Geçmişte gönderilen Peygamberler de toplumları tarafından
tanınmamışlardır
Geçmiş
dönemlerde gönderilen peygamberler ve elçiler de çoğunlukla kavimleri
tarafından tanınmamış ve yalanlanmışlardır. Örneğin, sevgili Peygamberimiz Hz.
Muhammed (sav)'in, tüm insanlığın hidayeti için gönderilmiş kutlu bir elçi
olduğu -peygamberliğinin ilk dönemlerinde- insanların büyük bir kısmı
tarafından inkar edilmiştir. Özellikle Musevi ve Hıristiyanların çoğunluğu,
sahip oldukları pek çok bilgiye rağmen Hz. Muhammed (sav)'in peygamberliğini
kabul etmemişlerdir. Peygamberimiz (sav)'in, kendisinden önce indirilmiş olan
kitapları doğrulayan, insanların içine düştükleri ihtilafları ortadan kaldıran
bir müjde verici ve uyarıcı olarak gönderilmiş olmasının yüzlerce delili
olmasına rağmen, bu insanlar Hz. Muhammed (sav)'e tabi olmamışlardır. Oysa
Kuran'dan önce vahyedilmiş kitaplarda, bu peygamberlerden sonra bir elçi
geleceği haber verilmiş, bu elçi geldiğinde insanların ona uymaları gerektiği
bildirilmiştir. Kuran'da bu gerçek şu şekilde yer alır:
Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı
bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar... (Araf Suresi, 157)
Bir
başka ayette ise önceden kitap verilmiş olanların yani Musevi ve
Hıristiyanların, Peygamberimiz (sav)'i yakından tanıdıkları, onun hak peygamber
olduğunu bildikleri halde gerçeği sakladıkları haber verilmiştir:
Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu
(peygamberi), çocuklarını tanır gibi tanırlar. Buna rağmen içlerinden bir
bölümü, bildikleri halde gerçeği gizlerler. (Bakara Suresi, 146)
Bir
başka ayette de, söz konusu insanların aslında Kuran-ı Kerim'in hak kitap
olduğunu da bildikleri haber verilmiştir:
Allah'tan başka bir hakem mi arayayım? Oysa O, size Kitab'ı
açıklanmış olarak indirmiştir. Kendilerine
kitap verdiklerimiz, bunun gerçekten Rabbinden hak olarak indirilmiş olduğunu
bilmektedirler. Şu halde,
sakın kuşkuya kapılanlardan olma. (Enam Suresi, 114)
Bununla
birlikte Musevi ve Hıristiyanlar içinden vicdan sahibi samimi müminler,
Peygamberimiz (sav) geldiğinde hemen hakkı tanımış ve ona tabi olmuşlardır.
Ayetlerde şöyle buyurulur:
... Onlardan, iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da:
"Hıristiyanlarız" diyenleri bulursun. Bu, onlardan (birtakım) papaz
ve rahiplerin olması ve onların gerçekte büyüklük taslamamaları nedeniyledir.
Elçiye indirileni dinlediklerinde hakkı tanıdıklarından dolayı gözlerinin
yaşlarla dolup taştığını görürsün. Derler ki: "Rabbimiz inandık; öyleyse
bizi şahidlerle birlikte yaz. Hem Rabbimiz'in bizi salihler topluluğuna
katmasını umarken ne diye Allah'a ve bize Hak'tan gelene inanmayalım?" (Maide Suresi, 82-84)
Tüm
bunlara rağmen, Musevi ve Hıristiyanların bir kısmı Peygamberimiz (sav)'in son
hak peygamber, Kuran'ın da hak kitap olduğuna inanmamışlar, gördükleri tüm
alametlere ve delillere rağmen Peygamberimiz (sav)'e itaat etmemişlerdir.
Ayrıca Hz. İbrahim (as) gibi birçok peygamberin kavimleri tarafından (Ankebut
Suresi, 16-25) tanınmadıkları Kuran ayetlerinde bildirilmektedir. Hz. Yusuf
(as)'ın ise kardeşleri tarafından tanınmadığı, "...
onu tanımadıkları halde kendisi onları hemen tanıdı." (Yusuf Suresi, 58) ayetiyle
haber verilmiştir. Benzer bir şekilde, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)
geldiğinde de, insanların bir kısmı tüm delilleri görmelerine rağmen kişisel
çıkar kaygılarıyla bu mübarek şahısları tanımazlıktan gelecek ve insanlardan
gerçekleri saklayacak olabilirler.
TARİH BOYUNCA PEYGAMBERLERE İMAN EDENLERİN
SAYISI HEP ÇOK AZ OLMUŞTUR
Ahir
zamanda Hz. Mehdi (as)'ı destekleyenlerin ve yardımcılarının sayısının çok az
olacak olması Allah'ın Kuran'da bildirdiği adetullahının bir gereğidir. Bu
durum, tarih boyunca yaşamış olan tüm mümin topluluklarında hep aynı olmuştur.
Kuran'da peygamberlerin de çevrelerinde samimi olarak iman eden kişilerin hep
çok az olduğuna dair bilgiler verilmiştir. Örneğin Hz. Musa (as)'a yalnızca
yaşadığı toplumun gençlerinden oluşan çok az sayıda kimse iman etmiştir:
Sonunda Musa'ya
kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve
önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden
olmadı... (Yunus Suresi, 83)
Bir
ayette Hz. Musa (as)'a inananların çok az sayıda olduklarını, dönemin
Firavunu'nun şöyle dile getirdiği haber verilmiştir:
"Gerçek şu ki bunlar
azınlık olan bir topluluktur." (Şuara Suresi, 54)
Aynı
durum Hz. İsa (as)'ın ilk geldiği dönemdeki yardımcıları için de geçerlidir.
Rivayetlerden Hz. İsa (as)'a da az sayıdaki havarilerin iman ettikleri ve bunun
dışında halktan ona inanan kimsenin olmadığı haber verilmiştir. Kuran'da Hz.
İsa (as)'a inananların durumu şöyle bildirilmektedir:
Ey iman edenler, Allah'ın yardımcıları olun: Meryem oğlu İsa'nın
havarilere: "Allah'a (yönelirken) benim yardımcılarım kimlerdir?"
demesi gibi. Havariler de demişlerdi ki: "Allah'ın yardımcıları
bizleriz." Böylece
İsrailoğulları'ndan bir topluluk iman etmiş, bir
topluluk da inkar etmişti... (Saff Suresi, 14)
Kuran'da,
Ashab-ı Kehf adlı topluluğun da sayılarının çok az olduğu bildirilmiştir:
(Sonra gelen kuşaklar) Diyecekler ki: "Üç'tüler, onların
dördüncüsü köpekleridir." Ve: "Beştiler, onların altıncısı köpekleridir"
diyecekler. (Bu,) Bilinmeyene (gayba) taş atmaktır. "Yedidirler, onların
sekizincisi köpekleridir" diyecekler.
De ki: "Rabbim, onların sayısını daha iyi bilir, onları pek az (insan)
dışında kimse bilemez." ... (Kehf Suresi, 22)
Bir
başka ayette ise Hz. Nuh (as)'a uyan kimselerin sayısının da çok az olduğu
şöyle haber verilmiştir:
... Zaten onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti.(Hud Suresi, 40)
Kuran'da
Hz. Lut (as)'a da çok az kişinin iman ettiği bildirilmektedir. Lut kavmine
büyük bir felaket isabet ettiğinde, Allah oradan sadece Hz. Lut (as)'ın iman
eden aile mensuplarını -iman etmeyen hanımı dışında- kurtarmıştır:
… Kendi
karısı dışında, onu ve ailesini muhakkak kurtaracağız. O (karısı)
arkada kalacak olanlardandır." Elçilerimiz Lut'a geldikleri zaman o,
bunlar dolayısıyla kötüleşti ve içi daraldı. Dediler ki: "Korkuya düşme ve
hüzne kapılma. Karın dışında, seni ve aileni muhakkak kurtaracağız. O ise,
arkada kalacaktır." (Ankebut Suresi, 32-33)
İnsanların
Allah'ın elçilerine iman etmemelerinin birçok sebebi vardır. Bunlardan biri,
önceki bölümlerde anlatıldığı gibi, asılsız iftiralar ve karalamalar nedeniyle
toplumda oluşan "olumsuz kanaatlerdir". İnsanlar, inkar edenler
tarafından "yalancı", "menfaatperest", "deli",
"sapkın" gibi iftiralarla karşı karşıya kalan salih müminlerden uzak
durmayı tercih etmişlerdir. Elbette bu durum, söz konusu insanların önemli bir
yanılgısıdır. Ancak aynı yanılgı nedeniyle pek çok insan Hz. Mehdi (as)'a da
tabi olmaktan kaçınacak ve ondan uzak duracaktır.
Bir
diğer neden, toplumda kabul gören batıl inanışların, hurafelerin ve türlü
yanlış itikatların, Allah'ın elçileri vesilesiyle hak dinini göndermesiyle tüm
sözde dayanaklarını yitirecek olmasıdır. Bu nedenle elçiler, haksızlığa ve
adaletsizliğe dayanan sistemin bozulmasıyla menfaatleri zarar görecek olan
kimselerin güçlü tepkileriyle, iftira ve karalamalarıyla karşılaşmışlardır. Bu
durumun bir sonucu olarak da peygamberlere ve salih elçilere tarih boyunca hep
az sayıda kişi iman etmiştir. Hadislerde işaret edildiğine göre, Hz. Mehdi (as)
cemaatinin sayısı da benzer nedenlerle çok az olacaktır. İnsanların büyük
çoğunluğu hem iftiraların etkisi altında kalarak hem de olabilecek baskı ve
zorluklardan endişe duyarak Hz. Mehdi (as) ve cemaatinden uzak duracaklardır.
Toplumsal
baskı, insanların tarih boyunca iman sahiplerine yardımcı olmalarını engelleyen
en önemli sebeplerden bir diğeridir. Kuran ayetlerinde bu konuda Hz. Musa
(as)'a iman eden gençler örnek verilmektedir. Ayette şu şekilde
bildirilmektedir:
Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir
zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin
kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı. Çünkü
Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü
taşıranlardandı. (Yunus Suresi, 83)
Yukarıdaki
ayette Hz. Musa (as)'a "Firavun ve önde gelen
çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla" iman edenin olmadığı bildirilmektedir.
İnsanlar eğer Hz. Musa (as)'a iman ederlerse baskı göreceklerini, yurtlarından
sürüleceklerini, tutuklanıp öldürüleceklerini düşünmüşlerdir. Bu korku
nedeniyle de iman edenlerden uzak durmuş, başlarına kötü şeyler geleceğini
düşündükleri için onlara yaklaşmamışlardır. Oysa Hz. Musa (as) ve onunla
birlikte olan salih müminler, Allah'ın izniyle çok şerefli ve kutlu bir hayat
yaşamışlardır. Ahirette de güzel ahlaklarının, sabırlarının, iyi
davranışlarının karşılığını en güzel şekilde alacaklarını ummaktadırlar.
Hadislerin işaretlerine göre aynı durum Hz. Mehdi (as) için de söz konusu
olacak, toplumun büyük kesimi menfaatlerine zarar gelmesi endişesiyle Hz. Mehdi
(as)'a yakın olmaktan, onu desteklemekten kaçınacaklardır.
Ayette
haber verilen bilgilerden biri de Hz. Musa (as)'a sadece kavminden genç bir
topluluğun iman etmiş olmasıdır. Hadislerde, Hz. Mehdi (as)'a da gençlerin tabi
olacağına işaret edilmektedir. Bu bilgilere göre Hz. Mehdi (as)'ın cemaati hem
sayıca az hem de gençlerden oluşan bir topluluk olacaktır. (Doğrusunu Allah bilir).
Hz. Mehdi (as)'ın çevresinde gençlerin olacağına işaret eden hadislerden
bazıları şu şekildedir:
Mehdi (as)
bizden Ehl-i Beytten (soyumdan) bir
gençtir. İhtiyarlarınız
ona yetişmeyecek, gençleriniz ise onu ümid edeceklerdir. Allah dilediğini
yapacaktır.91
Mehdi
(as)'ın bayraktarı, sakalı hafif, rengi sarı, küçük bir genç olacaktır.92
Onun
bayraktarı doğudan Temimi soyuna mensup bir genç olacaktır.93
AHİR ZAMANDA HZ. İSA (AS) VE HZ. MEHDİ
(AS)'IN KARŞISINDAKİ NEGATİF GÜÇ: DECCAL
Peygamberimiz
(sav)'in ahir zamanı anlatan pek çok hadisinde deccalin kıyametin en önemli
alametlerinden biri olduğu bildirilmiştir. Hadislerde ayrıca deccalin, karmaşa
ve huzursuzluğun yaygınlaşmasına neden olan, insanları ahlaksızlığa ve kötülüğe
iten, kitleleri inkara ve isyana yönlendiren, terörün ve şiddetin kaynağı
olacağına dair pek çok işaret yer almaktadır.
Tüm
bu işaretlerin gösterdiğine göre, deccal kıyametten önceki son dönemde, yani
ahir zamanda ortaya çıkıp insanları din ahlakından uzaklaştıracak, yeryüzünde
büyük kargaşa ve zulme neden olacaktır. Peygamber Efendimiz (sav), deccalin
fitnesinin büyüklüğüne dikkat çekerek tüm Müslümanları bu tehlikeye karşı
uyarmıştır:
Allah'ın
Hz. Adem (as)'ı yaratmış olduğu günden bu yana, deccalin fitnesinden daha büyük
bir fitne olmamıştır.94
Peygamberimiz
(sav)'in hadislerinde deccalin ortaya çıkacağı tarihe yönelik de bazı bilgiler
yer almaktadır. Peygamberimiz (sav), bir hadis-i şerifinde deccalin yüzyılın
başında çıkacağını bildirmiştir:
Dünya
kurulduğundan beri her yüzün başında önemli bir olay olmuştur. Bir yüzün
başlarında da deccal çıkar ve Meryem oğlu İsa (as) nüzul ederek (yeryüzüne
inerek) onu yok eder.95
Peygamberimiz
(sav) bir başka hadisinde ise şöyle buyurmaktadır:
Bu ümmetin
ömrü bin seneyi geçecek, fakat bin beş yüz seneyi aşmayacaktır...96
Peygamber
Efendimiz (sav), ümmetin ömrünün 1500 seneyi geçmeyeceğini bildirdiğine göre,
bu büyük olayların meydana gelişinin 2000'li yıllara işaret ediyor olması
muhtemeldir. (Doğrusunu Allah bilir).
Büyük
İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi, Hicri 1327'de Şam'daki Emevi Camii'nde
verdiği ünlü hutbesinde, 1371'den sonraki İslam aleminin geleceğine yönelik
izahlar yaparken, Hz. Mehdi (as)'ın büyük fikri mücadelesinin 2000'li yıllarda
gerçekleşeceğine dikkat çekmiştir:
Evet şimdi olmasa da 30-40
SENE SONRA fen
ve hakiki marifet (hüner, sanat , ilim ve fenlerle öğrenilen bilgi) ve
medeniyetin mehasini (iyi ve faydalı yönlerini) o üç kuvveti tam teçhiz edip (o
üç kuvvetle donatıp), cihazatını verip (gerekli ihtiyacını karşılayıp) o dokuz
manileri mağlup edip (o dokuz engelleri yenip) dağıtmak için taharri-i hakikat
meyelanını (gerçekleri araştırma eğilimi) ve insaf ve muhabbet-i insaniyeyi
(insan sevgisini) o dokuz düşman taifesinin (sınıfının) cephesine göndermiş, inşaAllahYARIM
ASIR SONRA onları
darmadağın edecek.97
Deccalin
en önemli özelliği, insanları din ahlakından uzaklaştırmak için faaliyet
göstermesi; tüm dünyaya Kuran ahlakını hakim kılmakla görevli olan Hz. İsa ve
Hz. Mehdi (as)'a karşı batıla dayalı bir mücadele vermesi olacaktır.
Dolayısıyla Bediüzzaman'ın bu açıklaması Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a karşı
mücadele verecek olan deccalin de Hz. Mehdi (as) ile aynı tarihlerde, yani
2000'li yıllarda faaliyet halinde olacağını ortaya koymaktadır. (Doğrusunu
Allah bilir).
Hadislerin
işaretlerine göre, deccalin Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a karşı yürüteceği
bu büyük faaliyet çok yönlü olacak, deccal amacına ulaşabilmek için çok farklı
yöntem ve taktikler kullanacaktır. İnsanları Allah'ı anmaktan, Kuran'da
bildirilen ahlakı yaşamaktan, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a uymaktan
alıkoyabilmek için her yola başvuracaktır.
ORTAYA ÇIKTIĞI İLK DÖNEMLERDE DECCAL DE
TANINMAYACAKTIR
İnsanların
Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ı tanıyıp onlara destek olmalarına engel olan en
önemli nedenlerden biri hiç şüphesiz, deccali gerçek yüzüyle tanıyamamaları
olacaktır. Deccal, bir yandan insanları Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'dan
uzaklaştırmak için çeşitli yollara başvururken, bir yandan da asıl yüzünü
saklamak için birtakım taktikler uygulayacaktır. Bu nedenle aynı Hz. İsa (as)
ve Hz. Mehdi (as) gibi, deccal de ilk çıktığında tanınmayacak ve deccal olarak
bilinmeyecektir. Bediüzzaman Said Nursi eserlerinde bu konuyu şöyle
açıklamaktadır:
Bu dünya tecrübe meydanıdır. Akla kapı açılır, fakat ihtiyarı
elinden alınmaz. Öyle ise o eşhas (şahıslar), hatta o müthiş deccal dahi
çıktığı zaman çokları, hatta kendisi de bidayeten (açıkça) deccal olduğunu
bilmez. Belki nur-u imanın (imanın ışığı) dikkatiyle, o eşhas-ı ahir zaman
(ahir zaman şahısları) tanınabilir.98
Bediüzzaman'ın
bu açıklamalarına göre, deccal türlü aldatmacalar ve hilelerle kendisini
insanlara farklı şekilde tanıtacak, bu nedenle bu kandırmacalara inanan
insanlar da ahir zamanın bu inkarcı şahsiyetini ilk dönemlerinde
tanıyamayacaklardır. (Doğrusunu Allah bilir).
Deccaliyetin
hilelerine aldanmamak ve doğru teşhislerde bulunabilmek için, deccalin
kendisini hangi yollara başvurarak saklayabileceğini bilmek son derece
önemlidir. Unutmamak gerekir ki, deccalin tüm yönleriyle deşifre olması,
deccaliyetin inananlar aleyhine kurmuş olduğu tuzakların bozulması için önemli
bir vesiledir.
HZ. İSA (AS) VE HZ. MEHDİ (AS)'IN
TANINMAMASINDA DECCALİN ETKİSİ OLACAKTIR
Deccal'in
amacı Kuran ahlakının yaşanmasını engellemek ve Hz. İsa (as) ile Hz. Mehdi
(as)'ın mücadelesini etkisiz hale getirebilmektir. Bunun için bu mübarek
kişilerin yaptıkları hayırlı faaliyetlerin insanlar tarafından anlaşılmasını
engellemeye çalışacak hatta Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ı topluma yanlış
tanıtabilmek, insanların onlara karşı olmasını sağlayabilmek için herşeyi
yapacaktır. Geniş kitleleri etkisi altına almaya çalışacak ve çevresinde
oluşturacağı bu topluluk ile bu kutlu şahıslara karşı çok büyük bir mücadele
yürütecektir. Peygamberimiz (sav)'in hadislerindeki işaretlere göre, Hz. İsa
(as) ve Hz. Mehdi (as)'ın ilk ortaya çıktıkları dönemlerde toplumun büyük bir
kesimi tarafından tanınamamalarında deccalin kullanacağı bu propaganda yöntemlerinin
kuvvetli etkisi olacaktır.
Propaganda
yöntemleri, günümüzün en bilinen kitle yönlendirme hareketlerinden biridir.
Kimi zaman bazı abartılı haberler, kimi zaman hiçbir gerçekliği olmayan
bilgiler kullanılarak geniş kitleler istenilen şekilde yönlendirilebilmekte ve
hatta toplumsal infialler bile oluşturulabilmektedir. Hadislerde işaret
edildiğine göre, deccal de, insanların Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a itaat
etmelerini engellemek amacıyla çeşitli propaganda yöntemleri kullanacaktır.
Deccalin kullanacağı propaganda taktikleri, tarih boyunca inkarcıların
başvurdukları yöntemler ile benzerlik gösterecektir. Kuran'da inkarcıların,
müminler aleyhinde komplolar kurmak, çeşitli yalanlarla toplumu müminler
aleyhinde kışkırtmaya çalışmak, sahte deliller oluşturmak, insanları galeyana
getirebilecek üsluplar kullanmak, oluşabilecek infial ortamını şiddetlendirmek
için yaygaracı üsluplar kullanmak gibi yöntemlere başvurdukları haber
verilmektedir. İnkarcılar, ellerindeki imkanları kullanarak hiç olmamış birşeyi
dahi olmuş gibi gösterebilmekte ve bu şekilde toplumu diledikleri gibi
yönlendirebilmektedirler.
Deccal
de ahir zamanda bu şekilde propaganda yöntemleri kullanarak çeşitli iftira ve
yalanlarla toplumu istediği şekilde yönlendirmeye çalışabilir. Deccalin
hadislerde işaret edilen bir önemli özelliği vardır ki, bu da iftira ve
yalanlarını çok fazla sayıda kişiye ulaştıracak imkana sahip olmasıdır.
Hadislerde deccalin basın ve yayın araçlarını kullanarak propaganda yapacağına
yönelik işaretler yer almaktadır. (Doğrusunu Allah bilir).
Deccal çıktığında müthiş bir şekilde bağırır, nara atar ki, Doğu
ve Batı'nın bütün halkı onu duyar.99
"Deccal, evlerinize girmiş, çocuklarınızı esir
almıştır" diye bir ses duyulacaktır.100
Bu
ifadelerde deccalin sesinin dünyanın her yerinden duyulacağı ve kitle iletişim
araçlarını kullanarak tüm evlere gireceği haber verilmektedir. Dolayısıyla
deccal aynı anda pek çok yere birden girebilecektir. Hadislerdeki işaretlere
göre, deccal bu araçları kullanarak ahlaksızlığın propagandasını yapıp salih
müminleri karalamayı hedefleyecektir.
Radyo,
televizyon, internet, gazete, dergi gibi iletişim araçları günümüzde haber
iletmenin ve insanları bilgilendirmenin en önemli yollarıdır. Bu araçlar
insanların kültür seviyesini artırmak, halkı güncel gelişmeler hakkında
bilgilendirmek, insanları güzel ahlaka davet etmek amacıyla kullanılabileceği
gibi; iftira ve yalan haber yaymak, insanları kötülüğe yönlendirmek, kötü
ahlakı teşvik edip yaymak amaçlı da kullanılabilir. Hadislerdeki işaretlere
göre, deccal bu araçları kullanarak ahlaksızlığın propagandasını yapıp salih
müminleri karalamayı hedefleyecektir. Televizyon ve basın yolunu kullanarak Hz.
İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a "uzak durun", "sapkın",
"büyülenmiş", "insanları dalalete sürüklüyor",
"insanları kandırıyor" gibi iftiralar atacaktır. Sürekli
ahlaksızlığın propagandasının yapıldığı, müminlerin ve güzel ahlaklı insanların
karalanmaya çalışıldığı bir ortamda yeterince bilgi sahibi olmayan pek çok kişi
de -kendince deccali kuvvetli ve güçlü gördüğünden- ondan yana tavır alacaktır.
Tüm bu olayları Kuran ahlakına ve ehl-i sünnet inancına göre değerlendirmeyen
bir kısım cahil Müslümanlar da farkında olmadan deccale destek vererek onun bu
propagandasını güçlendireceklerdir. Bir hadiste "Şüphesiz
beraberinde bir cennet ve bir cehennem (diye isimlendirdiği iki ırmak)
bulunması da onun fitnesidir. Aslında cehennemi bir cennet olup, cenneti de bir
cehennemdir."101 sözleriyle
bildirildiği gibi, insanlara iyiyi kötü, kötüyü iyi gibi gösterecektir. Onun bu
propagandasının bir sonucu olarak da Hz. İsa (as), Hz. Mehdi (as) ve diğer
salih müminler toplumun büyük bölümü tarafından tanınamayacak ve hatta kötü
bilinecektir.
Deccal,
halkın istediği gibi ve onların nefislerine uygun şekilde davranacağı için
onlar da deccali sevecek ve onun gösterdiği yola uyacaklardır. İnsanların büyük
bir kısmı, deccalin kendilerini iyiliğe çağırdığını sanarak ona tabi olacak ve
asıl tabi olmaları gereken Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'dan da yüz
çevireceklerdir. Hatta onlara cephe alacaklardır. Deccalin sunduğu sahte
propagandalar nefislerine ve çıkarlarına daha uygun olacağı için tercihlerini
Müslümanlar aleyhinde kullanacaklardır.
Önceki
bölümlerde detaylı olarak anlatıldığı gibi, deccalin bu tür propaganda
yöntemlerinden etkilenerek Hz. Mehdi (as)'ın yanından ayrılanlar da olacaktır.
Bu durumu haber veren hadislerden bazıları şöyledir:
Mehdi (as)
ile birlikte mücadele edeceklerdir. Sonra Medine sarsılacak, münafıklarını
içinden atacaktır... Orada halis Müslümanlar kalacak, bilahare Beyt-i Makdis'e
hicret edeceklerdir...102
Kıyamet
kopmaz, ümmetimden bir taife herkes üzerinde hakim olmadıkça. Onlar kendilerini
terk edenlerin terk etmesine aldırmazlar ve kendilerine yardım edene de
aldırmazlar.103
Şunu
da belirtmek gerekir ki, deccal bu eylemleri sırasında açık propaganda
taktikleri kullanabileceği gibi, sinsice telkinler vererek de insanları
yönlendirmeye çalışabilir. Müminler aleyhinde yürüttüğü propaganda
çalışmalarında açıkça müminleri kötülemeye çalışan üsluplar kullanabileceği
gibi, dolaylı olarak onları hedef alan, toplumda yanlış imajlar oluşturacak
üsluplar da kullanabilir. Bu nedenle Müslümanların deccalin her türlü yöntem ve
oyununa karşı son derece dikkatli olmaları gerekir. Deccalin hilelerini anlayıp
onun fitnesinden sakınmak isteyen Müslümanların yapması gereken, tam anlamıyla
Kuran ahlakına uymak ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetini kendilerine rehber
edinmektir. Rabbimiz Kuran'da iman edenlere, "fasıklardan kendilerine
bir haber geldiğinde onu iyice araştırmalarını" bildirmiştir:
Ey iman edenler, eğer bir fasık, size bir haber getirirse, onu
'etraflıca araştırın'. Yoksa cehalet sonucu, bir kavme kötülükte bulunursunuz
da, sonra işlediklerinize pişman olursunuz. (Hucurat Suresi, 6)
Rabbimiz'in
bu emrine uyan Müslümanlar, Allah'ın izniyle, deccalin yalan ve iftiralara
dayalı propagandalarının etkisi altında kalmazlar. Duydukları her haberi,
kendilerine gelen her bilgiyi akıl, vicdan ve Kuran ahlakının ölçüleriyle
değerlendirdiklerinde iyiyi kötüyle, doğruyu yanlışla karıştırmaktan korunmuş
olurlar.
Ahir zaman, din ahlakının gereği olan dürüstlüğün, adaletin, ihtiyaç içinde olanın korunmasının, mazlumların haklarının gözetilmesinin, sadaka vermenin, merhametli ve hoşgörülü olmanın gittikçe azaldığı bir dönemdir. Bu erdemlerin yerini yalan, sahtekarlık, acımasızlık, geçimsizlik, bencillik, saldırganlık almıştır. Yardımsever olmanın bir tür saflık olarak algılandığı, dürüst olmanın gereksiz, merhametli ve yumuşak huylu olmanın garip karşılandığı, adaletin sağlanmadığı, zulmün ve haksızlığın yaygınlaştığı böyle bir ortamda insanlar neyin iyi neyin kötü, neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt etmekte zorlanırlar.
İyi ve kötünün hangi değerlere, hangi kıstaslara göre belirlendiği son derece önemlidir. Eğer insanlar kişisel menfaat ve değer yargılarına göre iyi ve kötüyü belirleyecek olurlarsa bu büyük bir karmaşaya neden olur. Zira insanların gerçek iyiliği bulmaları ancak Kuran ahlakına uygun olarak düşünmeleri ve vicdanlarına uyarak yaşamaları ile mümkündür. Ahir zamanda ise insanların Kuran ahlakından uzaklaşmış olmaları, iyiyle kötüyü karıştırmalarına ve böylece doğru olandan uzaklaşmalarına neden olacaktır.
Ahir zaman, din ahlakının gereği olan dürüstlüğün, adaletin, ihtiyaç içinde olanın korunmasının, mazlumların haklarının gözetilmesinin, sadaka vermenin, merhametli ve hoşgörülü olmanın gittikçe azaldığı bir dönemdir. Bu erdemlerin yerini yalan, sahtekarlık, acımasızlık, geçimsizlik, bencillik, saldırganlık almıştır. Yardımsever olmanın bir tür saflık olarak algılandığı, dürüst olmanın gereksiz, merhametli ve yumuşak huylu olmanın garip karşılandığı, adaletin sağlanmadığı, zulmün ve haksızlığın yaygınlaştığı böyle bir ortamda insanlar neyin iyi neyin kötü, neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt etmekte zorlanırlar.
İyi ve kötünün hangi değerlere, hangi kıstaslara göre belirlendiği son derece önemlidir. Eğer insanlar kişisel menfaat ve değer yargılarına göre iyi ve kötüyü belirleyecek olurlarsa bu büyük bir karmaşaya neden olur. Zira insanların gerçek iyiliği bulmaları ancak Kuran ahlakına uygun olarak düşünmeleri ve vicdanlarına uyarak yaşamaları ile mümkündür. Ahir zamanda ise insanların Kuran ahlakından uzaklaşmış olmaları, iyiyle kötüyü karıştırmalarına ve böylece doğru olandan uzaklaşmalarına neden olacaktır.
Kuşkusuz
ki bu durum deccalin mücadelesinde oldukça önemli bir rol oynayacaktır. Din
ahlakına uygun olmayan sistemlerin ve ideolojilerin ana savunucusu ve
destekleyicisi konumundaki deccal, ahir zamanın bu bozuk ortamından kuvvet
bulacak ve insanların büyük çoğunluğunun kendi telkinleri doğrultusunda hareket
etmesini sağlayacaktır. Bu nedenle, deccalin insanları doğru yoldan ayırmak,
Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın tanınmamasını sağlamak için hangi yöntemlere
başvurabileceğinin deşifre edilmesi son derece önemlidir. Bu bölümde bu
yöntemler ele alınacaktır. Temennimiz, bu bilgilerin insanları Hz. İsa (as)
yeniden dünyaya geldiğinde ve Hz. Mehdi (as) ortaya çıktığında deccalin
aldatmacalarına kapılmaktan alıkoymasıdır.
Deccalin İnsanların Büyük Kısmını Etkisi Altına Alması, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ınTanınmasını Engelleyecektir
"Deccalin
tabileri (ona uyanlar) çoktur. Kendisine birçok kimse
iltihak eder (katılır)."104 hadisiyle haber verildiği
gibi, deccal ortaya çıktığı zaman, kendisine pek çok kişinin uymasını
sağlayacaktır. Bir başka hadiste ise; "Muhakkak ki o, Harem
(Mekke-Medine) ile Beyt-i Mukkaddes dışında yeryüzünün tümüne galip
olacak..."105 sözleriyle bu durum haber verilmiştir.
Ayrıca, mecazi anlatımlar kullanılan bazı hadislerde de deccale çok fazla
sayıda insanın uyacağına ve kurduğu sistemin oldukça güçlü olacağına dair
işaretler yer almaktadır. Bediüzzaman Said Nursi, deccal ile ilgili hadisleri
açıklarken deccalin kurduğu din ahlakına uygun olmayan sistemin büyüklüğüne
dikkat çekmektedir. Bediüzzaman açıklamalarında hadislerdeki işaretlerin, "Deccalin
iktidar ve icraatının büyüklüğünü" ifade ettiğini söylemektedir.
Peygamberimiz (sav)'in hadislerindeki işaretlere göre, materyalist ve ateist
bir dünya oluşturmak isteyen deccal, kendisinin sözde ilahlığını ilan edecek ve
insanların büyük bir kısmını da sahte telkinleri ile aldatacaktır. Deccalin
desteklediği materyalist ve ateist ideolojilerin yalanlarına aldanan insanlar,
din ahlakından uzaklaşacak ve toplumlarda ahlaki çöküntü ve dejenerasyon
başgösterecektir. Bununla birlikte, sayıca az da olsalar Hz. Mehdi (as) ve
beraberindeki müminler deccale karşı büyük bir fikri mücadele içinde
olacaklardır. Deccalin gerçek yüzünün farkında olanların sayıca az olduklarını
Bediüzzaman şu şekilde ifade etmektedir:
Gaybı ancak Allah bilir. Bu hadisin bir tevili şu olmak gerektir
ki: İsa Aleyhisselam'ı nur-u iman (imanın ışığı) ile tanıyan ve tabi olan
cemaat-i ruhaniye-i mücahidinin kemiyeti (cehd eden ruhani cemaatinin sayısı),
deccalin mektepçe ve askerce ilmi ve maddi ordularına nisbeten çok az ve küçük
olmasına işaret ve kinayedir.106
"...
Deccalın mektepçe ve askerce ilmi ve maddi ordularına...": Bediüzzaman
bu sözüyle deccalin destekçisi olan dinsiz güçlerin hem eğitim kadroları, hem
askeri güç, hem de maddi açıdan çok güçlü olacaklarını belirtmektedir.
"...
cemaat-ı ruhaniye-i mücahidinin...": Bediüzzaman
bu ifadeyle Hz. İsa (as) ve ona tabi olan topluluğun deccale karşı fikri bir
mücadele içinde olacağını belirtmektedir. Bu topluluk güzel ahlakı yaymak için
büyük bir çaba sarf edecek, ihlasla Allah yolunda çalışacaktır. Bediüzzaman'ın
burada kullandığı "ruhani" ifadesi ise bu topluluğun samimi iman
etmiş, olayların görünen yönlerinin yanı sıra batıni yönlerini de yaşayan bir
topluluk olduğunu ifade etmektedir.
Bediüzzaman
Said Nursi'nin deccale uyanların sayıca çok olduğunu ve deccalin geniş
imkanlara sahip olacağını ifade eden sözlerinden bir diğeri ise şu şekildedir:
Hazret-i İsa (as)
deccal ile mücadelesi zamanında, on arşın yukarıya atlayıp sonra kılıncıonun
dizine yetiştirebilir derecesinde, vücudca o derece deccalın heykeli Hazret-i
İsa (as)'dan büyüktür, diye meâlinde rivayet var. Demek deccal, Hz. İsa
(as)'dan on, belki yirmi misli yüksek kametli (boylu) olmak lâzım gelir...
Birinci Cihet: Din-i İsevi'nin hakikisini esas tutan İsevi ruhanilerin cemaati ve onlara karşıdinsizliği tervice başlayan (geçerli kılan) cemaat tecessüm (cisim şekline girmek) etseler, bir minare yüksekliğinde bir insanın yanında bir çocuk kadar da olamaz.107
Birinci Cihet: Din-i İsevi'nin hakikisini esas tutan İsevi ruhanilerin cemaati ve onlara karşıdinsizliği tervice başlayan (geçerli kılan) cemaat tecessüm (cisim şekline girmek) etseler, bir minare yüksekliğinde bir insanın yanında bir çocuk kadar da olamaz.107
Bediüzzaman
bu açıklamasıyla Peygamberimiz (sav)'in hadislerindeki işaretler doğrultusunda
deccalin çevresindeki insanların sayısının, Hz. İsa (as)'ı destekleyen
kimselere oranla çok daha fazla olacağını belirtmiştir. Bu açıklamaya göre,
ahir zamanda samimi dindarların sayısı, dinsizliği teşvik eden güçlere oranla
çok daha az olacaktır.
Hadislerde
işaret edildiğine göre, insanların büyük çoğunluğu kimi zaman cehaletten kimi
zaman da dünyevi istek ve tutkuları nedeniyle deccalin sahte telkinlerine
kanacak, onun yalanlarına inanacaklardır. Deccal, ancak imanın insanlara
kazandırdığı anlayış ve kavrayışla tanınabilecek, din ahlakını gereği gibi
yaşamayan insanların deccalin gerçek yüzünü görmeleri pek mümkün olmayacaktır.
Nitekim, büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi de, "...
Halbuki demiştik: Bu dünya tecrübe meydanıdır. Akla kapı açılır, fakat ihtiyarı
elinden alınmaz. Hatta o müthiş deccal dahi çıktığı zaman çokları, hatta
kendisi de bidayeten(ilk başta) deccal olduğunu bilmez. Belki nur-u imanın (imanın ışığı) dikkatiyle, o eşhas-ı ahir zaman (ahir zaman kişileri) tanıyabilir..."108sözüyle
deccalin herkes tarafından hemen tanınamayacağını belirtmektedir.
İnsanların
deccali tanıyamamaları ve onun sözlerine aldanmaları, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi
(as)'ı fark edememelerine neden olacaktır. Deccal, elinde bulundurduğu geniş
imkanlarla toplumun büyük bölümünü etkisi altına alacak, onları istediği
şekilde yönlendirecek ve Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'dan uzak durmalarını
sağlayacaktır.
Deccalin Baskı ve Zulme Dayalı
Uygulamaları, İnsanların Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a Uymalarına Engel
Olacaktır
Hadislerin
işaret ettiği bir diğer bilgi de, önceki bölümlerde vurgulandığı gibi, ahir
zamanda insanları din ahlakından uzaklaştıran deccalin maddi imkanlarının çok
geniş, iktidarının ise güçlü olacağıdır. Deccal bu güç ve imkanı, müminlerle
mücadele etmek için kullanacaktır. Söz konusu bu mücadele ise çok yönlüdür. Deccal,
müminleri manen zayıflatmaya ve yıldırmaya çalışabileceği gibi, fiziksel olarak
da müminler üzerinde baskı uygulayacaktır. Deccalin bu yoğun baskısı,
insanların Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'dan uzak durmalarının en önemli
sebeplerinden biri olacaktır. Nitekim Kuran'da, inkar edenlerin müminlere sözle
ve kötü davranışlarla eziyet vermelerinin yanı sıra, onları fiziksel olarak da
zulme uğratabilecekleri bildirilmiştir:
... Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta
olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz... (Al-i İmran Suresi, 186)
Hani o inkar edenler, seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün
etmek amacıyla, tuzak kuruyorlardı... (Enfal Suresi, 30)
Büyük
İslam alimi Bediüzzaman da sözlerinde deccalin gücünün ve iktidarının şiddete
ve baskıya dayalı olduğunu bildirmektedir:
... Deccal, büyük bir baskı ve büyük bir zulüm ve büyük bir
şiddet ve dehşet ile hak ettiklerinden büyük bir iktidar görünür.109
Deccalin,
İslam dünyasını baskı altına alacağı, salih Müslümanlara zor ve çetin günler
yaşatacağı Bediüzzaman'ın bir başka sözünde ise şu şekilde açıklanmaktadır:
Ahir zamanın süfyan ve deccal gibi nifak (iki yüzlülük) ve
zındıka (inkarcılar) başına geçecek eşhas-ı müdhişe-i muzırraları (zarar veren
dehşetli şahısları) ... beşerin hırs ve şikakından (iki yüzlülüğünden) istifade
ederek az bir kuvvetle nev-i beşeri (insanları) herc-ü merc (darmadağın) eder
ve koca Alem-i İslam'ı esaret altına alır.110
"Ahir
zamanın süfyan ve deccal gibi nifak ve zındıka başına geçecek eşhas-ı müdhişe-i
muzırraları...": Deccal
ve süfyan (hadislerde
ahir zamanda İslam dünyası içerisinde ortaya çıkacağı ve Hz. Mehdi (as)'a karşı
mücadele edeceği bildirilen ve süfyan-ı deccal olarak anılan negatif güç)
gibi insanlara zarar veren, onları kötülüğe yönelten ahir zaman şahısları bu
dönemde, inkarcıları ve münafıkları Müslümanların aleyhinde birleştirecek ve
onların önderliğini yapacaklardır.
"...
beşerin hırs ve şikakından (ikiyüzlülüğünden) istifade
ederek az bir kuvvetle nev-i beşeri (insanları) herc-ü
merc (darmadağın) eder
ve koca Alem-i İslam'ı esaret altına alır...": Deccal,
insanları haktan uzaklaştırmak için onların hırslarından ve ikiyüzlülüklerinden
faydalanacaktır. Bu yolla yeryüzünde kargaşaya ve fitnelere neden olacaktır. Bu
durumdan en çok etkilenen kitle ise İslam dünyası olacaktır. Deccal, özellikle
Müslümanları hedef alacak ve onlar üzerinde baskı ve şiddet uygulayacaktır.
Hiç
şüphesiz Allah'a teslim olup tevekkül edenler, Allah'ın izniyle, başlarına
isabet eden her olayın Allah'ın takdiriyle gerçekleştiğini ve bunda çok büyük
hayırlar olduğunu bilirler. İmanları ve tevekkülleri, içinde bulundukları
şartlar ne olursa olsun güven duygusu içinde olmalarını sağlar.
Allah'a
tevekkül etmeyen, Allah'tan gereği gibi korkup sakınmayan insanlar için ise
deccalin oluşturacağı bu ortam bu kimselerin tedirginlik duyup korkuya
kapılmalarına neden olacaktır. Söz konusu insanlar, böyle bir baskı ortamı
karşısında deccalin şiddetinden korkarak, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'dan
uzak duracak olabilirler. "Eğer Hz. İsa (as) ve Hz.
Mehdi (as) ile birlikte hareket edersek, deccalin şiddetini üzerimize
çekeriz" şeklinde
yersiz bir korkuya kapılabilirler. Hatta bu insanlar sadece kendileri onlardan
uzak kalmakla yetinmeyip, yakınlarını ve çocuklarını da Hz. İsa (as)'dan ve Hz.
Mehdi (as)'dan uzak tutmaya çalışabilirler. Deccalin aldatmacası ile din
ahlakından uzaklaşan ve samimi dindarlara karşı olan insanların baskısından
korkabilirler.
Tarih
boyunca yaşamış olan toplumlarda insanların baskı ve zulümden korkarak,
elçilere uymaktan ve hak dini yaşamaktan çekindikleri Kuran'da da haber verilen
bir durumdur. Oysa bu son derece yersiz bir korkudur. Çünkü Allah, yalnızca
Kendisi'nden korkup sakınan, Kendisi'ne güvenip tevekkül eden kullarını korur
ve inşaAllah onları başarıya eriştirir. Bu gerçek Kuran'da şu şekilde haber
verilmiştir:
Elçilerini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. Öyle ki onu
(hak din olan İslam'ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır; müşrikler hoş
görmese bile. (Saff Suresi, 9)
Deccal Hakkı Batıl, Batılı Hak Göstererek
Hz. İsa (as)'ın ve Hz. Mehdi (as)'ın Tanınmasını Engelleyecektir
Deccal
kelimesinin sözlük anlamlarından biri de "hak ile batılı
karıştıran, sözü süsleyip batılı hak gösteren"dir.
Deccalin doğruyu yanlış, yanlışı doğru; iyiyi kötü, kötüyü iyi gösterdiğine
işaret eden hadislerden bazıları şu şekildedir:
Sonra deccal çıkacak,
beraberinde bir ırmak ve bir ateş bulunacaktır. (Onu inkar edip) Ateşine
düşenin sevabı vacip olacak, (ona iman edip) ırmağına düşenin ise günahı vacip
olacaktır.111
Şüphesiz
beraberinde bir cennet ve bir cehennem (diye isimlendirdiği iki ırmak)
bulunması da onun fitnesidir. Aslında cehennemi bir cennet olup, cenneti de bir
cehennemdir...112
Hadislerde
de belirtildiği gibi, deccalin insanlara iyi olarak tanıttığı değerler aslında
onların kötülüklerine ve hatta felaketlerine neden olacak şeylerdir; onlara
kötü gibi gösterdiği değerler ise aslında onların iyiliklerine ve menfaatlerine
olan şeylerdir. Ne var ki insanların büyük bir kısmı, olayları Kuran ahlakına
ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetine göre değerlendirmedikleri için, deccalin
kendilerini iyiliğe çağırdığını sanarak ona tabi olacak ve asıl tabi olmaları
gerekenlerden de yüz çevireceklerdir. Bunun ne kadar büyük bir hata olduğunu
ise, deccalin oluşturduğu zulüm ortamı sayesinde anlayacaklardır. Bu nedenledir
ki, Peygamberimiz (sav) insanları uyarmış ve onların deccalin kötü olarak
gösterdiği şeyin iyi olduğunu bilerek hareket etmeleri gerektiğini
bildirmiştir:
Deccal
çıkar. Beraberinde su ve ateş vardır. İnsanların su olarak gördüğü yakıcı bir
ateştir. İnsanların ateş olarak gördükleri de soğuk ve tatlı bir sudur. Sizden
her kim bunu idrak ederse ateşi tercih etsin; kendini ateşe atsın.
Aslında o tatlı ve güzel bir sudur.113
Elbette
deccalin bu hilesini en fazla kullanacağı konu ise, kendince salih müminleri
kötülemesi olacaktır. Hz. İsa (as), Rabbimiz'in Kuran'da övgüyle bahsettiği,
dünyada ve ahirette seçkin kılınanlardan olduğunu bildirdiği kutlu bir
peygamberdir. Hz. Mehdi (as) ise, adaleti, dürüstlüğü, sabrı, tevazusu,
cesareti, güvenilirliği, şefkati, merhameti gibi üstün ahlak özellikleri ile
tüm insanlara örnek olan çok mübarek bir şahıstır. Ancak tüm bunlara rağmen,
hadislerde işaret edildiğine göre deccal, bu mübarek insanları ve yaptıkları
hayırlı işleri kötü gibi göstermeye çalışacaktır. İnsanları Hz. İsa (as)'a ve
Hz. Mehdi (as)'a uymaktan alıkoyabilmek için aleyhlerinde olumsuz faaliyetlerde
bulunacaktır. Kuran ahlakını yeterince bilmeyen ya da tam anlamıyla yaşamayan
insanlar, farkında olmadan deccalin aleyhte yürüteceği bu propagandaların
etkisi altında kalabilir, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) hakkında asılsız ve
yanlış düşüncelere kapılabilirler.
Deccal
bu sonuca ulaşabilmek için, Hz. Mehdi (as)'ın yanında bulunmuş, ancak
münafıkane bir tavır göstererek onun yanından ayrılmış kişilerle de iş birliği
yapabilir. Nitekim münafık karaktere sahip kişilerin, müminlerin aleyhine
faaliyette bulunmak için inkar edenlerle iş birliği yaptıkları Kuran'da da
bildirilen bir durumdur. Hz. Muhammed (sav) dönemindeki münafıklar,
Peygamberimiz (sav) gibi üstün ahlaklı mübarek bir insanla birarada
bulunmalarına rağmen onun yanından ayrılmış ve inananların aleyhine
inkarcılarla iş birliği içerisine girmişlerdir. Ayette bu kişilerin durumu şu
şekilde haber verilmiştir:
Zarar vermek, inkarı (pekiştirmek), müminlerin arasını ayırmak
ve daha önce Allah'a ve elçisine karşı savaşanı gözlemek için mescid edinenler
ve, "Biz iyilikten başka bir şey istemedik" diye yemin edenler (var
ya,) Allah onların şüphesiz yalancı olduklarına şahitlik etmektedir. (Tevbe Suresi, 107)
Bu
kişilerin dikkat çekici özelliklerden biri de böylesine çirkin bir tutum
içerisindeyken dahi "iyilik yapmak amacında oldukları" yalanını
söyleyebilmeleridir. Hadislerde işaret edildiğine göre, deccal de tıpkı bu
münafık karakterli insanlar gibi, yeryüzünde kötülüğü yaygınlaştırmayı
hedeflemesine rağmen insanların iyiliğini istediğini öne sürecektir. Şüphesiz
bu büyük bir yalandır. Samimi olarak iman edenlerin, deccalin din ahlakından
uzak bir hayata, ahlaksızlığa ve kötülüğe olan bu çirkin davetine karşı
vereceği cevap ise açıktır. Ayette şöyle bildirilmiştir:
De ki: "Bize yararı ve zararı olmayan Allah'tan başka
şeylere mi tapalım? Allah bizi hidayete erdirdikten sonra, şeytanların
ayartarak yerde şaşkınca bıraktıkları, arkadaşlarının da: "Doğru yola, bize
gel" diye kendisini çağırdığı kimse gibi topuklarımız üzerinde gerisin
geri mi döndürülelim?" De ki: "Hiç şüphesiz Allah'ın yolu, asıl
yoldur. Ve biz alemlerin Rabbine (kendimizi) teslim etmekle emrolunduk." (Enam Suresi, 71)
Deccal, İyiliklerini İstiyor Gibi Görünerek İnsanların Hz. İsa
(as) ve Hz. Mehdi (as)'a Uymalarını Engelleyecektir
Önceki
bölümde de anlatıldığı gibi deccal, hakkı batıl, batılı ise hak göstererek
gerçek yüzünü insanlardan saklayacak ve bu yolla Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi
(as)'ın tanınmasına engel olacaktır. Peygamberimiz (sav)'in hadislerindeki
işaretlere göre, deccal kendisini insanlara, onların zarara uğramalarını
engellemeye ve onları tehlikelerden korumaya çalışıyor gibi gösterecektir.
Kuran ahlakını yaşamayan ve kişisel menfaatlerine zarar gelmemesini herşeyden
önemli sayan pek çok insan da deccalin bu aldatmacasına kanacaktır. Deccalin bu
hileli yöntemi sonucunda pek çok insan, kendilerini asıl olarak kurtuluşa
ulaştıracak olanın deccal olduğuna inanacak, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'dan
yüz çevireceklerdir.
Oysaki
inkarcıların, insanları kendi taraflarına çekebilmek ve onları müminlerden
uzaklaştırabilmek için böyle bir yöntem kullandıkları Kuran'da da haber
verilmiştir. Örneğin Firavun, tüm acımasızlığına ve mazlum halka yaptığı tüm
zulme rağmen, gerçekte onların iyiliklerini düşünüyor ve onları korumak istiyormuş
gibi görünmeye çalışmıştır. Bu amaçla insanlara, Hz. Musa (as)'ın çağırdığı
yolun onlara zarar vereceğini, kendisinin ise bu zararı engellemek istediği
telkininde bulunmuştur. Firavun'un bu amaçla halkına yaptığı konuşmalar ve
söylediği yalanlar Kuran ayetlerinde şöyle haber verilmiştir:
Firavun dedi ki: "Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim de o
(gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın. Çünkü ben, sizin
dininizi değiştirmesinden ya da yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum." (Mümin Suresi, 26)
... Firavun dedi ki: "Ben, size yalnızca gördüğümü (kendi
görüşümü) gösteriyorum ve ben sizi
doğru yoldan da başkasına yöneltmiyorum." (Mümin Suresi, 29)
Dediler ki: "Bunlar herhalde iki sihirbazdır, sizi
sihirleriyle yurdunuzdan sürüp-çıkarmak ve örnek olarak tutturduğunuz yolunuzu
(dininizi) yok etmek istemektedirler." (Taha Suresi, 63)
Peygamberimiz
(sav)'in hadislerinde bildirildiğine göre ahir zamanda deccal de, tıpkı
Firavun'un toplumunu aldatmaya çalışması gibi, kendisinin insanları doğru yola
iletmeye çalıştığını söyleyecektir. İnsanların büyük çoğunluğunu gerçekte
onları felaketlerden korumaya çalıştığını iddia ederek aldatacaktır.
Ancak,
deccalin insanları çağırdığı yol hiç şüphesiz çıkmaz bir yoldur ve onları
kurtuluşa değil büyük bir felaket ve azaba yöneltir. Deccalin kayıp ve zarar
gibi gösterdiği şeyler, müminler için büyük bir kazanç ve Allah'ın izniyle
hayırdır.
Firavun'un,
yakın çevresinin, ona uyanların ve geçmişte benzer tavrı sergileyenlerin
uğradığı son ise, Kuran ahlakına karşı mücadele edenler için büyük bir
ibrettir:
Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi
Allah'ın ayetlerini inkar ettiler de, Allah da onları günahlarından dolayı
yakalayıverdi. Şüphesiz, Allah, en büyük kuvvet sahibidir, sonuçlandırması pek
şiddetlidir. (Enfal Suresi, 52)
Deccalin, Nefislerine Hitap Ederek
İnsanları Etkisi Altına Alması, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın Tanınmasını
Engelleyecektir
Deccalin
insanları aldatmakta kullandığı yöntemlerden biri de onların "nefislerine ve hevalarına hitap etmesi"dir.
Allah, Kuran'da nefsin insanı kötülüğe sürüklediğini bildirmiş ve insanlara
vicdanlarına uygun hareket etmelerini emretmiştir:
... Çünkü gerçekten nefis,
-Rabbim'in kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz,
benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir. (Yusuf Suresi, 53)
Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene', sonra ona fücurunu
(sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). Onu
arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla,
günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır. (Şems Suresi, 7-10)
Bu
nedenle müminler, her zaman vicdanlarının sesine göre hareket eder ve
nefislerini temizleyip arındırmak için çaba gösterirler. Allah'tan gereği gibi
korkmayan insanlar ise nefislerinin isteklerine göre hareket etmekten
çekinmezler. Oysa nefsin yönlendirmesiyle hareket etmek insanlara sıkıntı ve
zorluk getirir. Çünkü nefis insanları yalan söylemeye, bencilliğe,
acımasızlığa, kıskançlığa, kibirli davranmaya, adaletsizliğe, merhametsizliğe,
sevgisizliğe, şirke ve hatta inkara yöneltebilir. Geçmişte gönderilmiş
peygamberlere de pek çok insan bu nedenle itaat etmemiş, peygamberlerin onları
davet ettiği yol bu insanların nefislerine zor gelmiştir. Bu gerçeği Allah bir
ayette şu şekilde bildirmektedir:
Yahut: "Onda bir delilik var" mı diyorlar? Hayır, o, onlara hak
ile gelmiş bulunmaktadır ve onların çoğu hakkı çirkin karşılıyorlar. (Müminun Suresi, 70)
Peygamberimiz
(sav)'in hadislerde işaret ettiğine göre, ahir zamanda deccal de insanların bu
yönünü kullanacak ve bu yolla kendisine taraftar toplamaya çalışacaktır.
İnsanların nefislerine hitap ederek onları dilediği gibi yönlendirebilecektir.
Ahir zamanda insanların büyük çoğunluğunun din ahlakından uzaklaşmış olduğu da
göz önünde bulundurulursa, deccalin insanların nefislerine uygun hareket
etmesinin nasıl bir sonuç meydana getirebileceği daha iyi anlaşılacaktır.
Deccal, insanların sadece kendi menfaatlerini düşünecekleri, kendi çıkarları
için adaletsizlik yapabilecekleri, yalan söyleyebilecekleri, zayıf ve güçsüz
olanları diledikleri gibi ezebilecekleri, dünyevi güzellikleri hırsla
tüketebilecekleri ortamlar meydana getirecektir. Dahası çeşitli mazeretlerle
insanlara bunların hepsini sözde meşru ve makul gösterecektir. Gayri meşru
ilişkilere, içkiye, uyuşturucuya, dejenere bir hayata özendirerek bu
ahlaksızlıklara eğilimi olan insanları istediği şekilde yönlendirecektir.
Böylece, din ahlakından uzak insanlar Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın
kendilerini çağırdığı hak yola uymaktansa, deccalin kendilerini yönlendirdiği
kötülüklerin peşinden gideceklerdir.
Oysaki
insanların yalnızca nefisleri doğrultusunda hareket etmeleri, tüm insanlığa
büyük bela ve felaket getirecek bir sistemi de beraberinde getirir. Rabbimiz
Kuran'da, insanların heva ve heveslerine yani nefislerine uymaları durumunda
herşeyin bozulmaya uğrayacağını bildirmiştir:
Eğer hak,
onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olsaydı hiç tartışmasız, gökler, yer
ve bunların içinde olan herkes (ve herşey) bozulmaya uğrardı. Hayır, Biz
onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi
zikirlerinden yüz çeviriyorlar. (Müminun Suresi, 71)
Gönderilen
tüm elçiler ise insanları heva ve heveslerinden sakınmaya ve yalnızca Allah'ı
razı edecek güzel davranışlarda bulunmaya çağırmışlardır. Ayette
peygamberlerin, toplumun hevalarına uymayacakları şöyle bildirilmiştir:
De ki: "Ben, sizin Allah'tan başka tapmakta olduklarınıza
tapmaktan nehyedildim." De ki: "Ben sizin heva (istek ve
tutku)larınıza uymam; yoksa bu durumda ben şaşırıp sapmış ve doğru yolu
bulmamışlardan olurum." (Enam Suresi, 56)
Hz.
İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) da geldiklerinde, din ahlakından uzaklaşmış olan
insanların isteklerine, amaçlarına ve taleplerine göre değil, yalnızca Allah'ın
rızasına uygun olarak davranacaklardır. Kuran'da "Gerçekten
sen onları dosdoğru olan bir yola çağırıyorsun. Ancak ahirete inanmayanlar,
şüphesiz yoldan sapanlardır." (Müminun Suresi, 73-74) ayetleriyle
buyurulduğu gibi, bu mübarek şahısların insanları çağırdığı yol doğru olan
yoldur. Ancak insanların büyük çoğunluğu bu mübarek şahısların üstünlüklerini
vicdanen kavrayacakları halde, nefislerinin etkisinde kalarak bu durumu
anlamazlıktan gelecek ve deccalin kendilerini çağırdığı menfaatlerin peşi sıra
gideceklerdir. Hz. İsa (as)'ı ve Hz. Mehdi (as)'ı kabul etmemek, onlara destek
olmamak ve onlardan uzak durabilmek için ise çeşitli bahanelerin ardına
sığınacaklardır. Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a uymamak için bahane arayan bu
gibi insanların yardımcısı ise yine deccal olacaktır. Deccal, aradıkları
bahaneleri insanlara hazır olarak sunacak, onlara bu durumu daha da kolaylaştıracaktır.
İnsanların isteklerine ve onların nefislerine uygun şekilde davranacağı için
nefisler deccali sevecek ve onun sunduğu bahanelere severek uyacaklardır.
Deccali nefsen sevecekleri için, ahlaken sevmeye gerek duymayacak ve asıl tabi
olmaları gereken Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'dan yüz çevireceklerdir.
Deccal, İnsanlara
Vesveseler Vererek Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ınTanınmasını Engelleyecektir
Hadislerde
bildirildiğine göre, deccalin hilelerinden biri de insanlara sinsice vesveseler
vermesi, bu yolla onların akıllarını karıştırmasıdır. Deccal, insanların yersiz
şüpheler duymalarını ve bu nedenle de Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)
geldiklerinde onlara uymakta tereddüte kapılmalarını sağlayacaktır. Oysa Hz.
İsa (as), Rabbimiz'in Katında seçkin ve onurlu kılınmış mübarek bir
peygamberdir. Güçlü Allah korkusu ve derin imanının nuruyla, görenlerin diğer
insanlara kıyasla çok üstün bir şahısla karşı karşıya olduklarını anlayacakları
kutlu bir peygamberdir. Samimiyetle bakanların onu tanımak konusunda
kalplerinde Allah'ın izniyle hiçbir şüphe oluşmayacaktır. Hz. Mehdi (as) ise,
Allah'ın ahir zamanda insanların hidayetine vesile olmakla şereflendirdiği çok
üstün ahlaklı ve mübarek bir kimse ve tüm insanlar için bir hidayet önderidir.
Gördüklerini vicdanıyla değerlendiren her insan, Allah'ın dilemesiyle Hz. Mehdi
(as)'ın Rabbimiz'in özel olarak görevlendirdiği kutlu bir insan olduğunun
farkına varacaktır. Buna rağmen derin imana sahip olmayan, Allah'tan gereği
gibi korkmayan ya da münafıkane bir karakter taşıyan kimseler ise, deccalin ve
taraftarlarının vereceği vesveselerin de etkisiyle, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi
(as)'ı tanıyamayacak, bu mübarek insanların yanında yer almakta tereddüt
edeceklerdir.
Peygamberimiz
(sav)'in hadislerinde deccalin insanları vesvese ve şüpheye düşürerek
kandıracağı şu şekilde haber verilmiştir:
Her kim
deccalin çıktığını işitirse ondan uzaklaşsın. Allah'a yemin olsun ki kişi
kendini mümin zannederek (kendine güven içerisinde) onun yanına gider ve
deccalin şüphelendirmesiyle onu takip eder.114
Deccalin
çıktığını işittiğinizde ondan kaçınız. Çünkü bir adam onu reddetmek niyetiyle
yanına gelir, fakat ona tabi olup kalır. Zira deccal ile beraber kalpleri
vesveselendiren çok şeyler vardır.115
Peygamber
Efendimiz (sav) Müslümanları deccalin özellikle bu yönüne karşı uyarmıştır.
Deccalin söz konusu özelliği, şeytanın sapkın karakteri ile büyük bir benzerlik
göstermektedir. Allah, şeytanın insanları vesvese ve kuruntularla aldatmaya
çalıştığını Kuran'da şöyle haber vermiştir:
"Onları -ne olursa olsun- şaşırtıp-saptıracağım, en
olmadık kuruntulara düşüreceğim... (Nisa Suresi, 119)
(Şeytan) Onlara vaatler ediyor, onları en olmadık kuruntulara
düşürüyor... (Nisa Suresi, 120)
Ayetin devamında ise Allah "... Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan
başka bir şey vaat etmez." (Nisa Suresi, 120) şeklinde
bildirerek şeytanın verdiği bu kuruntu ve vesveselerin yalnızca boş bir
aldanıştan ibaret olduğunu bildirmiştir.
Şeytan
gibi, deccalin insanlara verdiği vaatler ve kalplerine düşürdüğü kuruntu ve
vesveseler de aynı şekilde geçersiz ve asılsızdır. Buna rağmen insanların bir
kısmı, şeytanın sahte telkinlerine kulak verdikleri gibi, deccalin verdiği
vesveseleri de dinleyecek ve doğru yoldan yüz çevireceklerdir. Kuran'da,
şeytanın verdiği kuruntulara aldanarak salih müminlerle dost olmayan, onları
desteklemekten ve onlarla birlikte olmaktan kaçınan insanların durumu ve bu
tavırlarından dolayı ahirette duyacakları pişmanlık şöyle bildirilmiştir:
(Münafıklar) Onlara seslenirler: "Biz sizlerle birlikte
değil miydik?" Derler ki: "Evet, ancak siz kendinizi fitneye
düşürdünüz, (Müslümanları acıların ve yıkımların sarmasını) gözetip-beklediniz, (Allah'a ve İslam'a karşı) kuşkulara
kapıldınız. Sizleri kuruntular yanıltıp-aldattı. Sonunda Allah'ın emri (olan
ölüm) geliverdi; ve o aldaltıcı da sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak,
hatta masumca sizden görünerek) aldatmış oldu." (Hadid Suresi, 14)
Ayette
de haber verildiği gibi, bu kimseler şeytanın aldatmacalarına uymuş ve samimi
müminlerin doğru yolda olduklarından, Allah'ın onları muhakkak üstün
kılacağından kuşkuya kapılmışlardır. Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde Hz.
İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) ortaya çıktığında da, benzer ahlaka sahip olan
insanların deccalin etkisiyle onların hak yoldaki fikri mücadelelerinden
kuşkuya kapılıp, onlara şüphe ile yaklaşacaklarına işaret edilmektedir.
Deccalin,
insanların Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a karşı kuşkuyla yaklaşmaları için
vereceği kuruntular ise çok çeşitli olacaktır. Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a
uydukları takdirde menfaatlerinin zarar göreceği, kurulu düzenlerinin
bozulacağı, birtakım maddi kayıplara uğrayabilecekleri ya da toplumun baskısına
maruz kalacakları ve tepkisini çekebilecekleri gibi endişelere kapılmalarını
sağlayacaktır. Deccalin özelliği, insanların tedirginlik duyabilecekleri
konuları sinsice kullanması ve bu yolla onları dilediği gibi
yönlendirebilmesidir. Kuran'da geçmiş dönemlerde de toplumların, peygamberlerin
tebliğ ettikleri hak dine karşı şüphe duydukları, akıl dışı kuşkular ve
tereddütler nedeniyle onlardan yüz çevirdikleri haber verilmiştir. Bir ayette
şöyle buyrulmuştur:
Dediler ki: "Ey Salih, bundan önce sen içimizde kendisinden
(iyilikler ve yararlılıklar) umulan biriydin. Atalarımızın taptığı şeylere
tapmaktan sen bizi engelleyecek misin? Doğrusu
biz, senin bizi davet ettiğin şeyden kuşku verici bir tereddüt içindeyiz."(Hud Suresi, 62)
Samimi
olarak Allah'a iman eden müminler ise, Allah'ın izniyle, şeytanın kuruntularına
hiçbir zaman kulak vermeyecekleri gibi, deccalin yalanlarından, hilelerinden ve
sahte telkinlerinden de hiçbir şekilde etkilenmezler. Onlar Allah'a ve elçisine
iman eder, Rabbimiz'e tam bir teslimiyetle teslim olurlar. Salih müminlerin bu
güzel ahlakı Kuran'da şöyle övülmüştür:
Mümin olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah'a ve
Resulü'ne iman ettiler, sonra
hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah
yolunda mallarıyla ve canlarıyla mücadele ettiler. İşte onlar, sadık (doğru)
olanların ta kendileridir. (Hucurat Suresi, 15)
Deccal, İnsanların Kibir ve Kıskançlık
Duygularını Kullanarak Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ı Tanımalarına Engel
Olacaktır
Kibir
ve enaniyet, insanların vicdanlarına uymalarına ve doğruyu görmelerine engel
olan önemli bir ahlak bozukluğudur. Allah Kuran'da insanlara kibirden ve
Rabbimiz'e karşı büyüklenmekten sakınmalarını emretmiştir.
Kibir,
aynı zamanda şeytanın da en belirgin özelliklerinden biridir. Kuran'da şeytanın
akılsızca kibirlenmesi şöyle bildirilmiştir:
(Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten
alıkoyan neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten
yarattın, onu ise çamurdan yarattın." (Araf Suresi, 12)
Şeytan
çarpık mantık örgüsüne göre kendisini, insandan daha üstün görmüş, bu nedenle
de Allah'ın emrine itaat etmeyerek insana secde etmemiştir.
Şeytanın
kibiri onu hem doğruyu görmekten hem de Rabbimiz'e itaat etmekten alıkoymuştur.
Şeytanın bu kötü ahlakı, Kuran ahlakını yaşamayan ve münafıkane karakter
gösteren insanlarda da ortaya çıkabilir. Bu insanların kibirleri, en belirgin
olarak, gönderilmiş olan elçilere itaat etmeleri gerektiği durumlarda ortaya
çıkabilir. Kapıldıkları büyüklük duygusu, bu gibi insanların tarih boyunca
elçilerin üstün ahlaklarını takdir etmelerini ve çağrıldıkları doğru yola
uymalarını engellemiştir. Akıl ve mantık dışı bahaneler öne sürerek,
peygamberlere uymaktan kaçınmışlardır. Çünkü kibirli bir insan için,
kendisinden başka bir insanın üstünlüğünü kabul etmek nefsinin en çok
zorlanacağı konulardan biridir. Kuran'da tarih boyunca pek çok insanın
kendilerini doğru yola çağıran elçilere uymamak için "onların da kendileri
gibi insanlar oldukları" bahanesini öne sürerek haktan yüz çevirdikleri
bildirilmiştir. Allah Kuran'da bu insanların sapkın mantık örgülerini şu
şekilde haber vermiştir:
Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan
şey, onların: "Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?"
demelerinden başkası değildir. De ki:
"Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı,
Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik." (İsra
Suresi, 94-95)
Şeytanın
telkinleriyle kibir ve büyüklük hissine kapılan insanlar için, kendileri gibi
beşer olan birine tabi olmak, onun getirdiği doğrulara uymak nefislerine çok
ağır gelen bir durumdur. Onların cahilce kıstaslarına göre, sözüne uymaları
gereken kişi, zenginlik, makam, mevki ya da itibar gibi dünyevi özellikler
açısından kendilerinden daha üstün biri olmalıdır. Oysa Kuran ahlakına göre bir
insanı üstün kılan yönü takvasıdır. Bir kişi, imanı, Allah korkusu, samimiyeti,
adaleti, dürüstlüğü, sabrı, merhameti ya da sadakati gibi güzel ahlak
özelliklerine göre değerlidir veya üstündür. Peygamberler ise Allah Katında
seçkin ve onurlu olan, Rabbimiz'in tüm insanlara ahlaklarını ve tavırlarını
örnek kıldığı çok mübarek insanlardır. Dolayısıyla Rabbimiz'in kulları için
seçip beğenmiş olduğu böyle mübarek insanlara tabi olup onların yolunu izlemek
müminler için büyük bir lütuftur. Ancak tarih boyunca kibirleri nedeniyle
Rabbimiz'in bu lütfunu takdir edememiş olan insanlar gibi, ahir zamanda aynı
yanılgıya kapılan kişiler de deccalin etkisiyle Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi
(as)'a karşı aynı büyüklük hisleriyle hareket edeceklerdir. Kibirleri nedeniyle
onları takdir etmekten ve onlara tabi olmaktan kaçınacaklardır. Vicdanen
kavradıkları halde onlara destek olmayacak ve belki de bu mübarek insanları
tanıdıkları halde bu durumu anlamazlıktan geleceklerdir. (Doğrusunu Allah
bilir).
Kibirli
insanların bir diğer kötü özellikleri de kıskanç olmalarıdır. Kuran'da nefsin
bir kötülüğü ve sakınılması gereken bir özellik olarak bildirilen kıskançlık,
tarih boyunca pek çok insanın gönderilen elçilere uymalarına engel olmuştur.
Kuran'da insanların, peygamberlere indirileni kıskandıkları için bu mübarek
şahıslara karşı çıktıkları şöyle haber verilmiştir:
Allah'ın kullarından, dilediğine Kendi fazlından (peygamberliği)
indirmesini 'kıskanarak ve hakka baş kaldırarak' Allah'ın indirdiklerini
tanımamakla, nefislerini ne kötü şeye karşılık sattılar. Böylelikle
gazab üstüne gazaba uğradılar. Kafirler için alçaltıcı bir azap vardır. (Bakara
Suresi, 90)
Hadislerde
deccalin de ahir zamanda insanların kibir ve kıskançlık duygularını
kışkırtarak, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a uymalarını engellemeye
çalışacağına yönelik işaret yer almaktadır. Deccalin bu telkinlerinden
etkilenen insanlar, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a tabi olmanın kendi sözde
azametlerini ve kibirlerini kıracağını düşündükleri için bundan kaçınacak ve bu
nedenle Hz. İsa (as)'ı ve Hz. Mehdi (as)'ı tanımazlıktan geleceklerdir. Bu
kişiler gördükleri alametlerden, yaşanılan olaylardan, Hz. İsa (as) ve Hz.
Mehdi (as)'da tecelli eden akıl, feraset, basiret ve güzel ahlaktan onların
kendilerini kurtuluşa davet ettiklerini anladıkları halde anlamazlıktan
geleceklerdir. (Doğrusunu Allah bilir).
İnsanların
vicdanlarıyla doğruyu gördükleri halde, sırf büyüklenmeleri nedeniyle doğru
olandan yüz çevirdikleri Kuran'da da bildirilen bir durumdur:
Vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla
bunları inkar ettiler. Artık sen,
bozguncuların nasıl bir sona uğratıldıklarına bir bak. (Neml
Suresi, 14)
Samimi
müminler ise, vicdanlarıyla ve imanlarının kendilerine kazandırdığı anlayış
gücüyle Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ı Allah'ın izniyle hemen tanıyacak ve
onlara gönülden bir sevgi ve saygıyla bağlanacaklardır.
Deccalin Maddi Çıkar Sunarak Kendisine
Taraftar Toplaması, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın Tanınmasını
Engelleyecektir
Kuran
ahlakını yaşamayan insanlar için dünya hayatına yönelik menfaatler büyük önem
taşır. Dünyanın geçici bir mekan olduğunu, ölümle birlikte dünyada sahip
oldukları herşeyi geride bırakacaklarını ve ahirette sorguya çekileceklerini
düşünmedikleri için daha çok mal ve servet edinmeye büyük önem verirler.
Servetlerini artıracaklarını ve daha iyi bir mevki kazanacaklarını düşündüklerinde
ise yanlış olduğu halde pek çok şeyi göze alabilirler. Böyle bir durumda
herhangi bir haksızlığa veya adaletsizliğe neden olmalarını önemsemeyebilirler.
Bazı insanların mala ve dünya hayatına olan bu hırslı tutkuları Kuran'da şöyle
haber verilmiştir:
Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe,
salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara
'süslü ve çekici' kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak
güzel yer Allah Katında olandır. (Al-i İmran Suresi, 14)
Kuran
ahlakını yaşamayan insanlar için kendi hırsları gibi, başkalarının toplumdaki
konumları ve maddi imkanları da son derece önemlidir. Bu ahlaktaki insanlar,
maddi imkanları olan, güç ve itibar sahibi kimselere karşı saygı ve hayranlık
duyarlar. Bu kimselerin kendilerine arzu ettikleri koşulları sağlayacağını
düşündüklerinde ise, bu kişilerin ahlaklarını hiç düşünmeden onlara tabi
olabilir, onların isteklerine uygun şekilde hareket edebilirler. Sırf zengin
olduğu için bir insanla dost olabilir, maddi olanakları nedeniyle kayıtsız
şartsız onu dost edinebilirler. Gücün kendilerine de fayda sağlayacağına
inanarak, yanlış bile olsa hep onlardan yana tavır alırlar. Bu kişilerin kötü
özellikleri, ahlaki bozuklukları, dejenere yaşamları, çarpık ilişkileri,
acımasızlıkları, zalimlikleri ise çoğunlukla göz ardı edilir. Pek çok dünya
ülkesinde dejenerasyonun öncüsü olmalarına rağmen zengin olan insanların toplum
tarafından kabul görmesinin temelinde de bu gerçek vardır.
Bu
çarpık bakış açısı, sırf bu özelliklerinden dolayı bazı varlıklı kimselerin
toplumda söz sahibi olmalarına sebep olur. Öyle ki, söyledikleri gerçeği
yansıtmasa ya da tavsiyeleri yanlış da olsa toplumun önemli bir kesimi bu
kişilerin telkinleriyle yönlendirilebilir. Nitekim pek çok toplumda söz konusu
kişiler, toplumu din ahlakından uzaklaştıran telkinlerde bulunduklarında, güzel
ve temiz ahlaklı insanları iftiralarıyla kötülediklerinde bazı insanlar bunun
etkisi altında kalırlar. Elbette burada yanlış olan, varlıklı bir insanın öğütlerine
uyulması değildir. Önemli olan kişinin verdiği telkinin içeriğidir, toplumu
neye yönlendirmeyi hedeflediğidir. Bir kişi insanlara din ahlakına uygun
olmayan telkinlerde bulunuyor, onları dejenere bir hayata yönlendiriyor ve
yalnızca zengin olduğu için, sahip olduğu maddi imkanlara duyulan hayranlık
nedeniyle bu durum doğal karşılanıyorsa, yanlış olan budur.
Peygamberimiz
(sav)'in hadislerindeki işaretlere göre, pek çok toplumda hakim olan bu çarpık
bakış açısını deccal de kendi hedeflerine ulaşabilmek için kullanacaktır. Zira
deccalin hadislerde bildirilen özelliklerinden biri de insanları, menfaatlerine
hitap eden vaatlerle kandırmaya çalışmasıdır. Peygamberimiz (sav)'in, deccalin
bu özelliğine dikkat çeken hadislerinden bazıları şöyledir:
Beraberinde
ekmek ve et dağları, su nehirleri olacak...116
Beraberinde
çorbadan bir dağ, soğumayan sıcak et, akan bir nehir, yemyeşil bahçelerden
oluşan orman, duman ve ateş dağı mevcuttur... İnsanlara işte bu cennetimdir, bu
da cehennemimdir... İşte yemek, işte içecekleri, diyecek...117
Deccal,
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde bildirilen tüm bu imkanlarını kendisine
taraftar toplayabilmek için kullanacak ve bu yolla onları Hz. İsa (as) ve Hz.
Mehdi (as)'dan uzak tutmaya çalışacaktır. Pek çok insan deccalin kendilerine
sunduğu bu dünya menfaatlerini daha cazip görecek ve onun sapkın telkinlerine
açık hale gelecektir. Deccalin gerçekte kendilerini nasıl bir felakete
sürüklediğini göremeyecek; onun hiç yok olmayacak bir güce sahip olduğunu
sanacaklardır. Nefisleri deccalden yana tavır alacağı için, Hz. İsa (as) ve Hz.
Mehdi (as)'ın ve verdikleri şerefli mücadelenin üstünlüğünü takdir edemeyecek,
onları tanıyamayacak ya da tanımazlıktan geleceklerdir. (Doğrusunu Allah
bilir).
Oysa,
malın ve her türlü zenginliğin asıl sahibi Yüce Allah'tır. İnsanın bu gerçeği
bilerek hareket etmesi ve nefsani çıkarları uğruna hak ve doğru olduğunu
bildiği yoldan ayrılmaması gerekmektedir.
Allah'ın
emrettiği ahlakı yaşamayanların, zenginliğe ve maddi güce karşı duydukları
hayranlığın örneklerinden biri de Kuran'da, Karun kıssasında haber verilmiştir.
Allah, Karun'a çok büyük mal varlığı ve zenginlik lütfetmiştir. Ancak Karun,
Rabbimiz'in bu nimeti karşısında nankörlükte bulunmuştur. Karun'un sahip olduğu
imkanlar nedeniyle kibirlenmesi ayette şu şekilde bildirilmiştir:
Gerçek şu ki, Karun, Musa'nın kavmindendi, ancak onlara karşı
azgınlaştı. Biz, ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarları, birlikte
(taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti
ki: "Şımararak sevinme, çünkü Allah, şımararak sevince kapılanları
sevmez." (Kasas Suresi, 76)
Oysa
bir insana dünya hayatında verilen her türlü imkan onun için bir denemedir.
Samimi olarak iman edenler, Allah'ın kendilerine verdiği tüm imkanları,
Allah'ın razı olacağı şekilde, Allah yolunda değerlendirir ve Rabbimiz'in her
türlü nimetine şükrederek layık olmaya çalışırlar. Mülkün sahibinin Allah
olduğunu, dilediği zaman nimetini artıracağını, dilediği zaman da kısacağını
bilirler. Karun ise, malının baki kalacağı yanılgısına kapılmıştır. Karun'un
malı ve mülkü yalnızca kendisini değil, bu geçici gücün etkisine kapılan diğer
insanları da aldatmıştır. Kuran ahlakından uzak insanların Karun'un
zenginliğine duydukları şeytani hayranlık ayette şöyle haber verilmiştir:
Böylelikle kendi ihtişamlı-süsü içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını istemekte olanlar:
"Ah keşke, Karun'a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o,
büyük bir pay sahibidir" dediler. (Kasas Suresi, 79)
Bu
kişiler nasıl bir hata içinde olduklarını ise, Allah Karun'un malını ve mülkünü
yerle bir ettiğinde anlayabilmişlerdir. Ayette bu durum şöyle haber
verilmiştir:
Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Böylece
Allah'a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o, kendi kendine
yardım edebileceklerden de değildi. Dün,
onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında: "Vay, demek ki Allah,
kullarından dilediğinin rızkını genişletip-yaymakta ve kısıp-daraltmaktadır.
Eğer Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz batırırdı. Vay, demek
gerçekten inkar edenler felah bulamaz" demeye başladılar. (Kasas
Suresi, 81-82)
Deccalin
sahip olduğu maddi gücün ve imkanların şeytani etkisine kapılan insanlar da,
Allah deccalin gücünü yok ettiği zaman benzer bir duruma düşebilirler. Deccalin
gücünün herşeye yetebileceği, zenginliğinin asla zarar görmeyeceği gibi bir
yanılgıyla, salih müminlere destek olmak yerine deccalin yanında yer alanlar o
zaman büyük bir hüsrana uğrayabilirler.
Hadislerdeki
işaretlere göre, deccal de, böyle ahlaka sahip kişilerin zaaflarını kendi
amaçları için değerlendirecektir. Deccal ayrıca insanları içki, fuhuş, cinsi
sapkınlık gibi her türlü dejenerasyonu yaşamaya özendirecek, onlara bu
konularda da menfaat sunacaktır. Çağırdığı bu sapkınlıklara eğilimli insanları
birarada toplayarak çevresinde adeta geniş bir kitle klübü oluşturacaktır.
Deccalin çağırdığı sapkınlıklara müptela olan insanların biraraya gelmesi
sonucunda ise mecburi bir ittifak oluşacak ve bu geniş ittifakı oluşturan
kişiler birbirlerini koruyup kollayan ve kendilerinden olmayana karşı güç birliği
ile karşı koyan nefsani bir yapı oluşturacaklardır. Deccal de nefsani çıkarlar
üzerine kurulan bu kitleyi kendi kötü amaçları doğrultusunda istediği gibi
kullanıp yönlendirebilecektir. Varlıklı ve gösterişli bir yaşam sunarak, onları
din ahlakından ve din ahlakını yaşamalarına vesile olabilecek insanlardan
uzaklaştırmaya çalışacaktır. Pek çok insan, onun kendilerini kötülüğe
çağırdığını bildikleri halde, sahip olduğu mal, zenginlik ve imkanlara
duydukları hayranlık dolayısıyla deccalin bu fitnesine kanacak ve Hz. İsa (as)
ve Hz. Mehdi (as)'dan yüz çevireceklerdir. Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde,
insanların deccalin sunduğu menfaatlerden faydalanabilmek için onu kötü
olduğunu bile bile destekleyecekleri şöyle haber verilmektedir:
Ubeyd B.
Ömer'den nakledilmiştir: "Bir kısım insanlar deccalle sohbet edecekler. Ve
diyecekler ki: Biz onun kafir olduğunu biliyoruz; yemeğinden yemek, ağacından
faydalanmak için onunla arkadaşlık yapıyoruz. Allah'ın gazabı gelince,
tabi deccalle birlikte hepsine gelecektir." (Nuaym B. Hammad) 118
Ancak
unutmamak gerekir ki, Rabbimiz'in adetullahı gereği, en güzel ve hayırlı sonuca
kavuşacak olanlar samimi olarak iman eden ve Allah'ın emrettiği ahlakı eksiksiz
yaşayanlardır:
İşte ahiret yurdu; Biz onu, yeryüzünde büyüklenmeyenlere ve
bozgunculuk yapmak istemeyenlere (armağan) kılarız. (Güzel) Sonuç takva
sahiplerinindir. (Kasas Suresi, 83)
Deccalin Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a Uyanları Maddi Kayba
Uğramakla Tehdit Etmesi, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın Tanınmasını Engelleyecektir
Peygamberimiz
(sav)'in hadislerindeki işaretlere göre, deccal bir yandan dünyevi çıkarlar
vadederek insanlara sözde süslü bir yaşam sunarken bir yandan da onlara, salih
müminlerle birlikte olmaları durumunda sıkıntılı bir yaşam sürecekleri
telkininde bulunacaktır. Hatta bu amaçla, elindeki imkanları kullanarak
müminlerin zorlu bir yaşam sürmeleri için elinden geleni yapacaktır. Deccalin
kendisine uymayanlara sıkıntı ve zorluk vereceğine hadislerde şöyle işaret
edilmektedir:
Deccalin
fitnesi de bir kabileye uğraması, o kabilenin kendisini yalanlaması üzerine o
kavmin otlamakla beslenen bütün hayvanlarının helak olması, o kabilenin başına
kıtlık felaketi gelip ellerinde mal olarak hiçbir şeyin
kalmamasıdır...119
Deccalin
bu yöntemi, geçmişte yaşamış olan inkarcıların Kuran'da haber verilen
yöntemleri ile benzerlik göstermektedir. Geçmişteki inkarcılar da insanların
peygamberlerin yolunu izlemelerini engellemek için, onlara uyanların büyük
kayıplara uğrayacağı yalanını öne sürmüşlerdir. Bu durum Kuran'da şöyle bildirilmiştir:
Kavminin önde gelenlerinden inkar edenler, dediler ki:
"Andolsun, Şuayb'a uyacak olursanız, kuşkusuz kayba uğrayanlardan
olursunuz." (Araf Suresi, 90)
Peygamberimiz
(sav)'in hadislerinde, imanı zayıf olan ya da din ahlakını yaşamayan
insanların, deccalin bu tarz tehditlerinden etkileneceklerine yönelik işaretler
yer almaktadır. İnsanların büyük kısmı cehaletle, Hz. İsa (as)'a ve Hz. Mehdi
(as)'a tabi olmak yerine, deccalin baskısından çekinerek yalnızca kişisel
menfaatlerini koruma kaygısıyla hareket edeceklerdir. Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi
(as)'ın üstün ahlaklı ve kendilerini doğruya yöneltecek mübarek insanlar
olduklarının farkında olmalarına rağmen çıkarlarına zarar gelir korkusuyla
onlara destek olmaktan kaçınacaklardır. Oysa bu çok hatalı bir tavırdır. Malın
ve mülkün gerçek sahibi Yüce Allah'tır. Allah dilediğini hesapsız zengin kılar.
Bir ayette şöyle buyurulmuştur:
Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri Bizim Katımız'da olmasın; ancak
onu belirlenmiş bir miktar olarak indiririz. (Hicr Suresi, 21)
Ayrıca,
insanları fakir olmakla, maddi menfaatlerinin zarar görmesiyle korkutup din
ahlakından uzak tutmaya çalışmak şeytanın özelliklerinden biridir. Bu gerçek Kuran'ın, "Şeytan,
sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkin hayasızlığı emrediyor..." (Bakara Suresi, 268) ayetiyle
insanlara haber verilmiştir. Münafıkane karaktere sahip olan insanlar da
şeytanın telkinlerinin etkisiyle, müminlere destek olmaktan, sahip oldukları
imkanlarını Allah yolunda seferber etmekten sürekli kaçınırlar. Peygamberimiz
(sav) dönemindeki münafıkların, Peygamber Efendimiz (sav) ve sahabelerle
birlikte hareket etmekten kaçınmaları ve bunun için birçok yalan öne sürmeleri
bu konuda dikkat çekici bir örnektir. Söz konusu münafıkların bu tavırları
Kuran'da şöyle haber verilmiştir:
İşte orada, iman edenler sınanmış ve şiddetli bir sarsıntıyla
sarsıntıya uğratılmışlardı. Hani, münafık olanlar ve kalplerinde hastalık
bulunanlar: "Allah ve Resulü, bize boş bir aldanıştan başka bir şey vaat
etmedi" diyorlardı. Onlardan bir grup da hani şöyle demişti: "Ey
Yesrib (Medine) halkı, artık sizin için (burada) kalacak yer yok, şu halde
dönün." Onlardan bir topluluk da: "Gerçekten evlerimiz açıktır"
diye Peygamberden izin istiyordu; oysa onlar(ın evleri) açık değildi. Onlar
yalnızca kaçmak istiyorlardı. (Ahzap Suresi, 11-13)
Ayetlerde
haber verildiği gibi, Peygamberimiz (sav) ile birlikte olan müminler bir
denemeden geçirilmiş; salih olanlar Hz. Muhammed (sav)'e sadık kalmış,
kalplerinde hastalık olanlar ise samimiyetsizliklerini hemen ortaya
koymuşlardır. Menfaatlerinin zedeleneceğinden duydukları büyük korku onların
gerçek yüzünü ortaya çıkarmıştır. Sadece kendileri geride kalmakla
yetinmemişler, müminleri de doğru yoldan ayırmak için çaba harcamışlardır.
Sahabeler ise Rabbimiz'in bu denemesi karşısında, ayette belirtildiği gibi; "...
Bu, Allah'ın ve Resulü'nün bize vaat ettiği şeydir; Allah ve Resulü doğru
söylemiştir... " (Ahzap
Suresi, 22) diyerek örnek bir ahlak sergilemişlerdir.
Deccalin
fitneleri ve aldatmacaları karşısında da salih müminlerin böyle bir tavır
göstermeleri gerekir. Unutulmamalıdır ki, "Andolsun, Biz sizi biraz
korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan
edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele." (Bakara Suresi, 155) ayetiyle
buyurulduğu gibi, Allah iman edenleri çeşitli konularda deneyebilir. Rabbimiz
böyle bir deneme karşısında sabır gösterenleri müjdeleyerek Allah Katında
makbul olan tavrı bizlere bildirmiştir.
Hadislerin
işaretlerine göre, deccal de Müslümanlar için ilk bakışta zorluk gibi görünen
pek çok sıkıntılı olaya vesile olacak, Müslümanların sahip oldukları imkanları
ellerinden alarak onlara zorluk vermek isteyecektir. Bu durum, geçmişteki sahabeler
gibi günümüzde de gönülden iman eden tüm müminlerin şevkini, imanını ve azmini
artırmalı; iman sahipleri yalnızca Rabbimiz'e tevekkül edip güvenmelidirler.
Hiç şüphesiz Allah Kendisi'ne tevekkül edenlere yardım eder, onlar için her
zorlukla beraber bir kolaylık kılar. Kavmi Hz. İbrahim (as)'ı ateşe atmak
istediğinde Rabbimiz ateşi ona serin kılmış, Hz. Musa (as), Firavun'un
ordularıya iki deniz arasında kaldığında Rabbimiz denizi ikiye yararak salih
müminlere yardımını ulaştırmıştır. İman sahipleri Rabbimiz'in salih müminler
üzerindeki rahmetini ve desteğini unutmamalı ve ahir zamanda deccalin fitneleri
karşısında da aynı tevekkül ahlakıyla hareket etmelidirler.
Deccal, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a Karşı Materyalist İdeolojileri
Destekleyerek, Onların Tanınmalarını Engelleyecektir
Ahir
zamanın en belirgin özelliklerinden biri materyalist ve ateist ideolojilerin
yaygınlaşması ve insanların yaşam stillerinin bu sapkın fikir akımları
doğrultusunda şekillenmesidir. Bu nedenledir ki Hz. Mehdi (as) ortaya
çıktığında onun en büyük fikri mücadelesi, insanları din ahlakından
uzaklaştıran ve insanlığa büyük felaketler getiren materyalizm ve ateizme karşı
olacaktır. Dinsizliğin hakim olmasını hedefleyen deccalin en çok desteklediği
ve yaygınlaştırmaya çalıştığı ideolojiler de hiç şüphesiz materyalist ve ateist
olanlardır. Hatta pek çok İslam alimi, hadislerde deccalle ilgili yer alan
bilgileri yorumlarken, deccalin materyalist güç odaklarının liderliğini
üstleneceğini belirtmişlerdir. Konuyla ilgili olarak büyük İslam mütefekkiri
Bediüzzaman'ın açıklaması şu şekildedir:
İkinci cereyan ise: Tabiiyyun (tabiatçılık), maddiyyun
(maddecilik) felsefesinden tevellüt eden (doğan) bir cereyan-ı nemrudane (bir
dinsiz hareket), gittikçe ahir zamanda felsefe-i maddiye (maddeci felsefe)
vasıtasıyla intişar ederek (yayılarak) kuvvet bulup, Uluhiyeti inkar edecek bir
dereceye gelir... Allah'ı inkar eden o cereyan efradları (fertleri), birer
küçük Nemrud hükmünde nefislerine birer rububiyet (Rab'lik) verir. Ve onların
başına geçen en büyükleri, ispritizma ve manyetizmanın (hipnotizma ve cinlerle
bağlantı) hadisatı nev'inden müthiş harikalara mazhar (sahip) olan deccal ise,
daha ileri gidip, cebbarane (zorla) suri (görünürdeki) hükumetini bir nevi
rububiyet (Rablık) tasavvur edip uluhiyetini (ilahlığını -Allah'ı tenzih
ederiz-) ilan eder. Bir sineğe mağlup olan ve bir sineğin kanadını bile icad
edemeyen aciz bir insanın uluhiyet dava etmesi ne derece ahmakçasına bir
maskaralık olduğu malumdur.120
"...
Tabiiyyun, maddiyyun felsefesinden tevellüt eden bir cereyan-ı nemrudane, ahir
zamanda felsefe-i maddiye vasıtasıyla intişar ederek kuvvet bulup...": Ahir zamanda, maddeci (materyalist)
ideolojilerden güç bulan dinsizlik hareketi, bu sapkın akımların desteğiyle
kuvvet bulup yaygınlaşacak ve insanları Allah'ın varlığını inkar etmeye
yöneltecektir.
"...
Ve onların başına geçen en büyükleri, ispritizma ve manyetizmanın hadisatı
nev'inden müthiş harikalara mazhar olan deccal ise...": İnsanları din ahlakından
uzaklaştırmak için materyalist ve ateist ideolojilerden destek bulan güçlerin
başına ise deccal geçecektir. Hipnotizma gibi birtakım olağanüstü güçler kullanacak
olan deccal, din ahlakına karşı olan odakları birleştirecek ve onların lideri
konumuna gelecektir.
Materyalist
ve ateist felsefelerin yaygınlaştırılmasında deccalin telkin ve propaganda
çalışmalarının rolü kuşkusuz büyüktür. Hadislerin işaretlerine göre, bu
telkinlerin basın yayın yolu da dahil olmak üzere çeşitli yollarla sürekli
tekrarlanması bazı insanlarda hipnoz benzeri bir etki yapacaktır. İnsanların
çoğunluğu, doğruluğunu araştırmadan, nelere neden olabileceğini düşünmeden,
yalanlarını göz ardı ederek bu telkinlerin etkisi altında kalacaklardır.
Bediüzzaman da eserlerinde, materyalizmin veba hastalığı gibi bulaşıcı olduğunu
belirtmiş, halka telkin edilerek yaygınlaştırıldığına dikkat çekmiştir:
Maddiyyunluk (ateist, materyalist ve Darwinist felsefeler)
manevi taundur (bulaşıcı bir veba hastalığıdır) ki, beşere şu müthiş
sıtmayıtutturdu, gazab-ıİlahiye çarptırdı. Telkin ve tenkid kabiliyeti tevessü
ettikçe (geliştikçe), o taun da (bulaşıcı veba hastalığı da) tevessü eder
(gelişir).121
Deccalin
bu dinsiz akımları desteklemesi ve bunların insanlar arasında yaygınlaşması
için büyük çaba harcaması pek çok insanın Kuran ahlakından uzaklaşmasına, Hz.
İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın karşısında yer almalarına neden olacaktır.
(Doğrusunu Allah bilir).
Deccalin
sonunda muhakkak yenilgiyle neticelenecek olan bu mücadelesi karşısında Hz.
Mehdi (as), Allah'ın varlığını ve birliğini tüm delilleriyle anlatan, ateist,
materyalist ve Darwinist ideolojilerin açmazlarını ve yanılgılarını açıkça
ortaya koyan büyük bir fikri mücadele yürütecektir. Materyalizm, ateizm ve bu
sapkın ideolojileri dayanak noktası edinmiş tüm batıl akımlar, Hz. Mehdi
(as)'ın büyük fikri mücadelesi sonucunda Allah'ın izniyle fikren yerle bir
olacaklardır. Bediüzzaman Said Nursi, Hz. Mehdi (as)'ın yerine getireceği
görevleri açıklarken, materyalizmle olan fikri mücadelesine özel olarak dikkat
çekmiştir:
... Ve onun üç büyük vazifesi olacak: Birincisi: Fen ve
felsefenin tasallutuyla (etkisiyle) ve maddiyun ve tabiiyyun taunu (ateizm ve
materyalizm denilen bulaşıcı veba hastalığı), beşer içinde intişar etmesiyle
(insanlar arasında yayılmasıyla), herşeyden evvel felsefeyi ve maddiyun fikrini
tam susturacak bir tarzda imanı kurtarmaktır.122
"...
Fen ve felsefenin tasallutuyla ve maddiyun ve tabiiyyun taunu... herşeyden
evvel felsefeyi ve maddiyun fikrini tam susturacak...": Bilimsel ve felsefi delilleri de
kullanarak, ateist, Darwinist ve materyalist akımları tam olarak susturacak,
yani fikren etkisiz hale getirecektir.
Deccal, Hipnoz, Telkin ve Benzeri Aldatıcı Yöntemlerle İnsanları
Kandırarak Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın Tanınmasına Engel Olmaya
Çalışacaktır
Peygamberimiz
(sav)'in hadislerindeki ve İslam alimlerinin açıklamalarındaki işaretlere göre,
deccalin sahip olduğu maddi güç ve insanların nefsani isteklerinin karşılandığı
bir ortam hazırlaması, verdiği telkinlerin toplumun büyük kesimi üzerinde adeta
hipnoz etkisi yapmasına neden olacaktır. Deccal toplumlar üzerinde oluşturduğu
bu hipnoz etkisini pek çok unsurla destekleyerek daha da güçlendirecektir.
Büyük bir cehaletle deccalin geçici imkanlarının büyüsüne kapılan,
vicdanlarının sesini bastırıp nefislerinin tutkularına göre yaşayan insanların
zihni, bir anlamda tamamen deccalin kontrolü altına girecektir. Deccalin
insanlar üzerindeki bu kontrolü, radyolarda, televizyonlarda yapılan
yayınlarla, gazetelerde ve dergilerde yer alan bilgilerle, kimi zaman da
kasetler, kitaplar ve filmlerle daha da pekiştirilecektir. Tüm bu araçlar
kullanılarak, farklı üsluplar, kelimeler, cümleler ve tekniklerle insanların
bilinçaltlarına aynı telkinler verilecektir. Bu şekilde insanlar, Allah'ın
varlığını, hesap gününü, ölümün yakınlığını, cennetin ve cehennemin varlığını
unutup, sorgusuzca dünyevi hırsları ve güzellikleri tüketmeye
yönlendirileceklerdir.
Burada
şunu da açıklamak gerekir; deccalin radyo, televizyon, gazete, dergi gibi
iletişim araçlarını kullanacak olması bu araçların tamamının insanları doğru
yoldan ayıracak telkinlere aracılık ettiği anlamını hiçbir şekilde
taşımamaktadır. Bu alanlarda çalışan pek çok dürüst ve güzel ahlaklı insan,
toplumu bilinçlendirmek, insanları iyiye ve güzele yönlendirmek için gayret
göstermektedir. Ancak bu durum, deccalin de aynı araçları başka amaçlar için
kullanabileceği gerçeğini değiştirmemektedir.
Deccalin
ana hedeflerinden biri, elindeki bu imkanları kullanarak insanları gayri meşru
bir hayata yönlendirmektir. Bu amaç doğrultusunda süslü kıyafetler, gösterişli
mekanlar, lüks arabalar, güzel yiyecekler ve içecekler de kullanılır. İnsanlar
bunlara sahip olmak için özendirilir, ancak bu bir hırsa dönüştürülür ve
bunlara ulaşmak insanların tek gayesi haline getirilir. Allah rızası için talep
edilip kullanıldığında birer nimet olan tüm bu imkanlar, insanları doğru yoldan
ayırmak için birer araç haline getirilir. Bunları elde etmek için başvurulan
her yol, insanlara meşru olarak gösterilir. Çok yönlü olarak nefislerine hitap
edilen bu ortamda, yeterli maddi imkana sahip olmadıkları için bunları elde
edemeyenler gayri meşru yollara sürüklenir. Kimi zaman gazetelerde yer alan
suni haberlerle, kimi zaman dizi, kimi zaman film, kimi zaman da romanlarla bu
gayri meşru yollar insanlara öğretilir. Özendirildikleri sapkın yaşam stiline
ne şekilde kavuşabilecekleri sürekli yinelenen telkinlerle bu kimselere tarif
edilir.
Tüm
bunlar yapılırken, insanların samimi olarak düşünmelerini engelleyecek
tedbirler de alınır. Bir yandan insanların zevkleri, istekleri, talepleri gayri
meşruiyete yönlendirilirken bir yandan da doğrunun farkına varmalarına engel
olabilmek için zihinlerinin karıştırılmasına ve sağlıklı düşünemeyecekleri
ortamların hazırlanmasına özen gösterilir. Böylelikle hipnozun sürekliliği
sağlanmış olur. Hipnoz da derece derecedir. Örneğin sabit ritimli müzikler, bu
hipnozun güçlendirilmesinde bir tür destek aracı olarak kullanılabilir. Sürekli
aynı ritim ve tempoda, yüksek sesle yayınlanan müziğin gürültüsüyle beyinler
adeta ambele olur ve düşünemez hale gelir. İnsanlar farkına varmadan,
dikkatlerini diğer herşeye kapatırlar. Bunun gibi korku ve gerilim filmleriyle
de insanların sinirleri ve iradeleri zayıflatılarak telkine ve yönlendirmeye
açık hale getirilebilir.
Ancak
Allah'a samimi bir kalple iman eden ve ahiret yurdunu amaç edinen müminler bu
çok yönlü telkin ve propaganda faaliyetine aldanmaz ve bu telkinlerden
etkilenmezler. Allah'tan gereği gibi korkmayan, aklı ve imanı zayıf olan
insanlar ise kolaylıkla deccalin hipnozu altına girerler. Bir filmin senaryosu
arasına sıkıştırılmış cümleler, bir reklamda yer alan kısa, birer anlık
görüntüler, bir şarkı sözünde ifade edilen düşünceler bu kişiler üzerinde
kolaylıkla olumsuz bir etki yapabilir. Çoğu zaman kişinin farkında olmadığı tek
bir görüntünün, tek bir cümlenin dahi hipnozda önemli bir etkisi olur. Nitekim
intiharı özendiren bir şarkının ardından, pek çok insanın intihar etmeye
kalkışması bu durumun çarpıcı örneklerinden biridir.
Deccalin
insanlar üzerinde hipnoz etkisi oluşturmak için kullanacağı bu yöntemde
tekrarların da büyük önemi vardır. Hadislerde, kötülüğün sürekli iyi birşey
gibi özendirilmesinin yanı sıra, iyi olanın da sürekli kötü olarak
tanıtılmasının deccalin önemli ve sık kullanacağı taktiklerdenden olduğuna
işaret edilmiştir. Deccal, bu yöntemi özellikle de, kendisinin gerçek yüzünü
deşifre edeceğinden korktuğu kişilere karşı uygulayacaktır. Zira Allah'tan
korkan, samimi olarak iman eden ve insanları da güzel ahlaka davet eden
kimseler, deccal için büyük tehlike arz etmektedir. Bu durumda, bu kimseler
aleyhinde çok farklı kaynaklarla, tekrar tekrar yapılan aleyhte telkinler
devreye girer. Bu öyle bir hal alır ki, bir süre sonra insanlar hiç düşünmeden,
kendilerine sunulan bilgileri bir kere bile değerlendirmeden, çoğu zaman bir
delil dahi soruşturmaya gerek duymadan tüm duyduklarına inanır hale gelirler.
Deccal
tüm bu telkinleri insanların nefislerine hoş gelen ortamlarda vereceği için, bu
durum onların deccalin fitnesini görmelerini engelleyecek ve süregelen
telkinleri kolaylıkla kabullenmelerini sağlayacaktır. Üzerlerinde oluşan hipnoz
etkisi nedeniyle, nefislerini memnun eden bu ortamlarda din aleyhinde ve
Müslümanlar hakkında yapılan olumsuz konuşmaları son derece makul karşılayacak
ve sorgusuzca kabulleneceklerdir.
Ahir
zamanda deccalin telkinleriyle oluşacak bu ortama Bediüzzaman da eserlerinde
dikkat çekmiş, insanlar üzerinde "sersemlik
oluşturacağını" söylediği
bu etkiye karşı tüm Müslümanları uyarmıştır:
Bu fırtınalı zamanın hissi ibtal eden (hisleri çürüten) ve
beşerin nazarını(dikkatini) afaka (uzaklara) dağıtan ve boğan cereyanlar,
ibtal-i his nevinden (duyguları yok eden türden) bir sersemlik vermiş ki; ehl-i
dalalet manevi azabınımuvakkaten (geçici olarak) tam hissedemiyor. Ehl-i
hidayete dahi gaflet basıyor, hakiki lezzetini tam takdir edemiyor.123
Bediüzzaman'ın
bu sözünde üzerinde durduğu önemli konulardan bir diğeri de, "beşerin nazarının dağılmasına
ve boğulmasına neden olan cereyanlar" yani insanların dikkatini
hayati konulardan önemsiz konulara yönelten akımların varlığıdır. Ancak bu
dönemde en önemli tehlikelerden biri, inananların bir kısmının da söz konusu
koşullar nedeniyle bir tür gaflete kapılmaları ya da çeşitli tedirginlik ve
endişeler nedeniyle, doğrunun savunuculuğunu yapmaktan kaçınmalarıdır. Büyük
İslam alimi Bediüzzaman'ın, "ehl-i hidayete dahi
gaflet basıyor" sözleriyle
ifade ettiği bu durumdan sakınmak tüm Müslümanların vazifesidir. Bediüzzaman
Said Nursi eserlerinde ayrıca söz konusu hipnozun oluşturulmasında bazı basın
yayın araçlarının üstlendiği role de işaret etmiştir:
... Her sabah ve akşam gazetelerle günahlarıve
malayaniyatı(faydasızlığı) birbirine nakledip öğretmektedirler. İşte bu sefih
(zevk ve eğlenceye düşkün) medeniyet sebebiyle, gaflet perdesi o kadar
kalınlaşmış ve onun süs ve fantaziyeleriyle hicab (utanma duygusu) o kadar
kesafet peyda etmiştir ki (bulanık hale gelmiştir ki); adeta yırtılmaz bir hale
gelmiş.124
Bediüzzaman
Said Nursi bu sözlerinde basın ve yayın araçlarıyla yapılan bazı telkinlerin
insanları yönlendirmedeki etkisine işaret etmiştir. Bu yolla yapılan
telkinlerin oluşturduğu hipnoz halinin neredeyse ortadan kaldırılamayacak bir
boyuta gelmesi ise ahir zamanın önemli özelliğidir. Ancak, Allah'ın izniyle,
Hz. İsa (as)'ın ikinci kez yeryüzüne gelişi ve Hz. Mehdi (as)'ın büyük fikri
mücadelesi sonucunda bu gaflet perdesi tam anlamıyla ortadan kaldırılacak,
insanları haktan ve doğrudan alıkoyan hipnoz hali son bulacak, Kuran ahlakı tüm
dünyaya hakim olacaktır.
Deccal Teknolojinin İmkanlarını Kullanarak Gerçek Yüzünü Saklayacak ve
Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın Tanınmasına Engel Olacaktır
Deccal
ile ilgili bazı hadislerde mecazi anlatımlar kullanılmış ve İslam alimleri de
eserlerinde bu anlatımların nelere işaret ediyor olabileceğine dair yorumlarda
bulunmuşlardır. İslam alimleri, deccalin insanları hak ve doğru olandan
uzaklaştırmak için, geldiği devrin her türlü teknolojik imkanından
faydalanacağı konusunda hemfikirdirler. Bu konuda kaynak gösterilen hadislerden
biri Nevvas b. Seman'dan rivayet edilmiştir. Söz konusu hadiste, deccalin "Yeryüzünde 40 gün kalacağı, ancak doğudan
batıya; kuzeyden güneye her yeri gezeceği" ifade edilmektedir. Diğer
hadislerde ise şu şekilde bildirilmektedir:
Deccal
önüne bulutu katan rüzgar gibi hızlı gider.125
Yeryüzünün
ayaklarının altında koçun derisinin yünden dürüldüğü gibi
dürüleceği...126
Tüm
bu haberler, İslam alimleri tarafından deccalin günümüzün uçak, hızlı tren gibi
modern ulaşım araçlarını kullanarak faaliyet sahasını tüm dünyaya yayacağı ve
dünyanın dört bir yanına ulaşabileceği iletişim araçlarını kullanacağı şeklinde
yorumlanmıştır.127
İslam
alimlerinin bu açıklamalarına göre deccal, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın
tanınmasına engel olabilmek, bu kutlu insanların hakka dayalı mücadelelerine ve
yaptıkları hayır işlerine engel olabilmek için dünyanın dört bir yanında
faaliyet gösterecek ve çağımızın sunduğu tüm teknolojik imkanlardan
faydalanacak olabilir. (Doğrusunu Allah bilir). İnternet vasıtasıyla dünyanın
hemen her köşesiyle bilgi alışverişinin sağlandığı; uydular sayesinde dünyanın
herhangi bir ülkesinde herhangi bir kişinin istenildiği gibi takip edildiği;
uluslararası yayın yapan televizyon kanalları sayesinde her türlü haberin her
yere iletilebildiği; mobil telefonlarla dünyanın en uzak noktalarındaki
kişilere dahi kolaylıkla ulaşıldığı günümüzde bu imkanların nasıl, ne şekilde
ve hangi amaçla kullanıldığı büyük önem taşımaktadır. Hadislerde işaret
edildiğine göre, deccal tüm imkanlarını, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın
tanınmamalarını sağlamak ve onların Kuran ahlakını tüm yeryüzüne hakim
kılmalarını engellemek için kullanacaktır. (Doğrusunu Allah bilir).
Yine
hadislerde işaret edildiğine göre, peygamberlere atılan iftiraların
benzerlerini deccal de ahir zamanın bu kutlu şahıslarına yöneltmeye
kalkışacaktır. Günümüz teknolojisinden yararlanarak büyük bir hızla bu
iftiraları yaygınlaştıracak, halkın büyük bir kısmı da, aynı anda farklı
kaynaklardan yapılan bu asılsız propagandaya aldanacaklardır. Deccalin
üzerlerinde oluşturacağı bu etki nedeniyle Hz. İsa (as)'ın kutlu bir peygamber,
Hz. Mehdi (as)'ın ise Peygamberimiz (sav)'in yaklaşık1400 sene öncesinden
müjdelediği büyük bir kurtarıcı olduğunu anlayamayacak ve onları
tanıyamayacaklardır. Bu mübarek insanların kendilerini kurtuluşa çağırdıklarını
ve onlara uymaları gerektiğini fark edemeyecek ve onlardan yüz çevireceklerdir.
(Doğrusunu Allah bilir).
Peygamber
Efendimiz (sav)'in hadislerinde ve İslam alimlerinin açıklamalarında işaret
edildiği üzere, deccal salih müminlere karşı onları tutuklamak, yurtlarından
sürmek, çeşitli işkencelere maruz bırakmak ve hatta canlarına kast etmek amaçlı
çeşitli tuzaklar da kuracaktır. Mekkeli müşriklerin Hz. Muhammed (sav)'e,
kavminin Hz. İbrahim (as)'a, Firavun'un Hz. Musa (as)'a, kavimlerinin önde
gelenlerinin Hz. Nuh (as)'a, Hz. Şuayb (as)'a, Hz. Yakup (as)'a hazırladıkları
hileli düzenlerin benzerlerini Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) için de
uygulamaya kalkışacaktır. Tarih boyunca peygamberlere karşı koyan bu kişiler
de, yaşadıkları dönemlerde sahip oldukları maddi manevi her türlü imkanı
müminlerle mücadele etmek için kullanmış, onları iman etmekten ve insanları
imana davet etmekten menedebilmek için tüm varlıklıklarını ortaya koymaktan
çekinmemişlerdir. Bu durum inkarcı ahlakının bir özelliğidir. Bu gerçek bir
Kuran ayetinde şöyle haber verilmiştir:
Gerçek şu ki, inkar edenler, (insanları) Allah'ın yolundan
engellemek için mallarını harcarlar; bundan böyle de harcayacaklar. Sonra bu,
onlara yürek acısı olacaktır, sonra bozguna uğratılacaklardır. İnkar edenler
sonunda cehenneme sürülüp toplanacaklardır. (Enfal Suresi, 36)
Ayette
de belirtildiği gibi, inkar edenlerin bütün bu çabaları Allah'ın izniyle daima
boşa çıkacaktır. Bu nedenle deccal de, ahir zamanda vereceği bu mücadelede, en
ileri teknolojiyi kullansa, maddi olarak olabildiğine geniş imkanlara sahip
olsa da asla istediği neticeyi elde edemeyecek, sonunda Allah'ın izniyle samimi
olarak iman edenler üstün geleceklerdir. Şunu unutmamak gerekir ki, tüm gücün
ve kuvvetin asıl sahibi Yüce Allah'tır. Rabbimiz, ayetlerde üstün gelecek
olanın daima elçileri ve elçilerine uyanlar olduğunu haber vermiştir:
Allah, yazmıştır: "Andolsun, Ben galip geleceğim ve
elçilerim de." Gerçekten Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün
olandır. (Mücadele Suresi, 21)
Salih
müminlerin bu üstünlüğü, Allah'ın izniyle, deccalin fikren yenilgiye uğratılıp
yok edilmesi, din ahlakına uygun olmayan ideolojilerin fikren ortadan
kaldırılması ve Kuran ahlakının tüm dünyaya hakim olması ile gerçekleşecektir.
Ahir zamanda Rabbimiz, bu kutlu başarıyı Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a nasip
edecek, onların vesilesiyle yeryüzü İslam ahlakının aydınlığına kavuşacaktır.
Deccal, Birtakım
Olağanüstü Güçlerle İnsanları Aldatarak Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın
Tanınmasını Engelleyecektir
Deccalin
hadislerde bildirilen özelliklerinden biri de kendini bir mürşit gibi hatta bir
peygamber gibi tanıtmasıdır. Bu da deccalin kötülüğü organize ederken insanları
sözde Allah adına, sanki dini bir amaç güdüyormuş gibi görünerek
yönlendireceğine işaret etmektedir. (Doğrusunu Allah bilir). Hadislerde yer
alan açıklamalara göre, deccal en sonunda da sözde ilahlığını iddia edecektir
(Allah'ı tenzih ederiz). Bu konuyu bildirilen hadislerden biri şöyledir:
(Deccal)
Çıktığı zaman ... herkes ONU SAHİCİ BİR MÜRŞİT SANIP peşine takılacak, sonra
Küfe'ye gelince aynı şekilde çalışmalarını sürdürecek, DERKEN PEYGAMBERLİK
İDDİA EDECEK... Bunu gören akıl sahibi kişiler ondan ayrılacaklar... Daha sonra
ULUHİYET (ilahlık) DAVASINDA bulunacak... Haşa "Ben Allah'ım"
diyecek... (Taberani bunu Sahabi olan b. Mu'temer'den böyle rivayet
etmiştir.)128
Bir
başka hadiste ise, deccalin bu sapkınlığı şöyle haber verilmektedir:
O (Deccal)
önce: "BEN BİR PEYGAMBERİM", diyecektir. Halbuki benden sonra hiçbir
peygamber yoktur. Sonra ikinci bir iddiada bulunarak: "BEN
RABBİNİZİM", diyecektir. Halbuki siz ölünceye kadar Rabbinizi
göremezsiniz...129
Hadislerde
verilen bilgilerden de açıkça anlaşıldığı gibi, deccal kendisini safha safha
gösterecektir. (Doğrusunu Allah bilir). Asıl düşüncesi kendisinin sözde ilah
olduğudur. Ancak bunu ilk planda açıkça ifade etmesi durumunda planlarının
zarar görebileceğini düşündüğünden, bu konuda insanlara yavaş yavaş telkinde
bulunur. Bu nedenle önce yol gösterici, sonra peygamber, ardından da sözde ilah
olduğunu ilan eder.
Tüm
bu aşamalarda ise deccal şeytanın telkinleriyle hareket eder. Peygamber
Efendimiz (sav), deccalin dostunun ve yardımcısının şeytan olduğunu, deccalin
batıla dayalı mücadelesinde şeytan ve dostlarından yardım alacağını
bildirmiştir.
Peygamberimiz
(sav) ayrıca deccalin, şeytanın da yardımı ve desteğiyle kendisinin sözde ilah
olduğu yalanını insanlar arasında yayacağını haber vermiştir:
...
ŞEYTANLAR ONA: "NE İSTERSEN SÖYLE, YAPALIM!" diyecekler. O da:
"Haydi gidin, insanlara benim onların Rabbi olduğumu söyleyin!" deyip
her birini bir tarafa salacak...130
Hadislerde
deccalin sözde ilahlığını iddia ederken şeytanın da yardımıyla bazı aldatıcı
yöntemler kullanarak, birtakım olağanüstü güçlere sahip olacağı haber
verilmiştir. Bu hadislere göre deccal, kendisinin ilah olduğu sapkınlığını öne
sürerken kendince bunu delillendirmek için insanlara, kendisini ölüleri
diriltiyor gibi gösterecektir. Hadislerde, deccalin hileleri arasında "ölü
develeri diriltmiş gibi göstererek bir topluluğu kendisine inandırdığı" 131 bir başka kişiyi "anne
babasını diriltmiş gibi göstererek kandırdığı" ve "testereyle parçalara
ayırdığı bir kişiyi yeniden dirilteceğini söylediği" gibi bilgiler sayılmaktadır. Konuyla
ilgili hadislerden bazıları şu şekildedir:
Fitnesinden
birisi de şudur: O, bir bedeviye: "Söyle bakayım! Eğer ben senin için
ananı ve babanı diriltirsem benim senin Rabbin olduğuma şehadet eder
misin?" diyecek. Bedevi de: "Evet," diyecek. Bunun üzerine iki
şeytan onun babası ve anası suretlerinde ona görünecekler...132
Bunun
üzerine deccal, başındaki şekavet (haydutluk, bedbahtlık) ehline: "Şimdi
ben bu adamı öldürür, sonra diriltirsem, benim uluhiyet (ilahlık) iddiası
işinde şüphe eder misiniz?" diye sorar. 133
Onun bir
fitnesi de şudur: O, tek bir kişiye musallat kılınarak o kişiyi öldürüp testereyle
biçecek. Hatta o kişinin cesedi iki parçaya bölünmüş olarak (ayrı ayrı yerlere)
atılacaktır. Sonra deccal (orada bulunanlara): "Şu (öldürdüğüm) kuluma
bakınız. Şimdi ben onu dirilteceğim..." diyecektir. 134
Tüm
bu hadislerde de işaret edildiği gibi, deccalin bu eylemleri, taraftar toplamak
ve insanları Kuran ahlakından uzaklaştırmak için yaptığı aldatmacalar ve
fitnelerdendir. Deccalin bu hileleri, İslam alimleri tarafından "istidrac" yani "Allah'ın
insanları denemek için yarattığı ve kafirlerde görülen yalancı mucizeler" olarak nitelendirilmiştir. Ancak
gördüklerini Kuran ayetleri ve Peygamberimiz (sav)'in hadisleri doğrultusunda
değerlendirmeyen insanlar bunları adeta birer "mucize"
zannedebilirler. Oysa mucize Allah'ın veli kullarına lütfettiği bir nimettir.
Deccalin yaptığı hilelerin hepsi ise, insanların denenmesi için Allah'ın
deccale verdiği özelliklerden kaynaklanmaktadır. Dünya hayatı insanların
denenmesi için yaratılmış bir mekandır. Ahir zamanda da deccalin fitneleri ve
hileleri pek çok insan için imtihan konusu olacaktır. Salih müminler, bu
hileleri gördüklerinde deccali tanıyıp, onun hadislerde haber verilen deccal
olduğuna kanaat getirirlerken, insanların önemli bir kısmı da bu aldatmacalara
kapılacaklardır.
İslam
alimleri ayrıca, deccalin bu ve bunun gibi hileleri hipnotizma ve benzeri
yöntemler kullanarak gerçekleştirebileceğine dikkat çekmişlerdir. (Doğrusunu
Allah bilir). Bediüzzaman Said Nursi, deccalin bu özelliğini şöyle dile
getirmiştir:
Büyük deccalin ispirtizma nevinden teshir edici (hipnotize
edici) özellikleri bulunur... Sadece dünyayı maksad edinen bu münkir (inkarcı),
mutlak inançsızlıktan çıkan bir cüret ve cesaretle mukaddesata (kutsal
değerlere) hücum eder. İşin hakikatini bilmeyen halk, bunu harikulade bir
iktidar ve cesaret olarak görür.135
Bediüzzaman
deccalin bu yönünü bir başka sözünde de şöyle açıklamıştır:
Ve onların başına geçen en büyükleri, İSPRİTİZMA VE
MANYETİZMANIN HADİSATI NEV'İNDEN (hipnotizma ve cinlerle bağlantı şeklinde
olaylarla) MÜTHİŞ HARİKALARA MAZHAR (sahip) OLAN DECCAL ise, daha ileri gidip,
cebbarane (zorla) suri (hakiki, ciddi ve samimi olmayan) hükumetini bir nevi
rububiyet (Rablik, sahiplik) tasavvur edip Uluhiyetini (İlahlığını –Allah'ı
tenzih ederiz-) ilan eder...136
Bediüzzaman'ın
da sözünde belirttiği gibi, deccal hipnotizma ve büyü gösterileri gibi
aldatmacalarla, yeterince bilgi sahibi olmayan veya imanen zayıf olan pek çok
kişiyi kandırabilir.
İnkarcıların
zaman zaman bu tip yöntemler kullanabileceği Kuran ayetlerinde de
bildirilmiştir. Firavun ve çevresindekiler, Hz. Musa (as)'ı büyücülükle itham
etmeye kalkışmış ve Hz. Musa (as)'ın dönemin en ünlü büyücüleri ile karşı
karşıya gelmesini istemişlerdir. Kendi akıllarınca Hz. Musa (as)'a hileli bir
düzen kurmuşlar; bu olayla üstün gelebileceklerini ve böylece Hz. Musa (as)'ın
yanındaki müminlerin dağılıp gideceğini sanmışlardır. Ancak Allah, inkar
edenlerin tüm tuzaklarını da olduğu gibi, Firavun'un bu tuzağını da tam tersine
çevirmiştir. Hz. Musa (as), Allah'ın takdiriyle, kendisine getirilen büyülere
karşı mucizeler göstermiş ve bu durum, Hz. Musa (as)'ın karşısında bulunan
kişilerin de imanlarına vesile olmuştur. Bu kişiler, daha sonra cesaretleri ve
samimiyetleri ile tüm iman edenlere örnek olacak bir tavır sergilemişlerdir.
Ayetlerde bu olay şöyle bildirilmiştir:
Firavun kavminin önde gelenleri dediler ki: "Bu gerçekten
bilgin bir büyücüdür. Sizi topraklarınızdan sürüp-çıkarmak istiyor. Bu durumda
ne buyuruyorsunuz?" Dediler ki: "Onu ve kardeşini şimdilik bekletiver
(vereceğin cezayı ertele), şehirlere de toplayıcılar yolla, bütün bilgin
büyücüleri sana getirsinler." Sihirbazlar Firavun'a gelip dediler ki:
"Eğer biz galip olursak, herhalde bize bir karşılık (armağan) var, değil
mi?" "Evet" dedi, "(O zaman) Siz en yakın(larım)
kılınanlardan olacaksınız." Dediler ki: "Ey Musa (ilkin) sen mi atmak
istersin, yoksa biz mi atalım?" (Musa:) "Siz atın" dedi. (Asalarını) atıverince, insanların
gözlerini büyüleyiverdiler, onları dehşete düşürdüler ve (ortaya) büyük bir
sihir getirmiş oldular. (Araf Suresi, 109-116)
Ayetlerde
de haber verildiği gibi, Hz. Musa (as)'ın karşısındaki kişiler, izleyen tüm
insanları etkisi altına alan hatta onları korkuya düşüren bir olay
sergilemişlerdir. Deccal de tıpkı bu kıssada bildirilen şekilde bir yöntemle
insanları etkisi altına alıp, onları kendi sahte gücüne inandıracak olabilir.
(Doğrusunu Allah bilir). Ancak hiç unutmamak gerekir ki, her ne kadar bazı
insanlar bu hilelere aldanıp, deccalin geçici gücünün etkisi altına girseler de
hak muhakkak ortaya çıkacak ve deccalin tüm düzenleri -Allah'ın izniyle- yerle
bir olacaktır.
DECCALİN FİTNESİNDEN KORUNMAK
Deccal'in
insanları din ahlakından uzaklaştırmak için gösterdiği çaba Allah'ın izniyle
samimi olarak iman edenler üzerinde etkili olmayacaktır. Karşısına çıkan her
olayı Kuran ahlakı ile değerlendiren, Peygamberimiz (sav)'in sünnetini
kendisine rehber edinmiş bir Müslüman, Allah'ın bir nimeti olarak iyiyi kötüden
ayırt edecek güçlü bir vicdana ve akla sahip olur. Kuran ayetleri doğrultusunda
düşüneceği için, bir olayın neden olabileceği yarar veya zararları, zamanında
fark edip gereken tedbirleri en güzel şekilde alabilir. Bu nedenle deccal
çıktığında da salih müminler, Allah'ın izniyle onu hemen tanıyacak ve gerekli
tedbirleri alacaklardır.
Allah'a
gönülden teslim olmuş, hayatının her anında yalnızca Allah'ın rızasını arayan,
Allah'tan saygı dolu bir korkuyla korkup sakınan, Allah'ın Kuran'da emrettiği
ahlakı eksiksiz yaşayan müminler deccali ve yalanlarını kolaylıkla teşhis
edebileceklerdir.
Bediüzzaman
Said Nursi ise, sözlerinde "deccali ahir zaman
kişilerinin tanıyacağını" belirterek, Hz. İsa (as) ve Hz.
Mehdi (as)'ın deccali tanıyıp teşhis edeceklerini açıklamıştır. Hz. Mehdi (as),
deccalin fikir sistemine ve fitnesine karşı insanları hak yola çağıracak ancak
buna rağmen, kitabın önceki bölümlerinde de açıklandığı gibi, Hz. Mehdi (as)'a
inananlar yine de sayıca çok az olacaktır. İnsanların büyük kısmı deccalin
yalanlarının etkisi altında kaldıkları için, deccalin fitnesine karşı
uyarıldıkları halde gerçeği göremeyeceklerdir. (Doğrusunu Allah bilir).
Deccalin
telkinlerine aldanmayan salih müminlerin sayıca az olması ise Kuran ayetleriyle
de son derece mutabıktır. Kuran'da insanların çoğunun iman etmeyecekleri,
çoğunun elçilere itaat etmeyecekleri bildirilmiştir. Bu ayetlerden bazıları şu
şekildedir:
Sen şiddetle arzu etsen bile, insanların çoğu iman edecek
değildir. (Yusuf Suresi, 103)
... Bunlar Kitab'ın ayetleridir. Ve sana Rabbinden indirilen
haktır. Ancak insanların çoğu iman etmezler. (Rad Suresi, 1)
Andolsun bunu, onların arasında öğüt alıp-düşünsünler diye
çeşitli biçimlerde açıkladık. Ama insanların çoğu nankörlük edip ayak
direttiler. (Furkan Suresi, 50)
Deccalin
gerçek yüzünü gören müminler için ise Allah'ın izniyle onun fitnesinden
sakınmak son derece kolay olacaktır. Sevgili Peygamberimiz (sav) hadislerinde,
müminlere deccalin fitnelerinden ve oyunlarından nasıl korunmaları gerektiğini
şöyle haber vermiştir:
Hz.
Peygamber (sav), deccalin çıkışından önceki kıtlıktan ve zorluklardan
bahsediyordu. Bu arada ashab:"Ya Resulullah! O gün hangi şey daha
hayırlıdır?" diye sordular."Ehlini sulayan güçlü bir genç. O gün
yiyecek bir şey yoktur," buyurdular. Ashab-ı Kiram:"O halde o gün
müminlerin yiyeceği nedir?" diye sordular. Cevaben Hz. Peygamber
(sav):"Tesbih, tekbir, tehlildir," buyurdular.137
(Tesbih: En güzel sıfatlarıyla Allah'ın ismini anmak. Tekbir: Allah'ın en yüce ve büyük olduğunu anmak. Tehlil: Allah'ın bir ve tek olduğunu, O'ndan başka İlah olmadığını anmak.)
(Tesbih: En güzel sıfatlarıyla Allah'ın ismini anmak. Tekbir: Allah'ın en yüce ve büyük olduğunu anmak. Tehlil: Allah'ın bir ve tek olduğunu, O'ndan başka İlah olmadığını anmak.)
Elbette
Peygamberimiz (sav)'in bu hatırlatması müminler için çok önemli bir rehberdir.
Nitekim, Kuran'da da -Peygamberimiz (sav) döneminde müşrikler ve inkarcılarla
mücadele ettikleri bir sırada- iman edenlere kurtuluş bulmaları için
"Allah'ı çokça zikretmeleri" bildirilmiştir:
Ey iman edenler, bir toplulukla karşı karşıya geldiğiniz zaman,
dayanıklılık gösterin ve Allah'ı çokça zikredin. Ki kurtuluş (felah) bulasınız. (Enfal
Suresi, 45)
Hadislerde
deccalin fitnesinin etkisiz hale getirilmesinin bir yolu daha bildirilmiştir:
Allah'ın varlığını ve birliğini tüm delilleri ile en güzel şekilde anlatarak
tüm insanları imana davet etmek ve dinsizlikle fikri alanda en etkili şekilde
mücadele etmek. Ki bu samimi olarak iman eden herkesin üstlenmesi gereken büyük
bir sorumluluktur. Ahir zamanda bu sorumluluk Hz. Mehdi (as)'ın önderliğinde
gerçekleşecek, Hz. Mehdi (as) insanları samimi imana davet için büyük çaba
harcayacak, gerçek din ahlakını tüm insanlara tebliğ edecektir. Büyük İslam
alimi İmam Rabbani de, bu konuya şu sözlerle dikkat çekmiştir:
Mütekelliminden ve ilm-i kelam ulemasından (kelam alimlerinden)
birisi gelecek, bütün hakaik-i imaniye ve İslamiyeyi (iman ve İslam
hakikatlerini) delail-i akliye (akli deliller) ile kemal-i vuzuh (en açık
şekilde) ile ispat edecek.138
İmam
Rabbani, deccale karşı iman hakikatlerini tebliğ etmek suretiyle fikri mücadele
içinde olan mübarek bir kişinin ortaya çıkacağından bahsetmektedir. Bu mübarek
şahıs, hiçbir şüphe ve itiraza yer bırakmayacak şekilde kesin deliller ile, en etkileyici
şekilde Allah'ın varlığını ve birliğini insanlara tebliğ edecek, insanları
ahiret gününe karşı uyaracaktır. Tüm kutsal değerleri inkar eden ve insanları
da inkara ve din ahlakından uzaklaşmaya yönlendiren deccale karşı yürütülecek
en etkili fikri mücadele de hiç şüphesiz bu olacaktır. Müslümanlar Hz. Mehdi
(as)'ın önderliğinde, deccale manevi kuvvetle karşı koyacak, insanları hak dini
yaşamaya davet ederek deccaliyetin etkisini yok etmek için fikri mücadele
yürüteceklerdir.
Bu
büyük fikri mücadele içinde Müslümanların birlik ruhu içinde olmaları da son
derece önemlidir. Peygamberimiz (sav) bir hadisinde, "...
Fitnenin girmediği hiçbir ev ve dokunmadığı hiçbir Müslüman kalmaz. Bu durum
soyumdan bir adam (Hz. Mehdi (as)) çıkıncaya kadar devam eder..."139
sözleriyle ahir zamanın müminler için zorlu günler olduğuna dikkat çekmiştir.
Bir başka hadiste ise bu çetin koşullardan müminlerin ne şekilde sakınabileceği
şöyle haber verilmiştir:
O günlerde
araları bozuk olan müminler deccalin hedefi olmaktan kurtulamazlar.140
Deccalin
fitnesinden korunmak isteyen müminlerin, birlik ve beraberlik içinde olmaları,
tüm Müslümanların kardeş olduğu bilinciyle hareket etmeleri gerektiği Peygamber
Efendimiz (sav)'in sözünden de açıkça anlaşılmaktadır. Rabbimiz, Kuran'da, iman
edenlerin birbirlerine destek olup dayanışmalarını, aksi takdirde yeryüzünde
bozulma ve kargaşa olacağını bildirmiştir:
İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu
yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne
ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. (Enfal Suresi, 73)
Bu
ahlak gösterildiğinde, deccalin karşısında sayıca az olsalar dahi ihlasla
gönülden çaba gösteren salih müminler Rabbimiz'den Kuran ahlakını tüm dünyaya
hakim kılmasını umut edebilirler. Allah, Kuran'da "nice az topluluğun,
sayıca daha fazla ve daha çok imkana sahip topluluklara karşı üstün
geldiklerini" haber vermiştir. Hiç şüphesiz bu, samimi olarak iman edenler
için hem çok büyük bir müjde hem de çok önemli bir şevk ve heyecan kaynağıdır.
Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
... Muhakkak Allah'a kavuşacaklarını umanlar (şöyle) dediler:
"Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle
galib gelmiştir, Allah sabredenlerle beraberdir." (Bakara
Suresi, 249)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder