini kimin temsil ettiğini bildirmiştir?
Hz. Mehdi (as)'ın.
Bu soruların cevapları Hz. Mehdi (as) ve onun mukaddes
cemaatinin birbirinden ayrı kavramlar olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.
Bediüzzaman ahir zamanda Hz. Mehdi (as)'ın yanında bulunan
mümin topluluğunun mukaddes bir cemaat olduğunu, bu cemaatin önderliğini yapan
Hz. Mehdi (as)'ın de Hz. Peygamber (sav) soyundan gelen mukaddes biri olacağını
belirtmiştir. Nitekim Bediüzzaman bu sözünün son cümlesinde "ONUN
ÜÇ GÖREVİ OLACAK" cümlesiyle bu konuya açıklık getirmekte, bu üç
görevi, yanındaki kutsal toplulukla birlikte, Hz. Mehdi (as)'ın de bizzat
başlarında bulunarak yerine getireceğini ifade etmektedir.
Nitekim Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın manevi birer
şahıs, ruh ya da mana gibi görünmez birer güç olarak tanımlanması, Kuran
ayetlerinde bildirilen Allah'ın adetullahı (Allah'ın kanunu) ile
tamamen çelişmektedir. Tarih boyunca hiçbir elçi veya peygamber, bir şahs-ı
manevi olarak gelmemiştir. Kuran'da çeşitli toplumlara gönderilen elçiler,
nebiler ve resullerin hayatları, mücadeleleri ve tebliğleri hakkında pek çok
bilgi verilmiştir. Yaşamlarının sonuna kadar gönderildikleri kavimleri hak dine
davet etmiş, onları Allah'ın azabına karşı uyarıp korkutmuş ve iman edenleri
cennetle müjdelemişlerdir. Yaşadıkları toplumlardaki inkarcıların baskılarına,
kurdukları tuzaklara ve hak dine yönelik mücadelelerine sabır ve tevekkülle
karşı koymuş, onları Allah'ın razı olacağı ahlakı yaşamaya çağırmışlardır. Tüm
bu bilgiler bize, tarih boyunca hiçbir elçi, nebi veya resulün manevi bir şahıs
olarak gönderilmediğini, tüm elçilerin birer fert olarak geldiklerini
göstermektedir.
Yüzyıllardır süregelen bu adetullah (Allah'ın
kanunu), tüm İslam tarihinde olduğu gibi ahir zamanda gelecek olan Hz. İsa
(as) ve Hz. Mehdi (as) için de söz konusudur. Ancak elbette ki tüm peygamber ve
elçilerin olduğu gibi Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın de kendilerinden ayrı
olarak şahs-ı manevileri de olacaktır. Kuran'da, gönderilmiş olan tüm peygamber
ve elçilerin çevresinde, onlara inanan ve onların gösterdikleri hak yolu
izleyen birer topluluk olduğu haber verilmiştir. Elçilere iman eden bu kimseler
ve onların elçileriyle birlikte yapmış oldukları faaliyetlerin tümü, bu
elçilerin şahs-ı manevilerini oluşturur. Kuran'da peygamberlerin hayatlarını
anlatan kıssalarda bu durum açıkça görülmektedir. Örneğin Peygamberimiz
(sav)'in ashabı, onun şahs-ı manevisini oluşturmuştur. Fakat bu, Peygamber
Efendimiz (sav)'in varlığı şartı ile oluşmuştur. Bu durum ahir zamanda da
değişmeyecek, Bediüzzaman'ın da dile getirdiği gibi, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi
(as) beraberlerindeki mümin topluluklarının başında bizzat birer hidayet önderi
olarak bulunacaklardır.
50) ONUN:
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'dan bahsederken, "ONUN" zamirini
kullanarak, bir kez daha Hz. Mehdi (as)'ın "BİR ŞAHIS" olduğunu
belirtmektedir. Bu aynı zamanda da Bediüzzaman'ın kitabın başından bu yana yer
verilen Hz. Mehdi (as) ile ilgili sözlerinde "2. KEZ" kullandığı "O" kelimesidir.
Bediüzzaman'ın bu tekrarları, Hz. Mehdi (as)'ın "BİR ŞAHIS" olduğu
konusundaki kesin kanaatini açıkça ortaya koymaktadır.
Bediüzzaman'ın da ifade ettiği gibi, Hz. Mehdi (as)'ın
üç büyük görevi olacaktır. Hz. Mehdi (as) bu görevlerini yerine getirirken,
etrafında bir de kendisine destek olan mübarek bir topluluk bulunacaktır. Bu
büyük görevler "Hz. Mehdi (as) ve onun kutsal cemaatinin" birarada
gerçekleştireceği görevlerdir. Ancak Bediüzzaman'ın "ONUN üç
görevi olacak" sözleriyle açıkça vurguladığı gibi, Hz. Mehdi (as)
bu topluluğun başında bizzat bulunarak bu görevleri yerine getirecektir.
51) ÜÇ BÜYÜK VAZİFESİ OLACAK:
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın "bir
veya iki görevi değil, tam olarak ÜÇ BÜYÜK VAZİFESİ OLACAĞINI" bildirmektedir.
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın temsil ettiği cemaatiyle birlikte bu üç görevin
üçünü birden yerine getireceğinden bahsetmiştir. Bediüzzaman bunun, Hz. Mehdi
(as)'yi kendisinden önce gelen müceddidlerden ayıran ve tanıtan en önemli
alametlerinden olduğunu bildirmiştir.
Bu üç büyük sorumluluk diğer İslam alimlerinin
dönemlerinde tam olarak yerine getirilmiş değildir. Bediüzzaman eserlerinde Hz.
Mehdi (as)'dan önce gelen müceddidlerin, onun üç vazifesinden yalnızca birisini
yerine getirdiklerini söylemiştir. Ancak ahir zamanda gelecek Hz. Mehdi (as)'ın
her üç görevi de birarada yapacağını ve bu özelliği nedeniyle de ahir zamanın
"Büyük Mehdisi" ünvanını alacağını belirtmiştir.
Birincisi: FEN VE FELSEFENİN tasallutiyle
(etkisiyle) ve MADDİYYUN VE TABİİYYUN TAUNU, (materyalizm,
Darwinizm ve ateizm hastalığı) beşer içine intişar etmesiyle (insanlar arasında
yayılmasıyla), herşeyden evvel FELSEFEYİ VE MADDİYYUN FİKRİNİ (materyalizm, Darwinizm ve
ateizm gibi Allah'ı inkar eden dinsiz akımları) TAM SUSTURACAK TARZDA52 imanı
kurtarmaktır. Ehl-i imanı dalâletten muhafaza etmek(iman edenleri sapkınlıktan
korumak)... (Emirdağ Lahikası, s. 259)
Bediüzzaman bu sözünde, Hz. Mehdi (as)'ın üç büyük
görevinden birincisini açıklamaktadır. Buna göre Hz. Mehdi (as)'ın birinci
görevi, "materyalist ve ateist felsefeleri tamamen susturacak bir
şekilde insanların imanlarını kazanmasına vesile olmak"tır:
52) FELSEFEYİ VE MADDİYYUN FİKRİNİ (MATERYALİZM,
DARWINİZM VE ATEİZM GİBİ ALLAH'I İNKÂR EDEN AKIMLARI) TAM SUSTURACAK TARZDA:
1-FEN VE FELSEFE:
Bediüzzaman bu sözlerinde, fen ve felsefenin etkisiyle
materyalizm, Darwinizm ve ateizm gibi Allah'ı inkar eden dinsiz akımların
insanlar arasında yayıldığına dikkat çekmiştir. Bediüzzaman bu akımların
etkisiz hale getirilerek tam olarak susturulmasının ve insanların imanının
kurtarılmasının Hz. Mehdi (as)'ın birinci görevi olduğunu belirtmiştir.
Bediüzzaman burada Hz. Mehdi (as)'ın birinci göreviyle
ilgili olarak "fen ve felsefe"nin etkisine özellikle
dikkat çekmektedir. Bilim ve felsefe, iman şuuruyla yaklaşan insanların bakış
açısıyla ilerlediğinde, büyük atılımlara, Allah'ın varlığının ve sıfatlarının
daha iyi anlaşılmasına vesile olur. Bilimin, materyalizm savunucuları
tarafından insanlar üzerinde oluşturulan yanlış yönlendirmelerini,
Bediüzzaman'ın da belirttiği gibi Hz. Mehdi (as) ortadan kaldıracaktır. Ahir
zamanda teknolojinin hızla ilerlemesiyle birçok bilim dalında gelişmeler
olacaktır. Allah'ın varlığının delilleri, yeryüzündeki iman hakikatleri
bilimsel delilleriyle açıkça ortaya çıkacaktır. Hz. Mehdi (as) bu gerçekleri
insanlara en etkili yöntemlerle ulaştıracak ve bu konuda dünya çapında bir
sonuç elde edecektir. Mesih deccalin ahir zaman fitnesi, ancak böyle güçlü
yöntemlerle kırılacaktır.
2-MADDİYYUN VE TABİİYYUN TAUNU (MATERYALİZM, DARWINİZM
VE ATEİZM HASTALIĞI):
Materyalizm ve ateizm, insanlığa büyük felaketler
getiren sapkın akımlardır. Darwinizm, materyalizm ve ateizme fikri dayanak
oluşturur. Darwinizm'in iddiası, kainatın ve canlılığın kör tesadüfler
sonucunda kendi kendine yaşamı var ettiğidir. Son 150 yılın en büyük
aldatmacası olan bu akımın fikren tam anlamıyla susturulması günümüze kadar
mümkün olmamıştır. Darwinizm, modern bilimin son bulguları ve ilerleyen
teknoloji vesilesiyle Hz. Mehdi (as) döneminde tamamen ortadan kalkacaktır. İnsanlık
tarihinin gördüğü bu en şiddetli fitnenin fikren susturulması Hz. Mehdi (as)
zamanında gerçekleştirilecektir.
Bediüzzaman bu sözlerinde Hz. Mehdi (as)'ın, "FELSEFEYİ
VE MADDİYYUN FİKRİNİ TAM SUSTURACAK TARZDA" bir çalışma yürüterek
insanların imanlarının kurtulmasına vesile olacağını belirtmiştir. Bediüzzaman,
ahir zamanda ateist felsefelerin bir tehlike oluşturacağını bildirmiş,
özellikle Darwinist, materyalist felsefelerin ateizmle güç bulacaklarını ve
Allah'ın varlığını inkar edecek tehlikeli bir çizgiye geleceklerini ifade
etmiştir. Bu nedenle Hz. Mehdi (as)'ın birinci vazifesinin, maddecilik fikri,
yani Allah'ı inkar üzerine kurulmuş materyalist, Darwinist ve ateist
felsefelerle mücadele etmek ve bu felsefelerin insanlar üzerindeki etkisini tam
anlamıyla kaldırmak olacağını belirtmiştir. Bediüzzaman'ın burada kullandığı "TAM
SUSTURACAK TARZDA" ifadesi son derece önemlidir. Bilindiği gibi
materyalizmin hem Türkiye'de hem de dünyada kuvvet bulması Bediüzzaman
zamanında devam ettiği gibi, vefatından yani 1960 yıllarından sonra da günümüze
kadar devam etmiştir. Televizyon ve radyo kanallarının gelişmesiyle, yazılı
basının da desteğiyle etkileri giderek artmıştır. Yani Bediüzzaman'ın
vefatından sonra da materyalizm propagandası artarak 21. yy'a kadar gelmiştir
Dolayısıyla kendisinin de ifade ettiği gibi,
Bediüzzaman'ın döneminde bu konuda tam bir sonuç elde edilememiştir.
Bediüzzaman bu sözünde kullandığı "TAM SUSTURACAK TARZDA" ifadesiyle
bu gerçeğe dikkat çekmiştir. Materyalizm, ateizm ve Darwinizm'in çöküşüyle
birlikte insanların imanını kurtarma görevi dünya çapında Hz. Mehdi (as)'a
verilmiştir. Bediüzzaman'ın bizzat başladığı, ancak bütünüyle sona ermeyen bu
akımla fikri mücadele, Hz. Mehdi (as) ile devam edecek ve sonuca
ulaştırılacaktır.
Bediüzzaman da "TAM SUSTURACAK" ifadesiyle,
ancak Hz. Mehdi (as)'ın bu mücadelede "tam bir üstünlük
sağlayacağına" işaret etmektedir.
İkinci vazifesi:
HİLAFET-İ
MUHAMMEDİYE (A.S.M.) ÜNVANI İLE (Peygamberimiz (sav)'in halifesi ünvanı ile)53 ŞEAİR-İ
İSLAMİYEYİ (İslam ahlakının esaslarını) İHYA ETMEKTİR (yeniden canlandırmaktır)54 ALEM-İ
İSLAM'IN VAHDETİNİ (İslam aleminin birliğini) NOKTA-İ İSTİNAD EDİP (dayanak
noktası yapıp)55 beşeriyeti
(insanlığı) maddi ve mânevi tehlikelerden ve gadab-ı İlâhi'den (Allah'ın
azabından) kurtarmaktır. Bu vazifenin, nokta-i istinadı (dayanak noktası) ve
hadimleri (hizmetkarları), MİLYONLARLA EFRADI (fertleri) BULUNAN ORDULAR56lazımdır.
(Emirdağ Lahikası, s. 259)
(Emirdağ Lahikası, s. 259)
Bediüzzaman'ın açıklamalarına göre Hz. Mehdi (as),
halihazırda çeşitli gruplar halinde dağınık olarak bulunan Müslümanları
birleştirecek, İslam ahlak ve faziletini, Peygamberimiz (sav)'in gerçek
sünnetlerini canlandıracaktır. İslam aleminin birliğini oluşturacak, bu
vesileyle insanlığı maddi ve manevi tehlikelerden kurtaracak ve insanların
Allah'ın gazabından sakınmalarına vesile olacaktır:
53) HİLAFET-İ MUHAMMEDİYE (A.S.M.) ÜNVANI İLE
(PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN HALİFESİ ÜNVANI İLE):
Bediüzzaman, "HİLAFET-İ MUHAMMEDİYE
ÜNVANI İLE" sözleriyle Hz. Mehdi (as)'ın İslam dünyasının önderi
olacağını belirtmektedir. Hz. Mehdi (as)'ın, "İSLAM TOPLUMUNUN
(MANEVİ) LİDERİ VASFIYLA İslamiyet'i yeniden canlandırması, milyonları bulan bir topluluğun maddi ve manevi gücüyle hareket ederek tüm yeryüzünde İslam birliğini
sağlaması" özellikleri, ne Bediüzzaman ne de
ondan önceki müceddidlerin döneminde gerçekleşmemiş olaylardır. Bediüzzaman
Said Nursi, yaşadığı dönem boyunca İslam dünyası ve Müslümanlar adına eşsiz
hizmetlerde bulunmuş, pek çok insanın doğru yolu bulmasına, Allah'a
yakınlaşmasına ve imanda derinleşmesine vesile olmuştur. Ardında halen
Müslümanlar için önemli bir hidayet rehberi olan hikmet dolu eserler bırakmış,
üstün ilim ve ferasetiyle tüm Müslümanlara ışık tutmuştur. Büyük mütefekkir
Bediüzzaman, şüphesiz 13. asrın müceddididir. Ancak kendisinin de Peygamberimiz
(sav)'in hadisleri doğrultusunda açıkladığı gibi, "TÜM
MÜSLÜMANLARIN LİDERİ" vasfını taşıması söz konusu olmamıştır.
Allah'ın izniyle tüm İslam alemi için büyük müjdeler içeren bu olaylar, ahir
zamanda Hz. Mehdi (as) vesilesiyle yaşanacak ve bu ünvanı da Hz. Mehdi (as)
taşıyacaktır. Bediüzzaman, bu konuyu tüm bu delilleriyle birlikte anlatarak,
kendisinin ahir zaman Mehdisi olmadığını açık bir şekilde ifade etmiştir.
Bugün dünyada 1 milyarın üzerinde Müslüman
yaşamaktadır. Dünya tarihinde ilk defa Müslümanlar sayıca bu kadar çokturlar.
Bu büyüklükte bir kitleye önderlik tarihte kimseye nasip olmamıştır.
Bediüzzaman'ın da müjdelediği gibi, bu şerefli vasfı Allah'ın izniyle ahir
zamanın "Büyük Mehdisi" taşıyacaktır.
54) ŞEAİR-İ İSLAMİYEYİ (İSLAM AHLAKININ ESASLARINI)
İHYA ETMEKTİR (YENİDEN CANLANDIRMAKTIR):
Bediüzzaman "ŞEAİR-İ İSLAMİYEYİ İHYA
ETMEKTİR" sözleriyle, Hz. Mehdi (as)'ın ikinci vazifesinin İslam
ahlakının esaslarını yeniden canlandırmak olduğunu belirtmiştir. Bediüzzaman'ın
burada kullandığı "İHYA ETMEK" kelimesi son derece
önemlidir. Bu kelime "yeniden hayata kavuşturmak" anlamındadır. Hz.
Mehdi (as) İslam ahlakının dünya çapında yaşanmasına vesile olacaktır.
Bediüzzaman bu konunun tohumlarını atmıştır, ancak kendisinin de belirttiği
gibi "yeniden hayata kavuşturma şeklinde bir canlanma",
tam anlamıyla Hz. Mehdi (as) vesilesiyle yerine getirilecektir.
55) ALEM-İ İSLAM'IN VAHDETİNİ (İSLAM ALEMİNİN
BİRLİĞİNİ) NOKTA-İ İSTİNAD EDİP (DAYANAK NOKTASI YAPIP):
Bediüzzaman bu sözleriyle Hz. Mehdi (as)'ın, daha önce
hiçbir müceddid tarafından yerine getirilmemiş olan görevlerinden birinin "İSLAM
BİRLİĞİNİN SAĞLANMASI" olduğunu bildirmektedir. Bilindiği gibi bu
birliktelik, dünya Müslümanlarının bir çatı altında yaşadıkları son devlet olan
Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasının ardından ortadan kalkmıştı. Hz. Mehdi
(as) bu birliğin tekrar kurulmasına vesile olacak, milyonlarca Müslümanı
biraraya getirecektir. Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın, bu birliği dayanak
noktası edinerek insanlığı maddi ve manevi tehlikelerden koruyacağını ve
Allah'ın gazabından sakınmalarına vesile olacağını bildirmiştir. Bediüzzaman'ın
da vurguladığı gibi, İslam birliğinin sağlanması ve bu birliğin liderliği
ünvanının taşınması Bediüzzaman'ın döneminde, ondan önceki müceddidlerin
tarihinde ve günümüzde de henüz gerçekleşmiş olaylar değildir. Bediüzzaman da
bu gerçeği vurgulamış, bu olayların Hz. Mehdi (as)'ın tanınmasında en önemli
alametlerden biri olacağını hatırlatmıştır. Hz. Mehdi (as) geldiğinde
Bediüzzaman'ın da belirttiği gibi, vesile olacağı bu olaylarla Allah onu tüm
insanlara tanıtacaktır.
56) MİLYONLARLA EFRADI (FERTLERİ) BULUNAN
ORDULAR:
Bediüzzaman "MİLYONLARLA EFRADI
(FERTLERİ) BULUNAN ORDULAR" sözleriyle, Hz. Mehdi (as)'ın bu
birlikteliği sağlamasında, ona yardım edecek çok geniş bir kitlenin var
olacağından söz etmektedir. Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın hizmetinde, Allah'ın
varlığı ve birliği konusunu, iman hakikatlerini tüm insanlığa anlatacak, geniş
kapsamlı bir iman hizmeti yürütecek olan ilim ve iman toplulukları olacağını
bildirmiştir.
Bediüzzaman, eserlerinde yer verdiği diğer sözlerinde
kendisinin de bu ilim ordusunun, onlara önceden hazırlık yapan bir neferi yani
askeri olduğunu anlatmaktadır. Yaşadığı dönemde, Bediüzzaman'ın hizmetinde
böyle geniş bir kitlenin desteği ve yardımı söz konusu olmamıştır.
Bediüzzaman'ın da sözlerinde pek çok kez ifade ettiği gibi, sınırlı bir
topluluk olan Nur talebeleri çok kısıtlı imkanlar içerisinde ve çok büyük
fedakarlıklarla büyük bir iman hizmeti vermişlerdir. Bediüzzaman böyle büyük
bir kitlenin desteğinin, ancak ahir zamanda söz konusu olacağını ve bunun da
Hz. Mehdi (as)'ın yerine getireceği bu büyük göreve nasip olacağını
bildirmektedir.
Üçüncü vazifesi:
... O ZAT57BÜTÜN EHL-İ İMANIN (iman edenlerin) MANEVİ YARDIMLARIYLA58 ve İTTİHAD-I İSLAM'IN MUAVENETİYLE (İslam birliğinin yardımlaşmasıyla)59 ve BÜTÜN ULEMA VE EVLİYANIN (alimlerin ve velilerin)60 ve bilhassa AL-İ BEYT'İN NESLİNDEN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) HER ASIRDA KUVVETLİ VE KESRETLİ (çok sayıda) BULUNAN MİLYONLAR FEDAKAR SEYYİDLERİN İLTİHAKLARIYLA (Peygamber soyundan gelen fedakar kimselerin katılımlarıyla)61O VAZİFE-İ UZMAYI (büyük görevi) YAPMAYA ÇALIŞIR.62
(Emirdağ Lahikası, s. 260)
... O ZAT57BÜTÜN EHL-İ İMANIN (iman edenlerin) MANEVİ YARDIMLARIYLA58 ve İTTİHAD-I İSLAM'IN MUAVENETİYLE (İslam birliğinin yardımlaşmasıyla)59 ve BÜTÜN ULEMA VE EVLİYANIN (alimlerin ve velilerin)60 ve bilhassa AL-İ BEYT'İN NESLİNDEN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) HER ASIRDA KUVVETLİ VE KESRETLİ (çok sayıda) BULUNAN MİLYONLAR FEDAKAR SEYYİDLERİN İLTİHAKLARIYLA (Peygamber soyundan gelen fedakar kimselerin katılımlarıyla)61O VAZİFE-İ UZMAYI (büyük görevi) YAPMAYA ÇALIŞIR.62
(Emirdağ Lahikası, s. 260)
Bediüzzaman bu sözünde, Hz. Mehdi (as)'ın üçüncü
görevini açıklamıştır. Buna göre, Hz. Mehdi (as) Kuran ahlakının göz ardı
edildiği bir dönemde, insanların yeniden din ahlakına yönelmesine vesile
olacak, İslam birliğini kuracak ve bu büyük görevleri yerine getirirken
kendisine destekçi olan pek çok salih insan bulunacaktır.
57) O ZAT:
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as) için Risale-i Nur'un
birçok yerinde olduğu gibi, bu sözlerinde de Hz. Mehdi (as) için "O
ZAT" ifadesini kullanmıştır. Bediüzzaman, hem "O" kelimesiyle
hem de "ZAT" ifadesiyle Hz. Mehdi (as)'ın bir
topluluk veya manevi bir kişi değil, bir "ŞAHIS" olduğunu
açıkça belirtmiştir.
Bu aynı zamanda da, Bediüzzaman'ın kitabın başından bu
yana yer verilen Hz. Mehdi (as) ile ilgili sözlerinde "3.
KEZ" kullandığı "O" kelimesidir. Aynı
şekilde buradaki "ZAT" kelimesi de Bediüzzaman'ın bu
sözlerinde "2. KEZ" kullanılmaktadır. Yüksek ilim ve
hikmet sahibi Bediüzzaman hiç kuşkusuz ki bu vurguları da belirli bir hikmetle
yapmakta ve tüm Müslümanları Hz. Mehdi (as)'ın "BİR ŞAHIS" olduğu
konusunda en doğru şekilde bilgilendirmektedir.
58) BÜTÜN EHL-İ İMANIN (İMAN EDENLERİN) MANEVİ
YARDIMLARIYLA:
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın üçüncü görevini çok
önemli ve geniş kitlelerin desteğiyle gerçekleştireceğini bildirmiştir.
Bediüzzaman "BÜTÜN EHL-İ İMANIN MANEVİ YARDIMLARIYLA" sözleriyle, "TÜM
MÜSLÜMANLARIN" ittifak halinde oluşturacakları birliğin Hz. Mehdi
(as)'ın bu görevdeki yardımcıları olacağını bildirmiştir.
Hz. Mehdi (as) ve yardımcıları güçlerini Allah
sevgisinden, iman coşkusundan alan cesur insanlar olacaktır. İmanlarının nuru
tüm dünyanın aydınlanmasına vesile olacaktır. Tüm Müslümanların dahil olacağı
böyle geniş çapta bir ittifakın desteği, Bediüzzaman'ın döneminde gerçekleşmiş
değildir. Bediüzzaman'ın da müjdelediği gibi, bu geniş kitlenin manevi
yardımları, ancak ahir zamanda Hz. Mehdi (as) ile birlikte oluşacak ve onun
üçüncü görevinin gerçekleştirilmesinde büyük bir rol oynayacaktır.
59) İTTİHAD-I İSLAM'IN MUAVENETİYLE (İSLAM BİRLİĞİNİN
YARDIMLAŞMASIYLA):
Bediüzzaman "İTTİHAD-I İSLAM'IN
MUAVENETİYLE" sözleriyle, Hz. Mehdi (as)'ın üçüncü görevini aynı
zamanda "İSLAM BİRLİĞİNİN YARDIMLAŞMASIYLA" yerine
getireceğini de bildirmiştir. Böyle bir birlik Bediüzzaman'ın yaşadığı dönemde
henüz oluşmamış, dolayısıyla da büyük bir ittifakın yardımı da söz konusu
olmamıştır. Bediüzzaman İslam birliğinin bu yardımlaşmasının Hz. Mehdi (as)
döneminde gerçekleşeceğini ve onun üçüncü görevinde büyük bir destek
sağlayacağını belirtmiştir.
60) BÜTÜN ULEMA VE EVLİYANIN (ALİMLERİN VE
VELİLERİN)... İLTİHAKLARIYLA (KATILIMLARIYLA):
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın bu üçüncü görevindeki diğer
bir desteğin de "BÜTÜN ULEMA VE EVLİYANIN KATILIMLARIYLA" gerçekleşeceğini
bildirmiştir. Hz. Mehdi (as)'ın gelişi 1400 senedir tüm İslam alimleri ve iman
sahipleri tarafından büyük bir heyecanla beklenmektedir. Kuşkusuz ki bütün
alimlerin ve velilerin katılımının sağlanacağı böyle büyük bir destek, Hz.
Mehdi (as)'ın ilmi mücadelesinde ve bu görevini yerine getirmesinde son derece
önemli bir rol oynayacak ve büyük bir kolaylık sağlayacaktır. Dikkat edilirse
Bediüzzaman burada "BÜTÜN" kelimesini özellikle
belirtmiş ve Hz. Mehdi (as)'yi "alimlerin tümünün birden"destekleyeceğini
bildirmiştir. İslam alimlerinin böyle büyük bir ittifakla destek vermeleri
Bediüzzaman'ın yaşadığı dönemde gerçekleşmemiştir. Bediüzzaman bu katılımın
ancak Hz. Mehdi (as)'ın yerine getireceği bu görev ile birlikte
gerçekleşeceğini hatırlatmıştır.
61) A-Lİ BEYTİN NESLİNDEN (PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN
SOYUNDAN) HER ASIRDA KUVVETLİ VE KESRETLİ (ÇOK SAYIDA) BULUNAN MİLYONLAR
FEDAKAR SEYYİDLERİN İLTİHAKLARIYLA (PEYGAMBER SOYUNDAN GELEN FEDAKAR KİMSELERİN
KATILIMLARIYLA):
Bediüzzaman bu sözüyle, Hz. Mehdi (as)'ın Peygamber
Efendimiz (sav)'in mübarek soyundan olacağına, ona destek verenler arasında da
Ehl-i Beytten yani Peygamber soyundan gelen kimselerin bulunacağına dikkat
çekmiştir. Bediüzzaman, tüm Müslümanlar, İslam alimleri ve evliyalar ile
birlikte "milyonlarca seyyidin de Hz. Mehdi (as)'ın yanında yer
alacağını ve bu kutlu zata destek vereceğini" bildirmiştir. Hz.
Mehdi (as)'ın üçüncü görevindeki diğer yardımcılarında olduğu gibi, böyle bir
destek de daha önce ne Bediüzzaman döneminde ne de ondan önceki
müceddidlerin devrinde gerçekleşmemiştir. Bediüzzaman'ın açıkladığı gibi, "PEYGAMBERİMİZ
(SAV)'İN SOYUNDAN GELEN MİLYONLARCA SEYYİDİN KATILIMI" ancak Hz.
Mehdi (as) döneminde gerçekleşecektir.
62) O VAZİFE-İ UZMAYI (BÜYÜK GÖREVİ) YAPMAYA ÇALIŞIR:
Bediüzzaman "O VAZİFE-İ UZMAYI YAPMAYA
ÇALIŞIR" sözleriyle "Hz. Mehdi (as)'ın bir şahs-ı manevi
değil, "BİR İNSAN OLARAK İŞ BAŞINDA OLACAĞINI" ifade
etmiştir. Zira bir şahs-ı manevinin bir görevi "yapmaya
çalışması" söz konusu değildir. Böyle bir çaba ancak bir insanın
gerçekleştirebileceği bir fiildir. Bediüzzaman da bu gerçeği vurgulayarak Hz.
Mehdi (as)'ın bir şahıs olduğunu ifade etmiştir.
Bediüzzaman sözlerinde ayrıca Hz. Mehdi (as)'ın yerine
getireceği hizmeti "BÜYÜK GÖREV" olarak
nitelendirmiştir. Bediüzzaman'ın bu ifadesine göre Hz. Mehdi (as)'ın yapacağı
hizmetler, kendisinden önceki dönemlerde gelen müceddidlerin görevlerinden
farklı, "ÇOK BÜYÜK ÇAPLI" faaliyetlerdir. Hz. Mehdi
(as) İslam ahlakını dünya çapında hakim kılacak, İslam dünyasını biraraya
getirecek ve tüm Müslümanların manevi liderliğini üstlenecektir. Bediüzzaman'ın "VAZİFE-İ
UZMA"sözleriyle ifade ettiği bu olaylar Hz. Mehdi (as)'ın tanınmasını
sağlayacak en önemli alametlerinden olacaktır.
Gerçi HER ASIRDA HİDAYET EDİCİ, BİR NEVİ MEHDÎ VE MÜCEDDİD GELİYOR VE
GELMİŞ.63 Fakat HER BİRİ64ÜÇ VAZİFELERDEN BİRİSİNİ BİR CİHETTE
(açıdan) YAPMASI İTİBARIYLA (nedeniyle) AHİR ZAMANIN BÜYÜK MEHDÎ UNVANINI
ALMAMIŞLAR.65
(Emirdağ Lahikası, s. 260)
(Emirdağ Lahikası, s. 260)
Bediüzzaman bu sözünde, Kuran ahlakını dünya üzerinde
hakim kılmak amacıyla önceki asırlarda da bazı Müslüman şahısların geldiğini,
ancak bunların hiçbirinin, ahir zamanda Hz. Mehdi (as)'ın yapacağı üç önemli
görevi birarada yerine getiremediklerini ifade etmiştir:
63) HER ASIRDA HİDAYET EDİCİ BİR NEVİ MEHDİ VE
MÜCEDDİD GELİYOR VE GELMİŞ:
Bediüzzaman bu sözüyle birkaç önemli konuya açıklık
kazandırmıştır. Bediüzzaman öncelikle Hz. Peygamberimiz (sav)'in hadislerine
dayanarak her yüz yıl başında bir müceddid (yenileyici) gönderileceğini
bildirmiştir. Bediüzzaman Risalelerde Hz. Mehdi (as)'ın de Hicri 14. yy'ın
başında geleceğini ve 14. ve 15. yy'lar arasındaki müceddid olacağını
belirtmiştir.
Bediüzzaman burada ayrıca Hz. Mehdi (as)'ın bir şahs-ı
manevi olmadığını da açıklamıştır. Peygamberimiz (sav)'den bu yana 14. yy'a
kadar gelen tüm müceddidler birer "ŞAHIS" olarak
gelmişlerdir. 14. yy'da bu durum değişmeyecek, Hz. Mehdi (as) da bir şahıs
olarak bizzat görev yapacaktır. Bediüzzaman"GELİYOR VE GELMİŞ" sözleriyle
bu sürekliliği ifade etmiş, "GELİYOR" kelimesiyle bu
adetullahın halen devam etmekte olduğunu belirtmiştir.
Bediüzzaman bu sözüyle ayrıca geçmiş dönemlerde
gönderilmiş olan müceddidler ile Hz. Mehdi (as) arasındaki farkı açıklamış ve
Hz. Mehdi (as)'ın hangi özelliğiyle bu müceddidlerden ayırt edilebileceğini
bildirmiştir. Bediüzzaman eserlerinde Hz. Mehdi (as)'dan önce gelen
müceddidlerin, onun üç vazifesinden birini yerine getirdiklerini ve bu açıdan
"bir nevi Mehdi ve müceddid görevi üstlendiklerini" söylemiştir.
Ancak Bediüzzaman, yukarıda bahsettiği üç vazifenin üçünü birden yerine
getirecek olan kişinin yalnızca "BÜYÜK MEHDİ" olacağını
ve bu özelliğiyle diğer müceddidlerden ayırt edileceğini belirtmiştir.
Nitekim Bediüzzaman'ın kullandığı "BİR NEVİ MEHDİ" ifadesi
de bu durumu açıklamaktadır. Bediüzzaman geçmişte gelen ve Hz. Mehdi (as)'ın üç
büyük görevinden yalnızca bir tanesini yapan kimselerin gerçekte ahir zamanın
beklenen Mehdisi olmadıklarını, bu kimseleri "bir nevi mehdi" olarak
nitelendirerek ifade etmiştir.
64) HER BİRİ:
Bediüzzaman kullandığı "HER BİRİ" ifadesiyle
Hz. Mehdi (as)'dan önce gelmiş olan müceddidlerin de Hz. Mehdi (as) gibi gerçek
kişilikler olduklarına, şahs-ı manevi olmadıklarına dikkat çekmektedir. Bu
açıklamada bahsi geçen önceki yüzyıllarda gönderilen müceddidlerin birer şahıs
oldukları kabul görürken, Bediüzzaman'ın aynı açıklamalarında yine bir şahıs
olacağını belirttiği "Büyük Mehdi"nin bir şahs-ı manevi olacağı
düşüncesi elbette ki çelişkilidir. Bu düşünceye göre, ahir zaman Mehdisi'nden
önce gelen tüm müceddidlerin de birer şahs-ı manevi olması gerekirdi. Ancak
böyle bir şey söz konusu olmamıştır. Nitekim Bediüzzaman da sözlerinde bu
gerçeği açıklamıştır. Bediüzzaman'ın da müjdelediği gibi, Peygamberimiz
(sav)'in rivayetlerindeki özelliklere sahip olmasıyla tanınacak olan Büyük
Mehdi ahir zamanda "BİR ŞAHIS" olarak ortaya çıkacak
ve Allah'ın izniyle Bediüzzaman'ın belirttiği üç görevi birden yerine
getirecektir.
65) ÜÇ VAZİFELERDEN BİRİSİNİ BİR CİHETTE (AÇIDAN)
YAPMASI İTİBARIYLA (NEDENİYLE) AHİR ZAMANIN BÜYÜK MEHDİ ÜNVANINI ALMAMIŞLAR:
Bediüzzaman sözlerinde, iki ayrı tür Mehdi olduğunu
belirtmiştir. Bunlardan birincisini, "sabık (önceki) Mehdiler",
diğerini ise ahir zamanda gelecek olan "BÜYÜK MEHDİ" olarak
adlandırmıştır. Bediüzzaman Said Nursi, Hz. Mehdi (as)'ın yapacağı faaliyetleri
saymış ve bunları ondan başka kimsenin yapamayacağını belirtmiştir. Bu yüzden,
bu önemli görevlerin yerine getirilmesine vesile olan kişiye "BÜYÜK
MEHDİ" demiştir. Bediüzzaman eserlerinde, kendisi de dahil olmak
üzere önceki dönemlerde gelen, sabık Mehdiler olarak adlandırdığı müceddidlerin
bu üç görevi yerine getiremedikleri için Büyük Mehdi olamayacaklarını
anlatmıştır. Bediüzzaman eserlerinde ayrıca söz konusu kimselerin Büyük Mehdi
ünvanını alamamalarının bir diğer sebebinin ise, bu kişilerin Peygamberimiz
(sav)'in hadislerinde belirttiği özelliklere uymamaları olduğunu bildirmiştir.
BEN, KENDİMİ
SEYYİD (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) BİLEMİYORUM.66 Bu zamanda nesiller bilinmiyor. Halbuki AHİR ZAMANIN O BÜYÜK ŞAHSI67 AL-İ
BEYT'TEN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) OLACAKTIR.68
(Emirdağ Lahikası, s. 247-250)
(Emirdağ Lahikası, s. 247-250)
Hz. Mehdi (as)'ın hadislerde bildirilen en önemli
özelliklerinden biri de, "SEYYİD" yani Peygamber
Efendimiz (sav)'in soyundan olmasıdır:
Kıyametin kopması için zamanda sadece bir günden başka
vakit kalmamış da olsa Allah BENİM EHL-İ BEYTİMDEN (SOYUMDAN) BİR ZATI (Hz.
Mehdi (as)'yi) gönderecek. (Sünen-i Ebu Davud, 5/92)
Bediüzzaman da bu sözünde, kendisinin Peygamberimiz
(sav)'in soyundan olmadığını, Hz. Mehdi (as)'ın ise bu mübarek soydan olacağını
belirtmiştir:
66) BEN KENDİMİ SEYYİD (PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN
SOYUNDAN) BİLEMİYORUM:
Bediüzzaman seyyid değildir ve seyyid olmamasının
kendisinin Mehdi olmayacağının delillerinden biri olduğunu belirtmektedir.
Kuşkusuz ki bir kişiye bir soru sorulmasının nedeni, ilgili konunun doğrusunu
öğrenmektir. Bediüzzaman Said Nursi'ye de Mehdi olup olmadığının sorulmasının
nedeni doğruları öğrenmektir. Bu soru karşısında "Hayır, ben Mehdi
değilim" diyorsa ve bunun onlarca delilini öne sürüyorsa buna
inanmak gerekir. Zira Bediüzzaman çok açık bir şekilde bu konuya cevap vermiş
ve "ben seyyid değilim" demiştir.
Ayrıca Bediüzzaman eğer seyyid olmuş olsaydı, bunu
gizlemesi için hiçbir sebep yoktu. Çünkü seyyid olmak, saklanması gereken bir
özellik değildir. Tam aksine Peygamber Efendimiz (sav)'in neslinden olmak
Müslümanlar için büyük bir şereftir. Dolayısıyla Bediüzzaman seyyid olsaydı,
bunu hiçbir şekilde gizlemez ve açıkça ifade ederdi. Peygamberimiz (sav)'in
soyundan olduğunu ifade etmekten büyük bir onur duyardı. Kendisine böyle bir
soru sorulduğunda "Evet seyyidim, ama Mehdi değilim" derdi. Zira
Bediüzzaman bizzat kendi eserlerinde Peygamberimiz (sav)'in
hadisini hatırlatarak "seyyid olan bir kişinin seyyidliğini
gizlemesinin Kuran ahlakına uygun olmadığını" belirtmiştir.
Seyyid olmayan seyyidim ve seyyid olan değilim
diyenler, ikisi de günahkar ve duhul ve huruc (isyan) haram oldukları gibi...
hadis ve Kuran'da dahi, ziyade veya noksan etmek memnu'dur (yasaklanmıştır).
(Muhakemat, s. 52)
Bediüzzaman'ın bu sözü çok açıktır. Peygamberimiz
(sav)'in hadisinde bildirildiği gibi, İslam ahlakına göre, seyyid olan bir kişi
hiçbir nedenle bunu gizleyemez, saklayamaz. Seyyid olmayan bir kişi de ben
seyyidim diyemez. Bu durumda Bediüzzaman gibi değerli ve üstün ahlaklı bir
şahsın, seyyidliğini gizlediği yaklaşımı son derece yakışıksız bir düşüncedir.
Bunun yanı sıra her seyyid olan kişi, mutlaka Mehdi olacak diye bir durum da
söz konusu değildir. Dünya üzerinde milyonlarca seyyid olan insan
bulunmaktadır. Bir kişinin seyyid olması Mehdi olmasını gerektirmediği için,
her insan bu gerçeği rahatlıkla dile getirebilir. Dahası Bediüzzaman
"Benim bu konudaki tek eksikliğim seyyidliğim, eğer seyyid olsaydım Mehdi
olurdum" da dememiştir. Tam aksine Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın tüm
özelliklerini, yapacağı benzersiz faaliyetleri uzun uzun açıklamış ve bunların
hiçbirinin kendi yaşadığı dönemde henüz gerçekleşmediğini belirtmiştir.
67) AHİR ZAMANIN O BÜYÜK ŞAHSI:
Bediüzzaman "AHİR ZAMANIN O BÜYÜK
ŞAHSI" ifadesiyle Hz. Mehdi (as)'ın bir şahs-ı manevi olmadığını
bir kez daha delillendirmiştir. Bediüzzaman açıkça "O BÜYÜK
ŞAHIS" diyerek Hz. Mehdi (as)'ın şahs-ı manevi olmadığını, gerçek
ve beklenen "BİR KİŞİ" olduğunu ifade etmiştir.
Bediüzzaman bu ifadesiyle ayrıca kitabın başından bu
yana yer verilen Hz. Mehdi (as) ile ilgili sözlerinde "O" kelimesini "4.
KEZ" kullanmaktadır. Aynı şekilde"ŞAHIS" kelimesi
de Bediüzzaman'ın buradaki sözlerinde "3. KEZ" kullanılmıştır.
Bediüzzaman'ın bu kelimeleri özenle seçtiği ve tekrarladığı çok açıktır.
Bediüzzaman bu şekilde, Hz. Mehdi (as)'ın bir şahs-ı manevi olabileceği
düşüncesini, hiçbir itiraza yer bırakmayacak şekilde geçersiz kılmaktadır.
68) AL-İ BEYT'TEN (PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN SOYUNDAN)
OLACAKTIR:
Bediüzzaman "AL-İ BEYT'TEN
OLACAKTIR" sözleriyle Hz. Mehdi (as)'ın Peygamberimiz (sav)'in
soyundan gelen seyyid bir kimse olacağını belirtmiştir. Bediüzzaman eserlerinin
çeşitli bölümlerinde Hz. Mehdi (as)'ın bu özelliğine dikkat çekerek, Hz. Mehdi
(as)'ın manevi bir varlık olmadığını, belirli bir soydan gelecek olan "BİR
ŞAHIS" olduğunu vurgulamıştır. Peygamberimiz (sav)'in de Hz.
Mehdi (as)'ın bu özelliğini bildirdiği çok sayıda hadisi vardır. Bir şahs-ı
manevinin peygamber soyundan gelmesi elbette ki söz konusu değildir. Ayrıca
böyle bir düşünce hem Peygamberimiz (sav)'in hadisleriyle hem de Bediüzzaman'ın
sözleriyle çok açık bir şekilde çelişmektedir. Bediüzzaman'ın da belirttiği
gibi, Hz. Mehdi (as) "PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN SOYUNDAN GELEN BİR
ŞAHIS" olacaktır.
RİSALE-İ NUR'UN
ŞAHS-I MANEVİSİNİ HAKLI OLARAK HZ. MEHDİ (AS) TELAKKİ EDİYORLAR (şahsi bir
görüş olarak kabul ediyorlar).69
O şahs-ı manevinin de bir mümessili (temsilcisi), Nur şakirdlerinin
(talebelerinin) tesanüdünden (dayanışmasından) gelen bir şahs-ı manevisi ve o
şahs-ı maneviden bir nevi mümessili (temsilcisi) olan BİÇARE TERCÜMANINI
ZANNETTİKLERİNDEN,
BAZEN O İSMİ (Hz. Mehdi (as) ismini) ONA VERİYORLAR.70 Gerçi bu, BİR İLTİBAS (karıştırma)71 BİR SEHİVDİR (hatadır, yanılmadır)...72
(Emirdağ Lahikası, s. 266)
BAZEN O İSMİ (Hz. Mehdi (as) ismini) ONA VERİYORLAR.70 Gerçi bu, BİR İLTİBAS (karıştırma)71 BİR SEHİVDİR (hatadır, yanılmadır)...72
(Emirdağ Lahikası, s. 266)
Bediüzzaman Risale-i Nur'un şahs-ı
manevisinin ve bu eserlerin yazarı olarak kendisinin de kimi zaman Hz. Mehdi
(as) olabileceğinin düşünüldüğünü, ancak bunun bir karıştırma ve hata olduğunu
belirtmiştir:
69) RİSALE-İ NUR'UN ŞAHS-I MANEVİSİNİ HAKLI OLARAK Hz.
Mehdi (as) TELAKKİ EDİYORLAR (ŞAHSİ BİR GÖRÜŞ OLARAK KABUL EDİYORLAR):
Bediüzzaman burada "HAKLI OLARAK" deyimini,
Risale-i Nur cemaatinin Mehdi kabul edilmesini haklı bulduğunu vurgulamak için
değil, böyle bir kabulün kolayca düşülebilecek ve mazur görülmesi gereken bir
hata olduğunu vurgulamak için kullanmıştır. Konunun geliş ve gidişinden, bu
mana kolayca anlaşılmaktadır. Nitekim Bediüzzaman önceki satırlarda açıklanan
sözlerinde de bu yanılgının Hz. Mehdi (as)'ın dünya çapında yerine getireceği
iki büyük görevinin gözardı edilmesinden kaynaklandığını belirterek bunun "HAKLI
BİR GÖRÜŞ OLMADIĞINI" açıklamıştır.
70) BİÇARE TERCÜMANINI ZANNETTİKLERİNDEN O İSMİ
(Hz. Mehdi (as) İSMİNİ) ONA VERİYORLAR:
Bediüzzaman, Risaleleri kaleme alan kişi olarak,
Risale-i Nurlar gibi kendisinin de Hz. Mehdi (as) olarak değerlendirildiğini,
ancak bunun "BİR ZAN" olduğunu ifade etmiştir. "Zannetme" kelimesi
gerçeklik değil, bir yanılgı ve aldanışın söz konusu olduğunu ifade eder.
Bediüzzaman, talebelerinin sadece Hz. Mehdi (as)'ın önemli bir vazifesi olan
iman hakikatlerini anlatma konusu yönünde bir değerlendirme yaptığını, ancak
Hz. Mehdi (as)'ın diğer iki vazifesi olan "İslam birliğinin sağlanması,
tüm İslam dünyasının manevi lideri olması ve İslam ahlakının dünyaya hakim kılınması"nın
kendisinde görünmediği hususunu dikkate almadıklarını söylemiştir. Bundan
dolayı da Risale-i Nur'a ve kendisine yapılan Mehdilik yakıştırmasının yalnızca
bir "zan"dan ibaret olduğunu belirtmiştir.
Bunun yanı sıra Bediüzzaman "zannediyorlar" diyerek burada bir kez daha kendisini bu düşüncedeki insanlara dahil etmediğini ve onlarla aynı fikri paylaşmadığını ifade etmektedir.
Bunun yanı sıra Bediüzzaman "zannediyorlar" diyerek burada bir kez daha kendisini bu düşüncedeki insanlara dahil etmediğini ve onlarla aynı fikri paylaşmadığını ifade etmektedir.
71) BU BİR İLTİBAS (KARIŞTIRMA):
Bediüzzaman, kendisinin veya Risale-i Nur'un Mehdi
olarak kabul edilmesinin bir "İLTİBAS" olduğunu
ifade etmiştir. "İltibas" kelimesinin anlamı "BİRBİRİNE
BENZEYEN ŞEYLERİ ŞAŞIRIP BİRBİRİNE KARIŞTIRMAK"tır. (Yeni Lugat,
sf. 267) Dolayısıyla burada, birbirine karıştırılan ancak aslında
birbirinden farklı olan iki kavram vardır. Bediüzzaman Risale-i Nur ya da
kendisinin Hz. Mehdi (as) olabileceğinin "zannedildiğini";
ancak gerçekte bunun "bir şaşırma ve bir karıştırma"olduğunu
belirtmektedir.
Bediüzzaman bu karışıklığın, Risale-i Nur'un, Hz.
Mehdi (as)'ın üç temel görevinden biri olan "imanı kurtarmak"
vazifesini üstlenmiş olmasından kaynaklandığını açıklamıştır. Bediüzzaman'ın
açıkladığı gibi, tarih boyunca gönderilmiş olan tüm müceddidler Hz. Mehdi
(as)'ın görevlerinden bir tanesini yapmışlardır. Ancak Bediüzzaman da dahil
olmak üzere "üç görev, hiçbir müceddid tarafından aynı anda yerine
getirilmemiştir".
Dolayısıyla tarihte Mehdilik konusunda bunun gibi
benzetmeler pek çok kişiye yapılmıştır. Ancak Bediüzzaman, "Hz.
Mehdi (as)'ın, hepsini birarada ve dünya çapında gerçekleştireceği görevlerini" anlatarak,
bu Mehdilik iddialarının hiçbirinin doğru olmadığını ve Hz. Mehdi (as)'ın
ileride gelecek bir şahıs olduğunu açıklamıştır.
Risale-i Nur'a ve Bediüzzaman'a yapılan bu benzetmede
de aynı durum söz konusudur. Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as) ile ilgili
Peygamberimiz (sav)'in hadislerindeki ve İslam alimlerinin açıklamalarındaki
izahlar ve özelliklerine dair verilen bilgiler dikkate alınmadığı için "bir
şaşırma ve karıştırma" yapıldığını belirtmektedir.
72) BİR SEHİVDİR (HATADIR, YANILMADIR):
Bediüzzaman, kendisinin veya Risale-i Nur'un Mehdi
olarak kabul edilmesinin aynı zamanda bir "SEHİV" olduğunu
söylemiştir. "SEHİV"in kelime anlamı "HATA,
YANLIŞ, YANILMA"dır (Yeni Lugat, sf. 617). Bediüzzaman,
kendisine ve Risale-i Nur'a Hz. Mehdi (as) isminin verilmesinin bir
"karıştırma" olacağını belirtmekle yetinmemekte, cümlesinin devamında
bunun bir "sehiv" yani "hata" olacağını
da ayrıca vurgulamaktadır. Bu son derece açık bir ifadedir. Eğer Bediüzzaman
kendisine ve Risale-i Nur'un şahs-ı manevisine yapılan Mehdilik iddialarında
herhangi bir doğruluk payı görseydi, kuşkusuz ki bunu bir "hata" olarak
nitelendirmezdi. Açıkça bu iddiaların yerinde olduğunu ifade eden sözler
kullanırdı. Bunun hata olduğunu belirtmiş olması, Bediüzzaman'ın bu konudaki
kanaatini çok açık ve hiçbir itiraza yer bırakmayacak şekilde ortaya
koymaktadır. Bediüzzaman Risale-i Nur'un ya da kendisinin Hz. Mehdi (as)
olabileceği görüşünü kabul etmemektedir.
BARLA LAHİKASI KİTABINDAN ALINTILAR
O73 İLERİDE GELECEK74 ACİB (şaşılan, hayret uyandıran, benzeri
görülmeyen) ŞAHSIN75 bir HİZMETKARI76 ve ONA77YER HAZIR EDECEK78 BİR DÜMDARI (yardımcı
kuvveti)79 ve O80 BÜYÜK KUMANDANIN81 PİŞDAR BİR NEFERİ (önden
giden bir askeri)82 olduğumu zannediyorum. (Barla
Lahikası, s. 162)
Bediüzzaman bu sözünde, kendisini Hz. Mehdi (as)'ın
bir tür "öncüsü" olarak nitelendirmiş ve Hz. Mehdi (as)'ın
"kendisinden sonra geleceğini" açıklamıştır:
73) O:
Bediüzzaman cümlenin başında "O" zamirini
kullanarak "BİR ŞAHSI" kastettiğini özellikle
vurgulamaktadır. "O" zamirinin "TEK BİR
KİŞİ"ye işaret ettiği açıktır. Bediüzzaman bir şahs-ı maneviden, gruptan
ya da topluluktan bahsetmemekte, Hz. Mehdi (as)'ın mübarek şahsının gelişini
müjdelemektedir.
Bediüzzaman bu söz ile birlikte, kitabın başından beri
Hz. Mehdi (as) ile ilgili yer verilen sözlerinde "5. KEZ"
"O" ifadesini kullanmıştır. Bediüzzaman'ın bu sözlerinin
"5'inin birden tevafuk etmiş olması" söz konusu değildir. Bediüzzaman
Hz. Mehdi (as) için bu ifadeyi son derece bilinçli bir şekilde kullanmakta ve
bu yolla bu mübarek zatın bir şahs-ı manevi ya da bir topluluk olabileceği
yönündeki tüm iddiaları geçersiz kılmaktadır.
74) İLERİDE GELECEK:
Bediüzzaman bu ifadesinde Hz. Mehdi (as) için, "İLERİDE
GELECEK" sözlerini kullanmıştır. Bediüzzaman "gelmiş" veya
"geldi" gibi kendi dönemini ve öncesini kasteden ifadelere yer
vermemiştir; "ileride gelecek" diyerek Hz. Mehdi (as)'ın
kendi yaşadığı dönemden sonra geleceğini açıklamıştır."İLERİDE" kelimesinin
gelecek bir zamanı ifade etttiği son derece açıktır ve Bediüzzaman'ın bu
konudaki düşüncesini hiçbir itiraza yer bırakmayacak şekilde ortaya
koymaktadır.
Bunun yanı sıra Bediüzzaman bu kitapta yer alan
sözlerinde, Hz. Mehdi (as) için pek çok kez "GELECEK" kelimesine
yer vermiştir. Bu sözünde de"GELECEK" kelimesini "4.
DEFA" kullanmaktadır. Bu kadar çok tekrarlamış olması, Bediüzzaman'ın
Hz. Mehdi (as)'ın geçmiş dönemlerde ve kendi zamanında henüz gelmediği
konusunda ne kadar kesin bir kanaati olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bediüzzaman,
Hz. Mehdi (as)'ın kendisinden sonraki bir zamanda geleceğini belirterek
Müslümanları bu konuda en doğru şekilde bilgilendirmektedir.
75) ACİB ŞAHSIN:
Bediüzzaman "ŞAHIS" kelimesini
kullanmakta, belli bir kişiden bahsetmektedir. Bediüzzaman, kitabın başından
itibaren sayılacak olursa, Hz. Mehdi (as) için "4. KEZ"
"ŞAHIS" kelimesini kullanmaktadır. Bediüzzaman bu sözüyle bir
topluluktan veya şahs-ı maneviden söz etmemektedir. Eğer Bediüzzaman, Hz. Mehdi
(as)'ın şahs-ı manevi olarak geleceğini düşünüyor olsaydı, -hayatı boyunca
gerçekleri ifade etmekten asla kaçınmamış büyük bir alim olarak- bunu da açıkça
ifade ederdi. Ancak Bediüzzaman, burada ve daha birçok ifadesinde olduğu gibi,
Hz. Mehdi (as)'ın kutlu zatından bahsetmektedir. Hz. Mehdi (as)'ın ahir zamanda "BİR
ŞAHIS" olarak geleceğini açıkça söylemekte ve bunu, aksi bir yönde
tevil edilemeyecek kadar çok sayıda sözüyle defalarca teyit etmektedir.
Bediüzzaman burada ayrıca şahıs kelimesini
nitelendirmek için tekil bir ifade kullanmıştır. Demek ki Bediüzzaman "TEK
BİR ŞAHIS"tan bahsetmektedir, "iki veya üç şahıstan" değil.
Bediüzzaman'ın bu sözleri, Hz. Mehdi (as)'ın bir grup ya da bir topluluk
olabileceği düşüncesini tümüyle geçersiz kılmaktadır.
Bunun yanı sıra Bediüzzaman "bir şahıs" olduğunu
ifade ettiği Hz. Mehdi (as)'ın önemli bir özelliğini de vurgulamıştır. Hz.
Mehdi (as)'ın "ACİB BİR ŞAHIS"olduğunu ifade etmiştir. "Acib" kelimesi, "hayret
veren, şaşırtıcı, benzeri görülmeyen" anlamındadır. Hadislerde Hz.
Mehdi (as)'ın çok büyük bir fikri mücadelesi olacağı, yaptığı işlerin dünya
çapında etki göstereceği bildirilmektedir. Bediüzzaman da, Hz. Mehdi (as)'dan "ACİB" ifadesiyle
bahsetmekte, bu mübarek zatın daha önce "BENZERİ GÖRÜLMEMİŞ BİR
KİŞİ" olacağına dikkat çekmektedir.
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde Hz. Mehdi (as)'ın
kullandığı yöntemlerin ve mücadele şeklinin alışılmışın dışında olacağı
bildirilmiştir. Bu bilgilere göre, Hz. Mehdi (as) çok etkili yöntemler
kullanacak, her konuda başarılı sonuçlar elde edecektir. Bu başarısına
karşılık, kendisine çok yoğun saldırılar olmasına rağmen bunlardan hiç
etkilenmeyecektir. Bediüzzaman da bu sözüyle Hz. Mehdi (as)'ın herkesin
anlayamayacağı vehbi (çalışmakla kazanılmayıp Allah'ın lütfuyla olan) ilimlere
de vakıf bir şahıs olacağını ifade etmiştir. Bediüzzaman'ın bu sözünden
anlaşıldığı üzere, Hz. Mehdi (as) döneminde hayret verici olaylar da
yaşanacaktır. Hadislerde bildirildiğine ve İslam alimlerinin ifadelerine göre,
olağanüstü doğa olayları, beklenmedik siyasi değişimler, teknolojinin hızla
gelişmesi, dünya çapında tebliğ yapılması benzeri görülmemiş bir dönem
olacağını anlatmaktadır. Hz. Mehdi (as) her an Allah'ın yakın takibine ve
yardımına mazhar olacaktır. Bu nedenle, Bediüzzaman'ın da belirttiği gibi, iman
gözüyle bakmayanların şaşıracağı, kolay kolay açıklayamayacağı harikalıkta
başarılara vesile olacaktır.
76) HİZMETKARI:
Bediüzzaman bu sözüyle kendi yaptığı çalışmaların, Hz.
Mehdi (as)'a zemin hazırlayacağını ifade etmekte, kendisini bu mübarek zatın "HİZMETKARI"olarak
nitelendirmektedir. Kuşkusuz ki bu son derece kesin bir açıklamadır. Eğer
Bediüzzaman'ın, kendisinin Hz. Mehdi (as) olduğu yönünde bir kanaati olsaydı,
kendisini "Hz. Mehdi (as)'ın hizmetkarı" olarak
nitelendirmezdi. Çünkü "bir kişinin aynı anda hem Hz. Mehdi (as) hem de
onun hizmetkarı olabilmesi" mümkün değildir. Dolayısıyla bu ifade açıkça
ortaya koymaktadır ki Bediüzzaman burada çok açık bir şekilde Hz. Mehdi (as)
olmadığını belirtmiştir.
77) ONA:
Bediüzzaman burada da Hz. Mehdi (as) için "6.
KEZ" "O" kelimesini kullanmaktadır. Bu, hem tekil bir
ifadedir hem de bir kişilik zamiridir. Dolayısıyla Bediüzzaman böylece bir kez
daha Hz. Mehdi (as)'ın şahs-ı manevi olarak değil, "BİR ŞAHIS" olarak
geleceğini ve bunun "tek bir kişi" olacağını
vurgulamaktadır. Bediüzzaman kendisinin çalışmalarıyla bir şahs-ı maneviye
değil, kutlu bir zata ortam hazırladığını "ONA" ifadesiyle
açıkça söylemektedir.
78) YER HAZIR EDECEK:
Bediüzzaman burada "ONA YER HAZIR
EDECEK" ifadesini kullanarak, Hz. Mehdi (as)'ın kendisinden sonra
gelecek bir kimse olduğunu bir kez daha açıklamıştır. Bilindiği gibi "hazırlık" bir
şeyin öncesinde yapılan bir eylemdir. Halihazırda mevcut olan, hazır bulunan
bir şey için hazırlık yapılması söz konusu değildir. Bediüzzaman da burada
kendisinin "Hz. Mehdi (as)'ın gelişinden önce böyle bir hazırlık
içerisinde olduğunu" ifade etmektedir. Bu da Hz. Mehdi (as)'ın,
Bediüzzaman'ın yaşadığı dönemde henüz ortaya çıkmamış olduğunu, bu dönemin bir
"hazırlık devresi" olduğunu göstermektedir.
Hadislerde yer alan tariflere ve Bediüzzaman'ın
açıklamalarına göre, ahir zaman mücadelesi çok kapsamlı bir fikri mücadele
olacaktır. Bu fikri mücadelede Hz. Mehdi (as) döneminde yaşayan salih müminler
görev aldığı gibi, kendisinden önce gelip ona yer hazırlayacak yardımcıları,
dostları da olacaktır. Bediüzzaman da bu sözleriyle bu gerçeğe işaret
etmektedir. Büyük İslam alimi, kıymetli hizmetleri ile ahir zamanda gelecek
olan Hz. Mehdi (as)'a ortam hazırladığını dile getirmektedir. Fikri
mücadelesinin, hizmetlerinin, eserlerinin Hz. Mehdi (as)'ın çalışmalarına fayda
sağlayacağını ve bunların Hz. Mehdi (as) tarafından kaynak olarak
kullanılacağını ifade etmektedir. Bediüzzaman bu açıklamalarıyla,
kendisinin ahir zamanın beklenen Mehdi'si olmadığını bir kez daha bizzat kendi
sözleriyle ifade etmektedir.
Bediüzzaman bu sözleriyle ayrıca kendi konumunu da çok
açık bir şekilde tanımlamıştır. Yukarıda da ifade edildiği gibi, bir insanın
aynı anda hem "Hz. Mehdi (as) olması" hem de ona "yer
hazır edecek bir kimse" olabilmesi söz konusu değildir. Çünkü
yer hazır edecek olan kişi, o kişiyle eş zamanlı olarak bu görevi
yapmamaktadır. Onun görevi olayın öncesindedir; gelecek olan kişi yani Hz.
Mehdi (as) ise bu yer hazır edildikten sonra yani ileriki bir zamanda görevine
başlayacaktır.
79) BİR DÜMDARI (YARDIMCI KUVVETİ):
"DÜMDAR" kelimesi "yardımcı
kuvvet" anlamına gelmektedir. Bediüzzaman, bu sözüyle kendisini, asıl
mücadeleyi yürüten zata imkan hazırlayan yardımcı kuvvetlere benzetmiştir. Bu
şekilde kendisinden sonra gelecek olan ve yapacağı büyük fikri mücadele ile
İslam ahlakının getirdiği tüm güzellikleri yeryüzüne hakim edecek olan Hz.
Mehdi (as)'ın bir yardımcısı olduğunu ifade etmektedir. Eğer
Bediüzzaman kendisinin Hz. Mehdi (as) olduğunu düşünseydi kuşkusuz ki burada
kendisini "Hz. Mehdi (as)'ın yardımcısı" olarak tanımlamazdı. Çünkü "Hz.
Mehdi (as)'ın ve yardımcısının", "birbirinden farklı, iki ayrı
kişi" olduğu çok açıktır. Eğer Bediüzzaman "yardımcısıyım"
diyorsa, bu onun Hz. Mehdi (as) olmadığını belirttiği çok açık bir ifadedir.
80) O:
Bediüzzaman burada Hz. Mehdi (as)'dan "7.
DEFA" "O" zamirini kullanarak bahsetmekte ve onun "TEK
BİR ŞAHIS" olduğunu vurgulamaktadır. Bediüzzaman'ın aynı ifadeyi
defalarca ve ısrarla tekrarlamış olması, kuşkusuz ki bunun bir tevafuk olmadığını
göstermektedir. Bediüzzaman son derece bilinçli ve kasıtlı bir şekilde "Hz.
Mehdi (as)'ın ahir zamanda gelecek TEK BİR KİŞİ"
olduğunu belirtmekte ve bunun dışında bir düşünceyi öne sürenler için konuya
açıklık kazandırmaktadır.
81) BÜYÜK KUMANDANIN:
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'dan bahsederken "O
BÜYÜK KUMANDAN" sözlerini kullanarak Hz. Mehdi (as)'ın "kumandanlık
vasfına" da dikkat çekmektedir. Bir şahs-ı manevinin kumandanlık
sıfatı taşımasının söz konusu olamayacağı çok açıktır. Bediüzzaman burada çok
açık bir şekilde Hz. Mehdi (as)'ın bu görevi yerine getirecek "BİR
ŞAHIS" olduğunu ifade etmektedir.
82) PİŞDAR BİR NEFERİ (ÖNDEN GİDEN BİR ASKERİ):
Bediüzzaman'ın burada kullandığı "PİŞDAR BİR
NEFER" ifadesi, "ÖNDEN GİDEN ASKER" anlamını
taşımaktadır. Bediüzzaman bu sözüyle kendisini önden giden öncü kuvvetlere
benzetirken, Hz. Mehdi (as)'ın kendisinden sonra geleceğini bir kez daha
vurgulamıştır. Eğer Bediüzzaman kendisinin Hz. Mehdi (as) olduğunu belirtmek
isteseydi, kuşkusuz ki böyle bir ifade kullanmazdı. Çünkü bu ifade aksi yönde
öne sürülebilecek tüm iddiaları geçersiz kılmakta ve konuya kesin bir açıklık
kazandırmaktadır. Bediüzzaman "kendisini ÖNDEN GİDEN" bir
kişi olarak nitelendirmekle; "Hz. Mehdi (as)'ın ise kendisinden SONRA
GELEN" bir kimse olduğunu netleştirmektedir.
Bediüzzaman burada ayrıca "BİR NEFER" yani
asker kelimesini kullanarak, kendisinin Hz. Mehdi (as) dağil, onun bir
yardımcısı ve ona hizmet eden bir görevli olduğunu bir kez daha ifade
etmektedir. Bediüzzamanın kendisini bir "HİZMETKARI, ÖNCÜSÜ" olarak
vasıflandırdığı ve bu kadar övgüyle, saygıyla bahsettiği Hz. Mehdi (as), tüm
İslam alemi tarafından asırlardır beklenmektedir. Bediüzzaman da bu
açıklamalarıyla, Hz. Mehdi (as)'ın ahir zamanda, Allah'ın izniyle, muhakkak
ortaya çıkacağını müminlere müjdelemektedir.
Ashâb-ı Kütüb-i Sitte'den İmam-ı Hâkim'in
"Müstedrek"inde ve Ebu Dâvud'un "Kitab-ı Sünen"inde,
Beyhaki "Şuab-ı İman"da tahriç buyurdukları (delillere dayanarak
ortaya koydukları): HER YÜZ SENEDE BİR, CENAB-I HAK BİR MÜCEDDİD-İ DİN (her yüzyıl
başında dini hakikatleri devrin ihtiyacına göre açıklamak üzere gönderilen
büyük İslam alimi, yenileyici) GÖNDERİYOR...83 hadis-i
şerifine mazhar (sahip, erişmiş) ve mâsadak (belirtilen özelliklere tam olarak
uyan) ve müzhir-i tam olan (uyarma görevini tam olarak yerine getiren)...
(Barla Lahikası, s. 119)
(Barla Lahikası, s. 119)
Bediüzzaman Peygamberimiz (sav)'in hadislerine
dayanarak, Allah'ın her yüzyıl başında bir müceddid göndereceğini
bildirmektedir:
83) HER YÜZ SENEDE BİR, CENAB-I HAK BİR
MÜCEDDİD-İ DİN GÖNDERİYOR (HER YÜZYIL BAŞINDA DİNİ HAKİKATLERİ DEVRİN
İHTİYACINA GÖRE AÇIKLAMAK ÜZERE GÖNDERİLEN BÜYÜK İSLAM ALİMİ, YENİLEYİCİ)...:
Bediüzzaman'ın burada dikkat çektiği gibi, Peygamber
Efendimiz (sav) "her yüzyılda bir müceddid gönderildiğini"
bildirmiştir:
Gerçekten Aziz ve Celil olan Allah her yüz sene
başında şu ümmetin dinini bidatten (dine sonradan sokulan hurafelerden)
ayıracak, yenileyecek (ilim sahibi) BİR ZATI gönderir. (Sünen-i Ebu Davud,
5/100)
Hadiste, Allah'ın her yüz senede bir müceddid yani
dini hurafelerden arındırıp tekrar Kuran'da anlatıldığı şekliyle ortaya koyan,
Peygamberimiz (sav)'in sünnetiyle hareket eden, zamanın ihtiyaçlarına göre
insanların kafasında oluşan sorulara Kuran'dan çözümler getiren bir kişiyi
gönderdiği belirtilmektedir. İlerleyen bölümlerde açıklanacağı gibi,
Peygamberimiz (sav)'den sonraki her yüzyıl başında insanlara doğruyu gösterecek
bir müceddid göndermiştir. Ahir zamanın büyük müceddidi de Hz. Mehdi (as) olacaktır.
Hz. Mehdi (as), pek çok hadiste bildirildiği gibi, Kuran ahlakını eksiksiz
uygulayacak, dini batıl inanış ve uygulamalardan arındıracak, Peygamberimiz
(sav)'in sünnetini yeniden canlandıracak ve bunu tüm dünyaya hakim kılacaktır.
Baştaki hadis-i şerifin "her yüz
sene başında dini tecdid edecek (yenileyecek) bir müceddidi (yenileyiciyi)
gönderiyor" müjdesinin ihbarına (verdiği bilgilere) muvâzi (uygun) olarak HAZRET-İ
MEVLANA HALİD84 -ekser ehl-i hakikatin tasdikiyle (din
alimlerinin büyük bir çoğunluğunun onaylamasıyla ve ittifakla)- 1200 senesinin
yani ON İKİNCİ ASRIN MÜCEDDİDİDİR.84
(Barla Lahikası, s. 120)
(Barla Lahikası, s. 120)
Bediüzzaman bu sözünde, Hz. Mevlana Halid'in 12. asrın
müceddidi olduğunu açıklamaktadır:
84) HAZRET-İ MEVLANA HALİD... ON İKİNCİ ASRIN
MÜCEDDİDİDİR:
Peygamberimiz (sav)'den sonra, hadislerde bildirildiği
gibi her yüzyıl başında insanlara din ahlakını ve hükümlerini anlatan, dönemin
ihtiyaçlarına göre açıklamalarda bulunan bir müceddid gelmiştir. Örneğin İmam-ı
Rabbani 1000. Hicri yılın müceddididir. Mevlana Halid-i Bağdadi Hicri 1193
(Miladi 1779) yılında doğmuş, Hicri 1242 yılında (Miladi 1827) vefat etmiştir.
Bu mübarek insan, İslam alimlerinin büyük çoğunluğunun ittifakıyla, Hicri 12.
ve 13. yüzyıllar arasındaki müceddiddir. Bediüzzaman da bu gerçeğe dikkat
çekmektedir.
Madem TAM YÜZ SENE SONRA85 aynen dört cihette
(yönde) tevafuk ederek (tam uyarak) RİSALE-İ NUR ECZALARI (BÖLÜMLERİ) AYNI VAZİFEYİ GÖRMÜŞ...86 Kanaat
verir ki —nass-ı hadis ile (hadisin şüpheye yer bırakmayan ifadesi ile)—
Risale-i Nur tecdid-i din (dini yenileme) hususunda BİR MÜCEDDİD HÜKMÜNDEDİR.86
(Barla Lahikası, s. 121
(Barla Lahikası, s. 121
Bediüzzaman bu sözünde ise, Hz. Mevlana Halid-i
Bağdadi'den tam yüz sene sonra kendisinin ve eserlerinin bir müceddid görevi
gördüğünü açıklamaktadır. Buna göre, 13. asrın müceddidi Bediüzzaman Said
Nursi'dir. 14. asrın müceddidi ise Hz. Mehdi (as) olacaktır:
85) TAM YÜZ SENE SONRA:
Bediüzzaman Said Nursi ise Mevlana Halid-i Bağdadi'den
tam 100 sene sonra, Hicri 1293 (Miladi 1878) yılında doğmuştur. Vefatı ise
Hicri 1379 (Miladi 1960) yılıdır. Bedüzzaman, Hicri 12. asrın müceddidi Mevlana
Halid'den yüz sene sonra yani 13. asırda büyük bir iman hizmeti
gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla Bediüzzaman da 13. ve 14. asırlar arasındaki
müceddiddir.
86) RİSALE-İ NUR ECZALARI (BÖLÜMLERİ) AYNI
VAZİFEYİ GÖRMÜŞ... BİR MÜCEDDİD HÜKMÜNDEDİR:
Bediüzzaman Risale-i Nur'un müceddidlik yani dini
yenileme görevini tam olarak yerine getirdiği konusunda büyük bir kanaati
olduğunu belirtmiştir. Risale-Nur'un etkileri ile müceddidlerin faaliyetleri
tam bir uygunluk göstermiş, 12. asırdaki Hz. Mevlana Halid ile aynı görevi,
Hicri 13. yüzyılda Bediüzzaman'ın vesile olduğu Risale-i Nur yerine getirmiştir.
Dolayısıyla Hicri 12. asrın müceddidi Mevlana Halid'den tam yüz sene sonra
yayınlanan Risale-i Nur dolayısıyla, risalelerin yazarı olan Bediüzzaman da 13.
ve 14. asırlar arasındaki müceddiddir.
Bediüzzaman'ın burada ortaya koyduğu önemli bir başka
konu daha vardır: Tüm elçiler ve peygamberler gibi, Peygamberimiz (sav)'den
sonra gelen ve İslam tarihinde yer alan hiçbir müceddid veya müçtehid de bir
şahs-ı manevi olarak gönderilmemiştir. Allah'ın Kuran'da bildirdiği
adetullahına uygun olarak tüm müceddidler, insanları uyarıp korkutacak, onları
Allah'ın rızası, rahmeti ve cennetiyle müjdeleyebilecek, onlara doğruyu
yanlıştan ayıran bir hidayet rehberi olabilecek birer insan olarak
gelmişlerdir. Ve her birinin talebeleri ve takipçilerinden meydana gelen birer şahs-ı
manevileri oluşmuştur.
Mevlana Halid-i Bağdadi ve Bediüzzaman gibi
müceddidler bunun en güzel örneklerindendir. Bu mübarek şahıslar yaşadıkları
yüzyıllarda birer şahıs olarak gelmiş büyük İslam alimleridir. Her biri
beklenildiği gibi gelip görevlerini yerine getirmişlerdir. Her birinin
çevresinde, talebelerinden oluşan ve kendilerini temsil eden şahs-ı manevileri
olmuştur. Çevrelerinde bulunan bağlıları ve talebeleri büyük hizmetler
yapmışlar, onların şahs-ı manevilerini oluşturmuşlardır. Ancak elbette ki bu
şahs-ı manevilerin başında birer müceddid olarak hem Mevlana Halid-i Bağdadi
hem de Bediüzzaman bizzat yer almışlardır. Demek ki onlardan sonra gelecek olan
Hz. Mehdi (as) da aynı şekilde manevi bir şahıs olmayacak, aynı görevleri
üstlenebilecek, dinin hakikatlerini insanların ihtiyaçlarına göre
açıklayabilecek İslam alimi ve müceddid hükmünde bir şahıs olacaktır.
Bediüzzaman bu gerçeği verdiği bilgilerle çok açık bir şekilde ortaya
koymaktadır.
TILSIMLAR MECMUASI KİTABINDAN
ALINTILAR
Bazı ayet-ı kerime (ayetler) ve ehadis-i şerife
(hadisler) AHİR
ZAMANDA GELECEK87 BİR MÜCEDDİD-İ EKBERİ (en büyük müceddidi)88 mana-yı
işari ile (işari anlamda) haber veriyorlar. Fakat O89 GELECEK90 ZATIN91 VE92 CEMİYETİNİN93 ÜÇ
VAZİFESİNDEN94 en ehemmiyetlisi (önemlisi) olan ve
zahiren (görünüşte) en küçüğü görünen imanı kurtarmak ve hakaik-i imaniyeyi
(iman hakikatlerini) güneş gibi göstermek vazifesini Risale-i Nur ve
şakirdlerinin (talebelerinin) şahs-ı manevisi tam yaptıklarından; O95 GELECEK96 ZATA97 dair HABERLERİ VE İŞARETLERİ,
RİSALE-İ NUR'UN ŞAHS-I MANEVİSİNE98 HATTA BAZEN TERCÜMANINA DA
TATBİKE (uydurmaya) ÇALIŞMIŞLAR99 ve Şeriatı ihya (Kuran
ahlakının esaslarını hatırlatarak yeniden hayata geçirme) ve hilafeti tatbik
olan ÇOK GENİŞ DAİREDE
HÜKMEDEN100 BU MÜHİM VAZİFESİNİ NAZARA ALMAMIŞLAR (göz önünde
bulundurmamışlar).101
(Tılsımlar Mecmuası, s. 168)
(Tılsımlar Mecmuası, s. 168)
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın üç büyük görevi
olacağından bahsetmiş ve onun diğer müceddidlerden bu özellikleriyle ayırt
edilebileceğini hatırlatmıştır:
87) AHİR ZAMANDA GELECEK:
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'dan bahsederken "AHİR
ZAMANDA GELECEK" ifadesini kullanmıştır. Bu, Bediüzzaman'ın kitabın
başından bu yana Hz. Mehdi (as) için "5. DEFA" kullandığı "GELECEK" kelimesidir.
Eğer, Hz. Mehdi (as), Bediüzzaman'ın döneminde veya daha önce gelmiş olsaydı,
Bediüzzaman"gelecek" kelimesini değil, "geldi" veya
"gelmiş" gibi ifadeler kullanırdı. Ancak Bediüzzaman burada çok açık
bir şekilde zaman bildirmiş ve Hz. Mehdi (as)'ın "İLERİKİ BİR TARİHTE
GELECEK BİR ŞAHIS" olduğunu belirtmiştir. Ve bu ifadeyi eserlerinde
ısrarla ve defalarca tekrarlamıştır. Tüm bunlar Hz. Mehdi (as)'ın gelişinin
Bediüzzaman'ın kendi döneminde ya da öncesinde gerçekleşmemiş; ancak ahir
zamanda gerçekleşmesi beklenen bir olay olduğunu ortaya koymaktadır.
88) BİR MÜCEDDİD-İ EKBERİ (EN BÜYÜK MÜCEDDİDİ):
Peygamberimiz (sav) hadislerinde her yüzyıl başında
insanlara din ahlakını ve hükümlerini anlatan, dönemin ihtiyaçlarına göre
açıklamalarda bulunan bir müceddid gönderileceğini bildirmiştir. Örneğin İmam-ı
Rabbani 1000. Hicri yılın müceddididir. Mevlana Halid-i Bağdadi Hicri 1193
(Miladi 1779) yılında doğmuş, Hicri 1242 yılında (Miladi 1827) vefat etmiştir.
Dolayısıyla bu mübarek insan ittifakla Hicri12. ve 13. asırlar arasındaki
müceddiddir. Bediüzzaman Said Nursi ise Mevlana Halid-i Bağdadi'den tam 100
sene sonra, Hicri 1293 (Miladi 1878) yılında doğmuştur. Vefatı ise Hicri 1379
(Miladi 1960) yılıdır. Bediüzzaman da Hicri 12. asrın müceddidi Mevlana
Halid'den tam yüz sene sonra yayınlanan Risale-i Nur'un müellifi (yazarı)
olması sebebiyle kendisinin de 13. ve 14. asırlar arasındaki müceddid olduğunu
belirtmiştir.
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın ise kendisinden sonra
geleceğini -tarih vererek- bildirmiş, Hicri 14. yüzyılın
"müceddidi"nin Hz. Mehdi (as) olacağını müjdelemiştir. Bunun yanı
sıra Bediüzzaman Hz. Mehdi (as) için, ahir zamanda gelecek "BİR
MÜCEDDİD-İ EKBER" yani "EN BÜYÜK MÜCEDDİD" ifadesini
kullanarak, onun gelmiş geçmiş tüm müceddidlerin en büyüğü olduğunu
bildirmiştir.
Bediüzzaman ahir zaman alametlerinin şiddetlendiği
dönemde Allah'ın, insanların kurtuluşuna vesile olması için en büyük müçtehid,
en büyük müceddid, hakim, hidayete vesile olan, yol gösterici, zamanın en büyük
mürşidi ve Peygamberimiz (sav)'in soyundan gelen bir şahıs olan Hz. Mehdi
(as)'yi göndereceğini bildirmiştir.
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as) için "en büyük
müceddid ve en büyük müçtehid" sıfatlarını kullanmaktadır.
"Müceddid" dini hakikatleri devrin ihtiyaçlarına göre açıklayan,
"müçtehid" de ihtiyaç oluştuğunda ayetlerden hüküm çıkaran büyük
İslam alimi ve önderidir. Bu vasıftaki büyük zatlar, İslam toplumlarına örnek
olmuş, yol göstermiş, zamanın kutbu olmuş önderlerdir. Bu önderlerden kimi
içtihat etme ve hüküm verme vasıflarından dolayı "mezhep önderleri"
olmuşlardır; Müslümanlar da onlara uymuşlardır.
İmam Hanefi, İmam Şafi, İmam Hanbeli, İmam Maliki bu
önderlerden olup 4 mezhebin kurucularıdır. Bütün ehl-i sünnet onların verdiği
hükümlerle amel etmektedir. Bediüzzaman bu"müçtehid ve müceddid"lerin
en büyüklerinin ise Hz. Mehdi (as) olacağını ifade etmiştir. Bu da Hz. Mehdi
(as)'ın içtihat etme (hükümleri usulüne uygun olarak Kuran ve hadislerden
istifade ile ortaya koymak) ve hüküm vermeye en yetkili kişi olarak,
kendisinin de "tüm mezhepleri kaldıracağını" göstermektedir.
Zira en büyük mezhep imamı olduğuna göre zaten tüm diğer mezhepleri kaldırması
gerekir. Zamanında herkesin ona uyacağının bildirilmiş olması da bunu
doğrulamaktadır.
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın "en büyük
müceddid" olduğunu söyleyerek onun tüm mezheplerin üstünde olacağını
ifade etmiştir. Geçmişten günümüze pek çok İslam alimi eserlerinde bu konuya değinmişlerdir.
İslam tarihinin en büyük alimlerinden biri olan Muhyiddin Arabi ise
"Fütühat-ül Mekkiye" isimli eserinde bu konuda şöyle bilgi vermiştir:
... MEHDİ, DİNİ PEYGAMBER'İN ZAMANINDA OLDUĞU GİBİ
AYNEN UYGULAYACAK. YERYÜZÜNDE MEZHEPLERİ KALDIRACAK. HALİS HAKİKİ DİNDEN BAŞKA
HİÇBİR MEZHEP KALMAYACAK. (Muhammed B. Resul El Hüseyin El Berzenci,
Kıyamet Alametleri, sf. 186-187)
Hüseyin Hilmi Işık ise, Saadet-i Ebediye adlı eserinde
Hz. Mehdi (as)'ın bu özelliğini şöyle haber vermiştir:
HAZRET-İ MEHDİ, AHİR ZAMANDA DÜNYAYA GELECEKTİR. Resullulah
Efendimizin (sav) soyundan olacaktır. İsa Aleyhisselam'la buluşacak,MEZHEPLERİ
KALDIRACAK, YALNIZ ONUN MEZHEBİ KALACAK. (H. Hilmi Işık, Saadeti Ebediye,
s. 35)
Bediüzzaman Said Nursi bilindiği gibi Şafi
mezhebindendir. Bir mezhep sahibi değildir ve bir başka mezhep kurucusuna tabi
olmuştur; İmam Şafi'yi mezhep imamı olarak kabul etmiştir. Bediüzzaman bu
konuyu eserlerinde şöyle ifade etmiştir:
"Evvelâ: Ben Şafiî'yim..." (Emirdağ Lahikası, s. 38)
"Evvelâ: Ben Şafiî'yim..." (Emirdağ Lahikası, s. 38)
"... hem hususî Şafiîce
ibadetime." (Büyük Tarihçe-i Hayat, s. 202)
"Yalnız bu kadar var. Ben Şafiîyim..." (Büyük Tarihçe-i Hayat, s. 206)
"Hattâ Şafiî mezhebinde olduğu için..." (Emirdağ Lahikası, s. 573)
"Yalnız bu kadar var. Ben Şafiîyim..." (Büyük Tarihçe-i Hayat, s. 206)
"Hattâ Şafiî mezhebinde olduğu için..." (Emirdağ Lahikası, s. 573)
Oysa ki Hz. Mehdi (as) tüm mezhepleri kaldıracak ve
tüm mezheplerin üstünde olacaktır. Bir mezhebe bağlı olan Bediüzzaman da, bu
özelliğin Hz. Mehdi (as)'a ait olacağını belirterek kendisinin Hz. Mehdi (as)
olmadığını açıklamıştır.
89) O:
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'dan "8. KEZ"
"O" zamirini kullanarak bahsetmiştir. "O" zamiri "TEKİL
BİR ŞAHIS" ifade eden bir kelimedir. Dolayısıyla Bediüzzaman'ın Hz.
Mehdi (as)'dan bahsederken bir topluluğu ya da bir şahs-ı maneviyi kastetmediği
çok açıktır. Eğer böyle bir durum söz konusu olsaydı Bediüzzaman burada "O" yerine
"onlar" zamirini ya da buna benzer bir başka ifade kullanırdı. Ancak
böyle bir ifade şekli burada kullanılmadığı gibi, Bediüzzaman'ın Hz. Mehdi
(as)'dan bahsettiği sözlerinin hiçbirinde kullanılmış değildir. Aksine sadece
kitabın bu bölümüne kadar yer alan sözlerinde bile bu kelimeyi tam "8
KEZ" tekrarlamıştır. Bediüzzaman bu kelimeyi çok bilinçli bir
şekilde defalarca vurgulamaktadır. Dolayısıyla çok açıktır ki Bediüzzaman
burada, tüm Müslümanlara önderlik edecek ve insanların hidayetine vesile olacak
bir kişinin varlığından söz etmektedir.
90) GELECEK:
Bediüzzaman, kullandığı "O GELECEK zat" ifadesiyle,
Hz. Mehdi (as)'ın "ileriki bir tarihte gelmesi beklenen bir
şahıs" olduğunu bir kez daha belirtmiştir. Bu Bediüzzaman'ın Hz. Mehdi
(as) için "6. KEZ" kullandığı "GELECEK" kelimesidir.
Bediüzzaman'ın Müslümanları yanlış bilgilendirmesi söz konusu olamayacağına
göre, Hz. Mehdi (as) Bediüzzaman'ın zamanında ya da ondan önceki dönemlerde
henüz gelmemiştir. Zira eğer böyle bir durum söz konusu olsaydı o zaman
Bediüzzaman, "O GELECEK ZATIN" ifadesi yerine, "o
gelmiş olan zat" deyimini kullanırdı ve aksini ispatlayan bir ifadeyi tam "6
KEZ" tekrarlamazdı. Buna rağmen Bediüzzaman'ın böyle kesin bir
ifadeyi bu kadar çok tekrarlamış olması, Bediüzzaman'ın Hz. Mehdi (as)'ın
ileriki bir tarihte geleceğine olan kanaatinin de o denli kesin olduğunu ortaya
koymaktadır.
91) ZATIN:
Bediüzzaman bu açıklamasında Hz. Mehdi (as) için
"O gelecek zatlar" değil, "o gelecek ZAT" ifadesini
kullanmıştır. Bediüzzaman bu sözleriyle Hz. Mehdi (as)'ın bir şahs-ı manevi,
ruh ya da mana gibi bir varlık veya bir topluluk olmadığını açıkça ifade
etmiştir. "ZAT" kelimesi "tekil" bir
kelimedir ve bir insanı ifade etmek için kullanılır. Dolayısıyla Bediüzzaman
burada "TEK BİR ŞAHISTAN" bahsetmektedir.
Ayrıca bu, Bediüzzaman'ın Hz. Mehdi (as) için "3.
DEFA" kullandığı "ZAT" ifadesidir. Bediüzzaman
gibi büyük bir mütefekkirin, böyle açık bir anlam taşıyan bir ifadeyi bu kadar
çok tekrarlaması kuşkusuz ki belirli bir hikmet üzerinedir. Bediüzzaman, Hz.
Mehdi (as)'ın bir şahs-ı manevi olmadığı konusunda tüm Müslümanları
bilgilendirmekte ve bu kutlu zatın gelişiyle müjdelemektedir.
92) VE:
Bediüzzaman burada "O gelecek zatın VE
cemiyetinin" ifadesini kullanmıştır. "O GELECEK ZAT" ve "BU
ZATIN CEMİYETİ" iki ayrı kavramdır. Bediüzzaman"VE" kelimesini
kullanarak bu ikisinin ayrı şeyleri ifade ettiğini açıkça belirtmiştir. Eğer
Hz. Mehdi (as) bir şahs-ı manevi olsaydı ya da bu cemiyet Mehdilik görevini
üstlenmiş olsaydı, Bediüzzaman burada "O gelecek cemiyet" ya
da "Mehdilik görevini üstlenecek cemiyet" gibi bu konuyu netleştiren
açık ifadeler kullanırdı. Ancak Bediüzzaman hiçbir itiraza yer bırakmayacak
şekilde açıkça "O gelecek zat ve cemiyeti" sözlerini kullanmış ve Hz.
Mehdi (as)'ın, kendisini izleyenlerden oluşan bir topluluğun başında bulunan
bir şahıs olduğunu belirtmiştir. Bediüzzaman'ın vurguladığı bu gerçek birkaç
soru sorulduğunda da açıkça görülebilmektedir:
1-
Bediüzzaman ahir zamanda gelecek bu şahsın tek başına mı olduğunu belirmiştir?
Hayır, Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın beraberinde bir cemiyetinin de olacağını açıklamıştır.
2- Bediüzzaman, bahsettiği bu cemiyetin başında herhangi bir şahsın olacağını belirtmiş midir?
Evet, Bediüzzaman bu cemiyetin başında Hz. Mehdi (as)'ın biz zat bulunacağını bildirmiştir.
Hayır, Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın beraberinde bir cemiyetinin de olacağını açıklamıştır.
2- Bediüzzaman, bahsettiği bu cemiyetin başında herhangi bir şahsın olacağını belirtmiş midir?
Evet, Bediüzzaman bu cemiyetin başında Hz. Mehdi (as)'ın biz zat bulunacağını bildirmiştir.
93) CEMİYETİNİN:
Bediüzzaman burada bir cemiyetin varlığından
bahsetmiştir. Bu cemiyet, Bediüzzaman'ın "o gelecek zat" sözleriyle
müjdelediği Hz. Mehdi (as)'ın yardımcılarının ve destekçilerinin oluşturduğu
bir cemiyettir. Bediüzzaman eserlerinin pek çok yerinde Peygamberimiz (sav)'in
hadisleri doğrultusunda Hz. Mehdi (as)'ın bir cemaati olacağını ve cemaatin Hz.
Mehdi (as)'ın yapacağı faaliyetlerde onun yardımcıları olacağını belirtmiştir.
Ancak Hz. Mehdi (as)'ın bu hareketin manevi önderi ve lideri olarak, bizzat bu
topluluğun başında bulunacağını da ifade etmiştir. Bediüzzaman, Hz. Mehdi
(as)'a tabi olan ve onun tebliğini izleyen bu kitle ve hareketi "Hz. Mehdi
(as)'ın şahs-ı manevisi" olarak adlandırmıştır. Ancak Bediüzzaman'ın da
ifade ettiği gibi şu çok açık bir gerçektir ki, başında bulunan bir şahıs, bir
liderleri olmadan bir şahs-ı maneviden bahsetmek mümkün değildir. Hz. Mehdi
(as) da bu cemiyetinin başında, onlara önderlik etmek üzere bizzat yer
alacaktır. Dolayısıyla Bediüzzaman'ın bu açıklamalarına göre "Hz.
Mehdi (as) KENDİSİNİ İZLEYEN BİR CEMAATİ OLAN VE ONLARA LİDERLİK EDEN TEK BİR
ŞAHISTIR".
94) ÜÇ VAZİFESİNDEN:
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'dan bahsederken, "O
gelecek zatın ve cemiyetinin ÜÇ VAZİFESİ" olacağını belirtmiştir.
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın bu üç görevini şöyle
açıklamıştır:
1- Bediüzzaman, ateist felsefelerin ahir zamanda
tehlike oluşturacağını bildirmiş, özellikle Darwinist, materyalist felsefelerin
ateizmle güç bulacaklarını ve Allah'ın varlığını inkar edecek tehlikeli bir
çizgiye geleceklerini ifade etmiştir. Bu nedenle Hz. Mehdi (as)'ın birinci
vazifesinin, maddecilik fikri yani Allah'ı inkar üzerine kurulmuş materyalist,
Darwinist ve ateist felsefelerle mücadele etmek ve bu felsefelerin insanlar
üzerindeki etkisini tam anlamıyla kaldırmak olacağını belirtmiştir.
2- Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın ikinci vazifesinin,
İslam ahlak ve faziletini, Peygamberimiz (sav)'in gerçek sünnetlerini
canlandırmak olduğunu belirtmiştir. Hz. Mehdi (as), halihazırda çeşitli gruplar
halinde dağınık olarak bulunan Müslümanları birleştirerek İslam birliğini
sağlayacak ve İslam dünyasının manevi olarak liderliğini üstlenecektir.
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın bu birlikteliği bir dayanak noktası yapacağını ve
bu şekilde Müslümanları bazı tehlikelerden koruyacağını ifade etmiştir.
3- Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın üçüncü vazifesinin
İslam toplumunu birleştirmek ve Hıristiyan alemiyle ittifak yapmak olduğunu
belirtmiştir. Hz. Mehdi (as)'ın bu görevini, iman sahiplerinin, Peygamberimiz
(sav)'in soyundan gelen fedakar seyyidlerin ve diğer tüm Müslümanların
desteğiyle gerçekleştireceğini bildirmiştir.
Hz. Mehdi (as) bu görevlerin üçünü birden yerine
getirecek ve bu, onun tanınmasını sağlayacak ve en önemli alametlerinden
olacaktır. Bediüzzaman kendisi de dahil olmak üzere, daha önce yaşamış
olan hiçbir müceddidin bu üç görevi birarada yerine getiremediğini, bunları
ancak Hz. Mehdi (as)'ın gerçekleştireceğini belirtmiştir.
95) O:
Bediüzzaman, burada da "9. KEZ" Hz.
Mehdi (as) için "O" kelimesini kullanmıştır. "O" kelimesinin
tek bir kişiyi ifade ettiği çok açıktır. Bediüzzaman burada manevi bir kişiden,
bir gruptan ya da bir harekettenbahsetmemekte, Hz. Mehdi (as)'ın bizzat
gelişini müjdelemektedir. Bu sözü "9 DEFA"tekrarlamış olması
ise, Bediüzzaman'ın bu konudaki açıklamalarının hiçbir şüpheye yer bırakmayacak
kadar kesin olduğunu ortaya koymaktadır.
96) GELECEK:
Bediüzzaman'ın, Hz. Mehdi (as)'dan bahsederken sıkça
tekrarladığı bir başka ifade de "GELECEK" kelimesidir. Bu
kelime burada kitabın başından bu yana "7. DEFA" kullanılmaktadır.
Bediüzzaman bu sözüyle Hz. Mehdi (as)'ın önceki zamanlarda ya da Bediüzzaman'ın
yaşadığı dönemde henüz gelmemiş olduğunu açıkça ifade etmiştir. Eğer
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın ortaya çıktığını ve görevine başladığını düşünmüş
olsaydı, kuşkusuz ki tüm Müslümanları yanıltacak böyle bir ifade kullanmaz ve
bunu da "7 KEZ" kez tekrarlamazdı. Dolayısıyla çok açıktır
ki Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın kendisinden ilerideki bir zamanda ortaya
çıkacağını ifade etmiştir.
Bediüzzaman burada kullandığı "GELECEK" sözüyle
ayrıca Hz. Mehdi (as)'ın gelişinin kesin bir gerçek olduğunu da vurgulamıştır.
Eğer Hz. Mehdi (as) manevi bir şahıstan ibaret olsaydı kuşkusuz ki
Bediüzzaman sözlerinde pek çok kez onun "geleceğini" ifade
etmezdi. Dolayısıyla Bediüzzaman bu sözüyle aynı zamanda Hz. Mehdi (as)'ın bir
şahıs olduğunu da açıklamıştır.
97) ZATA:
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as) için Risale-i Nur'un
birçok yerinde olduğu gibi bu bölümünde de "ZAT" deyimini
kullanmıştır. Demek ki Hz. Mehdi (as), bir cemaat veya manevi bir kişi değil,
bir "ŞAHIS"tır. Buradaki "ZAT" kelimesi,
Bediüzzaman'ın kitabın başından bu yana Hz. Mehdi (as) için "4.
KEZ"kullandığı bir ifadedir. Bediüzzaman'ın Müslümanları yanlış
yönlendirmesi veya bilgisini gizlemesi düşünülemeyeceğine göre; eğer Hz. Mehdi
(as) bir cemaat veya şahs-ı manevi olsaydı, kuşkusuz ki Bediüzzaman da "O
ZAT" deyimini bu kadar çok tekrarlamazdı.
98) HABERLERİ VE İŞARETLERİ, RİSALE-İ NUR'UN ŞAHS-I
MANEVİSİNE:
Bediüzzaman, bu sözüyle yaygın olarak yapılan bir
yorum hatasına işaret etmektedir. Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'a dair haber ve
işaretlerin Risale-i Nur cemaatiyle özdeşleştirilmeye çalışıldığını ancak bu
yakıştırmanın Hz. Mehdi (as) ile ilgili verilen bilgilere uygun düşmediğini
belirtmiştir. Bediüzzaman bu yakıştırmayı yapan kimselerin Hz. Mehdi (as)'ın
iki büyük ve önemli vazifesini gözardı ettikleri için böyle yanlış bir kanaate
vardıklarını ifade etmektedir. İslam birliğinin sağlanması ve Hz. Mehdi (as)'ın
tüm Müslümanların manevi olarak liderliğini üstlenmesi, Hıristiyanlarla ittifak
sağlanması ve Kuran ahlakının tüm yeryüzüne hakim olması şu ana kadar henüz
gerçekleşmemiştir. Bediüzzaman da dahil olmak üzere, Peygamberimiz (sav)'den
sonraki dönemlerde gelen müceddidlerin hiçbiri bu büyük görevleri yerine
getirmiş değildir. Dolayısıyla Bediüzzaman da bu gerçeği dile getirerek
Risale-i Nur'un şahs-ı manevisini Mehdilikle vasıflandıranların yanıldıklarını
ifade etmektedir.
99) HATTA BAZEN TERCÜMANINA DA TATBİKE (UYDURMAYA)
ÇALIŞMIŞLAR:
Bediüzzaman, risalelerin yazarı olması nedeniyle, bazı
çevreler tarafından kendisinin de Hz. Mehdi (as) olarak nitelendirildiğini
belirtmiştir. Ancak yukarıda da açıklandığı gibi Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın
yerine getireceği iki büyük görev dikkate alınmadığı için böyle yanlış bir yorumda
bulunulduğunu ifade etmiştir. Dolayısıyla Mehdilik konusundaki bu düşüncenin
asılsızlığını bir kez daha belirtmiştir.
Bediüzzaman bu düşüncenin yanlışlığını kullandığı "HATTA" kelimesiyle
bir kez daha vurgulamıştır. Bediüzzaman "hatta" kelimesini
burada, "bundan daha da garip ve daha da acaip olanı" anlamında
kullanmıştır. Risale-i Nur'un Mehdi olduğunun zannedildiğini, bundan daha da
garip olarak kendisine yönelik de böyle bir iddiada bulunulduğunu belirtmiştir.
Bediüzzaman bu ifadesiyle, öne sürülen bu Mehdilik iddiasının yanlışlığını bir
kez daha vurgulamaktadır.
Bediüzzaman bu sözünde ayrıca kendisine Mehdilik
iddiasında bulunulmasının "sürekli olarak devam eden bir iddia
olmadığını" kullandığı "BAZEN"kelimesiyle ifade
etmiştir.
100) ÇOK GENİŞ DAİREDE HÜKMEDEN:
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın yerine getireceği üç
görevden bahsettiği kimi sözlerinde Hz. Mehdi (as)'ın ayırt edici bir özelliği
olarak "ÇOK GENİŞ DAİREDE HÜKMETMESİ"ne dikkat çekmiştir. Hz.
Mehdi (as)'ın bu özelliği son derece önemlidir. Hz. Mehdi (as) görevlerini
sadece belirli bir bölgede yerine getirmeyecek, onun etki alanı çok geniş bir
dairede, yani dünya çapında olacaktır. Bediüzzaman, "dar daire"
olarak ifade ettiği "küçük çaplı" uygulamaların Müslümanları yanıltmaması
gerektiğini belirtmektedir. Hz. Mehdi (as)'ın ikinci ve üçüncü görevlerini
geniş dairede gerçekleştireceğini hatırlatarak, Risale-i Nur'un şahs-ı
manevisine yapılan Mehdilik yakıştırmasının yanlışlığını delilleriyle birlikte
açıklamaktadır.
Bediüzzaman'ın Hz. Mehdi (as)'ın yerine getireceğini
belirttiği görevler konusunda "ÇOK GENİŞ ÇAPLI BİR HÜKMETME" yani "DÜNYA
ÇAPINDA" bir sonuç ise bugüne kadar gerçekleşmiş değildir. Bu da Hz.
Mehdi (as)'ın geçmiş dönemde ortaya çıkmış bir şahıs ya da şahs-ı manevi
olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Söz konusu üç görevin dünya çapında
yerine getirilmesi, Allah'ın izniyle Hz. Mehdi (as)'ın en önemli alametlerinden
olacak ve onu tüm insanlara tanıtacaktır.
101) BU MÜHİM VAZİFESİNİ NAZARA ALMAMIŞLAR (GÖZ ÖNÜNDE
BULUNDURMAMIŞLAR):
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın dünya çapında
gerçekleşecek olan ikinci (İslam Birliği'ni kurmak) ve üçüncü (Kuran ahlakını
tüm dünyaya yaymak ) görevlerinin, onun ayırt edici ve tanıtıcı
özellikleri olduğunu hatırlatmıştır. Çünkü bu görevleri dünya çapında yapacak
olan tek şahıs Hz. Mehdi (as)'dir. Dolayısıyla eğer bu görevler bu
özellikleriyle birlikte gerçekleşmemişse, bu durumda Mehdilik konusunda
herhangi bir iddiada bulunabilmek de söz konusu değildir. Çünkü böyle bir iddia
Peygamberimiz (sav)'in hadisleriyle, İslam alimlerinin ve Bediüzzaman'ın bu
doğrultuda yaptıkları açıklamaların tümüyle çelişecektir.
Bediüzzaman da bu sözleriyle, Hz. Mehdi (as) konusunda
bir iddiada bulunabilmek için dünya çapında gerçekleşmesi gereken bu iki büyük
görevin yerine getirilip getirilmediğinin dikkate alınması gerektiğini
hatırlatmaktadır. Bediüzzaman bu delillerin oluşmadığı bir durumda yapılacak
bir Mehdiyet benzetmesinin hatalı bir çıkarım olacağını belirtmektedir.
Bediüzzaman kulllandığı "NAZARA ALMAMIŞLAR" ifadesiyle,
kendisini veya Risale-i Nur'u Hz. Mehdi (as) zannedenlerin bu önemli hususu
gözden kaçırdıklarını ve bu sebeple de yanıldıklarını ifade etmiştir.
"RİSALE-İ NUR'UN ŞAHS-I MANEVİSİNİ
(cemaatini) HAKLI OLARAK HZ. MEHDİ (AS) TELAKKİ EDİYORLAR (şahsi bir görüş
olarak kabul ediyorlar).102 O şahs-ı manevinin de bir
mümessili (temsilcisi), Nur şakirdlerinin (talebelerinin) tesanüdünden
(dayanışmasından) gelen bir şahs-ı manevisi ve o şahs-ı maneviden bir nevi
mümessili olan BİÇARE TERCÜMANINI ZANNETTİKLERİNDEN, BAZEN O İSMİ (Hz.
Mehdi (as) ismini) O'NA VERİYORLAR.103 Gerçi BU, BİR İLTİBAS
(karıştırma)104 BİR SEHİVDİR (hatadır, yanılmadır)...105
(Tılsımlar Mecmuası, s. 201)
(Tılsımlar Mecmuası, s. 201)
Bediüzzaman Risale-i Nur'un ve bu eserin yazarı olarak
kendisinin Hz. Mehdi (as) olabileceğinin düşünüldüğünü ancak bunun bir hata ve
karıştırma olduğunu belirtmiştir:
102) RİSALE-İ NUR'UN ŞAHS-I MANEVİSİNİ
(CEMAATİNİ) HAKLI OLARAK Hz. Mehdi (as) TELAKKİ EDİYORLAR (ŞAHSİ BİR GÖRÜŞ
OLARAK KABUL EDİYORLAR):
Bediüzzaman burada "HAKLI OLARAK" deyimini,
Risale-i Nur cemaatinin Mehdi kabul edilmesini haklı bulduğunu vurgulamak için
değil, böyle bir kabulün kolayca düşülebilecek ve mazur görülmesi gereken bir
hata olduğunu vurgulamak için kullanmıştır. Konunun geliş ve gidişinden, bu
mana kolayca anlaşılmaktadır. Nitekim Bediüzzaman önceki satırlarda açıklanan
sözlerinde de bu yanılgının Hz. Mehdi (as)'ın dünya çapında yerine getireceği
iki büyük görevinin gözardı edilmesinden kaynaklandığını belirterek bunun "HAKLI
BİR GÖRÜŞ OLMADIĞINI" açıklamıştır.
103) BİÇARE TERCÜMANINI ZANNETTİKLERİNDEN O İSMİ (HZ.
MEHDİ (AS) İSMİNİ) ONA VERİYORLAR:
Bediüzzaman, Risaleleri kaleme alan kişi olarak,
Risale-i Nurlar gibi kendisinin de Hz. Mehdi (as) olarak değerlendirildiğini,
ancak bunun "BİR ZAN"olduğunu ifade etmiştir. "Zannetme" kelimesi
gerçeklik değil, bir yanılgı ve aldanışın söz konusu olduğunu ifade eden
bir kelimedir. Bediüzzaman, talebelerinin sadece Hz. Mehdi (as)'ın önemli bir
vazifesi olan iman hakikatlerini anlatma konusu yönünde bir değerlendirme
yaptıklarını, ancak Hz. Mehdi (as)'ın diğer iki vazifesi olan "İslam
birliğinin sağlanması, tüm İslam dünyasının lideri olması ve İslam ahlakının
dünyaya hakim kılınması"nın kendisinde görünmediği hususunu dikkate
almadıklarını söylemiştir. Bundan dolayı da Risale-i Nur'a ve kendisine yapılan
Mehdilik yakıştırmasının yalnızca bir "zan"dan ibaret olduğunu
belirtmiştir.
Bunun yanı sıra Bediüzzaman "zannediyorlar" diyerek
burada bir kez daha kendisini bu düşüncedeki insanlara dahil etmediğini,
kendisinin onlarla aynı fikri paylaşmadığını ifade etmektedir.
104) BU BİR İLTİBAS (KARIŞTIRMA):
Bediüzzaman, kendisinin veya Risale-i Nur'un Mehdi
olarak kabul edilmesinin bir "İLTİBAS" olduğunu ifade
etmiştir. "İltibas" kelimesinin anlamı"BİRBİRİNE
BENZEYEN ŞEYLERİ ŞAŞIRIP BİRBİRİNE KARIŞTIRMAK"tır. (Yeni Lugat,
sf. 267) Dolayısıyla burada, birbirine karıştırılan ancak aslında
birbirinden farklı olan iki kavram vardır. Bediüzzaman Risale-i Nur ya da
kendisinin Hz. Mehdi (as) olabileceğinin "zannedildiğini"; ancak
gerçekte bunun "bir şaşırma ve bir karıştırma" olduğunu
belirtmektedir.
Bediüzzaman bu karışıklığın, Risale-i Nur'un, Hz.
Mehdi (as)'ın üç temel görevinden biri olan "imanı kurtarmak"
vazifesini üstlenmiş olmasından kaynaklandığını açıklamıştır. Bediüzzaman'ın
açıkladığı gibi, tarih boyunca gönderilmiş olan tüm müceddidler Hz. Mehdi
(as)'ın görevlerinden bir tanesini yapmışlardır. Ancak Bediüzzaman
da dahil olmak üzere "üç görev, hiçbir müceddid tarafından aynı
anda yerine getirilmemiştir". Dolayısıyla tarihte Mehdilik konusunda bunun
gibi benzetmeler pekçok kişiye yapılmıştır.
Ancak Bediüzzaman, "Hz. Mehdi (as)'ın, hepsini
birarada ve dünya çapında gerçekleştireceği görevlerini" anlatarak,
bu Mehdilik iddialarının hiçbirinin doğru olmadığını ve Hz. Mehdi (as)'ın
ileride gelecek bir şahıs olduğunu açıklamıştır.
Risale-i Nur'a ve Bediüzzaman'a yapılan bu benzetmede
de aynı durum söz konusudur. Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as) ile ilgili Peygamberimiz
(sav)'in hadislerindeki ve İslam alimlerinin açıklamalarındaki izahlar ve
özelliklerine dair verilen bilgiler dikkate alınmadığı için "bir
şaşırma ve karıştırma"yapıldığını belirtmektedir.
105) BİR SEHİVDİR (HATADIR, YANILMADIR):
Bediüzzaman, kendisinin veya Risale-i Nur'un Mehdi
olarak kabul edilmesinin aynı zamanda bir "SEHİV" olduğunu
söylemiştir. "SEHİV"in kelime anlamı"HATA, YANLIŞ,
YANILMA"dır. (Yeni Lugat, sf. 617) Bediüzzaman, kendisine
ve Risale-i Nur'a Hz. Mehdi (as) isminin verilmesinin bir "karıştırma"olacağını
belirtmekle yetinmemekte, cümlesinin devamında bunun bir "sehiv" yani "hata" olacağını
da ayrıca vurgulamaktadır. Bu son derece açık bir ifadedir. Eğer Bediüzzaman
kendisine ve Risale-i Nur'un şahs-ı manevisine yapılan Mehdilik iddialarında
herhangi bir doğruluk payı görseydi, kuşkusuz ki bunu bir "hata" olarak
nitelendirmezdi. Açıkça bu iddiaların yerinde olduğunu ifade eden sözler
kullanırdı. Bunun hata olduğunu belirtmiş olması, Bediüzzaman'ın bu konudaki
kanaatini çok açık ve hiçbir itiraza yer bırakmayacak şekilde ortaya
koymaktadır. Bediüzzaman Risale-i Nur'un ya da kendisinin Hz. Mehdi (as)
olabileceği görüşünü kabul etmemektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder