25 Haziran 2014 Çarşamba

Geçmişte gönderilen Peygamberler de toplumları tarafından tanınmamışlardır

Geçmiş dönemlerde gönderilen peygamberler ve elçiler de çoğunlukla kavimleri tarafından tanınmamış ve yalanlanmışlardır. Örneğin, sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in, tüm insanlığın hidayeti için gönderilmiş kutlu bir elçi olduğu -peygamberliğinin ilk dönemlerinde- insanların büyük bir kısmı tarafından inkar edilmiştir. Özellikle Musevi ve Hıristiyanların çoğunluğu, sahip oldukları pek çok bilgiye rağmen Hz. Muhammed (sav)'in peygamberliğini kabul etmemişlerdir. Peygamberimiz (sav)'in, kendisinden önce indirilmiş olan kitapları doğrulayan, insanların içine düştükleri ihtilafları ortadan kaldıran bir müjde verici ve uyarıcı olarak gönderilmiş olmasının yüzlerce delili olmasına rağmen, bu insanlar Hz. Muhammed (sav)'e tabi olmamışlardır. Oysa Kuran'dan önce vahyedilmiş kitaplarda, bu peygamberlerden sonra bir elçi geleceği haber verilmiş, bu elçi geldiğinde insanların ona uymaları gerektiği bildirilmiştir. Kuran'da bu gerçek şu şekilde yer alır:
Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar... (Araf Suresi, 157)
Bir başka ayette ise önceden kitap verilmiş olanların yani Musevi ve Hıristiyanların, Peygamberimiz (sav)'i yakından tanıdıkları, onun hak peygamber olduğunu bildikleri halde gerçeği sakladıkları haber verilmiştir:
Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu (peygamberi), çocuklarını tanır gibi tanırlar. Buna rağmen içlerinden bir bölümü, bildikleri halde gerçeği gizlerler. (Bakara Suresi, 146)
Bir başka ayette de, söz konusu insanların aslında Kuran-ı Kerim'in hak kitap olduğunu da bildikleri haber verilmiştir:
Allah'tan başka bir hakem mi arayayım? Oysa O, size Kitab'ı açıklanmış olarak indirmiştir. Kendilerine kitap verdiklerimiz, bunun gerçekten Rabbinden hak olarak indirilmiş olduğunu bilmektedirler. Şu halde, sakın kuşkuya kapılanlardan olma. (Enam Suresi, 114)
Bununla birlikte Musevi ve Hıristiyanlar içinden vicdan sahibi samimi müminler, Peygamberimiz (sav) geldiğinde hemen hakkı tanımış ve ona tabi olmuşlardır. Ayetlerde şöyle buyurulur:
... Onlardan, iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: "Hıristiyanlarız" diyenleri bulursun. Bu, onlardan (birtakım) papaz ve rahiplerin olması ve onların gerçekte büyüklük taslamamaları nedeniyledir. Elçiye indirileni dinlediklerinde hakkı tanıdıklarından dolayı gözlerinin yaşlarla dolup taştığını görürsün. Derler ki: "Rabbimiz inandık; öyleyse bizi şahidlerle birlikte yaz. Hem Rabbimiz'in bizi salihler topluluğuna katmasını umarken ne diye Allah'a ve bize Hak'tan gelene inanmayalım?" (Maide Suresi, 82-84)
Tüm bunlara rağmen, Musevi ve Hıristiyanların bir kısmı Peygamberimiz (sav)'in son hak peygamber, Kuran'ın da hak kitap olduğuna inanmamışlar, gördükleri tüm alametlere ve delillere rağmen Peygamberimiz (sav)'e itaat etmemişlerdir. Ayrıca Hz. İbrahim (as) gibi birçok peygamberin kavimleri tarafından (Ankebut Suresi, 16-25) tanınmadıkları Kuran ayetlerinde bildirilmektedir. Hz. Yusuf (as)'ın ise kardeşleri tarafından tanınmadığı, "... onu tanımadıkları halde kendisi onları hemen tanıdı." (Yusuf Suresi, 58) ayetiyle haber verilmiştir. Benzer bir şekilde, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) geldiğinde de, insanların bir kısmı tüm delilleri görmelerine rağmen kişisel çıkar kaygılarıyla bu mübarek şahısları tanımazlıktan gelecek ve insanlardan gerçekleri saklayacak olabilirler.

TARİH BOYUNCA PEYGAMBERLERE İMAN EDENLERİN SAYISI HEP ÇOK AZ OLMUŞTUR

Ahir zamanda Hz. Mehdi (as)'ı destekleyenlerin ve yardımcılarının sayısının çok az olacak olması Allah'ın Kuran'da bildirdiği adetullahının bir gereğidir. Bu durum, tarih boyunca yaşamış olan tüm mümin topluluklarında hep aynı olmuştur. Kuran'da peygamberlerin de çevrelerinde samimi olarak iman eden kişilerin hep çok az olduğuna dair bilgiler verilmiştir. Örneğin Hz. Musa (as)'a yalnızca yaşadığı toplumun gençlerinden oluşan çok az sayıda kimse iman etmiştir:
Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı... (Yunus Suresi, 83)
Bir ayette Hz. Musa (as)'a inananların çok az sayıda olduklarını, dönemin Firavunu'nun şöyle dile getirdiği haber verilmiştir:
"Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur." (Şuara Suresi, 54)
Aynı durum Hz. İsa (as)'ın ilk geldiği dönemdeki yardımcıları için de geçerlidir. Rivayetlerden Hz. İsa (as)'a da az sayıdaki havarilerin iman ettikleri ve bunun dışında halktan ona inanan kimsenin olmadığı haber verilmiştir. Kuran'da Hz. İsa (as)'a inananların durumu şöyle bildirilmektedir:
Ey iman edenler, Allah'ın yardımcıları olun: Meryem oğlu İsa'nın havarilere: "Allah'a (yönelirken) benim yardımcılarım kimlerdir?" demesi gibi. Havariler de demişlerdi ki: "Allah'ın yardımcıları bizleriz." Böylece İsrailoğulları'ndan bir topluluk iman etmiş, bir topluluk da inkar etmişti... (Saff Suresi, 14)
Kuran'da, Ashab-ı Kehf adlı topluluğun da sayılarının çok az olduğu bildirilmiştir:
(Sonra gelen kuşaklar) Diyecekler ki: "Üç'tüler, onların dördüncüsü köpekleridir." Ve: "Beştiler, onların altıncısı köpekleridir" diyecekler. (Bu,) Bilinmeyene (gayba) taş atmaktır. "Yedidirler, onların sekizincisi köpekleridir" diyecekler. De ki: "Rabbim, onların sayısını daha iyi bilir, onları pek az (insan) dışında kimse bilemez." ... (Kehf Suresi, 22)
Bir başka ayette ise Hz. Nuh (as)'a uyan kimselerin sayısının da çok az olduğu şöyle haber verilmiştir:
... Zaten onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti.(Hud Suresi, 40)
Kuran'da Hz. Lut (as)'a da çok az kişinin iman ettiği bildirilmektedir. Lut kavmine büyük bir felaket isabet ettiğinde, Allah oradan sadece Hz. Lut (as)'ın iman eden aile mensuplarını -iman etmeyen hanımı dışında- kurtarmıştır:
 Kendi karısı dışında, onu ve ailesini muhakkak kurtaracağız. O (karısı) arkada kalacak olanlardandır." Elçilerimiz Lut'a geldikleri zaman o, bunlar dolayısıyla kötüleşti ve içi daraldı. Dediler ki: "Korkuya düşme ve hüzne kapılma. Karın dışında, seni ve aileni muhakkak kurtaracağız. O ise, arkada kalacaktır." (Ankebut Suresi, 32-33)
İnsanların Allah'ın elçilerine iman etmemelerinin birçok sebebi vardır. Bunlardan biri, önceki bölümlerde anlatıldığı gibi, asılsız iftiralar ve karalamalar nedeniyle toplumda oluşan "olumsuz kanaatlerdir". İnsanlar, inkar edenler tarafından "yalancı", "menfaatperest", "deli", "sapkın" gibi iftiralarla karşı karşıya kalan salih müminlerden uzak durmayı tercih etmişlerdir. Elbette bu durum, söz konusu insanların önemli bir yanılgısıdır. Ancak aynı yanılgı nedeniyle pek çok insan Hz. Mehdi (as)'a da tabi olmaktan kaçınacak ve ondan uzak duracaktır.
Bir diğer neden, toplumda kabul gören batıl inanışların, hurafelerin ve türlü yanlış itikatların, Allah'ın elçileri vesilesiyle hak dinini göndermesiyle tüm sözde dayanaklarını yitirecek olmasıdır. Bu nedenle elçiler, haksızlığa ve adaletsizliğe dayanan sistemin bozulmasıyla menfaatleri zarar görecek olan kimselerin güçlü tepkileriyle, iftira ve karalamalarıyla karşılaşmışlardır. Bu durumun bir sonucu olarak da peygamberlere ve salih elçilere tarih boyunca hep az sayıda kişi iman etmiştir. Hadislerde işaret edildiğine göre, Hz. Mehdi (as) cemaatinin sayısı da benzer nedenlerle çok az olacaktır. İnsanların büyük çoğunluğu hem iftiraların etkisi altında kalarak hem de olabilecek baskı ve zorluklardan endişe duyarak Hz. Mehdi (as) ve cemaatinden uzak duracaklardır.
Toplumsal baskı, insanların tarih boyunca iman sahiplerine yardımcı olmalarını engelleyen en önemli sebeplerden bir diğeridir. Kuran ayetlerinde bu konuda Hz. Musa (as)'a iman eden gençler örnek verilmektedir. Ayette şu şekilde bildirilmektedir:
Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı. (Yunus Suresi, 83)
Yukarıdaki ayette Hz. Musa (as)'a "Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla" iman edenin olmadığı bildirilmektedir. İnsanlar eğer Hz. Musa (as)'a iman ederlerse baskı göreceklerini, yurtlarından sürüleceklerini, tutuklanıp öldürüleceklerini düşünmüşlerdir. Bu korku nedeniyle de iman edenlerden uzak durmuş, başlarına kötü şeyler geleceğini düşündükleri için onlara yaklaşmamışlardır. Oysa Hz. Musa (as) ve onunla birlikte olan salih müminler, Allah'ın izniyle çok şerefli ve kutlu bir hayat yaşamışlardır. Ahirette de güzel ahlaklarının, sabırlarının, iyi davranışlarının karşılığını en güzel şekilde alacaklarını ummaktadırlar. Hadislerin işaretlerine göre aynı durum Hz. Mehdi (as) için de söz konusu olacak, toplumun büyük kesimi menfaatlerine zarar gelmesi endişesiyle Hz. Mehdi (as)'a yakın olmaktan, onu desteklemekten kaçınacaklardır.
Ayette haber verilen bilgilerden biri de Hz. Musa (as)'a sadece kavminden genç bir topluluğun iman etmiş olmasıdır. Hadislerde, Hz. Mehdi (as)'a da gençlerin tabi olacağına işaret edilmektedir. Bu bilgilere göre Hz. Mehdi (as)'ın cemaati hem sayıca az hem de gençlerden oluşan bir topluluk olacaktır. (Doğrusunu Allah bilir). Hz. Mehdi (as)'ın çevresinde gençlerin olacağına işaret eden hadislerden bazıları şu şekildedir:
Mehdi (as) bizden Ehl-i Beytten (soyumdan) bir gençtir. İhtiyarlarınız ona yetişmeyecek, gençleriniz ise onu ümid edeceklerdir. Allah dilediğini yapacaktır.91
Mehdi (as)'ın bayraktarı, sakalı hafif, rengi sarı, küçük bir genç olacaktır.92
Onun bayraktarı doğudan Temimi soyuna mensup bir genç olacaktır.93

AHİR ZAMANDA HZ. İSA (AS) VE HZ. MEHDİ (AS)'IN KARŞISINDAKİ NEGATİF GÜÇ: DECCAL

Peygamberimiz (sav)'in ahir zamanı anlatan pek çok hadisinde deccalin kıyametin en önemli alametlerinden biri olduğu bildirilmiştir. Hadislerde ayrıca deccalin, karmaşa ve huzursuzluğun yaygınlaşmasına neden olan, insanları ahlaksızlığa ve kötülüğe iten, kitleleri inkara ve isyana yönlendiren, terörün ve şiddetin kaynağı olacağına dair pek çok işaret yer almaktadır.
Tüm bu işaretlerin gösterdiğine göre, deccal kıyametten önceki son dönemde, yani ahir zamanda ortaya çıkıp insanları din ahlakından uzaklaştıracak, yeryüzünde büyük kargaşa ve zulme neden olacaktır. Peygamber Efendimiz (sav), deccalin fitnesinin büyüklüğüne dikkat çekerek tüm Müslümanları bu tehlikeye karşı uyarmıştır:
Allah'ın Hz. Adem (as)'ı yaratmış olduğu günden bu yana, deccalin fitnesinden daha büyük bir fitne olmamıştır.94
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde deccalin ortaya çıkacağı tarihe yönelik de bazı bilgiler yer almaktadır. Peygamberimiz (sav), bir hadis-i şerifinde deccalin yüzyılın başında çıkacağını bildirmiştir:
Dünya kurulduğundan beri her yüzün başında önemli bir olay olmuştur. Bir yüzün başlarında da deccal çıkar ve Meryem oğlu İsa (as) nüzul ederek (yeryüzüne inerek) onu yok eder.95
Peygamberimiz (sav) bir başka hadisinde ise şöyle buyurmaktadır:
Bu ümmetin ömrü bin seneyi geçecek, fakat bin beş yüz seneyi aşmayacaktır...96
Peygamber Efendimiz (sav), ümmetin ömrünün 1500 seneyi geçmeyeceğini bildirdiğine göre, bu büyük olayların meydana gelişinin 2000'li yıllara işaret ediyor olması muhtemeldir. (Doğrusunu Allah bilir).
Büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi, Hicri 1327'de Şam'daki Emevi Camii'nde verdiği ünlü hutbesinde, 1371'den sonraki İslam aleminin geleceğine yönelik izahlar yaparken, Hz. Mehdi (as)'ın büyük fikri mücadelesinin 2000'li yıllarda gerçekleşeceğine dikkat çekmiştir:
Evet şimdi olmasa da 30-40 SENE SONRA fen ve hakiki marifet (hüner, sanat , ilim ve fenlerle öğrenilen bilgi) ve medeniyetin mehasini (iyi ve faydalı yönlerini) o üç kuvveti tam teçhiz edip (o üç kuvvetle donatıp), cihazatını verip (gerekli ihtiyacını karşılayıp) o dokuz manileri mağlup edip (o dokuz engelleri yenip) dağıtmak için taharri-i hakikat meyelanını (gerçekleri araştırma eğilimi) ve insaf ve muhabbet-i insaniyeyi (insan sevgisini) o dokuz düşman taifesinin (sınıfının) cephesine göndermiş, inşaAllahYARIM ASIR SONRA onları darmadağın edecek.97
Deccalin en önemli özelliği, insanları din ahlakından uzaklaştırmak için faaliyet göstermesi; tüm dünyaya Kuran ahlakını hakim kılmakla görevli olan Hz. İsa ve Hz. Mehdi (as)'a karşı batıla dayalı bir mücadele vermesi olacaktır. Dolayısıyla Bediüzzaman'ın bu açıklaması Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a karşı mücadele verecek olan deccalin de Hz. Mehdi (as) ile aynı tarihlerde, yani 2000'li yıllarda faaliyet halinde olacağını ortaya koymaktadır. (Doğrusunu Allah bilir).
Hadislerin işaretlerine göre, deccalin Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a karşı yürüteceği bu büyük faaliyet çok yönlü olacak, deccal amacına ulaşabilmek için çok farklı yöntem ve taktikler kullanacaktır. İnsanları Allah'ı anmaktan, Kuran'da bildirilen ahlakı yaşamaktan, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a uymaktan alıkoyabilmek için her yola başvuracaktır.

ORTAYA ÇIKTIĞI İLK DÖNEMLERDE DECCAL DE TANINMAYACAKTIR

İnsanların Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ı tanıyıp onlara destek olmalarına engel olan en önemli nedenlerden biri hiç şüphesiz, deccali gerçek yüzüyle tanıyamamaları olacaktır. Deccal, bir yandan insanları Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'dan uzaklaştırmak için çeşitli yollara başvururken, bir yandan da asıl yüzünü saklamak için birtakım taktikler uygulayacaktır. Bu nedenle aynı Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) gibi, deccal de ilk çıktığında tanınmayacak ve deccal olarak bilinmeyecektir. Bediüzzaman Said Nursi eserlerinde bu konuyu şöyle açıklamaktadır:
Bu dünya tecrübe meydanıdır. Akla kapı açılır, fakat ihtiyarı elinden alınmaz. Öyle ise o eşhas (şahıslar), hatta o müthiş deccal dahi çıktığı zaman çokları, hatta kendisi de bidayeten (açıkça) deccal olduğunu bilmez. Belki nur-u imanın (imanın ışığı) dikkatiyle, o eşhas-ı ahir zaman (ahir zaman şahısları) tanınabilir.98
Bediüzzaman'ın bu açıklamalarına göre, deccal türlü aldatmacalar ve hilelerle kendisini insanlara farklı şekilde tanıtacak, bu nedenle bu kandırmacalara inanan insanlar da ahir zamanın bu inkarcı şahsiyetini ilk dönemlerinde tanıyamayacaklardır. (Doğrusunu Allah bilir).
Deccaliyetin hilelerine aldanmamak ve doğru teşhislerde bulunabilmek için, deccalin kendisini hangi yollara başvurarak saklayabileceğini bilmek son derece önemlidir. Unutmamak gerekir ki, deccalin tüm yönleriyle deşifre olması, deccaliyetin inananlar aleyhine kurmuş olduğu tuzakların bozulması için önemli bir vesiledir.

HZ. İSA (AS) VE HZ. MEHDİ (AS)'IN TANINMAMASINDA DECCALİN ETKİSİ OLACAKTIR

Deccal'in amacı Kuran ahlakının yaşanmasını engellemek ve Hz. İsa (as) ile Hz. Mehdi (as)'ın mücadelesini etkisiz hale getirebilmektir. Bunun için bu mübarek kişilerin yaptıkları hayırlı faaliyetlerin insanlar tarafından anlaşılmasını engellemeye çalışacak hatta Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ı topluma yanlış tanıtabilmek, insanların onlara karşı olmasını sağlayabilmek için herşeyi yapacaktır. Geniş kitleleri etkisi altına almaya çalışacak ve çevresinde oluşturacağı bu topluluk ile bu kutlu şahıslara karşı çok büyük bir mücadele yürütecektir. Peygamberimiz (sav)'in hadislerindeki işaretlere göre, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın ilk ortaya çıktıkları dönemlerde toplumun büyük bir kesimi tarafından tanınamamalarında deccalin kullanacağı bu propaganda yöntemlerinin kuvvetli etkisi olacaktır.
Propaganda yöntemleri, günümüzün en bilinen kitle yönlendirme hareketlerinden biridir. Kimi zaman bazı abartılı haberler, kimi zaman hiçbir gerçekliği olmayan bilgiler kullanılarak geniş kitleler istenilen şekilde yönlendirilebilmekte ve hatta toplumsal infialler bile oluşturulabilmektedir. Hadislerde işaret edildiğine göre, deccal de, insanların Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a itaat etmelerini engellemek amacıyla çeşitli propaganda yöntemleri kullanacaktır. Deccalin kullanacağı propaganda taktikleri, tarih boyunca inkarcıların başvurdukları yöntemler ile benzerlik gösterecektir. Kuran'da inkarcıların, müminler aleyhinde komplolar kurmak, çeşitli yalanlarla toplumu müminler aleyhinde kışkırtmaya çalışmak, sahte deliller oluşturmak, insanları galeyana getirebilecek üsluplar kullanmak, oluşabilecek infial ortamını şiddetlendirmek için yaygaracı üsluplar kullanmak gibi yöntemlere başvurdukları haber verilmektedir. İnkarcılar, ellerindeki imkanları kullanarak hiç olmamış birşeyi dahi olmuş gibi gösterebilmekte ve bu şekilde toplumu diledikleri gibi yönlendirebilmektedirler.
Deccal de ahir zamanda bu şekilde propaganda yöntemleri kullanarak çeşitli iftira ve yalanlarla toplumu istediği şekilde yönlendirmeye çalışabilir. Deccalin hadislerde işaret edilen bir önemli özelliği vardır ki, bu da iftira ve yalanlarını çok fazla sayıda kişiye ulaştıracak imkana sahip olmasıdır. Hadislerde deccalin basın ve yayın araçlarını kullanarak propaganda yapacağına yönelik işaretler yer almaktadır. (Doğrusunu Allah bilir).
Deccal çıktığında müthiş bir şekilde bağırır, nara atar ki, Doğu ve Batı'nın bütün halkı onu duyar.99
"Deccal, evlerinize girmiş, çocuklarınızı esir almıştır" diye bir ses duyulacaktır.100
Bu ifadelerde deccalin sesinin dünyanın her yerinden duyulacağı ve kitle iletişim araçlarını kullanarak tüm evlere gireceği haber verilmektedir. Dolayısıyla deccal aynı anda pek çok yere birden girebilecektir. Hadislerdeki işaretlere göre, deccal bu araçları kullanarak ahlaksızlığın propagandasını yapıp salih müminleri karalamayı hedefleyecektir.
Radyo, televizyon, internet, gazete, dergi gibi iletişim araçları günümüzde haber iletmenin ve insanları bilgilendirmenin en önemli yollarıdır. Bu araçlar insanların kültür seviyesini artırmak, halkı güncel gelişmeler hakkında bilgilendirmek, insanları güzel ahlaka davet etmek amacıyla kullanılabileceği gibi; iftira ve yalan haber yaymak, insanları kötülüğe yönlendirmek, kötü ahlakı teşvik edip yaymak amaçlı da kullanılabilir. Hadislerdeki işaretlere göre, deccal bu araçları kullanarak ahlaksızlığın propagandasını yapıp salih müminleri karalamayı hedefleyecektir. Televizyon ve basın yolunu kullanarak Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a "uzak durun", "sapkın", "büyülenmiş", "insanları dalalete sürüklüyor", "insanları kandırıyor" gibi iftiralar atacaktır. Sürekli ahlaksızlığın propagandasının yapıldığı, müminlerin ve güzel ahlaklı insanların karalanmaya çalışıldığı bir ortamda yeterince bilgi sahibi olmayan pek çok kişi de -kendince deccali kuvvetli ve güçlü gördüğünden- ondan yana tavır alacaktır. Tüm bu olayları Kuran ahlakına ve ehl-i sünnet inancına göre değerlendirmeyen bir kısım cahil Müslümanlar da farkında olmadan deccale destek vererek onun bu propagandasını güçlendireceklerdir. Bir hadiste "Şüphesiz beraberinde bir cennet ve bir cehennem (diye isimlendirdiği iki ırmak) bulunması da onun fitnesidir. Aslında cehennemi bir cennet olup, cenneti de bir cehennemdir."101 sözleriyle bildirildiği gibi, insanlara iyiyi kötü, kötüyü iyi gibi gösterecektir. Onun bu propagandasının bir sonucu olarak da Hz. İsa (as), Hz. Mehdi (as) ve diğer salih müminler toplumun büyük bölümü tarafından tanınamayacak ve hatta kötü bilinecektir.
Deccal, halkın istediği gibi ve onların nefislerine uygun şekilde davranacağı için onlar da deccali sevecek ve onun gösterdiği yola uyacaklardır. İnsanların büyük bir kısmı, deccalin kendilerini iyiliğe çağırdığını sanarak ona tabi olacak ve asıl tabi olmaları gereken Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'dan da yüz çevireceklerdir. Hatta onlara cephe alacaklardır. Deccalin sunduğu sahte propagandalar nefislerine ve çıkarlarına daha uygun olacağı için tercihlerini Müslümanlar aleyhinde kullanacaklardır.
Önceki bölümlerde detaylı olarak anlatıldığı gibi, deccalin bu tür propaganda yöntemlerinden etkilenerek Hz. Mehdi (as)'ın yanından ayrılanlar da olacaktır. Bu durumu haber veren hadislerden bazıları şöyledir:
Mehdi (as) ile birlikte mücadele edeceklerdir. Sonra Medine sarsılacak, münafıklarını içinden atacaktır... Orada halis Müslümanlar kalacak, bilahare Beyt-i Makdis'e hicret edeceklerdir...102
Kıyamet kopmaz, ümmetimden bir taife herkes üzerinde hakim olmadıkça. Onlar kendilerini terk edenlerin terk etmesine aldırmazlar ve kendilerine yardım edene de aldırmazlar.103
Şunu da belirtmek gerekir ki, deccal bu eylemleri sırasında açık propaganda taktikleri kullanabileceği gibi, sinsice telkinler vererek de insanları yönlendirmeye çalışabilir. Müminler aleyhinde yürüttüğü propaganda çalışmalarında açıkça müminleri kötülemeye çalışan üsluplar kullanabileceği gibi, dolaylı olarak onları hedef alan, toplumda yanlış imajlar oluşturacak üsluplar da kullanabilir. Bu nedenle Müslümanların deccalin her türlü yöntem ve oyununa karşı son derece dikkatli olmaları gerekir. Deccalin hilelerini anlayıp onun fitnesinden sakınmak isteyen Müslümanların yapması gereken, tam anlamıyla Kuran ahlakına uymak ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetini kendilerine rehber edinmektir. Rabbimiz Kuran'da iman edenlere, "fasıklardan kendilerine bir haber geldiğinde onu iyice araştırmalarını" bildirmiştir:
Ey iman edenler, eğer bir fasık, size bir haber getirirse, onu 'etraflıca araştırın'. Yoksa cehalet sonucu, bir kavme kötülükte bulunursunuz da, sonra işlediklerinize pişman olursunuz. (Hucurat Suresi, 6)
Rabbimiz'in bu emrine uyan Müslümanlar, Allah'ın izniyle, deccalin yalan ve iftiralara dayalı propagandalarının etkisi altında kalmazlar. Duydukları her haberi, kendilerine gelen her bilgiyi akıl, vicdan ve Kuran ahlakının ölçüleriyle değerlendirdiklerinde iyiyi kötüyle, doğruyu yanlışla karıştırmaktan korunmuş olurlar.
Ahir zaman, din ahlakının gereği olan dürüstlüğün, adaletin, ihtiyaç içinde olanın korunmasının, mazlumların haklarının gözetilmesinin, sadaka vermenin, merhametli ve hoşgörülü olmanın gittikçe azaldığı bir dönemdir. Bu erdemlerin yerini yalan, sahtekarlık, acımasızlık, geçimsizlik, bencillik, saldırganlık almıştır. Yardımsever olmanın bir tür saflık olarak algılandığı, dürüst olmanın gereksiz, merhametli ve yumuşak huylu olmanın garip karşılandığı, adaletin sağlanmadığı, zulmün ve haksızlığın yaygınlaştığı böyle bir ortamda insanlar neyin iyi neyin kötü, neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt etmekte zorlanırlar.
İyi ve kötünün hangi değerlere, hangi kıstaslara göre belirlendiği son derece önemlidir. Eğer insanlar kişisel menfaat ve değer yargılarına göre iyi ve kötüyü belirleyecek olurlarsa bu büyük bir karmaşaya neden olur. Zira insanların gerçek iyiliği bulmaları ancak Kuran ahlakına uygun olarak düşünmeleri ve vicdanlarına uyarak yaşamaları ile mümkündür. Ahir zamanda ise insanların Kuran ahlakından uzaklaşmış olmaları, iyiyle kötüyü karıştırmalarına ve böylece doğru olandan uzaklaşmalarına neden olacaktır.
Kuşkusuz ki bu durum deccalin mücadelesinde oldukça önemli bir rol oynayacaktır. Din ahlakına uygun olmayan sistemlerin ve ideolojilerin ana savunucusu ve destekleyicisi konumundaki deccal, ahir zamanın bu bozuk ortamından kuvvet bulacak ve insanların büyük çoğunluğunun kendi telkinleri doğrultusunda hareket etmesini sağlayacaktır. Bu nedenle, deccalin insanları doğru yoldan ayırmak, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın tanınmamasını sağlamak için hangi yöntemlere başvurabileceğinin deşifre edilmesi son derece önemlidir. Bu bölümde bu yöntemler ele alınacaktır. Temennimiz, bu bilgilerin insanları Hz. İsa (as) yeniden dünyaya geldiğinde ve Hz. Mehdi (as) ortaya çıktığında deccalin aldatmacalarına kapılmaktan alıkoymasıdır.

Deccalin İnsanların Büyük Kısmını Etkisi Altına Alması, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ınTanınmasını Engelleyecektir

"Deccalin tabileri (ona uyanlar) çoktur. Kendisine birçok kimse iltihak eder (katılır)."104 hadisiyle haber verildiği gibi, deccal ortaya çıktığı zaman, kendisine pek çok kişinin uymasını sağlayacaktır. Bir başka hadiste ise; "Muhakkak ki o, Harem (Mekke-Medine) ile Beyt-i Mukkaddes dışında yeryüzünün tümüne galip olacak..."105 sözleriyle bu durum haber verilmiştir. Ayrıca, mecazi anlatımlar kullanılan bazı hadislerde de deccale çok fazla sayıda insanın uyacağına ve kurduğu sistemin oldukça güçlü olacağına dair işaretler yer almaktadır. Bediüzzaman Said Nursi, deccal ile ilgili hadisleri açıklarken deccalin kurduğu din ahlakına uygun olmayan sistemin büyüklüğüne dikkat çekmektedir. Bediüzzaman açıklamalarında hadislerdeki işaretlerin, "Deccalin iktidar ve icraatının büyüklüğünü" ifade ettiğini söylemektedir. Peygamberimiz (sav)'in hadislerindeki işaretlere göre, materyalist ve ateist bir dünya oluşturmak isteyen deccal, kendisinin sözde ilahlığını ilan edecek ve insanların büyük bir kısmını da sahte telkinleri ile aldatacaktır. Deccalin desteklediği materyalist ve ateist ideolojilerin yalanlarına aldanan insanlar, din ahlakından uzaklaşacak ve toplumlarda ahlaki çöküntü ve dejenerasyon başgösterecektir. Bununla birlikte, sayıca az da olsalar Hz. Mehdi (as) ve beraberindeki müminler deccale karşı büyük bir fikri mücadele içinde olacaklardır. Deccalin gerçek yüzünün farkında olanların sayıca az olduklarını Bediüzzaman şu şekilde ifade etmektedir:
Gaybı ancak Allah bilir. Bu hadisin bir tevili şu olmak gerektir ki: İsa Aleyhisselam'ı nur-u iman (imanın ışığı) ile tanıyan ve tabi olan cemaat-i ruhaniye-i mücahidinin kemiyeti (cehd eden ruhani cemaatinin sayısı), deccalin mektepçe ve askerce ilmi ve maddi ordularına nisbeten çok az ve küçük olmasına işaret ve kinayedir.106
"... Deccalın mektepçe ve askerce ilmi ve maddi ordularına...": Bediüzzaman bu sözüyle deccalin destekçisi olan dinsiz güçlerin hem eğitim kadroları, hem askeri güç, hem de maddi açıdan çok güçlü olacaklarını belirtmektedir.
"... cemaat-ı ruhaniye-i mücahidinin...": Bediüzzaman bu ifadeyle Hz. İsa (as) ve ona tabi olan topluluğun deccale karşı fikri bir mücadele içinde olacağını belirtmektedir. Bu topluluk güzel ahlakı yaymak için büyük bir çaba sarf edecek, ihlasla Allah yolunda çalışacaktır. Bediüzzaman'ın burada kullandığı "ruhani" ifadesi ise bu topluluğun samimi iman etmiş, olayların görünen yönlerinin yanı sıra batıni yönlerini de yaşayan bir topluluk olduğunu ifade etmektedir.
Bediüzzaman Said Nursi'nin deccale uyanların sayıca çok olduğunu ve deccalin geniş imkanlara sahip olacağını ifade eden sözlerinden bir diğeri ise şu şekildedir:
Hazret-i İsa (as) deccal ile mücadelesi zamanında, on arşın yukarıya atlayıp sonra kılıncıonun dizine yetiştirebilir derecesinde, vücudca o derece deccalın heykeli Hazret-i İsa (as)'dan büyüktür, diye meâlinde rivayet var. Demek deccal, Hz. İsa (as)'dan on, belki yirmi misli yüksek kametli (boylu) olmak lâzım gelir... 

Birinci Cihet: Din-i İsevi'nin hakikisini esas tutan İsevi ruhanilerin  cemaati ve onlara karşıdinsizliği tervice başlayan (geçerli kılan) cemaat tecessüm (cisim şekline girmek) etseler, bir minare yüksekliğinde bir  insanın yanında bir çocuk kadar da olamaz.107
Bediüzzaman bu açıklamasıyla Peygamberimiz (sav)'in hadislerindeki işaretler doğrultusunda deccalin çevresindeki insanların sayısının, Hz. İsa (as)'ı destekleyen kimselere oranla çok daha fazla olacağını belirtmiştir. Bu açıklamaya göre, ahir zamanda samimi dindarların sayısı, dinsizliği teşvik eden güçlere oranla çok daha az olacaktır.
Hadislerde işaret edildiğine göre, insanların büyük çoğunluğu kimi zaman cehaletten kimi zaman da dünyevi istek ve tutkuları nedeniyle deccalin sahte telkinlerine kanacak, onun yalanlarına inanacaklardır. Deccal, ancak imanın insanlara kazandırdığı anlayış ve kavrayışla tanınabilecek, din ahlakını gereği gibi yaşamayan insanların deccalin gerçek yüzünü görmeleri pek mümkün olmayacaktır. Nitekim, büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi de, "... Halbuki demiştik: Bu dünya tecrübe meydanıdır. Akla kapı açılır, fakat ihtiyarı elinden alınmaz. Hatta o müthiş deccal dahi çıktığı zaman çokları, hatta kendisi de bidayeten(ilk başta) deccal olduğunu bilmez. Belki nur-u imanın (imanın ışığı) dikkatiyle, o eşhas-ı ahir zaman (ahir zaman kişileri) tanıyabilir..."108sözüyle deccalin herkes tarafından hemen tanınamayacağını belirtmektedir.
İnsanların deccali tanıyamamaları ve onun sözlerine aldanmaları, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ı fark edememelerine neden olacaktır. Deccal, elinde bulundurduğu geniş imkanlarla toplumun büyük bölümünü etkisi altına alacak, onları istediği şekilde yönlendirecek ve Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'dan uzak durmalarını sağlayacaktır.

Deccalin Baskı ve Zulme Dayalı Uygulamaları, İnsanların Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a Uymalarına Engel Olacaktır

Hadislerin işaret ettiği bir diğer bilgi de, önceki bölümlerde vurgulandığı gibi, ahir zamanda insanları din ahlakından uzaklaştıran deccalin maddi imkanlarının çok geniş, iktidarının ise güçlü olacağıdır. Deccal bu güç ve imkanı, müminlerle mücadele etmek için kullanacaktır. Söz konusu bu mücadele ise çok yönlüdür. Deccal, müminleri manen zayıflatmaya ve yıldırmaya çalışabileceği gibi, fiziksel olarak da müminler üzerinde baskı uygulayacaktır. Deccalin bu yoğun baskısı, insanların Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'dan uzak durmalarının en önemli sebeplerinden biri olacaktır. Nitekim Kuran'da, inkar edenlerin müminlere sözle ve kötü davranışlarla eziyet vermelerinin yanı sıra, onları fiziksel olarak da zulme uğratabilecekleri bildirilmiştir:
... Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz... (Al-i İmran Suresi, 186)
Hani o inkar edenler, seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek amacıyla, tuzak kuruyorlardı... (Enfal Suresi, 30)
Büyük İslam alimi Bediüzzaman da sözlerinde deccalin gücünün ve iktidarının şiddete ve baskıya dayalı olduğunu bildirmektedir:
... Deccal, büyük bir baskı ve büyük bir zulüm ve büyük bir şiddet ve dehşet ile hak ettiklerinden büyük bir iktidar görünür.109
Deccalin, İslam dünyasını baskı altına alacağı, salih Müslümanlara zor ve çetin günler yaşatacağı Bediüzzaman'ın bir başka sözünde ise şu şekilde açıklanmaktadır:
Ahir zamanın süfyan ve deccal gibi nifak (iki yüzlülük) ve zındıka (inkarcılar) başına geçecek eşhas-ı müdhişe-i muzırraları (zarar veren dehşetli şahısları) ... beşerin hırs ve şikakından (iki yüzlülüğünden) istifade ederek az bir kuvvetle nev-i beşeri (insanları) herc-ü merc (darmadağın) eder ve koca Alem-i İslam'ı esaret altına alır.110
"Ahir zamanın süfyan ve deccal gibi nifak ve zındıka başına geçecek eşhas-ı müdhişe-i muzırraları...": Deccal ve süfyan (hadislerde ahir zamanda İslam dünyası içerisinde ortaya çıkacağı ve Hz. Mehdi (as)'a karşı mücadele edeceği bildirilen ve süfyan-ı deccal olarak anılan negatif güç) gibi insanlara zarar veren, onları kötülüğe yönelten ahir zaman şahısları bu dönemde, inkarcıları ve münafıkları Müslümanların aleyhinde birleştirecek ve onların önderliğini yapacaklardır.
"... beşerin hırs ve şikakından (ikiyüzlülüğünden) istifade ederek az bir kuvvetle nev-i beşeri (insanları) herc-ü merc (darmadağın) eder ve koca Alem-i İslam'ı esaret altına alır...": Deccal, insanları haktan uzaklaştırmak için onların hırslarından ve ikiyüzlülüklerinden faydalanacaktır. Bu yolla yeryüzünde kargaşaya ve fitnelere neden olacaktır. Bu durumdan en çok etkilenen kitle ise İslam dünyası olacaktır. Deccal, özellikle Müslümanları hedef alacak ve onlar üzerinde baskı ve şiddet uygulayacaktır.
Hiç şüphesiz Allah'a teslim olup tevekkül edenler, Allah'ın izniyle, başlarına isabet eden her olayın Allah'ın takdiriyle gerçekleştiğini ve bunda çok büyük hayırlar olduğunu bilirler. İmanları ve tevekkülleri, içinde bulundukları şartlar ne olursa olsun güven duygusu içinde olmalarını sağlar.
Allah'a tevekkül etmeyen, Allah'tan gereği gibi korkup sakınmayan insanlar için ise deccalin oluşturacağı bu ortam bu kimselerin tedirginlik duyup korkuya kapılmalarına neden olacaktır. Söz konusu insanlar, böyle bir baskı ortamı karşısında deccalin şiddetinden korkarak, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'dan uzak duracak olabilirler. "Eğer Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) ile birlikte hareket edersek, deccalin şiddetini üzerimize çekeriz" şeklinde yersiz bir korkuya kapılabilirler. Hatta bu insanlar sadece kendileri onlardan uzak kalmakla yetinmeyip, yakınlarını ve çocuklarını da Hz. İsa (as)'dan ve Hz. Mehdi (as)'dan uzak tutmaya çalışabilirler. Deccalin aldatmacası ile din ahlakından uzaklaşan ve samimi dindarlara karşı olan insanların baskısından korkabilirler.
Tarih boyunca yaşamış olan toplumlarda insanların baskı ve zulümden korkarak, elçilere uymaktan ve hak dini yaşamaktan çekindikleri Kuran'da da haber verilen bir durumdur. Oysa bu son derece yersiz bir korkudur. Çünkü Allah, yalnızca Kendisi'nden korkup sakınan, Kendisi'ne güvenip tevekkül eden kullarını korur ve inşaAllah onları başarıya eriştirir. Bu gerçek Kuran'da şu şekilde haber verilmiştir:
Elçilerini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. Öyle ki onu (hak din olan İslam'ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır; müşrikler hoş görmese bile. (Saff Suresi, 9)

Deccal Hakkı Batıl, Batılı Hak Göstererek Hz. İsa (as)'ın ve Hz. Mehdi (as)'ın Tanınmasını Engelleyecektir

Deccal kelimesinin sözlük anlamlarından biri de "hak ile batılı karıştıran, sözü süsleyip batılı hak gösteren"dir. Deccalin doğruyu yanlış, yanlışı doğru; iyiyi kötü, kötüyü iyi gösterdiğine işaret eden hadislerden bazıları şu şekildedir:
Sonra deccal çıkacak, beraberinde bir ırmak ve bir ateş bulunacaktır. (Onu inkar edip) Ateşine düşenin sevabı vacip olacak, (ona iman edip) ırmağına düşenin ise günahı vacip olacaktır.111
Şüphesiz beraberinde bir cennet ve bir cehennem (diye isimlendirdiği iki ırmak) bulunması da onun fitnesidir. Aslında cehennemi bir cennet olup, cenneti de bir cehennemdir...112
Hadislerde de belirtildiği gibi, deccalin insanlara iyi olarak tanıttığı değerler aslında onların kötülüklerine ve hatta felaketlerine neden olacak şeylerdir; onlara kötü gibi gösterdiği değerler ise aslında onların iyiliklerine ve menfaatlerine olan şeylerdir. Ne var ki insanların büyük bir kısmı, olayları Kuran ahlakına ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetine göre değerlendirmedikleri için, deccalin kendilerini iyiliğe çağırdığını sanarak ona tabi olacak ve asıl tabi olmaları gerekenlerden de yüz çevireceklerdir. Bunun ne kadar büyük bir hata olduğunu ise, deccalin oluşturduğu zulüm ortamı sayesinde anlayacaklardır. Bu nedenledir ki, Peygamberimiz (sav) insanları uyarmış ve onların deccalin kötü olarak gösterdiği şeyin iyi olduğunu bilerek hareket etmeleri gerektiğini bildirmiştir:
Deccal çıkar. Beraberinde su ve ateş vardır. İnsanların su olarak gördüğü yakıcı bir ateştir. İnsanların ateş olarak gördükleri de soğuk ve tatlı bir sudur. Sizden her kim bunu idrak ederse ateşi tercih etsin; kendini ateşe  atsın. Aslında o tatlı ve güzel bir sudur.113
Elbette deccalin bu hilesini en fazla kullanacağı konu ise, kendince salih müminleri kötülemesi olacaktır. Hz. İsa (as), Rabbimiz'in Kuran'da övgüyle bahsettiği, dünyada ve ahirette seçkin kılınanlardan olduğunu bildirdiği kutlu bir peygamberdir. Hz. Mehdi (as) ise, adaleti, dürüstlüğü, sabrı, tevazusu, cesareti, güvenilirliği, şefkati, merhameti gibi üstün ahlak özellikleri ile tüm insanlara örnek olan çok mübarek bir şahıstır. Ancak tüm bunlara rağmen, hadislerde işaret edildiğine göre deccal, bu mübarek insanları ve yaptıkları hayırlı işleri kötü gibi göstermeye çalışacaktır. İnsanları Hz. İsa (as)'a ve Hz. Mehdi (as)'a uymaktan alıkoyabilmek için aleyhlerinde olumsuz faaliyetlerde bulunacaktır. Kuran ahlakını yeterince bilmeyen ya da tam anlamıyla yaşamayan insanlar, farkında olmadan deccalin aleyhte yürüteceği bu propagandaların etkisi altında kalabilir, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) hakkında asılsız ve yanlış düşüncelere kapılabilirler.
Deccal bu sonuca ulaşabilmek için, Hz. Mehdi (as)'ın yanında bulunmuş, ancak münafıkane bir tavır göstererek onun yanından ayrılmış kişilerle de iş birliği yapabilir. Nitekim münafık karaktere sahip kişilerin, müminlerin aleyhine faaliyette bulunmak için inkar edenlerle iş birliği yaptıkları Kuran'da da bildirilen bir durumdur. Hz. Muhammed (sav) dönemindeki münafıklar, Peygamberimiz (sav) gibi üstün ahlaklı mübarek bir insanla birarada bulunmalarına rağmen onun yanından ayrılmış ve inananların aleyhine inkarcılarla iş birliği içerisine girmişlerdir. Ayette bu kişilerin durumu şu şekilde haber verilmiştir:
Zarar vermek, inkarı (pekiştirmek), müminlerin arasını ayırmak ve daha önce Allah'a ve elçisine karşı savaşanı gözlemek için mescid edinenler ve, "Biz iyilikten başka bir şey istemedik" diye yemin edenler (var ya,) Allah onların şüphesiz yalancı olduklarına şahitlik etmektedir. (Tevbe Suresi, 107)
Bu kişilerin dikkat çekici özelliklerden biri de böylesine çirkin bir tutum içerisindeyken dahi "iyilik yapmak amacında oldukları" yalanını söyleyebilmeleridir. Hadislerde işaret edildiğine göre, deccal de tıpkı bu münafık karakterli insanlar gibi, yeryüzünde kötülüğü yaygınlaştırmayı hedeflemesine rağmen insanların iyiliğini istediğini öne sürecektir. Şüphesiz bu büyük bir yalandır. Samimi olarak iman edenlerin, deccalin din ahlakından uzak bir hayata, ahlaksızlığa ve kötülüğe olan bu çirkin davetine karşı vereceği cevap ise açıktır. Ayette şöyle bildirilmiştir:
De ki: "Bize yararı ve zararı olmayan Allah'tan başka şeylere mi tapalım? Allah bizi hidayete erdirdikten sonra, şeytanların ayartarak yerde şaşkınca bıraktıkları, arkadaşlarının da: "Doğru yola, bize gel" diye kendisini çağırdığı kimse gibi topuklarımız üzerinde gerisin geri mi döndürülelim?" De ki: "Hiç şüphesiz Allah'ın yolu, asıl yoldur. Ve biz alemlerin Rabbine (kendimizi) teslim etmekle emrolunduk." (Enam Suresi, 71)

Deccal, İyiliklerini İstiyor Gibi Görünerek  İnsanların Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a Uymalarını Engelleyecektir

Önceki bölümde de anlatıldığı gibi deccal, hakkı batıl, batılı ise hak göstererek gerçek yüzünü insanlardan saklayacak ve bu yolla Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın tanınmasına engel olacaktır. Peygamberimiz (sav)'in hadislerindeki işaretlere göre, deccal kendisini insanlara, onların zarara uğramalarını engellemeye ve onları tehlikelerden korumaya çalışıyor gibi gösterecektir. Kuran ahlakını yaşamayan ve kişisel menfaatlerine zarar gelmemesini herşeyden önemli sayan pek çok insan da deccalin bu aldatmacasına kanacaktır. Deccalin bu hileli yöntemi sonucunda pek çok insan, kendilerini asıl olarak kurtuluşa ulaştıracak olanın deccal olduğuna inanacak, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'dan yüz çevireceklerdir.
Oysaki inkarcıların, insanları kendi taraflarına çekebilmek ve onları müminlerden uzaklaştırabilmek için böyle bir yöntem kullandıkları Kuran'da da haber verilmiştir. Örneğin Firavun, tüm acımasızlığına ve mazlum halka yaptığı tüm zulme rağmen, gerçekte onların iyiliklerini düşünüyor ve onları korumak istiyormuş gibi görünmeye çalışmıştır. Bu amaçla insanlara, Hz. Musa (as)'ın çağırdığı yolun onlara zarar vereceğini, kendisinin ise bu zararı engellemek istediği telkininde bulunmuştur. Firavun'un bu amaçla halkına yaptığı konuşmalar ve söylediği yalanlar Kuran ayetlerinde şöyle haber verilmiştir:
Firavun dedi ki: "Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın. Çünkü ben, sizin dininizi değiştirmesinden ya da yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum." (Mümin Suresi, 26)
... Firavun dedi ki: "Ben, size yalnızca gördüğümü (kendi görüşümü) gösteriyorum ve ben sizi doğru yoldan da başkasına yöneltmiyorum." (Mümin Suresi, 29)
Dediler ki: "Bunlar herhalde iki sihirbazdır, sizi sihirleriyle yurdunuzdan sürüp-çıkarmak ve örnek olarak tutturduğunuz yolunuzu (dininizi) yok etmek istemektedirler." (Taha Suresi, 63)
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde bildirildiğine göre ahir zamanda deccal de, tıpkı Firavun'un toplumunu aldatmaya çalışması gibi, kendisinin insanları doğru yola iletmeye çalıştığını söyleyecektir. İnsanların büyük çoğunluğunu gerçekte onları felaketlerden korumaya çalıştığını iddia ederek aldatacaktır.
Ancak, deccalin insanları çağırdığı yol hiç şüphesiz çıkmaz bir yoldur ve onları kurtuluşa değil büyük bir felaket ve azaba yöneltir. Deccalin kayıp ve zarar gibi gösterdiği şeyler, müminler için büyük bir kazanç ve Allah'ın izniyle hayırdır.
Firavun'un, yakın çevresinin, ona uyanların ve geçmişte benzer tavrı sergileyenlerin uğradığı son ise, Kuran ahlakına karşı mücadele edenler için büyük bir ibrettir:
Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi Allah'ın ayetlerini inkar ettiler de, Allah da onları günahlarından dolayı yakalayıverdi. Şüphesiz, Allah, en büyük kuvvet sahibidir, sonuçlandırması pek şiddetlidir. (Enfal Suresi, 52)

Deccalin, Nefislerine Hitap Ederek İnsanları Etkisi Altına Alması, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın Tanınmasını Engelleyecektir

Deccalin insanları aldatmakta kullandığı yöntemlerden biri de onların "nefislerine ve hevalarına hitap etmesi"dir. Allah, Kuran'da nefsin insanı kötülüğe sürüklediğini bildirmiş ve insanlara vicdanlarına uygun hareket etmelerini emretmiştir:
... Çünkü gerçekten nefis, -Rabbim'in kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir. (Yusuf Suresi, 53)
Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene', sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır. (Şems Suresi, 7-10)
Bu nedenle müminler, her zaman vicdanlarının sesine göre hareket eder ve nefislerini temizleyip arındırmak için çaba gösterirler. Allah'tan gereği gibi korkmayan insanlar ise nefislerinin isteklerine göre hareket etmekten çekinmezler. Oysa nefsin yönlendirmesiyle hareket etmek insanlara sıkıntı ve zorluk getirir. Çünkü nefis insanları yalan söylemeye, bencilliğe, acımasızlığa, kıskançlığa, kibirli davranmaya, adaletsizliğe, merhametsizliğe, sevgisizliğe, şirke ve hatta inkara yöneltebilir. Geçmişte gönderilmiş peygamberlere de pek çok insan bu nedenle itaat etmemiş, peygamberlerin onları davet ettiği yol bu insanların nefislerine zor gelmiştir. Bu gerçeği Allah bir ayette şu şekilde bildirmektedir:
Yahut: "Onda bir delilik var" mı diyorlar? Hayır, o, onlara hak ile gelmiş bulunmaktadır ve onların çoğu hakkı çirkin karşılıyorlar. (Müminun Suresi, 70)
Peygamberimiz (sav)'in hadislerde işaret ettiğine göre, ahir zamanda deccal de insanların bu yönünü kullanacak ve bu yolla kendisine taraftar toplamaya çalışacaktır. İnsanların nefislerine hitap ederek onları dilediği gibi yönlendirebilecektir. Ahir zamanda insanların büyük çoğunluğunun din ahlakından uzaklaşmış olduğu da göz önünde bulundurulursa, deccalin insanların nefislerine uygun hareket etmesinin nasıl bir sonuç meydana getirebileceği daha iyi anlaşılacaktır. Deccal, insanların sadece kendi menfaatlerini düşünecekleri, kendi çıkarları için adaletsizlik yapabilecekleri, yalan söyleyebilecekleri, zayıf ve güçsüz olanları diledikleri gibi ezebilecekleri, dünyevi güzellikleri hırsla tüketebilecekleri ortamlar meydana getirecektir. Dahası çeşitli mazeretlerle insanlara bunların hepsini sözde meşru ve makul gösterecektir. Gayri meşru ilişkilere, içkiye, uyuşturucuya, dejenere bir hayata özendirerek bu ahlaksızlıklara eğilimi olan insanları istediği şekilde yönlendirecektir. Böylece, din ahlakından uzak insanlar Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın kendilerini çağırdığı hak yola uymaktansa, deccalin kendilerini yönlendirdiği kötülüklerin peşinden gideceklerdir.
Oysaki insanların yalnızca nefisleri doğrultusunda hareket etmeleri, tüm insanlığa büyük bela ve felaket getirecek bir sistemi de beraberinde getirir. Rabbimiz Kuran'da, insanların heva ve heveslerine yani nefislerine uymaları durumunda herşeyin bozulmaya uğrayacağını bildirmiştir:
Eğer hak, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olsaydı hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve herşey) bozulmaya uğrardı. Hayır, Biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar. (Müminun Suresi, 71)
Gönderilen tüm elçiler ise insanları heva ve heveslerinden sakınmaya ve yalnızca Allah'ı razı edecek güzel davranışlarda bulunmaya çağırmışlardır. Ayette peygamberlerin, toplumun hevalarına uymayacakları şöyle bildirilmiştir:
De ki: "Ben, sizin Allah'tan başka tapmakta olduklarınıza tapmaktan nehyedildim." De ki: "Ben sizin heva (istek ve tutku)larınıza uymam; yoksa bu durumda ben şaşırıp sapmış ve doğru yolu bulmamışlardan olurum." (Enam Suresi, 56)
Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) da geldiklerinde, din ahlakından uzaklaşmış olan insanların isteklerine, amaçlarına ve taleplerine göre değil, yalnızca Allah'ın rızasına uygun olarak davranacaklardır. Kuran'da "Gerçekten sen onları dosdoğru olan bir yola çağırıyorsun. Ancak ahirete inanmayanlar, şüphesiz yoldan sapanlardır." (Müminun Suresi, 73-74) ayetleriyle buyurulduğu gibi, bu mübarek şahısların insanları çağırdığı yol doğru olan yoldur. Ancak insanların büyük çoğunluğu bu mübarek şahısların üstünlüklerini vicdanen kavrayacakları halde, nefislerinin etkisinde kalarak bu durumu anlamazlıktan gelecek ve deccalin kendilerini çağırdığı menfaatlerin peşi sıra gideceklerdir. Hz. İsa (as)'ı ve Hz. Mehdi (as)'ı kabul etmemek, onlara destek olmamak ve onlardan uzak durabilmek için ise çeşitli bahanelerin ardına sığınacaklardır. Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a uymamak için bahane arayan bu gibi insanların yardımcısı ise yine deccal olacaktır. Deccal, aradıkları bahaneleri insanlara hazır olarak sunacak, onlara bu durumu daha da kolaylaştıracaktır. İnsanların isteklerine ve onların nefislerine uygun şekilde davranacağı için nefisler deccali sevecek ve onun sunduğu bahanelere severek uyacaklardır. Deccali nefsen sevecekleri için, ahlaken sevmeye gerek duymayacak ve asıl tabi olmaları gereken Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'dan yüz çevireceklerdir.

Deccal, İnsanlara Vesveseler Vererek Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ınTanınmasını Engelleyecektir

Hadislerde bildirildiğine göre, deccalin hilelerinden biri de insanlara sinsice vesveseler vermesi, bu yolla onların akıllarını karıştırmasıdır. Deccal, insanların yersiz şüpheler duymalarını ve bu nedenle de Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) geldiklerinde onlara uymakta tereddüte kapılmalarını sağlayacaktır. Oysa Hz. İsa (as), Rabbimiz'in Katında seçkin ve onurlu kılınmış mübarek bir peygamberdir. Güçlü Allah korkusu ve derin imanının nuruyla, görenlerin diğer insanlara kıyasla çok üstün bir şahısla karşı karşıya olduklarını anlayacakları kutlu bir peygamberdir. Samimiyetle bakanların onu tanımak konusunda kalplerinde Allah'ın izniyle hiçbir şüphe oluşmayacaktır. Hz. Mehdi (as) ise, Allah'ın ahir zamanda insanların hidayetine vesile olmakla şereflendirdiği çok üstün ahlaklı ve mübarek bir kimse ve tüm insanlar için bir hidayet önderidir. Gördüklerini vicdanıyla değerlendiren her insan, Allah'ın dilemesiyle Hz. Mehdi (as)'ın Rabbimiz'in özel olarak görevlendirdiği kutlu bir insan olduğunun farkına varacaktır. Buna rağmen derin imana sahip olmayan, Allah'tan gereği gibi korkmayan ya da münafıkane bir karakter taşıyan kimseler ise, deccalin ve taraftarlarının vereceği vesveselerin de etkisiyle, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ı tanıyamayacak, bu mübarek insanların yanında yer almakta tereddüt edeceklerdir.
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde deccalin insanları vesvese ve şüpheye düşürerek kandıracağı şu şekilde haber verilmiştir:
Her kim deccalin çıktığını işitirse ondan uzaklaşsın. Allah'a yemin olsun ki kişi kendini mümin zannederek (kendine güven içerisinde) onun yanına gider ve deccalin şüphelendirmesiyle onu takip eder.114
Deccalin çıktığını işittiğinizde ondan kaçınız. Çünkü bir adam onu reddetmek niyetiyle yanına gelir, fakat ona tabi olup kalır. Zira deccal ile  beraber kalpleri vesveselendiren çok şeyler vardır.115
Peygamber Efendimiz (sav) Müslümanları deccalin özellikle bu yönüne karşı uyarmıştır. Deccalin söz konusu özelliği, şeytanın sapkın karakteri ile büyük bir benzerlik göstermektedir. Allah, şeytanın insanları vesvese ve kuruntularla aldatmaya çalıştığını Kuran'da şöyle haber vermiştir:
"Onları -ne olursa olsun- şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim... (Nisa Suresi, 119)
(Şeytan) Onlara vaatler ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor... (Nisa Suresi, 120)
Ayetin devamında ise Allah "... Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey vaat etmez." (Nisa Suresi, 120) şeklinde bildirerek şeytanın verdiği bu kuruntu ve vesveselerin yalnızca boş bir aldanıştan ibaret olduğunu bildirmiştir.
Şeytan gibi, deccalin insanlara verdiği vaatler ve kalplerine düşürdüğü kuruntu ve vesveseler de aynı şekilde geçersiz ve asılsızdır. Buna rağmen insanların bir kısmı, şeytanın sahte telkinlerine kulak verdikleri gibi, deccalin verdiği vesveseleri de dinleyecek ve doğru yoldan yüz çevireceklerdir. Kuran'da, şeytanın verdiği kuruntulara aldanarak salih müminlerle dost olmayan, onları desteklemekten ve onlarla birlikte olmaktan kaçınan insanların durumu ve bu tavırlarından dolayı ahirette duyacakları pişmanlık şöyle bildirilmiştir:
(Münafıklar) Onlara seslenirler: "Biz sizlerle birlikte değil miydik?" Derler ki: "Evet, ancak siz kendinizi fitneye düşürdünüz, (Müslümanları acıların ve yıkımların sarmasını) gözetip-beklediniz, (Allah'a ve İslam'a karşı) kuşkulara kapıldınız. Sizleri kuruntular yanıltıp-aldattı. Sonunda Allah'ın emri (olan ölüm) geliverdi; ve o aldaltıcı da sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak, hatta masumca sizden görünerek) aldatmış oldu." (Hadid Suresi, 14)
Ayette de haber verildiği gibi, bu kimseler şeytanın aldatmacalarına uymuş ve samimi müminlerin doğru yolda olduklarından, Allah'ın onları muhakkak üstün kılacağından kuşkuya kapılmışlardır. Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) ortaya çıktığında da, benzer ahlaka sahip olan insanların deccalin etkisiyle onların hak yoldaki fikri mücadelelerinden kuşkuya kapılıp, onlara şüphe ile yaklaşacaklarına işaret edilmektedir.
Deccalin, insanların Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a karşı kuşkuyla yaklaşmaları için vereceği kuruntular ise çok çeşitli olacaktır. Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a uydukları takdirde menfaatlerinin zarar göreceği, kurulu düzenlerinin bozulacağı, birtakım maddi kayıplara uğrayabilecekleri ya da toplumun baskısına maruz kalacakları ve tepkisini çekebilecekleri gibi endişelere kapılmalarını sağlayacaktır. Deccalin özelliği, insanların tedirginlik duyabilecekleri konuları sinsice kullanması ve bu yolla onları dilediği gibi yönlendirebilmesidir. Kuran'da geçmiş dönemlerde de toplumların, peygamberlerin tebliğ ettikleri hak dine karşı şüphe duydukları, akıl dışı kuşkular ve tereddütler nedeniyle onlardan yüz çevirdikleri haber verilmiştir. Bir ayette şöyle buyrulmuştur:
Dediler ki: "Ey Salih, bundan önce sen içimizde kendisinden (iyilikler ve yararlılıklar) umulan biriydin. Atalarımızın taptığı şeylere tapmaktan sen bizi engelleyecek misin? Doğrusu biz, senin bizi davet ettiğin şeyden kuşku verici bir tereddüt içindeyiz."(Hud Suresi, 62)
Samimi olarak Allah'a iman eden müminler ise, Allah'ın izniyle, şeytanın kuruntularına hiçbir zaman kulak vermeyecekleri gibi, deccalin yalanlarından, hilelerinden ve sahte telkinlerinden de hiçbir şekilde etkilenmezler. Onlar Allah'a ve elçisine iman eder, Rabbimiz'e tam bir teslimiyetle teslim olurlar. Salih müminlerin bu güzel ahlakı Kuran'da şöyle övülmüştür:
Mümin olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah'a ve Resulü'ne iman ettiler, sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla mücadele ettiler. İşte onlar, sadık (doğru) olanların ta kendileridir. (Hucurat Suresi, 15)

Deccal, İnsanların Kibir ve Kıskançlık Duygularını Kullanarak Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ı Tanımalarına Engel Olacaktır

Kibir ve enaniyet, insanların vicdanlarına uymalarına ve doğruyu görmelerine engel olan önemli bir ahlak bozukluğudur. Allah Kuran'da insanlara kibirden ve Rabbimiz'e karşı büyüklenmekten sakınmalarını emretmiştir.
Kibir, aynı zamanda şeytanın da en belirgin özelliklerinden biridir. Kuran'da şeytanın akılsızca kibirlenmesi şöyle bildirilmiştir:
(Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın." (Araf Suresi, 12)
Şeytan çarpık mantık örgüsüne göre kendisini, insandan daha üstün görmüş, bu nedenle de Allah'ın emrine itaat etmeyerek insana secde etmemiştir.
Şeytanın kibiri onu hem doğruyu görmekten hem de Rabbimiz'e itaat etmekten alıkoymuştur. Şeytanın bu kötü ahlakı, Kuran ahlakını yaşamayan ve münafıkane karakter gösteren insanlarda da ortaya çıkabilir. Bu insanların kibirleri, en belirgin olarak, gönderilmiş olan elçilere itaat etmeleri gerektiği durumlarda ortaya çıkabilir. Kapıldıkları büyüklük duygusu, bu gibi insanların tarih boyunca elçilerin üstün ahlaklarını takdir etmelerini ve çağrıldıkları doğru yola uymalarını engellemiştir. Akıl ve mantık dışı bahaneler öne sürerek, peygamberlere uymaktan kaçınmışlardır. Çünkü kibirli bir insan için, kendisinden başka bir insanın üstünlüğünü kabul etmek nefsinin en çok zorlanacağı konulardan biridir. Kuran'da tarih boyunca pek çok insanın kendilerini doğru yola çağıran elçilere uymamak için "onların da kendileri gibi insanlar oldukları" bahanesini öne sürerek haktan yüz çevirdikleri bildirilmiştir. Allah Kuran'da bu insanların sapkın mantık örgülerini şu şekilde haber vermiştir:
Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: "Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?" demelerinden başkası değildir. De ki: "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik." (İsra Suresi, 94-95)
Şeytanın telkinleriyle kibir ve büyüklük hissine kapılan insanlar için, kendileri gibi beşer olan birine tabi olmak, onun getirdiği doğrulara uymak nefislerine çok ağır gelen bir durumdur. Onların cahilce kıstaslarına göre, sözüne uymaları gereken kişi, zenginlik, makam, mevki ya da itibar gibi dünyevi özellikler açısından kendilerinden daha üstün biri olmalıdır. Oysa Kuran ahlakına göre bir insanı üstün kılan yönü takvasıdır. Bir kişi, imanı, Allah korkusu, samimiyeti, adaleti, dürüstlüğü, sabrı, merhameti ya da sadakati gibi güzel ahlak özelliklerine göre değerlidir veya üstündür. Peygamberler ise Allah Katında seçkin ve onurlu olan, Rabbimiz'in tüm insanlara ahlaklarını ve tavırlarını örnek kıldığı çok mübarek insanlardır. Dolayısıyla Rabbimiz'in kulları için seçip beğenmiş olduğu böyle mübarek insanlara tabi olup onların yolunu izlemek müminler için büyük bir lütuftur. Ancak tarih boyunca kibirleri nedeniyle Rabbimiz'in bu lütfunu takdir edememiş olan insanlar gibi, ahir zamanda aynı yanılgıya kapılan kişiler de deccalin etkisiyle Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a karşı aynı büyüklük hisleriyle hareket edeceklerdir. Kibirleri nedeniyle onları takdir etmekten ve onlara tabi olmaktan kaçınacaklardır. Vicdanen kavradıkları halde onlara destek olmayacak ve belki de bu mübarek insanları tanıdıkları halde bu durumu anlamazlıktan geleceklerdir. (Doğrusunu Allah bilir).
Kibirli insanların bir diğer kötü özellikleri de kıskanç olmalarıdır. Kuran'da nefsin bir kötülüğü ve sakınılması gereken bir özellik olarak bildirilen kıskançlık, tarih boyunca pek çok insanın gönderilen elçilere uymalarına engel olmuştur. Kuran'da insanların, peygamberlere indirileni kıskandıkları için bu mübarek şahıslara karşı çıktıkları şöyle haber verilmiştir:
Allah'ın kullarından, dilediğine Kendi fazlından (peygamberliği) indirmesini 'kıskanarak ve hakka baş kaldırarak' Allah'ın indirdiklerini tanımamakla, nefislerini ne kötü şeye karşılık sattılar. Böylelikle gazab üstüne gazaba uğradılar. Kafirler için alçaltıcı bir azap vardır. (Bakara Suresi, 90)
Hadislerde deccalin de ahir zamanda insanların kibir ve kıskançlık duygularını kışkırtarak, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a uymalarını engellemeye çalışacağına yönelik işaret yer almaktadır. Deccalin bu telkinlerinden etkilenen insanlar, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a tabi olmanın kendi sözde azametlerini ve kibirlerini kıracağını düşündükleri için bundan kaçınacak ve bu nedenle Hz. İsa (as)'ı ve Hz. Mehdi (as)'ı tanımazlıktan geleceklerdir. Bu kişiler gördükleri alametlerden, yaşanılan olaylardan, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'da tecelli eden akıl, feraset, basiret ve güzel ahlaktan onların kendilerini kurtuluşa davet ettiklerini anladıkları halde anlamazlıktan geleceklerdir. (Doğrusunu Allah bilir).
İnsanların vicdanlarıyla doğruyu gördükleri halde, sırf büyüklenmeleri nedeniyle doğru olandan yüz çevirdikleri Kuran'da da bildirilen bir durumdur:
Vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla bunları inkar ettiler. Artık sen, bozguncuların nasıl bir sona uğratıldıklarına bir bak. (Neml Suresi, 14)
Samimi müminler ise, vicdanlarıyla ve imanlarının kendilerine kazandırdığı anlayış gücüyle Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ı Allah'ın izniyle hemen tanıyacak ve onlara gönülden bir sevgi ve saygıyla bağlanacaklardır.

Deccalin Maddi Çıkar Sunarak Kendisine Taraftar Toplaması, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın Tanınmasını Engelleyecektir

Kuran ahlakını yaşamayan insanlar için dünya hayatına yönelik menfaatler büyük önem taşır. Dünyanın geçici bir mekan olduğunu, ölümle birlikte dünyada sahip oldukları herşeyi geride bırakacaklarını ve ahirette sorguya çekileceklerini düşünmedikleri için daha çok mal ve servet edinmeye büyük önem verirler. Servetlerini artıracaklarını ve daha iyi bir mevki kazanacaklarını düşündüklerinde ise yanlış olduğu halde pek çok şeyi göze alabilirler. Böyle bir durumda herhangi bir haksızlığa veya adaletsizliğe neden olmalarını önemsemeyebilirler. Bazı insanların mala ve dünya hayatına olan bu hırslı tutkuları Kuran'da şöyle haber verilmiştir:
Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara 'süslü ve çekici' kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah Katında olandır. (Al-i İmran Suresi, 14)
Kuran ahlakını yaşamayan insanlar için kendi hırsları gibi, başkalarının toplumdaki konumları ve maddi imkanları da son derece önemlidir. Bu ahlaktaki insanlar, maddi imkanları olan, güç ve itibar sahibi kimselere karşı saygı ve hayranlık duyarlar. Bu kimselerin kendilerine arzu ettikleri koşulları sağlayacağını düşündüklerinde ise, bu kişilerin ahlaklarını hiç düşünmeden onlara tabi olabilir, onların isteklerine uygun şekilde hareket edebilirler. Sırf zengin olduğu için bir insanla dost olabilir, maddi olanakları nedeniyle kayıtsız şartsız onu dost edinebilirler. Gücün kendilerine de fayda sağlayacağına inanarak, yanlış bile olsa hep onlardan yana tavır alırlar. Bu kişilerin kötü özellikleri, ahlaki bozuklukları, dejenere yaşamları, çarpık ilişkileri, acımasızlıkları, zalimlikleri ise çoğunlukla göz ardı edilir. Pek çok dünya ülkesinde dejenerasyonun öncüsü olmalarına rağmen zengin olan insanların toplum tarafından kabul görmesinin temelinde de bu gerçek vardır.
Bu çarpık bakış açısı, sırf bu özelliklerinden dolayı bazı varlıklı kimselerin toplumda söz sahibi olmalarına sebep olur. Öyle ki, söyledikleri gerçeği yansıtmasa ya da tavsiyeleri yanlış da olsa toplumun önemli bir kesimi bu kişilerin telkinleriyle yönlendirilebilir. Nitekim pek çok toplumda söz konusu kişiler, toplumu din ahlakından uzaklaştıran telkinlerde bulunduklarında, güzel ve temiz ahlaklı insanları iftiralarıyla kötülediklerinde bazı insanlar bunun etkisi altında kalırlar. Elbette burada yanlış olan, varlıklı bir insanın öğütlerine uyulması değildir. Önemli olan kişinin verdiği telkinin içeriğidir, toplumu neye yönlendirmeyi hedeflediğidir. Bir kişi insanlara din ahlakına uygun olmayan telkinlerde bulunuyor, onları dejenere bir hayata yönlendiriyor ve yalnızca zengin olduğu için, sahip olduğu maddi imkanlara duyulan hayranlık nedeniyle bu durum doğal karşılanıyorsa, yanlış olan budur.
Peygamberimiz (sav)'in hadislerindeki işaretlere göre, pek çok toplumda hakim olan bu çarpık bakış açısını deccal de kendi hedeflerine ulaşabilmek için kullanacaktır. Zira deccalin hadislerde bildirilen özelliklerinden biri de insanları, menfaatlerine hitap eden vaatlerle kandırmaya çalışmasıdır. Peygamberimiz (sav)'in, deccalin bu özelliğine dikkat çeken hadislerinden bazıları şöyledir:
Beraberinde ekmek ve et dağları, su nehirleri olacak...116
Beraberinde çorbadan bir dağ, soğumayan sıcak et, akan bir nehir, yemyeşil bahçelerden oluşan orman, duman ve ateş dağı mevcuttur... İnsanlara işte bu cennetimdir, bu da cehennemimdir... İşte yemek, işte içecekleri, diyecek...117
Deccal, Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde bildirilen tüm bu imkanlarını kendisine taraftar toplayabilmek için kullanacak ve bu yolla onları Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'dan uzak tutmaya çalışacaktır. Pek çok insan deccalin kendilerine sunduğu bu dünya menfaatlerini daha cazip görecek ve onun sapkın telkinlerine açık hale gelecektir. Deccalin gerçekte kendilerini nasıl bir felakete sürüklediğini göremeyecek; onun hiç yok olmayacak bir güce sahip olduğunu sanacaklardır. Nefisleri deccalden yana tavır alacağı için, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın ve verdikleri şerefli mücadelenin üstünlüğünü takdir edemeyecek, onları tanıyamayacak ya da tanımazlıktan geleceklerdir. (Doğrusunu Allah bilir).
Oysa, malın ve her türlü zenginliğin asıl sahibi Yüce Allah'tır. İnsanın bu gerçeği bilerek hareket etmesi ve nefsani çıkarları uğruna hak ve doğru olduğunu bildiği yoldan ayrılmaması gerekmektedir.
Allah'ın emrettiği ahlakı yaşamayanların, zenginliğe ve maddi güce karşı duydukları hayranlığın örneklerinden biri de Kuran'da, Karun kıssasında haber verilmiştir. Allah, Karun'a çok büyük mal varlığı ve zenginlik lütfetmiştir. Ancak Karun, Rabbimiz'in bu nimeti karşısında nankörlükte bulunmuştur. Karun'un sahip olduğu imkanlar nedeniyle kibirlenmesi ayette şu şekilde bildirilmiştir:
Gerçek şu ki, Karun, Musa'nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarları, birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki: "Şımararak sevinme, çünkü Allah, şımararak sevince kapılanları sevmez." (Kasas Suresi, 76)
Oysa bir insana dünya hayatında verilen her türlü imkan onun için bir denemedir. Samimi olarak iman edenler, Allah'ın kendilerine verdiği tüm imkanları, Allah'ın razı olacağı şekilde, Allah yolunda değerlendirir ve Rabbimiz'in her türlü nimetine şükrederek layık olmaya çalışırlar. Mülkün sahibinin Allah olduğunu, dilediği zaman nimetini artıracağını, dilediği zaman da kısacağını bilirler. Karun ise, malının baki kalacağı yanılgısına kapılmıştır. Karun'un malı ve mülkü yalnızca kendisini değil, bu geçici gücün etkisine kapılan diğer insanları da aldatmıştır. Kuran ahlakından uzak insanların Karun'un zenginliğine duydukları şeytani hayranlık ayette şöyle haber verilmiştir:
Böylelikle kendi ihtişamlı-süsü içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını istemekte olanlar: "Ah keşke, Karun'a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay sahibidir" dediler. (Kasas Suresi, 79)
Bu kişiler nasıl bir hata içinde olduklarını ise, Allah Karun'un malını ve mülkünü yerle bir ettiğinde anlayabilmişlerdir. Ayette bu durum şöyle haber verilmiştir: 
Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Böylece Allah'a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o, kendi kendine yardım edebileceklerden de değildi. Dün, onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında: "Vay, demek ki Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletip-yaymakta ve kısıp-daraltmaktadır. Eğer Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz batırırdı. Vay, demek gerçekten inkar edenler felah bulamaz" demeye başladılar. (Kasas Suresi, 81-82)
Deccalin sahip olduğu maddi gücün ve imkanların şeytani etkisine kapılan insanlar da, Allah deccalin gücünü yok ettiği zaman benzer bir duruma düşebilirler. Deccalin gücünün herşeye yetebileceği, zenginliğinin asla zarar görmeyeceği gibi bir yanılgıyla, salih müminlere destek olmak yerine deccalin yanında yer alanlar o zaman büyük bir hüsrana uğrayabilirler.
Hadislerdeki işaretlere göre, deccal de, böyle ahlaka sahip kişilerin zaaflarını kendi amaçları için değerlendirecektir. Deccal ayrıca insanları içki, fuhuş, cinsi sapkınlık gibi her türlü dejenerasyonu yaşamaya özendirecek, onlara bu konularda da menfaat sunacaktır. Çağırdığı bu sapkınlıklara eğilimli insanları birarada toplayarak çevresinde adeta geniş bir kitle klübü oluşturacaktır. Deccalin çağırdığı sapkınlıklara müptela olan insanların biraraya gelmesi sonucunda ise mecburi bir ittifak oluşacak ve bu geniş ittifakı oluşturan kişiler birbirlerini koruyup kollayan ve kendilerinden olmayana karşı güç birliği ile karşı koyan nefsani bir yapı oluşturacaklardır. Deccal de nefsani çıkarlar üzerine kurulan bu kitleyi kendi kötü amaçları doğrultusunda istediği gibi kullanıp yönlendirebilecektir. Varlıklı ve gösterişli bir yaşam sunarak, onları din ahlakından ve din ahlakını yaşamalarına vesile olabilecek insanlardan uzaklaştırmaya çalışacaktır. Pek çok insan, onun kendilerini kötülüğe çağırdığını bildikleri halde, sahip olduğu mal, zenginlik ve imkanlara duydukları hayranlık dolayısıyla deccalin bu fitnesine kanacak ve Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'dan yüz çevireceklerdir. Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde, insanların deccalin sunduğu menfaatlerden faydalanabilmek için onu kötü olduğunu bile bile destekleyecekleri şöyle haber verilmektedir:
Ubeyd B. Ömer'den nakledilmiştir: "Bir kısım insanlar deccalle sohbet edecekler. Ve diyecekler ki: Biz onun kafir olduğunu biliyoruz; yemeğinden yemek, ağacından faydalanmak için onunla arkadaşlık yapıyoruz. Allah'ın gazabı  gelince, tabi  deccalle birlikte hepsine gelecektir." (Nuaym B. Hammad) 118
Ancak unutmamak gerekir ki, Rabbimiz'in adetullahı gereği, en güzel ve hayırlı sonuca kavuşacak olanlar samimi olarak iman eden ve Allah'ın emrettiği ahlakı eksiksiz yaşayanlardır:
İşte ahiret yurdu; Biz onu, yeryüzünde büyüklenmeyenlere ve bozgunculuk yapmak istemeyenlere (armağan) kılarız. (Güzel) Sonuç takva sahiplerinindir. (Kasas Suresi, 83)

Deccalin Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a Uyanları Maddi Kayba Uğramakla Tehdit Etmesi, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın Tanınmasını Engelleyecektir

Peygamberimiz (sav)'in hadislerindeki işaretlere göre, deccal bir yandan dünyevi çıkarlar vadederek insanlara sözde süslü bir yaşam sunarken bir yandan da onlara, salih müminlerle birlikte olmaları durumunda sıkıntılı bir yaşam sürecekleri telkininde bulunacaktır. Hatta bu amaçla, elindeki imkanları kullanarak müminlerin zorlu bir yaşam sürmeleri için elinden geleni yapacaktır. Deccalin kendisine uymayanlara sıkıntı ve zorluk vereceğine hadislerde şöyle işaret edilmektedir:
Deccalin fitnesi de bir kabileye uğraması, o kabilenin kendisini yalanlaması üzerine o kavmin otlamakla beslenen bütün hayvanlarının helak olması, o kabilenin başına kıtlık felaketi gelip ellerinde mal olarak hiçbir  şeyin kalmamasıdır...119
Deccalin bu yöntemi, geçmişte yaşamış olan inkarcıların Kuran'da haber verilen yöntemleri ile benzerlik göstermektedir. Geçmişteki inkarcılar da insanların peygamberlerin yolunu izlemelerini engellemek için, onlara uyanların büyük kayıplara uğrayacağı yalanını öne sürmüşlerdir. Bu durum Kuran'da şöyle bildirilmiştir:
Kavminin önde gelenlerinden inkar edenler, dediler ki: "Andolsun, Şuayb'a uyacak olursanız, kuşkusuz kayba uğrayanlardan olursunuz." (Araf Suresi, 90)
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde, imanı zayıf olan ya da din ahlakını yaşamayan insanların, deccalin bu tarz tehditlerinden etkileneceklerine yönelik işaretler yer almaktadır. İnsanların büyük kısmı cehaletle, Hz. İsa (as)'a ve Hz. Mehdi (as)'a tabi olmak yerine, deccalin baskısından çekinerek yalnızca kişisel menfaatlerini koruma kaygısıyla hareket edeceklerdir. Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın üstün ahlaklı ve kendilerini doğruya yöneltecek mübarek insanlar olduklarının farkında olmalarına rağmen çıkarlarına zarar gelir korkusuyla onlara destek olmaktan kaçınacaklardır. Oysa bu çok hatalı bir tavırdır. Malın ve mülkün gerçek sahibi Yüce Allah'tır. Allah dilediğini hesapsız zengin kılar. Bir ayette şöyle buyurulmuştur:
Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri Bizim Katımız'da olmasın; ancak onu belirlenmiş bir miktar olarak indiririz. (Hicr Suresi, 21)
Ayrıca, insanları fakir olmakla, maddi menfaatlerinin zarar görmesiyle korkutup din ahlakından uzak tutmaya çalışmak şeytanın özelliklerinden biridir. Bu gerçek Kuran'ın, "Şeytan, sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkin hayasızlığı emrediyor..." (Bakara Suresi, 268) ayetiyle insanlara haber verilmiştir. Münafıkane karaktere sahip olan insanlar da şeytanın telkinlerinin etkisiyle, müminlere destek olmaktan, sahip oldukları imkanlarını Allah yolunda seferber etmekten sürekli kaçınırlar. Peygamberimiz (sav) dönemindeki münafıkların, Peygamber Efendimiz (sav) ve sahabelerle birlikte hareket etmekten kaçınmaları ve bunun için birçok yalan öne sürmeleri bu konuda dikkat çekici bir örnektir. Söz konusu münafıkların bu tavırları Kuran'da şöyle haber verilmiştir:
İşte orada, iman edenler sınanmış ve şiddetli bir sarsıntıyla sarsıntıya uğratılmışlardı. Hani, münafık olanlar ve kalplerinde hastalık bulunanlar: "Allah ve Resulü, bize boş bir aldanıştan başka bir şey vaat etmedi" diyorlardı. Onlardan bir grup da hani şöyle demişti: "Ey Yesrib (Medine) halkı, artık sizin için (burada) kalacak yer yok, şu halde dönün." Onlardan bir topluluk da: "Gerçekten evlerimiz açıktır" diye Peygamberden izin istiyordu; oysa onlar(ın evleri) açık değildi. Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı. (Ahzap Suresi, 11-13)
Ayetlerde haber verildiği gibi, Peygamberimiz (sav) ile birlikte olan müminler bir denemeden geçirilmiş; salih olanlar Hz. Muhammed (sav)'e sadık kalmış, kalplerinde hastalık olanlar ise samimiyetsizliklerini hemen ortaya koymuşlardır. Menfaatlerinin zedeleneceğinden duydukları büyük korku onların gerçek yüzünü ortaya çıkarmıştır. Sadece kendileri geride kalmakla yetinmemişler, müminleri de doğru yoldan ayırmak için çaba harcamışlardır. Sahabeler ise Rabbimiz'in bu denemesi karşısında, ayette belirtildiği gibi; "... Bu, Allah'ın ve Resulü'nün bize vaat ettiği şeydir; Allah ve Resulü doğru söylemiştir... " (Ahzap Suresi, 22) diyerek örnek bir ahlak sergilemişlerdir.
Deccalin fitneleri ve aldatmacaları karşısında da salih müminlerin böyle bir tavır göstermeleri gerekir. Unutulmamalıdır ki, "Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele." (Bakara Suresi, 155) ayetiyle buyurulduğu gibi, Allah iman edenleri çeşitli konularda deneyebilir. Rabbimiz böyle bir deneme karşısında sabır gösterenleri müjdeleyerek Allah Katında makbul olan tavrı bizlere bildirmiştir.
Hadislerin işaretlerine göre, deccal de Müslümanlar için ilk bakışta zorluk gibi görünen pek çok sıkıntılı olaya vesile olacak, Müslümanların sahip oldukları imkanları ellerinden alarak onlara zorluk vermek isteyecektir. Bu durum, geçmişteki sahabeler gibi günümüzde de gönülden iman eden tüm müminlerin şevkini, imanını ve azmini artırmalı; iman sahipleri yalnızca Rabbimiz'e tevekkül edip güvenmelidirler. Hiç şüphesiz Allah Kendisi'ne tevekkül edenlere yardım eder, onlar için her zorlukla beraber bir kolaylık kılar. Kavmi Hz. İbrahim (as)'ı ateşe atmak istediğinde Rabbimiz ateşi ona serin kılmış, Hz. Musa (as), Firavun'un ordularıya iki deniz arasında kaldığında Rabbimiz denizi ikiye yararak salih müminlere yardımını ulaştırmıştır. İman sahipleri Rabbimiz'in salih müminler üzerindeki rahmetini ve desteğini unutmamalı ve ahir zamanda deccalin fitneleri karşısında da aynı tevekkül ahlakıyla hareket etmelidirler.

Deccal, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a Karşı Materyalist İdeolojileri Destekleyerek, Onların Tanınmalarını Engelleyecektir

Ahir zamanın en belirgin özelliklerinden biri materyalist ve ateist ideolojilerin yaygınlaşması ve insanların yaşam stillerinin bu sapkın fikir akımları doğrultusunda şekillenmesidir. Bu nedenledir ki Hz. Mehdi (as) ortaya çıktığında onun en büyük fikri mücadelesi, insanları din ahlakından uzaklaştıran ve insanlığa büyük felaketler getiren materyalizm ve ateizme karşı olacaktır. Dinsizliğin hakim olmasını hedefleyen deccalin en çok desteklediği ve yaygınlaştırmaya çalıştığı ideolojiler de hiç şüphesiz materyalist ve ateist olanlardır. Hatta pek çok İslam alimi, hadislerde deccalle ilgili yer alan bilgileri yorumlarken, deccalin materyalist güç odaklarının liderliğini üstleneceğini belirtmişlerdir. Konuyla ilgili olarak büyük İslam mütefekkiri Bediüzzaman'ın açıklaması şu şekildedir:
İkinci cereyan ise: Tabiiyyun (tabiatçılık), maddiyyun (maddecilik) felsefesinden tevellüt eden (doğan) bir cereyan-ı nemrudane (bir dinsiz hareket), gittikçe ahir zamanda felsefe-i maddiye (maddeci felsefe) vasıtasıyla intişar ederek (yayılarak) kuvvet bulup, Uluhiyeti inkar edecek bir dereceye gelir... Allah'ı inkar eden o cereyan efradları (fertleri), birer küçük Nemrud hükmünde nefislerine birer rububiyet (Rab'lik) verir. Ve onların başına geçen en büyükleri, ispritizma ve manyetizmanın (hipnotizma ve cinlerle bağlantı) hadisatı nev'inden müthiş harikalara mazhar (sahip) olan deccal ise, daha ileri gidip, cebbarane (zorla) suri (görünürdeki) hükumetini bir nevi rububiyet (Rablık) tasavvur edip uluhiyetini (ilahlığını -Allah'ı tenzih ederiz-) ilan eder. Bir sineğe mağlup olan ve bir sineğin kanadını bile icad edemeyen aciz bir insanın uluhiyet dava etmesi ne derece ahmakçasına bir maskaralık olduğu malumdur.120
"... Tabiiyyun, maddiyyun felsefesinden tevellüt eden bir cereyan-ı nemrudane, ahir zamanda felsefe-i maddiye vasıtasıyla intişar ederek kuvvet bulup...": Ahir zamanda, maddeci (materyalist) ideolojilerden güç bulan dinsizlik hareketi, bu sapkın akımların desteğiyle kuvvet bulup yaygınlaşacak ve insanları Allah'ın varlığını inkar etmeye yöneltecektir.
"... Ve onların başına geçen en büyükleri, ispritizma ve manyetizmanın hadisatı nev'inden müthiş harikalara mazhar olan deccal ise...": İnsanları din ahlakından uzaklaştırmak için materyalist ve ateist ideolojilerden destek bulan güçlerin başına ise deccal geçecektir. Hipnotizma gibi birtakım olağanüstü güçler kullanacak olan deccal, din ahlakına karşı olan odakları birleştirecek ve onların lideri konumuna gelecektir.
Materyalist ve ateist felsefelerin yaygınlaştırılmasında deccalin telkin ve propaganda çalışmalarının rolü kuşkusuz büyüktür. Hadislerin işaretlerine göre, bu telkinlerin basın yayın yolu da dahil olmak üzere çeşitli yollarla sürekli tekrarlanması bazı insanlarda hipnoz benzeri bir etki yapacaktır. İnsanların çoğunluğu, doğruluğunu araştırmadan, nelere neden olabileceğini düşünmeden, yalanlarını göz ardı ederek bu telkinlerin etkisi altında kalacaklardır. Bediüzzaman da eserlerinde, materyalizmin veba hastalığı gibi bulaşıcı olduğunu belirtmiş, halka telkin edilerek yaygınlaştırıldığına dikkat çekmiştir:
Maddiyyunluk (ateist, materyalist ve Darwinist felsefeler) manevi taundur (bulaşıcı bir veba hastalığıdır) ki, beşere şu müthiş sıtmayıtutturdu, gazab-ıİlahiye çarptırdı. Telkin ve tenkid kabiliyeti tevessü ettikçe (geliştikçe), o taun da (bulaşıcı veba hastalığı da) tevessü eder (gelişir).121
Deccalin bu dinsiz akımları desteklemesi ve bunların insanlar arasında yaygınlaşması için büyük çaba harcaması pek çok insanın Kuran ahlakından uzaklaşmasına, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın karşısında yer almalarına neden olacaktır. (Doğrusunu Allah bilir).
Deccalin sonunda muhakkak yenilgiyle neticelenecek olan bu mücadelesi karşısında Hz. Mehdi (as), Allah'ın varlığını ve birliğini tüm delilleriyle anlatan, ateist, materyalist ve Darwinist ideolojilerin açmazlarını ve yanılgılarını açıkça ortaya koyan büyük bir fikri mücadele yürütecektir. Materyalizm, ateizm ve bu sapkın ideolojileri dayanak noktası edinmiş tüm batıl akımlar, Hz. Mehdi (as)'ın büyük fikri mücadelesi sonucunda Allah'ın izniyle fikren yerle bir olacaklardır. Bediüzzaman Said Nursi, Hz. Mehdi (as)'ın yerine getireceği görevleri açıklarken, materyalizmle olan fikri mücadelesine özel olarak dikkat çekmiştir:
... Ve onun üç büyük vazifesi olacak: Birincisi: Fen ve felsefenin tasallutuyla (etkisiyle) ve maddiyun ve tabiiyyun taunu (ateizm ve materyalizm denilen bulaşıcı veba hastalığı), beşer içinde intişar etmesiyle (insanlar arasında yayılmasıyla), herşeyden evvel felsefeyi ve maddiyun fikrini tam susturacak bir tarzda imanı kurtarmaktır.122
"... Fen ve felsefenin tasallutuyla ve maddiyun ve tabiiyyun taunu... herşeyden evvel felsefeyi ve maddiyun fikrini tam susturacak...": Bilimsel ve felsefi delilleri de kullanarak, ateist, Darwinist ve materyalist akımları tam olarak susturacak, yani fikren etkisiz hale getirecektir.

Deccal, Hipnoz, Telkin ve Benzeri Aldatıcı Yöntemlerle İnsanları Kandırarak Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın Tanınmasına Engel Olmaya Çalışacaktır

Peygamberimiz (sav)'in hadislerindeki ve İslam alimlerinin açıklamalarındaki işaretlere göre, deccalin sahip olduğu maddi güç ve insanların nefsani isteklerinin karşılandığı bir ortam hazırlaması, verdiği telkinlerin toplumun büyük kesimi üzerinde adeta hipnoz etkisi yapmasına neden olacaktır. Deccal toplumlar üzerinde oluşturduğu bu hipnoz etkisini pek çok unsurla destekleyerek daha da güçlendirecektir. Büyük bir cehaletle deccalin geçici imkanlarının büyüsüne kapılan, vicdanlarının sesini bastırıp nefislerinin tutkularına göre yaşayan insanların zihni, bir anlamda tamamen deccalin kontrolü altına girecektir. Deccalin insanlar üzerindeki bu kontrolü, radyolarda, televizyonlarda yapılan yayınlarla, gazetelerde ve dergilerde yer alan bilgilerle, kimi zaman da kasetler, kitaplar ve filmlerle daha da pekiştirilecektir. Tüm bu araçlar kullanılarak, farklı üsluplar, kelimeler, cümleler ve tekniklerle insanların bilinçaltlarına aynı telkinler verilecektir. Bu şekilde insanlar, Allah'ın varlığını, hesap gününü, ölümün yakınlığını, cennetin ve cehennemin varlığını unutup, sorgusuzca dünyevi hırsları ve güzellikleri tüketmeye yönlendirileceklerdir.
Burada şunu da açıklamak gerekir; deccalin radyo, televizyon, gazete, dergi gibi iletişim araçlarını kullanacak olması bu araçların tamamının insanları doğru yoldan ayıracak telkinlere aracılık ettiği anlamını hiçbir şekilde taşımamaktadır. Bu alanlarda çalışan pek çok dürüst ve güzel ahlaklı insan, toplumu bilinçlendirmek, insanları iyiye ve güzele yönlendirmek için gayret göstermektedir. Ancak bu durum, deccalin de aynı araçları başka amaçlar için kullanabileceği gerçeğini değiştirmemektedir.
Deccalin ana hedeflerinden biri, elindeki bu imkanları kullanarak insanları gayri meşru bir hayata yönlendirmektir. Bu amaç doğrultusunda süslü kıyafetler, gösterişli mekanlar, lüks arabalar, güzel yiyecekler ve içecekler de kullanılır. İnsanlar bunlara sahip olmak için özendirilir, ancak bu bir hırsa dönüştürülür ve bunlara ulaşmak insanların tek gayesi haline getirilir. Allah rızası için talep edilip kullanıldığında birer nimet olan tüm bu imkanlar, insanları doğru yoldan ayırmak için birer araç haline getirilir. Bunları elde etmek için başvurulan her yol, insanlara meşru olarak gösterilir. Çok yönlü olarak nefislerine hitap edilen bu ortamda, yeterli maddi imkana sahip olmadıkları için bunları elde edemeyenler gayri meşru yollara sürüklenir. Kimi zaman gazetelerde yer alan suni haberlerle, kimi zaman dizi, kimi zaman film, kimi zaman da romanlarla bu gayri meşru yollar insanlara öğretilir. Özendirildikleri sapkın yaşam stiline ne şekilde kavuşabilecekleri sürekli yinelenen telkinlerle bu kimselere tarif edilir.
Tüm bunlar yapılırken, insanların samimi olarak düşünmelerini engelleyecek tedbirler de alınır. Bir yandan insanların zevkleri, istekleri, talepleri gayri meşruiyete yönlendirilirken bir yandan da doğrunun farkına varmalarına engel olabilmek için zihinlerinin karıştırılmasına ve sağlıklı düşünemeyecekleri ortamların hazırlanmasına özen gösterilir. Böylelikle hipnozun sürekliliği sağlanmış olur. Hipnoz da derece derecedir. Örneğin sabit ritimli müzikler, bu hipnozun güçlendirilmesinde bir tür destek aracı olarak kullanılabilir. Sürekli aynı ritim ve tempoda, yüksek sesle yayınlanan müziğin gürültüsüyle beyinler adeta ambele olur ve düşünemez hale gelir. İnsanlar farkına varmadan, dikkatlerini diğer herşeye kapatırlar. Bunun gibi korku ve gerilim filmleriyle de insanların sinirleri ve iradeleri zayıflatılarak telkine ve yönlendirmeye açık hale getirilebilir.
Ancak Allah'a samimi bir kalple iman eden ve ahiret yurdunu amaç edinen müminler bu çok yönlü telkin ve propaganda faaliyetine aldanmaz ve bu telkinlerden etkilenmezler. Allah'tan gereği gibi korkmayan, aklı ve imanı zayıf olan insanlar ise kolaylıkla deccalin hipnozu altına girerler. Bir filmin senaryosu arasına sıkıştırılmış cümleler, bir reklamda yer alan kısa, birer anlık görüntüler, bir şarkı sözünde ifade edilen düşünceler bu kişiler üzerinde kolaylıkla olumsuz bir etki yapabilir. Çoğu zaman kişinin farkında olmadığı tek bir görüntünün, tek bir cümlenin dahi hipnozda önemli bir etkisi olur. Nitekim intiharı özendiren bir şarkının ardından, pek çok insanın intihar etmeye kalkışması bu durumun çarpıcı örneklerinden biridir.
Deccalin insanlar üzerinde hipnoz etkisi oluşturmak için kullanacağı bu yöntemde tekrarların da büyük önemi vardır. Hadislerde, kötülüğün sürekli iyi birşey gibi özendirilmesinin yanı sıra, iyi olanın da sürekli kötü olarak tanıtılmasının deccalin önemli ve sık kullanacağı taktiklerdenden olduğuna işaret edilmiştir. Deccal, bu yöntemi özellikle de, kendisinin gerçek yüzünü deşifre edeceğinden korktuğu kişilere karşı uygulayacaktır. Zira Allah'tan korkan, samimi olarak iman eden ve insanları da güzel ahlaka davet eden kimseler, deccal için büyük tehlike arz etmektedir. Bu durumda, bu kimseler aleyhinde çok farklı kaynaklarla, tekrar tekrar yapılan aleyhte telkinler devreye girer. Bu öyle bir hal alır ki, bir süre sonra insanlar hiç düşünmeden, kendilerine sunulan bilgileri bir kere bile değerlendirmeden, çoğu zaman bir delil dahi soruşturmaya gerek duymadan tüm duyduklarına inanır hale gelirler.
Deccal tüm bu telkinleri insanların nefislerine hoş gelen ortamlarda vereceği için, bu durum onların deccalin fitnesini görmelerini engelleyecek ve süregelen telkinleri kolaylıkla kabullenmelerini sağlayacaktır. Üzerlerinde oluşan hipnoz etkisi nedeniyle, nefislerini memnun eden bu ortamlarda din aleyhinde ve Müslümanlar hakkında yapılan olumsuz konuşmaları son derece makul karşılayacak ve sorgusuzca kabulleneceklerdir.
Ahir zamanda deccalin telkinleriyle oluşacak bu ortama Bediüzzaman da eserlerinde dikkat çekmiş, insanlar üzerinde "sersemlik oluşturacağını" söylediği bu etkiye karşı tüm Müslümanları uyarmıştır:
Bu fırtınalı zamanın hissi ibtal eden (hisleri çürüten) ve beşerin nazarını(dikkatini) afaka (uzaklara) dağıtan ve boğan cereyanlar, ibtal-i his nevinden (duyguları yok eden türden) bir sersemlik vermiş ki; ehl-i dalalet manevi azabınımuvakkaten (geçici olarak) tam hissedemiyor. Ehl-i hidayete dahi gaflet basıyor, hakiki lezzetini tam takdir edemiyor.123
Bediüzzaman'ın bu sözünde üzerinde durduğu önemli konulardan bir diğeri de, "beşerin nazarının dağılmasına ve boğulmasına neden olan cereyanlar" yani insanların dikkatini hayati konulardan önemsiz konulara yönelten akımların varlığıdır. Ancak bu dönemde en önemli tehlikelerden biri, inananların bir kısmının da söz konusu koşullar nedeniyle bir tür gaflete kapılmaları ya da çeşitli tedirginlik ve endişeler nedeniyle, doğrunun savunuculuğunu yapmaktan kaçınmalarıdır. Büyük İslam alimi Bediüzzaman'ın, "ehl-i hidayete dahi gaflet basıyor" sözleriyle ifade ettiği bu durumdan sakınmak tüm Müslümanların vazifesidir. Bediüzzaman Said Nursi eserlerinde ayrıca söz konusu hipnozun oluşturulmasında bazı basın yayın araçlarının üstlendiği role de işaret etmiştir:
... Her sabah ve akşam gazetelerle günahlarıve malayaniyatı(faydasızlığı) birbirine nakledip öğretmektedirler. İşte bu sefih (zevk ve eğlenceye düşkün) medeniyet sebebiyle, gaflet perdesi o kadar kalınlaşmış ve onun süs ve fantaziyeleriyle hicab (utanma duygusu) o kadar kesafet peyda etmiştir ki (bulanık hale gelmiştir ki); adeta yırtılmaz bir hale gelmiş.124
Bediüzzaman Said Nursi bu sözlerinde basın ve yayın araçlarıyla yapılan bazı telkinlerin insanları yönlendirmedeki etkisine işaret etmiştir. Bu yolla yapılan telkinlerin oluşturduğu hipnoz halinin neredeyse ortadan kaldırılamayacak bir boyuta gelmesi ise ahir zamanın önemli özelliğidir. Ancak, Allah'ın izniyle, Hz. İsa (as)'ın ikinci kez yeryüzüne gelişi ve Hz. Mehdi (as)'ın büyük fikri mücadelesi sonucunda bu gaflet perdesi tam anlamıyla ortadan kaldırılacak, insanları haktan ve doğrudan alıkoyan hipnoz hali son bulacak, Kuran ahlakı tüm dünyaya hakim olacaktır.

Deccal Teknolojinin İmkanlarını Kullanarak Gerçek Yüzünü Saklayacak ve Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın Tanınmasına Engel Olacaktır

Deccal ile ilgili bazı hadislerde mecazi anlatımlar kullanılmış ve İslam alimleri de eserlerinde bu anlatımların nelere işaret ediyor olabileceğine dair yorumlarda bulunmuşlardır. İslam alimleri, deccalin insanları hak ve doğru olandan uzaklaştırmak için, geldiği devrin her türlü teknolojik imkanından faydalanacağı konusunda hemfikirdirler. Bu konuda kaynak gösterilen hadislerden biri Nevvas b. Seman'dan rivayet edilmiştir. Söz konusu hadiste, deccalin "Yeryüzünde 40 gün kalacağı, ancak doğudan batıya; kuzeyden güneye her yeri gezeceği" ifade edilmektedir. Diğer hadislerde ise şu şekilde bildirilmektedir:
Deccal önüne bulutu katan rüzgar gibi hızlı gider.125
Yeryüzünün ayaklarının altında koçun derisinin yünden dürüldüğü gibi  dürüleceği...126
Tüm bu haberler, İslam alimleri tarafından deccalin günümüzün uçak, hızlı tren gibi modern ulaşım araçlarını kullanarak faaliyet sahasını tüm dünyaya yayacağı ve dünyanın dört bir yanına ulaşabileceği iletişim araçlarını kullanacağı şeklinde yorumlanmıştır.127
İslam alimlerinin bu açıklamalarına göre deccal, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın tanınmasına engel olabilmek, bu kutlu insanların hakka dayalı mücadelelerine ve yaptıkları hayır işlerine engel olabilmek için dünyanın dört bir yanında faaliyet gösterecek ve çağımızın sunduğu tüm teknolojik imkanlardan faydalanacak olabilir. (Doğrusunu Allah bilir). İnternet vasıtasıyla dünyanın hemen her köşesiyle bilgi alışverişinin sağlandığı; uydular sayesinde dünyanın herhangi bir ülkesinde herhangi bir kişinin istenildiği gibi takip edildiği; uluslararası yayın yapan televizyon kanalları sayesinde her türlü haberin her yere iletilebildiği; mobil telefonlarla dünyanın en uzak noktalarındaki kişilere dahi kolaylıkla ulaşıldığı günümüzde bu imkanların nasıl, ne şekilde ve hangi amaçla kullanıldığı büyük önem taşımaktadır. Hadislerde işaret edildiğine göre, deccal tüm imkanlarını, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın tanınmamalarını sağlamak ve onların Kuran ahlakını tüm yeryüzüne hakim kılmalarını engellemek için kullanacaktır. (Doğrusunu Allah bilir).
Yine hadislerde işaret edildiğine göre, peygamberlere atılan iftiraların benzerlerini deccal de ahir zamanın bu kutlu şahıslarına yöneltmeye kalkışacaktır. Günümüz teknolojisinden yararlanarak büyük bir hızla bu iftiraları yaygınlaştıracak, halkın büyük bir kısmı da, aynı anda farklı kaynaklardan yapılan bu asılsız propagandaya aldanacaklardır. Deccalin üzerlerinde oluşturacağı bu etki nedeniyle Hz. İsa (as)'ın kutlu bir peygamber, Hz. Mehdi (as)'ın ise Peygamberimiz (sav)'in yaklaşık1400 sene öncesinden müjdelediği büyük bir kurtarıcı olduğunu anlayamayacak ve onları tanıyamayacaklardır. Bu mübarek insanların kendilerini kurtuluşa çağırdıklarını ve onlara uymaları gerektiğini fark edemeyecek ve onlardan yüz çevireceklerdir. (Doğrusunu Allah bilir).
Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde ve İslam alimlerinin açıklamalarında işaret edildiği üzere, deccal salih müminlere karşı onları tutuklamak, yurtlarından sürmek, çeşitli işkencelere maruz bırakmak ve hatta canlarına kast etmek amaçlı çeşitli tuzaklar da kuracaktır. Mekkeli müşriklerin Hz. Muhammed (sav)'e, kavminin Hz. İbrahim (as)'a, Firavun'un Hz. Musa (as)'a, kavimlerinin önde gelenlerinin Hz. Nuh (as)'a, Hz. Şuayb (as)'a, Hz. Yakup (as)'a hazırladıkları hileli düzenlerin benzerlerini Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) için de uygulamaya kalkışacaktır. Tarih boyunca peygamberlere karşı koyan bu kişiler de, yaşadıkları dönemlerde sahip oldukları maddi manevi her türlü imkanı müminlerle mücadele etmek için kullanmış, onları iman etmekten ve insanları imana davet etmekten menedebilmek için tüm varlıklıklarını ortaya koymaktan çekinmemişlerdir. Bu durum inkarcı ahlakının bir özelliğidir. Bu gerçek bir Kuran ayetinde şöyle haber verilmiştir:
Gerçek şu ki, inkar edenler, (insanları) Allah'ın yolundan engellemek için mallarını harcarlar; bundan böyle de harcayacaklar. Sonra bu, onlara yürek acısı olacaktır, sonra bozguna uğratılacaklardır. İnkar edenler sonunda cehenneme sürülüp toplanacaklardır. (Enfal Suresi, 36)
Ayette de belirtildiği gibi, inkar edenlerin bütün bu çabaları Allah'ın izniyle daima boşa çıkacaktır. Bu nedenle deccal de, ahir zamanda vereceği bu mücadelede, en ileri teknolojiyi kullansa, maddi olarak olabildiğine geniş imkanlara sahip olsa da asla istediği neticeyi elde edemeyecek, sonunda Allah'ın izniyle samimi olarak iman edenler üstün geleceklerdir. Şunu unutmamak gerekir ki, tüm gücün ve kuvvetin asıl sahibi Yüce Allah'tır. Rabbimiz, ayetlerde üstün gelecek olanın daima elçileri ve elçilerine uyanlar olduğunu haber vermiştir:
Allah, yazmıştır: "Andolsun, Ben galip geleceğim ve elçilerim de." Gerçekten Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün olandır. (Mücadele Suresi, 21)
Salih müminlerin bu üstünlüğü, Allah'ın izniyle, deccalin fikren yenilgiye uğratılıp yok edilmesi, din ahlakına uygun olmayan ideolojilerin fikren ortadan kaldırılması ve Kuran ahlakının tüm dünyaya hakim olması ile gerçekleşecektir. Ahir zamanda Rabbimiz, bu kutlu başarıyı Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a nasip edecek, onların vesilesiyle yeryüzü İslam ahlakının aydınlığına kavuşacaktır.

Deccal, Birtakım Olağanüstü Güçlerle İnsanları Aldatarak Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın Tanınmasını Engelleyecektir

Deccalin hadislerde bildirilen özelliklerinden biri de kendini bir mürşit gibi hatta bir peygamber gibi tanıtmasıdır. Bu da deccalin kötülüğü organize ederken insanları sözde Allah adına, sanki dini bir amaç güdüyormuş gibi görünerek yönlendireceğine işaret etmektedir. (Doğrusunu Allah bilir). Hadislerde yer alan açıklamalara göre, deccal en sonunda da sözde ilahlığını iddia edecektir (Allah'ı tenzih ederiz). Bu konuyu bildirilen hadislerden biri şöyledir:
(Deccal) Çıktığı zaman ... herkes ONU SAHİCİ BİR MÜRŞİT SANIP peşine takılacak, sonra Küfe'ye gelince aynı şekilde çalışmalarını sürdürecek, DERKEN PEYGAMBERLİK İDDİA EDECEK... Bunu gören akıl sahibi kişiler ondan ayrılacaklar... Daha sonra ULUHİYET (ilahlık) DAVASINDA bulunacak... Haşa "Ben Allah'ım" diyecek... (Taberani bunu Sahabi olan b. Mu'temer'den böyle rivayet etmiştir.)128
Bir başka hadiste ise, deccalin bu sapkınlığı şöyle haber verilmektedir:
O (Deccal) önce: "BEN BİR PEYGAMBERİM", diyecektir. Halbuki benden sonra hiçbir peygamber yoktur. Sonra ikinci bir iddiada bulunarak: "BEN RABBİNİZİM", diyecektir. Halbuki siz ölünceye kadar Rabbinizi göremezsiniz...129
Hadislerde verilen bilgilerden de açıkça anlaşıldığı gibi, deccal kendisini safha safha gösterecektir. (Doğrusunu Allah bilir). Asıl düşüncesi kendisinin sözde ilah olduğudur. Ancak bunu ilk planda açıkça ifade etmesi durumunda planlarının zarar görebileceğini düşündüğünden, bu konuda insanlara yavaş yavaş telkinde bulunur. Bu nedenle önce yol gösterici, sonra peygamber, ardından da sözde ilah olduğunu ilan eder.
Tüm bu aşamalarda ise deccal şeytanın telkinleriyle hareket eder. Peygamber Efendimiz (sav), deccalin dostunun ve yardımcısının şeytan olduğunu, deccalin batıla dayalı mücadelesinde şeytan ve dostlarından yardım alacağını bildirmiştir.
Peygamberimiz (sav) ayrıca deccalin, şeytanın da yardımı ve desteğiyle kendisinin sözde ilah olduğu yalanını insanlar arasında yayacağını haber vermiştir:
... ŞEYTANLAR ONA: "NE İSTERSEN SÖYLE, YAPALIM!" diyecekler. O da: "Haydi gidin, insanlara benim onların Rabbi olduğumu söyleyin!" deyip her birini bir tarafa salacak...130
Hadislerde deccalin sözde ilahlığını iddia ederken şeytanın da yardımıyla bazı aldatıcı yöntemler kullanarak, birtakım olağanüstü güçlere sahip olacağı haber verilmiştir. Bu hadislere göre deccal, kendisinin ilah olduğu sapkınlığını öne sürerken kendince bunu delillendirmek için insanlara, kendisini ölüleri diriltiyor gibi gösterecektir. Hadislerde, deccalin hileleri arasında "ölü develeri diriltmiş gibi göstererek bir topluluğu kendisine inandırdığı" 131 bir başka kişiyi "anne babasını diriltmiş gibi göstererek kandırdığı" ve "testereyle parçalara ayırdığı bir kişiyi yeniden dirilteceğini söylediği" gibi bilgiler sayılmaktadır. Konuyla ilgili hadislerden bazıları şu şekildedir:
Fitnesinden birisi de şudur: O, bir bedeviye: "Söyle bakayım! Eğer ben senin için ananı ve babanı diriltirsem benim senin Rabbin olduğuma şehadet eder misin?" diyecek. Bedevi de: "Evet," diyecek. Bunun üzerine iki şeytan onun babası ve anası suretlerinde ona görünecekler...132
Bunun üzerine deccal, başındaki şekavet (haydutluk, bedbahtlık) ehline: "Şimdi ben bu adamı öldürür, sonra diriltirsem, benim uluhiyet (ilahlık) iddiası işinde şüphe eder misiniz?" diye sorar. 133
Onun bir fitnesi de şudur: O, tek bir kişiye musallat kılınarak o kişiyi öldürüp testereyle biçecek. Hatta o kişinin cesedi iki parçaya bölünmüş olarak (ayrı ayrı yerlere) atılacaktır. Sonra deccal (orada bulunanlara): "Şu (öldürdüğüm) kuluma bakınız. Şimdi ben onu dirilteceğim..." diyecektir. 134
Tüm bu hadislerde de işaret edildiği gibi, deccalin bu eylemleri, taraftar toplamak ve insanları Kuran ahlakından uzaklaştırmak için yaptığı aldatmacalar ve fitnelerdendir. Deccalin bu hileleri, İslam alimleri tarafından "istidrac" yani "Allah'ın insanları denemek için yarattığı ve kafirlerde görülen yalancı mucizeler" olarak nitelendirilmiştir. Ancak gördüklerini Kuran ayetleri ve Peygamberimiz (sav)'in hadisleri doğrultusunda değerlendirmeyen insanlar bunları adeta birer "mucize" zannedebilirler. Oysa mucize Allah'ın veli kullarına lütfettiği bir nimettir. Deccalin yaptığı hilelerin hepsi ise, insanların denenmesi için Allah'ın deccale verdiği özelliklerden kaynaklanmaktadır. Dünya hayatı insanların denenmesi için yaratılmış bir mekandır. Ahir zamanda da deccalin fitneleri ve hileleri pek çok insan için imtihan konusu olacaktır. Salih müminler, bu hileleri gördüklerinde deccali tanıyıp, onun hadislerde haber verilen deccal olduğuna kanaat getirirlerken, insanların önemli bir kısmı da bu aldatmacalara kapılacaklardır.
İslam alimleri ayrıca, deccalin bu ve bunun gibi hileleri hipnotizma ve benzeri yöntemler kullanarak gerçekleştirebileceğine dikkat çekmişlerdir. (Doğrusunu Allah bilir). Bediüzzaman Said Nursi, deccalin bu özelliğini şöyle dile getirmiştir:
Büyük deccalin ispirtizma nevinden teshir edici (hipnotize edici) özellikleri bulunur... Sadece dünyayı maksad edinen bu münkir (inkarcı), mutlak inançsızlıktan çıkan bir cüret ve cesaretle mukaddesata (kutsal değerlere) hücum eder. İşin hakikatini bilmeyen halk, bunu harikulade bir iktidar ve cesaret olarak görür.135
Bediüzzaman deccalin bu yönünü bir başka sözünde de şöyle açıklamıştır:
Ve onların başına geçen en büyükleri, İSPRİTİZMA VE MANYETİZMANIN HADİSATI NEV'İNDEN (hipnotizma ve cinlerle bağlantı şeklinde olaylarla) MÜTHİŞ HARİKALARA MAZHAR (sahip) OLAN DECCAL ise, daha ileri gidip, cebbarane (zorla) suri (hakiki, ciddi ve samimi olmayan) hükumetini bir nevi rububiyet (Rablik, sahiplik) tasavvur edip Uluhiyetini (İlahlığını –Allah'ı tenzih ederiz-) ilan eder...136
Bediüzzaman'ın da sözünde belirttiği gibi, deccal hipnotizma ve büyü gösterileri gibi aldatmacalarla, yeterince bilgi sahibi olmayan veya imanen zayıf olan pek çok kişiyi kandırabilir.
İnkarcıların zaman zaman bu tip yöntemler kullanabileceği Kuran ayetlerinde de bildirilmiştir. Firavun ve çevresindekiler, Hz. Musa (as)'ı büyücülükle itham etmeye kalkışmış ve Hz. Musa (as)'ın dönemin en ünlü büyücüleri ile karşı karşıya gelmesini istemişlerdir. Kendi akıllarınca Hz. Musa (as)'a hileli bir düzen kurmuşlar; bu olayla üstün gelebileceklerini ve böylece Hz. Musa (as)'ın yanındaki müminlerin dağılıp gideceğini sanmışlardır. Ancak Allah, inkar edenlerin tüm tuzaklarını da olduğu gibi, Firavun'un bu tuzağını da tam tersine çevirmiştir. Hz. Musa (as), Allah'ın takdiriyle, kendisine getirilen büyülere karşı mucizeler göstermiş ve bu durum, Hz. Musa (as)'ın karşısında bulunan kişilerin de imanlarına vesile olmuştur. Bu kişiler, daha sonra cesaretleri ve samimiyetleri ile tüm iman edenlere örnek olacak bir tavır sergilemişlerdir. Ayetlerde bu olay şöyle bildirilmiştir:
Firavun kavminin önde gelenleri dediler ki: "Bu gerçekten bilgin bir büyücüdür. Sizi topraklarınızdan sürüp-çıkarmak istiyor. Bu durumda ne buyuruyorsunuz?" Dediler ki: "Onu ve kardeşini şimdilik bekletiver (vereceğin cezayı ertele), şehirlere de toplayıcılar yolla, bütün bilgin büyücüleri sana getirsinler." Sihirbazlar Firavun'a gelip dediler ki: "Eğer biz galip olursak, herhalde bize bir karşılık (armağan) var, değil mi?" "Evet" dedi, "(O zaman) Siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız." Dediler ki: "Ey Musa (ilkin) sen mi atmak istersin, yoksa biz mi atalım?" (Musa:) "Siz atın" dedi. (Asalarını) atıverince, insanların gözlerini büyüleyiverdiler, onları dehşete düşürdüler ve (ortaya) büyük bir sihir getirmiş oldular. (Araf Suresi, 109-116)
Ayetlerde de haber verildiği gibi, Hz. Musa (as)'ın karşısındaki kişiler, izleyen tüm insanları etkisi altına alan hatta onları korkuya düşüren bir olay sergilemişlerdir. Deccal de tıpkı bu kıssada bildirilen şekilde bir yöntemle insanları etkisi altına alıp, onları kendi sahte gücüne inandıracak olabilir. (Doğrusunu Allah bilir). Ancak hiç unutmamak gerekir ki, her ne kadar bazı insanlar bu hilelere aldanıp, deccalin geçici gücünün etkisi altına girseler de hak muhakkak ortaya çıkacak ve deccalin tüm düzenleri -Allah'ın izniyle- yerle bir olacaktır.

DECCALİN FİTNESİNDEN KORUNMAK

Deccal'in insanları din ahlakından uzaklaştırmak için gösterdiği çaba Allah'ın izniyle samimi olarak iman edenler üzerinde etkili olmayacaktır. Karşısına çıkan her olayı Kuran ahlakı ile değerlendiren, Peygamberimiz (sav)'in sünnetini kendisine rehber edinmiş bir Müslüman, Allah'ın bir nimeti olarak iyiyi kötüden ayırt edecek güçlü bir vicdana ve akla sahip olur. Kuran ayetleri doğrultusunda düşüneceği için, bir olayın neden olabileceği yarar veya zararları, zamanında fark edip gereken tedbirleri en güzel şekilde alabilir. Bu nedenle deccal çıktığında da salih müminler, Allah'ın izniyle onu hemen tanıyacak ve gerekli tedbirleri alacaklardır.
Allah'a gönülden teslim olmuş, hayatının her anında yalnızca Allah'ın rızasını arayan, Allah'tan saygı dolu bir korkuyla korkup sakınan, Allah'ın Kuran'da emrettiği ahlakı eksiksiz yaşayan müminler deccali ve yalanlarını kolaylıkla teşhis edebileceklerdir.
Bediüzzaman Said Nursi ise, sözlerinde "deccali ahir zaman kişilerinin tanıyacağını" belirterek, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın deccali tanıyıp teşhis edeceklerini açıklamıştır. Hz. Mehdi (as), deccalin fikir sistemine ve fitnesine karşı insanları hak yola çağıracak ancak buna rağmen, kitabın önceki bölümlerinde de açıklandığı gibi, Hz. Mehdi (as)'a inananlar yine de sayıca çok az olacaktır. İnsanların büyük kısmı deccalin yalanlarının etkisi altında kaldıkları için, deccalin fitnesine karşı uyarıldıkları halde gerçeği göremeyeceklerdir. (Doğrusunu Allah bilir).
Deccalin telkinlerine aldanmayan salih müminlerin sayıca az olması ise Kuran ayetleriyle de son derece mutabıktır. Kuran'da insanların çoğunun iman etmeyecekleri, çoğunun elçilere itaat etmeyecekleri bildirilmiştir. Bu ayetlerden bazıları şu şekildedir:
Sen şiddetle arzu etsen bile, insanların çoğu iman edecek değildir. (Yusuf Suresi, 103)
... Bunlar Kitab'ın ayetleridir. Ve sana Rabbinden indirilen haktır. Ancak insanların çoğu iman etmezler. (Rad Suresi, 1)
Andolsun bunu, onların arasında öğüt alıp-düşünsünler diye çeşitli biçimlerde açıkladık. Ama insanların çoğu nankörlük edip ayak direttiler. (Furkan Suresi, 50)
Deccalin gerçek yüzünü gören müminler için ise Allah'ın izniyle onun fitnesinden sakınmak son derece kolay olacaktır. Sevgili Peygamberimiz (sav) hadislerinde, müminlere deccalin fitnelerinden ve oyunlarından nasıl korunmaları gerektiğini şöyle haber vermiştir:
Hz. Peygamber (sav), deccalin çıkışından önceki kıtlıktan ve  zorluklardan bahsediyordu. Bu arada ashab:"Ya Resulullah! O gün hangi şey daha hayırlıdır?" diye sordular."Ehlini sulayan güçlü bir genç. O gün yiyecek bir şey yoktur," buyurdular. Ashab-ı Kiram:"O halde o gün müminlerin yiyeceği nedir?" diye sordular. Cevaben Hz. Peygamber (sav):"Tesbih, tekbir, tehlildir," buyurdular.137  

(Tesbih: En güzel sıfatlarıyla Allah'ın ismini anmak. Tekbir: Allah'ın en yüce ve büyük olduğunu anmak. Tehlil: Allah'ın bir ve tek olduğunu, O'ndan başka İlah olmadığını anmak.)
Elbette Peygamberimiz (sav)'in bu hatırlatması müminler için çok önemli bir rehberdir. Nitekim, Kuran'da da -Peygamberimiz (sav) döneminde müşrikler ve inkarcılarla mücadele ettikleri bir sırada- iman edenlere kurtuluş bulmaları için "Allah'ı çokça zikretmeleri" bildirilmiştir:
Ey iman edenler, bir toplulukla karşı karşıya geldiğiniz zaman, dayanıklılık gösterin ve Allah'ı çokça zikredin. Ki kurtuluş (felah) bulasınız. (Enfal Suresi, 45)
Hadislerde deccalin fitnesinin etkisiz hale getirilmesinin bir yolu daha bildirilmiştir: Allah'ın varlığını ve birliğini tüm delilleri ile en güzel şekilde anlatarak tüm insanları imana davet etmek ve dinsizlikle fikri alanda en etkili şekilde mücadele etmek. Ki bu samimi olarak iman eden herkesin üstlenmesi gereken büyük bir sorumluluktur. Ahir zamanda bu sorumluluk Hz. Mehdi (as)'ın önderliğinde gerçekleşecek, Hz. Mehdi (as) insanları samimi imana davet için büyük çaba harcayacak, gerçek din ahlakını tüm insanlara tebliğ edecektir. Büyük İslam alimi İmam Rabbani de, bu konuya şu sözlerle dikkat çekmiştir:
Mütekelliminden ve ilm-i kelam ulemasından (kelam alimlerinden) birisi gelecek, bütün hakaik-i imaniye ve İslamiyeyi (iman ve İslam hakikatlerini) delail-i akliye (akli deliller) ile kemal-i vuzuh (en açık şekilde) ile ispat edecek.138
İmam Rabbani, deccale karşı iman hakikatlerini tebliğ etmek suretiyle fikri mücadele içinde olan mübarek bir kişinin ortaya çıkacağından bahsetmektedir. Bu mübarek şahıs, hiçbir şüphe ve itiraza yer bırakmayacak şekilde kesin deliller ile, en etkileyici şekilde Allah'ın varlığını ve birliğini insanlara tebliğ edecek, insanları ahiret gününe karşı uyaracaktır. Tüm kutsal değerleri inkar eden ve insanları da inkara ve din ahlakından uzaklaşmaya yönlendiren deccale karşı yürütülecek en etkili fikri mücadele de hiç şüphesiz bu olacaktır. Müslümanlar Hz. Mehdi (as)'ın önderliğinde, deccale manevi kuvvetle karşı koyacak, insanları hak dini yaşamaya davet ederek deccaliyetin etkisini yok etmek için fikri mücadele yürüteceklerdir.
Bu büyük fikri mücadele içinde Müslümanların birlik ruhu içinde olmaları da son derece önemlidir. Peygamberimiz (sav) bir hadisinde, "... Fitnenin girmediği hiçbir ev ve dokunmadığı hiçbir Müslüman kalmaz. Bu durum soyumdan bir adam (Hz. Mehdi (as)) çıkıncaya kadar devam eder..."139 sözleriyle ahir zamanın müminler için zorlu günler olduğuna dikkat çekmiştir. Bir başka hadiste ise bu çetin koşullardan müminlerin ne şekilde sakınabileceği şöyle haber verilmiştir:
O günlerde araları bozuk olan müminler deccalin hedefi olmaktan kurtulamazlar.140
Deccalin fitnesinden korunmak isteyen müminlerin, birlik ve beraberlik içinde olmaları, tüm Müslümanların kardeş olduğu bilinciyle hareket etmeleri gerektiği Peygamber Efendimiz (sav)'in sözünden de açıkça anlaşılmaktadır. Rabbimiz, Kuran'da, iman edenlerin birbirlerine destek olup dayanışmalarını, aksi takdirde yeryüzünde bozulma ve kargaşa olacağını bildirmiştir:
İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. (Enfal Suresi, 73)
Bu ahlak gösterildiğinde, deccalin karşısında sayıca az olsalar dahi ihlasla gönülden çaba gösteren salih müminler Rabbimiz'den Kuran ahlakını tüm dünyaya hakim kılmasını umut edebilirler. Allah, Kuran'da "nice az topluluğun, sayıca daha fazla ve daha çok imkana sahip topluluklara karşı üstün geldiklerini" haber vermiştir. Hiç şüphesiz bu, samimi olarak iman edenler için hem çok büyük bir müjde hem de çok önemli bir şevk ve heyecan kaynağıdır. Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
... Muhakkak Allah'a kavuşacaklarını umanlar (şöyle) dediler: "Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galib gelmiştir, Allah sabredenlerle beraberdir." (Bakara Suresi, 249)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder