25 Haziran 2014 Çarşamba

III.Kitap
Risale-i Nur Külliyatında Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) Gerçeği
ÖNSÖZ
İslam ahlakının yeryüzüne hakim olacağı, Kuran-ı Kerim'de bildirilmiş olan hak bir vaaddir. Kuran'da İslam ahlakının hakimiyetiyle ilgili bildirilmiş olan ayetler son derece açıktır. Bu ayetlerden bazıları şu şekildedir.
Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara vadetmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, ONLARI DA YERYÜZÜNDE GÜÇ VE İKTİDAR SAHİBİ KILACAK, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir... (Nur Suresi, 55)
Allah, yazmıştır: "Andolsun, BEN GALİP GELECEĞİM VE ELÇİLERİM DE" Gerçekten Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün olandır. (Mücadele Suresi, 21)
Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, Kendi nurunu tamamlayıcıdır; kafirler hoş görmese bile. Elçilerini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. ÖYLE Kİ ONU (HAK DİN OLAN İSLAM'I) BÜTÜN DİNLERE KARŞI ÜSTÜN KILACAKTIR; müşrikler hoş görmese bile. (Saf Suresi, 8-9)
Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa kafirler istemese de Allah, Kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor. Müşrikler istemese de O DİNİ (İSLAM'I) BÜTÜN DİNLERE ÜSTÜN KILMAK İÇİN ELÇİSİNİ HİDAYETLE VE HAK DİNLE GÖNDEREN O'DUR(Tevbe Suresi, 32-33)
Allah, suçlu-günahkarlar istemese de, HAKKI (HAK OLARAK) KENDİ KELİMELERİYLE GERÇEKLEŞTİRECEKTİR(Yunus Suresi, 82)
Andolsun, sizden önceki nesilleri, resulleri kendilerine apaçık deliller getirdiği halde, zulmettikleri ve iman etmeyecek oldukları için yıkıma uğrattık. İşte Biz, suçlu-günahkar olan bir topluluğu böyle cezalandırırız. Sonra, nasıl yapıp-davranacaksınız diye gözlemek için, ONLARIN ARDINDAN SİZİ YERYÜZÜNDE HALİFELER KILDIK. (Yunus Suresi, 13-14)
Ayetlerde bildirildiği gibi, İslam ahlakının hakimiyeti Allah'ın bir vaadidir. Rabbimiz bu vaadini muhakkak yerine getirecektir. Ayrıca Kuran'da, mümin toplulukların mutlaka başlarında bir lider bulunduğu bildirilmektedir. Her peygamber, nebi veya elçi, gönderildikleri topluma önderlik yapmıştır. Tarih boyunca tüm örneklerinde görüldüğü gibi, hakimiyet döneminde de Müslümanların başlarında onlara yol gösterecek bir liderleri mutlaka olacaktır. Peygamberimiz (sav)'in mütevatir hadislerinde (içinde yalan ihtimali olmayan ve yalan üzerine birleşmeleri düşünülemeyecek kadar kalabalık olan bir cemaate ve kuvvetli haberlere dayanan hadislerle), bu dönemde müminlerin liderinin "Hz. Mehdi (as)" olacağı haber verilmiştir.
Peygamberimiz (sav)'den bu yana yaşamış olan pek çok İslam alimi de, Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne dönüşü, Hz. Mehdi (as)'ın ortaya çıkışı ve İslam ahlakının hakimiyeti hakkında çeşitli yorumlarda bulunmuş, konuya açıklık getiren izahlar yapmışlardır. 13. asrın büyük müceddidi Bediüzzaman Said Nursi de eserlerinde konuyla ilgili ayetlere ve Peygamberimiz (sav)'in bu konulardaki hadislerine geniş yer vermiş, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın gelişi hakkında tüm Müslümanlara yol gösterecek önemli açıklamalarda bulunmuştur.
Bediüzzaman'ın yapmış olduğu bu açıklamalar son derece anlaşılırdır. Ancak çeşitli sebeplerle, Bediüzzaman'ın bu sözlerindeki açık anlam görmezden gelinmekte, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın gelişi çeşitli şekillerde tevil edilmeye çalışılmaktadır. "Bizzat gelecekleri" Peygamberimiz (sav) tarafından kesin ve açık biçimde bildirilmiş olmasına rağmen, bu mübarek şahısların "fert olarak gelmeyecekleri" iddia edilmekte, hadisler ve İslam alimlerinin izahları bu düşünce doğrultusunda yanlış bir bakış açısıyla yorumlanmaktadır. Bu amaçla büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi tarafından kullanılan "şahs-ı manevi" kavramı da çarpıtılmakta, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın "manevi birer şahıs" olarak gelecekleri şeklinde bir yanılgıya düşülmektedir.
SÖZLER KİTABINDAN ALINTILAR
"Şahsı manevi" olarak nitelendirilmelerinin yanında, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın gelişi hakkında, Peygamberimiz (sav)'in hadisleri ve İslam alimlerinin açıklamalarıyla çelişen daha pek çok fikir öne sürülmektedir. Bunlar arasında Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın geçmişte gelip görevlerini tamamladıkları, birer ruh ve mana olarak gelecekleri, Hz. Mehdi (as)'ın üç ayrı müceddidden oluşacağı gibi yanlış düşünceler söz konusudur.
Oysa Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın birer şahıs olarak gelecekleri çok açıktır. Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde yer alan detaylı bilgiler ve İslam tarihinde yer alan bütün büyük alimlerin izahları bu gerçeği göstermektedir. Hadislerde isimleri zikredilen tüm ahir zaman şahısları gibi, bu değerli insanlar da, "BİRER ŞAHIS" olarak gelecekler ve kendileri ve cemaatlerinden oluşan şahs-ı manevileriyle birlikte, kaderlerinde belirlenmiş görevlerini Allah'ın izniyle tam olarak yerine getireceklerdir.
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde Hz. İsa (as)'ın özellikleri ve mücadelesi hakkında detaylı bilgiler verilmiş, Allah'ın izniyle ahir zamanda yeniden yeryüzüne geleceği çok açık bir şekilde müjdelenmiştir. Hz. Mehdi (as) da, Allah'ın Peygamber Efendimiz (sav)'e 1400 yıl önce ahlakını, fiziksel özelliklerini, faaliyetlerini, hizmetlerini ve dünyada bırakacağı etkiyi bildirdiği ve kaderde takdir ettiği mübarek bir şahıs olacaktır. Bu özelliklerin taklit edilmesi, çaba harcanarak kazanılması kesinlikle mümkün olmadığı gibi, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın çalışmalarının durdurulması ya da çeşitli tevillerle reddedilmesi de       Allah'ın izni ile imkansızdır. Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as), Peygamberimiz (sav)'in de haber verdiği gibi tüm hizmetlerini yerine getirecek ve Allah'ın izniyle Kuran ahlakını tüm dünyaya hakim kılacaklardır. Bu, Allah'ın belirlediği bir kaderdir.
İSTİKBAL-İ DÜNYEVİYEDE (dünyanın geleceğinde) 1400 SENE SONRA1GELECEK2 bir HAKİKATİ3 asırlarında KARİB (yakın) ZANNETMİŞLER.4 
(Sözler, s. 318)
Bediüzzaman bu sözüyle, bazı şahısların Hz. Mehdi (as)'ın geçmişte geldiğini düşünerek yanıldıklarını belirtmiş ve Hz. Mehdi (as)'ın geliş zamanı hakkında bilgi vermiştir:
1) İSTİKBAL-İ DÜNYEVİDE (DÜNYANIN GELECEĞİNDE) 1400 SENE SONRA:
Bediüzzaman bu sözleriyle İslam tarihinde pek çok kişinin Hz. Mehdi (as)'ın kendi dönemlerinde geleceğini düşünerek yanıldıklarını belirtmiş ve Hz. Mehdi (as)'ın, Peygamberimiz (sav)'den "1400 SENE SONRA" geleceğini hatırlatmıştır. Bu çok önemli bir bilgidir. Bediüzzaman burada ne 1373, ne 1378 ne 1398 ne de başka bir tarih vermemiş tam olarak 1400 yıl sonrasından bahsetmiştir. Bu tarih Miladi 1980 yılına denk gelmektedir. Hicri 13. yüzyılın müceddidi olarak Hicri 14. yüzyıla kadar müceddidlik görevini yerine getiren Bediüzzaman, Hicri 1379 yani Miladi olarak 1960 yılında vefat etmiştir. Dolayısıyla Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın gelişi için kendi yaşadığı dönemden çok ileriki bir tarihi belirtmektedir. Bediüzzaman bu açıklamasıyla, açık ve kesin bir tarih vererek kendisinin Hz. Mehdi (as) olmadığını ifade etmekte, Hz. Mehdi (as)'ın kendi vefatından yaklaşık 20 sene kadar sonra geleceğini müjdelemektedir.
Bediüzzaman ayrıca risalelerinde Peygamberimiz (sav)'in hadislerine dayanarak "her yüz yıl başında bir müceddid gönderileceğini" hatırlatmıştır. Bediüzzaman"1400 YIL SONRA" tarihini vererek aynı zamanda "14. ve 15. yüzyıllar arasında görev yapacak olan müceddidin de Hz. Mehdi (as) olduğunu" haber vermektedir. 
2) GELECEK:
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as) için "1400 sene sonra GELECEK" ifadesini kullanarak, Hz. Mehdi (as)'ın kesin olarak "geleceğini" müjdelemektedir. Bediüzzaman bu sözleriyle Hz. Mehdi (as)'ın manevi bir kişi olmadığını, "belirtilen tarihte gelecek bir şahıs olduğunu" açıklamaktadır.
Bediüzzaman verdiği bu bilgiyle ayrıca Hz. Mehdi (as)'ın geçmişte ve Bediüzzaman'ın kendi yaşadığı dönemde henüz gelmemiş olduğu konusuna da açıklık kazandırmaktadır. Çünkü dikkat edilirse Bediüzzaman "Hz. Mehdi (as) geldi ya da gelmiş" dememekte, "gelecek zaman" belirten bir kelime kullanmakta ve"GELECEK" demektedir. 
3) HAKİKATİ:
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as) için "HAKİKAT" kelimesini kullanmıştır. Bediüzzaman bu ifadesiyle, Hz. Mehdi (as)'ın gelişinin bir hakikat yani hiçbir şüpheye yer bırakmayacak kadar "kesin bir GERÇEK" olduğunu belirtmiştir.
Bediüzzaman bu sözüyle ayrıca, Hz. Mehdi (as)'ın gelişinden önce Mehdi olduğu sanılan şahısların aksine, "1400 sene sonra gelecek olan Mehdi'nin bir hakikat"olacağını belirtmiştir. Yani bu kutlu zatın, Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde müjdelediği tüm özelliklere sahip olan "GERÇEK MEHDİ" olacağını ve bu özellikleriyle Mehdi sanılan kişilerden ayırt edilip tanınacağını hatırlatmıştır.
4) KARİB (YAKIN) ZANNETMİŞLER:
Bediüzzaman daha önce de birçok kişinin, Hz. Mehdi (as)'ın geliş tarihi ile ilgili çeşitli kanaatlere kapıldıklarını ve bu mübarek zatın "kendi yaşadıkları yüzyıla yakın" bir tarihte geleceğini sandıklarını belirtmiştir. Ancak Bediüzzaman "KARİB (YAKIN) ZANNETMİŞLER" diyerek söz konusu kişilerin Hz. Mehdi (as)'ın önceki tarihlerde çıkmış olabileceğini düşünmekle yalnızca bir "zanda bulunduklarını" ancak yanıldıklarını hatırlatmıştır. Gerçekte ise Hz. Mehdi (as)'ın "Hicri 1400 yılında" geleceğini ve bu tarihten sonra faaliyetlerine başlayacağını bildirmiştir. Nitekim Bediüzzaman'ın verdiği bu tarih Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde verilen bilgilerle tam bir uyum halindedir.
Şimdi, Hz. Mehdi (as) GİBİ EŞHASIN (şahısların)5 hakkındaki rivayatın (rivayetlerin) ihtilafatı (farklılıkları) ve sırrı şudur ki: Ehadisi tefsir edenler (hadisleri açıklayanlar), metn-i ehadisi tefsirlerine (hadis metinlerindeki açıklamalarına) ve istinbatlarına (gizli manaları meydana çıkarmalarına) tatbik etmişler (uygulamışlar). Mesela: MERKEZ-İ SALTANAT6 o vakit Şam'da veya Medine'de olduğundan, vukuat-ı Hz. Mehdi (as)yye veya Süfyaniyye'yi (Hz. Mehdi (as) ve Süfyan ile ilgili olayları) MERKEZ-İ SALTANAT6 civarında olan Basra, Kufe, Şam gibi yerlerde tasavvur (düşünerek) ederek öyle tefsir etmişler (açıklamışlar). (Sözler, s. 359)
Bediüzzaman, son saltanat ve Halifeliğin merkezi İstanbul'da olduğu için Hz. Mehdi (as) ile ilgili olayların da bu şehirde gerçekleşeceğini bildirmiştir:
5) HZ. MEHDİ (AS) GİBİ EŞHASIN (ŞAHISLARIN):
Peygamberimiz (sav) hadislerinde, kendisinden sonra gelecek birçok şahıs olacağını bildirmiştir. Bu kişilerin bazıları gelmiş, vazifelerini yapıp vefat etmişlerdir. Her yüzyıl başında gönderilen müceddidler bunlardan bazılarıdır. Peygamberimiz (sav)'in geleceğini haber verdiği şahısların bazıları da halen beklenmektedir. Bediüzzaman da eserlerinde halen beklenmekte olan bu ahir zaman şahısları hakkında hadisler doğrultusunda detaylı bilgiler vermiştir. Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın yanı sıra, Deccal ve Süfyan (hadislerde ahir zamanda İslam dünyası içerisinde ortaya çıkacağı ve Hz. Mehdi (as)'a karşı mücadele edeceği bildirilen ve Süfyan-ı Deccal olarak anılan şahıs) gibi inkara dayalı bir mücadele verecek ahir zaman şahısları da Bediüzzaman'ın bilgi verdiği bu kişiler arasındadır.
Bediüzzaman buradaki "HZ. MEHDİ (AS) GİBİ EŞHASIN (ŞAHISLARIN)" sözleriyle öncelikle çok açık bir şekilde Hz. Mehdi (as)'ın manevi bir varlık olmadığını,"BİR ŞAHIS OLDUĞUNU" belirtmiştir. Bediüzzaman bu ifadesiyle ayrıca Hz. Mehdi (as) gibi, diğer ahir zaman şahıslarının da manevi kişilikler olmadıklarını, aynı şekilde "BİRER ŞAHIS" olduklarını açıklamıştır. Kuşkusuz ki Bediüzzaman'ın bu sözleri, ahir zaman şahıslarından bir kısmının birer "şahıs", bir kısmının ise birer "şahs-ı manevi" olarak gelecekleri iddialarını geçersiz kılmaktadır. Çünkü Bediüzzaman "Hz. Mehdi (as) gibi şahıslar" sözleriyle bunların tümünü kapsayan ve hepsi için "ŞAHIS" tanımlamasını yapan bir ifade kullanmaktadır. Nitekim Bediüzzaman eserlerinde Deccal ve Süfyan'ın birer şahıs olduklarını ne kadar net bir şekilde açıklamışsa, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) konusunda da bu gerçeği o kadar açık ve anlaşılır ifadelerle dile getirmiştir. Deccalin de fiziksel özelliklerini anlatmış, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın de fiziksel özelliklerini tarif etmiştir. Dolayısıyla Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın birer şahs-ı manevi olacakları düşüncesi, Bediüzzaman'ın bu açıklamalarına tamamıyla ters düşmektedir. Bediüzzaman bu sözünde Hz. Mehdi (as)'dan açıkça bir şahıs kelimesini kullanarak bahsetmekte ve aksi yöndeki düşüncelerin geçersizliğini ortaya koymaktadır.
6) MERKEZ-İ SALTANAT:
Peygamberimiz (sav)'in hadislerini açıklayanlar, o dönemlerde saltanatın merkezi Basra, Şam, Kufe gibi yerlerde olduğu için Hz. Mehdi (as) ile ilgili olayların bu civarlarda gerçekleşeceğini düşünmüşlerdir. Ancak Bediüzzaman, son saltanat ve Halifeliğin merkezi İstanbul'da olduğu için Hz. Mehdi (as) ile ilgili olayların da bu şehirde gerçekleşeceğini bildirmiştir. Bu ifadelerle Bediüzzaman ahir zaman ile ilgili rivayet ve açıklamaların daha iyi anlaşılmasını sağlamaktadır.
Hem şu sırdandır ki; MEHDİ, SÜFYAN GİBİ AHİR ZAMANDA GELECEK EŞHASLARI7  çok zaman evvel hatta tabiin (Peygamberimiz (sav)'i sağ iken görmüş olan müminlerle, yani Ashab'la görüşmüş ve onlardan ders almış olan salih Müslümanlar) zamanında onları beklemişler yetişmek emelinde bulunmuşlar." (Sözler, s. 358)
Bediüzzaman, geçmişte yaşamış Müslümanların da, Hz. Mehdi (as) ve  Süfyan gibi ahir zaman şahıslarının çıkışlarını, kendi dönemlerinde beklediklerini belirtmiştir:
7) MEHDİ, SÜFYAN GİBİ AHİR ZAMANDA GELECEK EŞHASLARI:
Bediüzzaman buradaki ifadesinde de "MEHDİ, SÜFYAN GİBİ AHİR ZAMANDA GELECEK EŞHASLARI (ŞAHISLAR)" diyerek, ahir zamanda gelecek olan Hz. Mehdi (as)'ın ve ona karşı mücadele vereceği bildirilen süfyanın "BİRER ŞAHIS OLDUKLARINI" Sözler adlı eserinde "2. BİR KEZ" daha belirtmiştir. Bediüzzaman Risale-i Nur'da yer alan, Hz. Mehdi (as) ve ahir zaman şahıslarından bahsettiği tüm sözlerinde hep aynı ifadeleri kullanmış, bu kişilerden "şahıs", "zat" gibi kelimelerle bahsetmiştir. Bediüzzaman bu sözünde de bu gerçeği bir kez daha ifade etmektedir.
Ayrıca Bediüzzaman, bu kitabında Hz. Mehdi (as) için "2. DEFA" kullandığı "GELECEK" kelimesiyle, Hz. Mehdi (as)'ın "ilerideki bir tarihte gelecek bir şahıs olduğunu" ikinci bir kez daha vurgulamıştır. Bediüzzaman bu yolla, yaşadığı dönemde Hz. Mehdi (as)'ın henüz gelmemiş olduğunu açık bir şekilde ifade etmektedir.
ŞUALAR KİTABINDAN ALINTILAR
Bir vechi (sebebi) şudur ki: SİHİR VE MANYETİZMA VE İSPİRTİZMA GİBİ İSTİDRACI HARİKALARIYLA (hipnoz ve ruhlarla bağlantı tarzındaki sahte mucizeleriyle) KENDİNİ MUHAFAZA EDEN VE HERKESİ TESHİR EDEN (büyüleyen, aldatan) O DEHŞETLİ DECCALİ8  yok edebilecek, mesleğini değiştirecek;  ANCAK HARİKA VE MU'CİZATLI VE UMUMUN MAKBULÜ (mucizeleri olan ve herkesin kabul ettiği)BİR ZAT OLABİLİR Kİ9   O ZAT10  en ziyade alakadar ve ekser insanların (insanların çoğunluğunun) Peygamberi olan HAZRET-İ İSA  ALEYHİSSELAM'DIR.10  (Şualar, s. 493)
Bediüzzaman, mesih deccalin birtakım olağanüstü güçlerle insanları aldatmaya çalışacağını ancak onun bu fitnesinin, Hz. İsa (as)'ın ikinci kez yeryüzüne gelmesiyle tamamen ortadan kalkacağını anlatmaktadır:
 8)  SİHİR VE MANYETİZMA VE İSPİRTİZMA GİBİ İSTİDRACI HARİKALARIYLA (HİPNOZ VE RUHLARLA BAĞLANTI TARZINDAKİ SAHTE MUCİZELERİYLE)... HERKESİ TESHİR EDEN (BÜYÜLEYEN, ALDATAN) O DEHŞETLİ DECCALİ:
Bediüzzaman, Peygamberimiz (sav)'in hadisleri doğrultusunda deccalin birtakım olağanüstü güçlere sahip olacağına dikkat çekmektedir. Deccalin sahte mucizeler göstereceğini bildiren hadislerden bazıları şu şekildedir:
Fitnesinden birisi de şudur: O, bir bedeviye: "Söyle bakayım! Eğer ben SENİN İÇİN ANANI VE BABANI DİRİLTİRSEM benim senin Rabbin olduğuma şehadet eder misin?" diyecek. Bedevi de: "Evet," diyecek. Bunun üzerine İKİ ŞEYTAN ONUN BABASI VE ANASI SURETLERİNDE ONA GÖRÜNECEKLER... (Sünen-i İbni Mace, 4077)
Onun bir fitnesi de şudur: O, tek bir kişiye musallat kılınarak O KİŞİYİ ÖLDÜRÜP TESTEREYLE BİÇECEK. Hatta o kişinin cesedi iki parçaya bölünmüş olarak (ayrı ayrı yerlere) atılacaktır. Sonra Deccal (orada bulunanlara): "Şu (öldürdüğüm) kuluma bakınız. ŞİMDİ BEN ONU DİRİLTECEĞİM.." diyecektir. (Sünen-i İbni Mace, 4077)
Hadislerde, deccalin yalancı mucizelerini, fitnelerini insanlara kabul ettirebilmek için kullanacağı bildirilmektedir. (Allahu Alem) Zayıf akıllı insanlar bunları adeta  birer  "mucize" zannedebilirler. Oysa mucize Allah'ın veli kullarına lütfettiği bir nimettir. Deccalin gösterdiği olağanüstü olaylar ise birer istidrac yani  Allah'ın insanları denemek için yarattığı ve inkarcılarda görülen yalancı mucizelerdir.
Bediüzzaman, deccalin bu aldatıcı yöntemleri kullanarak insanların çoğunu etkisi altına alacağını belirtmektedir. Hadislerde de deccalin, hipnotizma ve büyü gösterileri gibi aldatmacalarla yeterince bilgi sahibi olmayan veya imanen zayıf olan bazı insanları etkisi altına alabileceği haber verilmektedir. Özellikle de bütün Hıristiyan dünyasının Hz. İsa (as)'ı ve Musevilerin de Mesihi bekledikleri bir dönemde, deccalin gösterdiği bu yalancı mucizeler ve hileler, pek çok kişinin deccale aldanmasına neden olabilecektir. Bediüzzaman buradaki sözüyle, deccalin bu özelliğini vurgulayarak, aynı zamanda onun bir şahs-ı manevi olmadığını da ifade etmektedir. Bediüzzaman, deccalin insanları kandırabilecek özellikte, hipnoz ve büyü gibi aldatıcı yöntemler kullanabilme yeteneğine sahip olduğundan bahsederek bu durumu açıklığa kavuşturmuştur. Kuşkusuz Bediüzzaman'ın Deccal konusundaki bu anlatımları doğrultusunda deccalin bir şahıs olduğunu kabul edip, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) konusunda verdiği onlarca delil ve detaya rağmen onların birer şahs-ı manevi olabilecekleri ihtimalini öne sürmek çok yanlış bir yaklaşım olur. Yüksek ilim sahibi bir şahıs olan Bediüzzaman kuşkusuz ki tüm sözlerini, Müslümanları en doğru bilgilendirecek şekilde açıklamış, bu konuda da hiçbir şüpheye yer bırakmayacak bir üslupla "Deccal gibi Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın de BİRER ŞAHIS olduklarını" ifade etmiştir.
9)  ANCAK HARİKA VE MU'CİZATLI VE UMUMUN MAKBULÜ (MUCİZELERİ OLAN VE HERKESİN KABUL ETTİĞİ) BİR ZAT OLABİLİR Kİ:
Bediüzzaman, mesih deccalin fitnesini ortadan kaldırabilecek kişinin ise, Allah'ın rahmetiyle, mucizeleri olan ve insanların çoğunun kendisine tabi olduğu mübarek "BİR ZAT" olacağını söylemektedir. Sözünün devamında da bu kutlu kişinin Hz. İsa (as) olduğunu bildirmektedir. Bu son derece açık ve farklı başka hiçbir düşünceye yer vermeyecek netlikte bir sözdür: Bediüzzaman açıkça "Hz. İsa (as)'ın BİR ŞAHIS olduğunu" ifade etmekte, bu kesin ifadesiyle onun bir şahs-ı manevi olabileceği yönündeki tüm düşünceleri kökten reddetmektedir.
Bunun yanı sıra Bediüzzaman burada kullandığı "HARİKA VE MUCİZATLI VE UMUMUN MAKBULU BİR ZAT" sözleriyle, Hz. İsa (as)'ın yine bir şahıs olduğunu ortaya koyan önemli bazı özelliklerini vurgulamaktadır. Bediüzzaman "Hz. İsa (as)'ın harikalar ve mucizeler gösterebilen BİR ZAT olduğunu" belirtmiştir. Ayrıca "Hz. İsa (as)'ın insanların büyük bir kısmı tarafından kabul gören BİR ZAT olduğunu" hatırlatmaktadır. Kuşkusuz ki üstün bir ilme sahip olan Bediüzzaman bir şahs-ı manevinin mucize göstermesinin mümkün olmayacağını çok iyi bilmektedir. Aynı şekilde bir şahs-ı manevinin "umumun makbulü bir zat" olamayacağını da bilmekte, Hz. İsa (as)'ı tanıtan tüm bu özellikleri çok bilinçli bir şekilde kullanarak onun "BİR ŞAHIS" olarak yeryüzüne ikinci defa geleceğini tüm Müslümanlara müjdelemektedir. 
10)  O ZAT... HZ. İSA ALEYHİSSELAM'DIR:
Bediüzzaman, Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde haber verdiği gibi deccalin fitnesini Hz. İsa (as)'ın ortadan kaldıracağını bildirmektedir:
Allah'ın düşmanı olan MESİH-İ DECCAL, İSA ALEYHİSSELAM'I GÖRÜNCE, TUZUN SUDA ERİDİĞİ GİBİ ERİR. Hz. İsa (as) onu terk edip bıraksa bile helak oluncaya kadar eriyip gidecektir. Lakin ALLAH ONU BİZZAT İSA ALEYHİSSELAM'IN ELİYLE YOK EDECEKTİR. (Müslim, Kitabü'l Fiten: 34)
... DECCAL ORTALIĞA FİTNE SAÇARKEN CENAB-I HAK, MESİH MERYEM OĞLU İSA'YI GÖNDERİR... Nefesini idrak eden her kafir mutlaka yok olur. İsa (a.s) Deccal ile Lüdd kapısında (Beytül Makdis'e yakın bir belde) karşılaşır VE ONU YOK EDER. (Sahih-i Müslim; Büyük Fitne Mesih-i Deccal, Saim Güngör, s. 104)
... Müteakiben Hz. İsa (as), DECCALİ ARAR ve nihayet Beytü'l Makdis'e yakın bir yer olan Bab-ü Lüdd (Lüdd Kapısı) denilen mevkide yetişerek, ONU YOK EDER. (Sahih-i Müslim, c. 4/2251-2255; İmam Şarani, Ölüm, Kıyamet, Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, Bedir Yayınevi, s. 491)
Bediüzzaman Şualar adlı eserinde Hz. İsa (as) için "2. KEZ" kullandığı "O ZAT" ifadesiyle, Hz. İsa (as)'ın "BİR ŞAHIS" olduğunu açıkça belirtmiştir. Bediüzzaman burada "İki veya üç zat" dememiştir. Aksine Hz. İsa (as)'dan bahsederken kullandığı tüm sözler hep "TEKİL" ifadelerdir; ve tümünde de "TEK BİR ŞAHISTAN"bahsetmektedir. Bediüzzaman bu açıklamalarıyla bir kez daha Hz. İsa (as)'ın bir şahs-ı manevi olmadığını, "MÜBAREK BİR İNSAN" olduğunu çok açık ifadelerle ortaya koymuştur.
Hatta  HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELAM'IN NÜZULÜ (yeryüzüne inişi)11    dahi ve  KENDİSİ İSA ALEYHİSSELAM OLDUĞU,12  NUR-U İMANIN DİKKATİYLE (imanın ışığıyla) BİLİNİR; HERKES BİLEMEZ13   Hatta DECCAL VE SÜFYAN GİBİ EŞHAS-I MÜDHİŞE (ürkütücü şahıslar) KENDİLERİ DAHİ KENDİLERİNİBİLMİYORLAR...14  (Şualar, s. 487)
Bediüzzaman, Hz. İsa (as)'ın ahir zamanda yeryüzüne ikinci kez geleceğini bildirmekte, ancak bu mübarek zat geldiğinde herkesin kendisini tanımayacağına dikkat çekmektedir:
11) HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELAM'IN NÜZULÜ (YERYÜZÜNE İNİŞİ):
Bediüzzaman "HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELAM'IN NÜZULÜ" sözleriyle Hz. İsa (as)'ın, Allah'ın bir mucizesi olarak ahir zamanda insani bedeniyle gökyüzünden yeryüzüne ineceğini anlatmaktadır. Bediüzzaman verdiği bu bilgilerle Hz. İsa (as)'ın ahir zamanda Hıristiyan toplumunun başında bir mana ya da manevi bir lider olarak değil, bizzat hidayet önderi "BİR ŞAHIS" olarak bulunacağını kesin ifadelerle açıklamaktadır.
12) KENDİSİ İSA ALEYHİSSELAM OLDUĞU:
Bediüzzaman bu sözleriyle Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne ilk indiği zaman, kendisinin de Hz. İsa (as) olduğunu önceleri bilmeyeceğini, ancak daha sonra farkına varacağını bildirmiştir. "Böyle bir şuur ve bilincin bir şahs-ı manevi için söz konusu olamayacağı" çok açıktır. "BİLME" ve "ANLAMA" kavramları ancak "BİR İNSAN" için geçerli olabilir. Ancak "bir insan kendisinin kim olduğunu anlayabilir", içerisinde bulunduğu durumu fark edebilir. Bediüzzaman da bu durumu çok iyi bilen bir kimse olarak bu sözleri kullanmış ve Hz. İsa (as)'ın bir şahs-ı manevi olmadığını açıkça ifade etmiştir.
Bediüzzaman'ın bu gerçeği vurguladığı ifadelerinden biri de "KENDİSİ" kelimesidir. Bu kelime de yine "ŞAHIS" ifade eden bir kavramdır ve Bediüzzaman bu yolla "Hz. İsa (as)'ın maddi varlığı olan mübarek BİR ŞAHIS olarak geleceğini" tekrar dile getirmektedir.
13) NUR-U İMANIN DİKKATİYLE (İMANIN IŞIĞIYLA) BİLİNİR; HERKES BİLEMEZ:
Hz. İsa (as)'ın ikinci kez yeryüzüne geleceği Kuran'da bildirilmiş ve Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde haber verilmiş bir gerçektir. Bediüzzaman, çevresindeki insanların, Hz. İsa (as)'ın ahir zamanda beklenen peygamber olduğunu ancak "İMANLARIYLA FARK EDEBİLECEKLERİNİ" söylemiştir. Bu da yine Bediüzzaman'ın Hz. İsa (as)'dan bir şahs-ı manevi olarak söz etmediğini açıkça ortaya koymaktadır. Bediüzzaman burada açıkça insanların bir şahs-ı maneviyi değil,"BEKLEDİKLERİ BİR ŞAHSI" tanımalarından bahsetmektedir. Bediüzzaman ayrıca "HERKES BİLEMEZ" diyerek Hz. İsa (as)'ı herkesin tanıyamayacağını bir kez daha belirtmiş, bahsedilenin bir şahs-ı manevi değil, maddi varlığıyla ortaya çıkacak "BİR İNSAN" olduğunu tekrar vurgulamıştır. Bediüzzaman'ın da belirttiği gibi Hz. İsa (as) ikinci kez yeryüzüne geldiğinde de samimi olarak iman edenler imanlarının vesilesiyle, Allah'ın izniyle bu mübarek zatı hemen tanıyacak, onun yardımcısı ve destekçisi olacaklardır.
14) DECCAL VE SÜFYAN GİBİ EŞHAS-I MÜDHİŞE (ÜRKÜTÜCÜ ŞAHISLAR) KENDİLERİ DAHİ KENDİLERİNİ BİLMİYORLAR:
Bediüzzaman, bu sözleriyle mesih deccal ve süfyan deccal gibi, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a karşı inkara dayalı bir mücadele verecek olan ahir zaman şahıslarının da herkes tarafından teşhis edilemeyeceğine dikkat çekmektedir. Bediüzzaman burada kullandığı "EŞHAS-I MÜDHİŞE" sözlerinde geçen "EŞHAS-I"kelimesiyle, süfyan ve deccalin "BİRER ŞAHIS" olduğunu belirtmektedir. Bediüzzaman eserlerinde şahıs anlamına gelen benzer kelimeleri Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) için de kullanmaktadır. Süfyan ve deccalin şahıs olarak ortaya çıkacağını kabul edip, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın ise sadece şahs-ı manevilerinin olacağını düşünmek son derece çelişkilidir. Bediüzzaman'ın da bildirdiği gibi, süfyan deccal ve mesih deccal nasıl birer şahıs olarak ortaya çıkıyorlarsa, bunların fitnelerini ortadan kaldıracak olan Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) da Allah'ın izniyle ahir zamanda mübarek zatlarıyla ortaya çıkacaklardır.
İSA ALEYHİSSELAM'I NUR-U İMAN İLE (imanın ışığıyla) TANIYAN15 ve TABİ OLAN16 CEMAAT-İ RUHANİYE-İ  MÜCAHİDİNİN (mücadele eden ruhani cemaatinin)17KEMMİYETİ (sayısı),18 deccalin mektepçe ve askerce ilmi ve maddi ordularına nispeten çokAZ VE KÜÇÜK18 olmasına işaret ve kinayedir (maksadındadır). (Şualar, s. 495)
Bediüzzaman bu sözünde, ikinci kez yeryüzüne geldiğinde, Hz. İsa (as)'ı tanıyacak ve destekçisi olacak olan topluluğun özelliklerinden bahsetmektedir:
15) İSA ALEYHİSSELAM'I NUR-U İMAN İLE (İMANIN IŞIĞIYLA) TANIYAN:
Bediüzzaman bu sözünde bir kez daha Hz. İsa (as)'ın onu destekleyen cemaati tarafından "İMANIN NURU İLE TANINACAĞI"ndan bahsetmiş, açıkça Hz. İsa (as)'ın"BİR ŞAHIS" olduğunu ifade etmiştir. "TANINMA" fiili, burada "tanınacak bir kimse olduğunu" ifade etmekte ve Bediüzzaman'ın manevi bir varlığı değil, bizzat Hz. İsa (as)'ı kastettiğini ortaya koymaktadır.
Bunun yanı sıra Bediüzzaman bu sözleriyle Hz. İsa (as)'ın ve onun şahs-ı manevisinin birbirinden ayrı kavramlar olduğunu belirtmektedir. Zira Bediüzzaman "Hz. İsa (as)'ı tanıyan bir topluluk"tan bahsetmekte, ayrıca "Hz. İsa (as)'ın da bu topluluk tarafından tanınacağını" bildirmektedir. Bir şahs-ı manevinin bir şahs-ı maneviyi tanıması ya da bir şahs-ı manevi tarafından tanınması hiçbir açıdan söz konusu değildir.
Bediüzzaman'ın üzerinde durduğu bu gerçek, şu iki sorunun cevaplarıyla bir kez daha ortaya çıkmaktadır:
1- Bediüzzaman kimin imanın ışığıyla tanınacağından bahsetmiştir?
Hz. İsa (as)'ın.
2- Bediüzzaman Hz. İsa (as)'ı kimlerin tanıyacağından bahsetmiştir?
Onu imanlarının nuruyla tanıyan cemaatinin.
16) VE TABİ OLAN:
Bediüzzaman burada Hz. İsa (as)'a "TABİ OLAN" bir cemaatin varlığından söz etmektedir. Bir şahs-ı manevinin bir şahs-ı maneviye tabi olması elbette ki söz konusu değildir. Zira, bir şahs-ı maneviye değil, ancak bir şahsa tabi olunabilir. Bediüzzaman da bu ifadesiyle bu gerçeği dile getirmiş; Hz. İsa (as)'ın, kendisine uyan, tabi olan ve onun gösterdiği yolu izleyen cemaatinin, yani şahs-ı manevisinin başında "BİR ŞAHIS" olarak bulunacağını hatırlatmıştır. Hz. İsa (as) ile aynı dönemde yaşamak, ona tabi olmak, havarileri gibi Allah yolunda bu mübarek zatın yardımcıları olmak, bütün Müslümanların talip oldukları büyük bir şereftir. Hadislerde ve Bediüzzaman'ın sözlerinde belirtildiği gibi Allah, Hz. Mehdi (as) ve yanındakilere, Hz. İsa (as) ve ona tabi olan az sayıdaki inananla aynı safta fikri mücadele yürütmeyi nasip edecektir. Bediüzzaman eserlerinde bu hak fikri mücadelenin kendisinden hemen sonraki bir dönemde gerçekleşeceğini belirterek Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın çıkışının onun yaşadığı yıllarda henüz gerçekleşmemiş olduğunu ifade etmiştir.
17) CEMAAT-İ RUHANİYE-İ MÜCAHİDİNİN (MÜCADELE EDEN RUHANİ CEMAATİNİN):
Bediüzzaman bu sözlerinde Hz. İsa (as)'ın, kendisini destekleyen, ona inanan ve gösterdiği yolu izleyen kimselerden oluşan bir cemaati olacağından bahsetmektedir. Bu cemaat Hz. İsa (as)'ın şahs-ı manevisini oluşturmaktadır. Ancak başında da bir lider ve bu şahs-ı maneviyi temsil eden şahıs olarak Hz. İsa (as) bizzat bulunacaktır. Bediüzzaman da bu sözleriyle Hz. İsa (as)'ın şahsı ile onun şahs-ı manevisinin birbirinden iki ayrı kavram olduğunu vurgulamaktadır. Hz. İsa (as)'ın yüksek maneviyatını anlamak, ancak bu kutlu zatı algılayabilecek kapasitede maneviyata sahip insanlara nasip olacaktır. Bu topluluk Bediüzzaman tarafından "cemaat-i ruhaniye-i mücahidin" sözleriyle ifade edilmiştir. Bediüzzaman'ın da belirttiği gibi bu topluluk, ruhaniyeti, manevi derecesi yüksek ve Allah yolunda fikri mücadele eden, sürekli gayret içinde olan bir topluluktur.
18) KEMMİYETİ (SAYISI)... AZ VE KÜÇÜK:
Bediüzzaman Hz. İsa (as)'ın bir lider olarak başında bulunduğu topluluğun sayısının, Allah'ı inkar eden topluluğa kıyasla daha az ve küçük olduğunu bildirmektedir. Yüce Allah'ın Kuran'da bildirdiği gibi, "... Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galib gelmiştir." (Bakara Suresi, 249) Ahir zamanda da Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a bağlı sayıları az ama Allah'a gönülden iman eden, salih müminler –Allah'ın izniyle- üstün gelecekler, mesih deccalin fitnesini tam anlamıyla ortadan kaldıracaklardır.
Bediüzzaman bu sözleriyle bir kez daha Hz. İsa (as)'ın bizzat temsil ettiği cemaatinden bahsetmekte, bu topluluğun niteliklerini anlatmaktadır. Ancak yukarıda da açıklandığı gibi, bu mümin topluluğunun başındaki lider de Hz. İsa (as)'ın şahsıdır. Bediüzzaman bu yolla Hz. İsa (as)'ın manevi bir kişilik değil, temsil ettiği şahs-ı manevinin başında bulunan "BİR ŞAHIS" olduğunu belirtmektedir.
Hattâ,  "HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELAM GELİR, Hz. Mehdi (as)'A NAMAZDA İKTİDA EDER (uyar), TABİ OLUR."19   diye rivayeti BU İTTİFAKA (birleşmeye) VE HAKİKAT-I KUR'ANİYE'NİN METBUİYETİNE VE HAKİMİYETİNE (Kuran hakikatlerine uyulmasına ve tabi olunmasına) İŞARET EDER.20 (Şualar, s. 493)
Peygamber Efendimiz (sav) bir hadis-i şerifinde Hz. İsa (as)'ın, Hz. Mehdi (as)'ın arkasında namaz kılacağını bildirmiştir:
İmamları salih bir insan olan Mehdi olduğu halde, Beytü'l Makdis'e sığınırlar. Orada imamları kendilerine sabah namazını kıldırmak için öne geçtiği bir sırada, bir de bakarlar ki, Meryem oğlu İsa sabah vaktinde inmiştir. Mehdi, Hz. İsa (as)'ı öne geçirmek için arkaya çekilir. Hz. İsa (as) onun omuzlarına elini koyar ve ona der ki, "Geç öne namazı kıldır. Zira kamet (farz namazı kılmak için okunan ezan; namaza başlama işareti) senin için getirilmiştir."... (Ebu Rafi'den rivayet edilmiştir; İmam Şarani, Ölüm, Kıyamet, Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, Bedir Yayınevi, s. 495-496)
Bediüzzaman, Peygamberimiz (sav)'in bu hadisine dikkat çekmekte, bu olayın Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın çıkışlarının önemli alametlerinden biri olduğunu hatırlatmaktadır. Bediüzzaman sözlerinde ayrıca Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) döneminde Allah'ın izniyle, İslam ahlakının tüm dünyaya hakim olacağını ifade etmektedir. Bu hakimiyete, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın ittifakıyla yürütülecek büyük fikri mücadelenin vesile olacağını belirtmektedir.
19) HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELAM GELİR, HZ. MEHDİ (AS)'A NAMAZDA İKTİDA EDER (UYAR), TÂBİ OLUR:
Bediüzzaman bu sözünde Peygamberimiz (sav)'in sahih hadisleri doğrultusunda "HZ. İSA (AS)'IN, HZ. MEHDİ (AS) İLE BİRLİKTE NAMAZ KILACAĞINI" belirtmiştir. Namaz, Rabbimiz'in insanlar için farz kıldığı bir ibadettir. Şahsı manevilerin birlikte namaz kılması, namazda imamlık yapmaları mümkün değildir. Bediüzzaman da bu gerçeğin kuşkusuz ki çok iyi bilincindedir ve bu sözleriyle, Hz. İsa (as)'ın ve Hz. Mehdi (as)'ın "BİRER ŞAHIS" olarak ortaya çıkacaklarını haber vermektedir. Hz. İsa (as), yeryüzüne önceki gelişinde namaz ibadetini yerine getirdiği gibi ikinci kez gelişinde de Allah'ın izniyle bu ibadetine devam edecektir. Kuran'da bu konu şöyle bildirilmektedir:
(İsa) Dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana Kitabı verdi ve beni peygamber kıldı. Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve HAYAT SÜRDÜĞÜM MÜDDETÇE, BANA NAMAZI VE ZEKATI VASİYET (EMR) ETTİ." (Meryem Suresi, 30-31)
Ahir zamanda Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın mübarek şahısları ortaya çıkacak, Hz. İsa (as), Hz. Mehdi (as)'ın imamlığında namaz kılacak, bu iki mübarek zatın yapacakları büyük fikri mücadele neticesinde İslam ahlakı yeryüzüne hakim olacaktır. Bediüzzaman pek çok sahih hadiste yer alan bu konuyu hatırlatarak, Hz. İsa (as) ile Hz. Mehdi (as)'ın geldiklerinde karşılıklı diyalog içerisinde olacaklarını bildirmektedir. Bunun için her iki kutlu şahsın da aynı dönemde ortaya çıkmaları ve biraraya gelmeleri gerekmektedir. Ancak Bediüzzaman hayattayken böyle bir olay gerçekleşmiş değildir. Hz. İsa (as)'ın gelişi ve Hz. Mehdi (as)'la birlikte namaz kılmaları tüm dünya Müslümanları tarafından beklenmektedir.
20) BU İTTİFAKA (BİRLEŞMEYE) VE HAKİKAT-I KUR'ANİYENİN METBUİYETİNE VE HÂKİMİYETİNE (KURAN HAKİKATLERİNE UYULMASINA VE TABİ OLUNMASINA) İŞARET EDER:
Bediüzzaman, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın Kuran ahlakının tüm yeryüzüne hakim olması için ittifak edeceklerini bildirmiştir. İki dinin birleşmesinin İslamiyet üzerine olacağını hadislerle açıklayan Bediüzzaman, Kuran'ın tabi olunan kitap olacağını, onun hükümlerinin geçerli ve hakim olacağını bildirmiştir. Bu ittifak ve bu büyük gelişmeler henüz gerçekleşmemiştir ve bu tarihi olay da tüm dünya Müslümanları tarafından büyük bir heyecanla beklenmektedir. Bediüzzaman, kendisi hayatta iken gerçekleşmemiş olan bu olayların, Hz. Mehdi (as)'ın önemli özelliklerinden olduğunu belirterek, Hz. Mehdi (as)'ın kendisinden sonraki bir zamanda geleceğini ifade etmiştir.
"BÜYÜK MEHDİ"NİN DÖRT EHEMMİYETLİ VAZİFESİNİN VE DAHA EVVEL GELİP GEÇEN KÜÇÜK MEHDİLER "BÜYÜK MEHDİ"NİN BİR KISIM VAZİFELERİNİ BİR CİHETTE (bir açıdan) İCRA ETTİKLERİNİ (yerine getirdiklerini)21ve ŞERİAT-I MUHAMMEDİYE'Yİ (A.S.M.)(Peygamberimiz (sav)'in yolunu, Kuran ahlakını) VE HAKİKAT-İ FURKANİYEYİ (Kuran ahlakının esaslarını, hakikatlerini) VE SÜNNETİ AHMEDİYEYİ (A.S.M.) (Peygamberimiz (sav)'in sünnetini)22 İHYA İLE (yeniden canlandırma ile), İLAN VE İCRA İLE (herkese duyurarak ve uygulayarak),23BAŞKUMANDANLARI OLAN "BÜYÜK MEHDİ"NİN KEMAL-İ ADALETİNİ (yüce adaletini) VE HAKKANİYETİNİ (haktan ve doğruluktan ayrılmayışını, doğruluğunu) DÜNYAYA GÖSTERMELERİ24  gayet makul olmakla beraber, gayet lazım ve zaruri ve hayat-i içtimaiye-i insaniyedeki düsturların (cemiyet hayatına ait kuralların) muktezasıdır (gereğidir). (Şualar, s. 456)
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın İslam ahlakını yeniden yaşanır hale getireceğini, Peygamberimiz (sav)'in sünnetiyle hareket edeceğini, üstün bir adalet anlayışı olacağını anlatmaktadır:
21) "BÜYÜK MEHDİ"NİN DÖRT EHEMMİYETLİ VAZİFESİNİN VE DAHA EVVEL GELİP GEÇEN KÜÇÜK MEHDİLER "BÜYÜK MEHDİ"NİN BİR KISIM VAZİFELERİNİ BİR CİHETTE (BİR AÇIDAN) İCRA ETTİKLERİNİ (YERİNE GETİRDİKLERİNİ):
Bediüzzaman yukarıda yer alan sözlerinde, iki ayrı tür Mehdi olduğunu belirtmiştir. Bunlardan birini "küçük Mehdiler" olarak adlandırmış, diğerinin ise ahir zamanda gelecek olan "BÜYÜK MEHDİ" olduğunu belirtmiştir. Bediüzzaman "BÜYÜK MEHDİ"nin çok açıkça görülen ve taklit edilmesi mümkün olmayan bazı alametleri olduğunu belirtmiştir. Peygamberimiz (sav)'in sünnetinin yeniden canlandırılması ve İslam ahlakının tüm dünyada hakim olması, tüm Müslümanlar arasında İslam birliğinin oluşturulması, Hıristiyanlarla Müslümanların ittifakının sağlanması, Hz. Mehdi (as)'ın reddedilmesi mümkün olmayan alametleridir. Bediüzzaman, "küçük Mehdi" olarak bahsettiği, önceki asırlarda gelen Müslüman şahısların Hz. Mehdi (as)'ın yapacağı hizmetlerden bazılarını bir açıdan yerine getirdiklerini, ancak hiçbirinin bu görevlerin hepsini birarada yerine getiremediklerini ifade etmiştir. Bediüzzaman bu sözleriyle, ahir zamanda gelmesi beklenen "Büyük Mehdi"nin, geçmişte gönderilen Müslüman şahıslarla karıştırılmaması gerektiğini; "Büyük Mehdi"nin ancak sayılan tüm görevlerini birarada gerçekleştirmesiyle tanınacağını" hatırlatmıştır. Peygamberimiz (sav)'in sünnetinin yeniden canlandırılarak İslam ahlakının tüm dünyaya hakim kılınması, İslam birliğinin oluşturulması, Hıristiyan ve Müslüman ittifakının sağlanması ne Bediüzzaman'ın yaşadığı dönemde ne de ondan önceki devirlerde gerçekleştirilmemiş olaylardır. Bediüzzaman da bu gerçeğe dikkat çekerek Hz. Mehdi (as)'ın kendisinden ilerideki bir tarihte geleceğini ve bu mübarek insanın, geçmişte İslam'a hizmet eden diğer Müslüman şahıslardan bu alametleriyle ayırt edilebileceğini belirtmiştir.
Bunun yanında Bediüzzaman bu açıklamalarıyla "Hz. Mehdi (as)'ın BİR ŞAHIS olduğunu" da bir kez daha vurgulamıştır. Ahir zamanın "Büyük Mehdi"sinden önce gelen tüm İslam büyükleri, müceddidler ve Bediüzzaman'ın "küçük Mehdi" olarak adlandırdığı kimseler hep birer şahıs olmuşlardır. Bediüzzaman, Allah'ın bu adetullahının ahir zamanda da değişmeyeceğine ve "BÜYÜK MEHDİ"nin de yine "BİR ŞAHIS" olacağına dikkat çekmektedir.
22) ŞERİAT-I MUHAMMEDİYE'Yİ (A.S.M.) (PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN YOLUNU, KURAN AHLAKINI) VE HAKİKAT-İ FURKANİYEYİ (KURAN AHLAKININ ESASLARINI, HAKİKATLERİNİ) VE SÜNNETİ AHMEDİYEYİ (A.S.M.) (PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN SÜNNETİNİ):
Bediüzzaman "ŞERİAT-I MUHAMMEDİYE'Yİ VE HAKİKAT-İ FURKANİYEYİ VE SÜNNETİ AHMEDİYEYİ (A.S.M.)" sözleriyle, pek çok hadiste de bildirildiği gibi, Hz. Mehdi (as)'ın ahir zamanda Peygamber Efendimiz (sav)'in sünneti ile amel edeceğini ve dini, bidatlardan arındıracağını ve İslam dinini özüne döndüreceğini belirtmektedir. Peygamberimiz (sav)'in bu konuyu bildiren hadislerinden bazıları şöyledir:
Hz. Mehdi (as) hiçbir bidatı bırakmayacak. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 43)
Mehdi kaldırmadık bidat bırakmayacaktır. Ahir zamanda aynı Peygamber (sav) gibi dinin icablarını yerine getirecektir. (Kıyamet Alametleri, s. 163)
Hz. Mehdi (as) İslam dinini, Asr-ı Saadet olarak adlandırılan Peygamberimiz (sav)'in döneminde yaşanan ve Kuran'da bildirilen şekline döndürecektir. Bu görev İslam tarihinde diğer İslam alimlerine nasip olmamış, bugüne kadar böyle bir durum gerçekleşmemiştir. Bediüzzaman da bu açıklamasıyla, İslam dinini aslına döndürme görevinin ancak Hz. Mehdi (as)'a nasip olacağını ve bunun Hz. Mehdi (as)'ın tanınmasını sağlayacak en önemli alametlerden olduğunu hatırlatmaktadır.
23)  İHYA İLE (YENİDEN CANLANDIRMA İLE), İLAN VE İCRA İLE (HERKESE DUYURARAK VE UYGULAYARAK):
Bediüzzaman bu sözlerinde Hz. Mehdi (as)'ın izleyeceği yolu anlatmakta, insanları hak dine davet ederken kullanacağı yöntemleri açıklamaktadır:
Bediüzzaman'ın burada kullandığı "İHYA" kelimesinin anlamı, "YENİDEN CANLANDIRMA"dır. Bediüzzaman'ın da belirttiği gibi, Hz. Mehdi (as) ahir zamanda Kuran'dan uzaklaşmış olan insanların yeniden Kuran ahlakına göre yaşamalarına vesile olacaktır.
"İLAN" kelimesinin anlamı ise, "HERKESE DUYURMA"dır. Bediüzzaman'ın açıklamalarına göre Hz. Mehdi (as), Kuran'ın hakikatlerini ve Kuran ahlakını herkesin görebileceği, ulaşabileceği şekilde duyuracaktır. Kitle iletişim araçlarını ve teknolojiyi çok iyi kullanacağı anlaşılan Hz. Mehdi (as), İslam gerçeklerini çok çeşitli ve hikmetli yöntemler kullanarak tüm dünyaya açıkça gösterecek ve ilan edecektir.
"İCRA" kelimesinin anlamı da, "UYGULAMA"dır. Bediüzzaman bu sözleriyle de Hz. Mehdi (as)'ın, Kuran ahlakını tüm dünyada hakim edeceğini ve tüm toplumlarda yaşanır hale getireceğini belirtmektedir.
Bediüzzaman'ın burada Hz. Mehdi (as)'ın faaliyetleri hakkında üzerinde durduğu büyük çaplı hizmetler, tüm dünyanın gözleri önünde gerçekleşecek olaylardır. Bediüzzaman bunların hiçbirinin kendisi hayatta iken gerçekleşmemiş olduğuna dikkat çekmekte, ancak bu alemetlerin gerçekleşmesine vesile olan kişinin Hz. Mehdi (as) olabileceğini belirtmektedir.
Bediüzzaman, dikkat çektiği bu önemli konuyla birlikte Hz. Mehdi (as)'ın bir şahs-ı manevi olmadığını da vurgulamaktadır. Bediüzzaman, İslam dininin esaslarını, Peygamberimiz (sav)'in sünnetini "İHYA, İLAN VE İCRA EDECEK BİR ŞAHSIN" varlığından söz etmektedir. Tüm bu icraatler "iman, akıl ve vicdan sahibi kutlu BİR ZATIN yerine getirebileceği" görevlerdir. Dolayısıyla Bediüzzaman bu açıklamalarıyla "Hz. Mehdi (as)'ın BİR ŞAHS-I MANEVİ OLAMAYACAĞI" konusunda da kesin bir delil daha ortaya koymaktadır.
24)  BAŞKUMANDANLARI OLAN "BÜYÜK MEHDİ"NİN KEMAL-İ ADALETİNİ (YÜCE ADALETİNİ) VE HAKKANİYETİNİ (HAKTAN VE DOĞRULUKTAN AYRILMAYIŞINI, DOĞRULUĞUNU) DÜNYAYA GÖSTERMELERİ):
Peygamber Efendimiz (sav)'den rivayet edilen birçok hadiste Hz. Mehdi (as) döneminde yeryüzünün adaletle dolacağı haber verilmektedir:
Kıyametin kopması için zamanda sadece bir günden başka vakit kalmamış da olsa Allah, benim Ehl-i Beytimden (soyumdan) bir zatı gönderecek, yeryüzü zulümle dolduğu gibi, o yeryüzünü adaletle dolduracak. (Sünen-i Ebu Davud, 5/92)
Mehdi bendendir, yeryüzü zulüm ve işkence ile dolduğu gibi onu doğruluk ve adaletle doldurur. (Sünen-i Ebu Davud, 5/93)
Bu (Emir) de (Hz. Mehdi (as)) insanlar yeryüzünü daha önce zulüm ile doldurdukları gibi, yeryüzünü adaletle dolduracaktır. (Sünen-i İbn-i Mace, 10/348)
Hadislerde belirtilen, bu adalet ve huzur ortamı çok geniş çapta ve çok benzersiz olacaktır. Bediüzzaman da "KEMAL-İ ADALETİ" ve "HAKKANİYETİ" sözleriyle, Hz. Mehdi (as)'ın adaletinin en mükemmel şekilde olacağını bildirmektedir. Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın bu vasıflarını dile getirerek öncelikle onun bir şahs-ı manevi olmadığını, "ADALET YAPABİLECEK, HAK VE DOĞRU YOLU İZLEYEBİLECEK BİR ŞAHIS" olduğunu ifade etmektedir. Bir şahs-ı manevinin "adaletli olması ya da hak yoldan ayrılmama vasfını taşıması" söz konusu değildir. Bediüzzaman da Hz. Mehdi (as)'ın ahlakındaki bu "MÜMİN VASIFLARI"na dikkat çekerek, bu konuya açıklık kazandırmış ve onun mübarek "BİR İNSAN" olduğunu hatırlatmıştır.
Bediüzzaman bu sözlerinin başında ise "Büyük Mehdi"nin "BAŞKUMANDANLIK" sıfatına dikkat çekmiştir. Bu, ancak "BİR İNSAN"ın sahip olabileceği bir özellik ve bir insanın üstlenebileceği bir görevdir. Çok açıktır ki Bediüzzaman burada bir şahs-ı manevinin müminlerin başkumandanı olacağından bahsetmemekte; "BU GÖREVİ YERİNE GETİREBİLECEK ÖZELLİKLERE SAHİP BİR ŞAHSI" ifade etmektedir.
Bediüzzaman "Başkumandanları olan "Büyük Mehdi"nin kemal-i adaletini ve hakkaniyetini DÜNYAYA GÖSTERMELERİ" sözleriyle burada ayrıca Hz. Mehdi (as)'ın yüce adaletinin, haktan ve doğruluktan ayrılmayışının mükemmelliğine "BÜTÜN DÜNYANIN ŞAHİT OLACAĞINI" ifade etmektedir. Tüm insanlar, bu mübarek zatı görüp tanıyacaklar, Allah'ın adil sıfatının yeryüzündeki tecellilerini Hz. Mehdi (as)'da göreceklerdir. Hz. Mehdi (as)'ın büyük fikri mücadelesi neticesinde, belki de tüm dünyada ilk kez zulüm ve kargaşa tamamen bitecek, dünya çapında barış, huzur ve adalet olacaktır. Bediüzzaman bu açıklamalarıyla, Hz. Mehdi (as)'ın geçmiş dönemlerde gelmediğini, geldiğinde ise Allah'ın bu gelişmelerle onu insanlara tanıtacağını bildirmektedir.
Ayrıca hem iki deccalin sıfatları ve halleri ayrı ayrı olduğu halde, mutlak gelen RİVAYETLERDE İLTİBAS OLUYOR (karıştırılıyor), BİRİ ÖTEKİ ZANNEDİLİR.25 HEM "BÜYÜK MEHDİ"NİN HALLERİ SABIK MEHDİLERE (önceki Mehdilere) İŞARET EDEN RİVAYETLERE MUTABIK(uygun) ÇIKMIYOR,26 hadis-i müteşabih (birçok anlama gelebilecek hadis) hükmüne geçer. (Şualar, s. 582)
Bediüzzaman, Peygamberimiz (sav)'in ahir zamanla ilgili hadislerinde bahsi geçen Deccallerin özelliklerinin ve faaliyetlerinin birbirine benzediğini; bu sebeple birinin diğeri zannedilebildiğini söylemektedir. Ancak bu hadislerde "Büyük Mehdi"ye dair bildirilen özelliklerin, "sabık Mehdiler" olarak bahsettiği, önceki dönemlerde gelmiş olan müceddidlerden çok farklı olduğunu belirtmiştir:
25)  RİVAYETLERDE İLTİBAS OLUYOR (KARIŞTIRILIYOR) BİRİ ÖTEKİ ZANNEDİLİR:
Bediüzzaman "İLTİBAS OLUYOR (KARIŞTIRILIYOR) BİRİ ÖTEKİ ZANNEDİLİR" sözleriyle, hadislerde bahsi geçen Deccallerin karıştırılabildiğini hatırlatmıştır. Bediüzzaman ahir zamanda gelecek "Büyük Mehdi" ile "sabık Mehdiler" arasında ise böyle bir karıştırmanın söz konusu olamayacağını belirtmiştir. Bunun sebebinin de "Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde sabık Mehdiler ile ilgili olarak verilen bilgilerin Büyük Mehdi'nin özellikleri ile uyuşmaması" olduğunu ifade etmiştir.
Bediüzzaman bu sözleriyle "BÜYÜK MEHDİ"nin "geçmiş zamanlarda gelmemiş olduğunu", bu mübarek şahsın, "Peygamberimiz (sav)'in bildirdiği tüm özelliklere birden sahip olmasıyla tanınacağını" dile getirmiştir. Zira bir kişinin Mehdi olabilmesi için Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde bildirilen özelliklerin tamamını birden üzerinde göstermesi gerekmektedir. Yoksa bazı alametlerin var zannedilmesiyle, o kişinin Mehdi olduğunun düşünülmesi doğru değildir. Hz. Mehdi (as), Allah'ın izniyle ortaya çıktığı zaman, Peygamberimiz (sav)'in bildirdiği tüm bu alametleri üzerinde taşıyacaktır. Peygamberimiz (sav)'in bildirdiği gibi "seyyid", yani Peygamberimiz (sav)'in soyundan olacak, İslam ahlakını tüm dünyaya hakim kılacak, yeryüzüne benzersiz bir adalet, huzur, bolluk ve bereket getirecektir. Bediüzzaman da buradaki sözleriyle bu alametlerin farklılığına dikkat çekmiş, bu özelliklerle uyuşmayan şahısların Hz. Mehdi (as) olamayacağını hatırlatmıştır.
Bediüzzaman bu konuyu anlattığı sözlerinde bir başka konuyu daha vurgulamış, hadislerde bildirilen Deccallerin, sabık Mehdilerin ve Hz. Mehdi (as)'ın "manevi kişilikler" değil, "BİRER ŞAHIS" olduklarını belirten açıklamalar da yapmıştır. Zira "BİRİ" ve "ÖTEKİ" sözleri burada "KİŞİ" ifade eden zamirler olarak kullanılmıştır. Bediüzzaman bu sözleriyle hem "SABIK MEHDİLERİN" hem de "BÜYÜK MEHDİ"nin "BİRER ŞAHIS" olduklarını ifade etmektedir.
26) HEM "BÜYÜK MEHDİ"NİN HALLERİ SABIK MEHDİLERE (ÖNCEKİ MEHDİLERE) İŞARET EDEN RİVAYETLERE MUTABIK (UYGUN) ÇIKMIYOR:
Bediüzzaman eserlerinde sabık Mehdilerin, ahir zaman Mehdisi'nin üç büyük görevini yerine getiremedikleri için Büyük Mehdi olamayacaklarını anlatmıştır. Bunun bir diğer sebebinin ise yukarıda da açıklandığı gibi, Büyük Mehdi'nin özelliklerinin Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde sabık Mehdilere dair bildirdiği özelliklere uymaması olduğunu belirtmiştir. Bediüzzaman bu açıklamalarıyla Hz. Mehdi (as)'ın, ortaya çıktığında bu özelliklere sahip olmasıyla tanınıp teşhis edilebileceğini hatırlatmıştır. Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde bildirdiği, Hz. Mehdi (as)'ın ahlakına, fiziksel özelliklerine, soyuna, mücadelesine, yerine getireceği faaliyetlere ait alametler görülmediği takdirde ise, bir kişinin Hz. Mehdi (as) olabileceğinden bahsedilemeyeceğini belirtmiştir. Dolayısıyla da verdiği bu bilgilerle, hadislerde bildirilen müjdelerin henüz gerçekleşmediğine ve Hz. Mehdi (as)'ın geçmiş dönemlerde gelmiş bir şahıs olmadığına dikkat çekmiştir.
Bediüzzaman bu sözleriyle aynı zamanda Hz. Mehdi (as)'ın manevi bir varlık olmadığını, "BİR ŞAHIS" olarak müminlerin başında bulunup, onlara önderlik edeceğini de açıklamıştır. Şöyle ki:
1- Bediüzzaman, daha önce gelen Mehdilerin birer şahıs olduklarını anlatıp ardından da Büyük Mehdi ile aralarındaki farkı açıklamıştır. Demek ki Büyük Mehdi de"BİR ŞAHIS"tır.
2- Önceki Mehdiler belirtilen görevleri yerine getirememişlerdir. Ama bu görevleri Büyük Mehdi yerine getirecektir. Bu görevlerin yapılabilmesi ise, bir şahsın var olmasını gerektirmektedir. Demek ki Büyük Mehdi de "BİR ŞAHIS" olacaktır.
3- Büyük Mehdi, Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde tarif ettiği sabık Mehdi'lere dair özelliklere uymamaktadır. Büyük Mehdi, Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde müjdelediği ahir zaman Mehdisi'nin özelliklerini taşıyacaktır. Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde, Hz. Mehdi (as)'ın bir şahs-ı manevi olmadığı fiziksel özellikleriyle, ahlakıyla tarif edilen bir şahıs olduğu yüzyıllardır tüm İslam alimleri tarafından bilinen bir gerçektir. Bediüzzaman da burada Büyük Mehdi'nin, hadislerde anlatılan sabık Mehdilerden bu farkına dikkat çekerek, yine "BİR ŞAHIS"tan bahsettiğini ifade etmiştir.
Bu açıklamalarda bahsi geçen "sabık Mehdilerin" birer şahıs oldukları kabullenilirken, Bediüzzaman'ın aynı açıklamalarında yine bir şahıs olacağını belirttiği "Büyük Mehdi"nin "bir şahs-ı manevi" olacağı düşüncesini öne sürmek elbette ki çelişkilidir. Böyle bir durumda, rivayetlerde belirtilen ahir zaman Mehdisi'nden önce gelen tüm Mehdilerin de birer şahs-ı manevi olması gerekirdi ki, böyle bir durum olmamıştır. Dolayısıyla da böyle bir yaklaşım son derece yanlış ve mantıksızdır. Bediüzzaman'ın da müjdelediği gibi, Peygamberimiz (sav)'in rivayetlerindeki özelliklere sahip olmasıyla tanınacak olan Büyük Mehdi, ahir zamanda "BİR ŞAHIS"olarak ortaya çıkacak ve Allah'ın izniyle Bediüzzaman'ın belirttiği üç görevi birden bizzat yerine getirecektir.
BÜYÜK MEHDİ'NİN ÇOK VAZİFELERİ VAR27   VE SİYASET ALEMİNDE, DİYANET ALEMİNDE, SALTANAT ALEMİNDE, MÜCADELE ALEMİNDE ÇOK DAİRELERDE İCRAATLARI (işleri) OLDUĞU GİBİ...28  (Şualar, s. 590)
Bediüzzaman, ahir zamanda gelecek olan Hz. Mehdi (as)'ın;
- Siyaset,
- Diyanet,
- Saltanat
alanlarında büyük görevleri olacağını bildirmekte, ancak bu görevlerin hepsini birden tam olarak yerine getiren kişinin Hz. Mehdi (as) olabileceğini ifade etmektedir:
27) BÜYÜK MEHDİ'NİN ÇOK VAZİFELERİ VAR:
Bediüzzaman "Büyük Mehdi"nin, sabık Mehdiler olarak adlandırdığı kişilerden en önemli farklarından birinin, onun yerine getireceği "büyük görevler" olduğunu bildirmiştir. Bediüzzaman "ÇOK VAZİFELERİ VAR" diyerek, yerine getireceği bu görevlerin Hz. Mehdi (as)'yi insanlara tanıtacak önemli bir alamet olduğunu vurgulamaktadır. Bediüzzaman, bu görevlerin tamamı birden yerine getirilmediği takdirde ise, bir kimsenin Hz. Mehdi (as) olmasının söz konusu olamayacağını hatırlatmaktadır.
28) VE SİYASET ALEMİNDE, DİYANET ALEMİNDE, SALTANAT ALEMİNDE, MÜCADELE ALEMİNDE ÇOK DAİRELERDE İCRAATLARI (İŞLERİ) OLDUĞU GİBİ:
Bediüzzaman bu sözlerinde "ÇOK VAZİFELERİ VAR" dediği Hz. Mehdi (as)'ın bu görevlerinin neler olduğunu açıklamaktadır. Hz. Mehdi (as)'ın, "SİYASET MEHDİSİ, SALTANAT MEHDİSİ ve DİYANET MEHDİSİ olarak bu üç özelliğe birden sahip olacağını ve bu üç alanda birden Mehdilik yapacağını" söylemektedir. Dikkat edilirse Bediüzzaman bu görevleri "üç ayrı kişi"nin yerine getireceğinden bahsetmemiştir. Tam tersine Hz. Mehdi (as)'ın bu "ÜÇ KONUDA BİRDEN" müminlerin önderliğini üstleneceğini belirtmiştir. Bu sözleriyle ayrıca, "Mehdiliği üçe bölmenin, tek bir tanesinin Mehdilik için yeterli olacağını söylemenin" yanlışlığını ortaya koymaktadır.
Bediüzzaman verdiği bu bilgilerle, Hz. Mehdi (as)'ın imkanlarının çok geniş olacağını ve bu görevlerin tam yapılmasının bu üç alanda birden güç sahibi olunmasıyla gerçekleştirileceğini açıklamaktadır. "ÇOK DAİRELERDE İCRAATLARI OLDUĞU GİBİ" sözleriyle ise, Hz. Mehdi (as)'ın bu "faaliyetlerinin ve etki alanının çapının genişliğini" belirtmektedir. Bediüzzaman yaşadığı süre içerisinde çok büyük bir iman hizmeti yürütmüş ancak bu üç alanda birden imkan ve yetkilere sahip olmamıştır. Aksine kendisi ömrünü esaret, maddi sıkıntılar ve zorluklar altında geçirmiştir. Çeşitli haksızlıklara uğramış, eziyetlere tabi tutulmuş, yaşamının büyük bölümünü hapis ve sürgün gibi şartlar altında sürdürmüştür. Kuşkusuz ki eğer Bediüzzaman Mehdi olsa ve diyanet, saltanat ve siyaset alanlarındaki üç görevi yerine getirmiş olsaydı, böyle bir durum söz konusu olmazdı. Dolayısıyla Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as) hakkında verdiği bu bilgi ile, kendisinin Hz. Mehdi (as) olamayacağını bizzat kendi sözleriyle bir kez daha delillendirmiştir.
Bediüzzaman bu sözleriyle ayrıca Hz. Mehdi (as)'ın "lider vasıflarını taşıyan üstün BİR ŞAHIS" olduğuna bir kez daha dikkat çekmiştir. Bediüzzaman'ın saydığı görevlerin her biri ancak "BİR İNSAN"ın üstlenebileceği sorumluluklardır. "MEHDİ" kelimesi, "HİDAYET BULAN VE HİDAYETE YÖNELTEN" anlamındadır. Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın "DİYANET""SİYASET" ve "SALTANAT" aleminde bu "MEHDİLİK VASFINI" taşıyarak büyük sorumluluklar üstleneceğini belirtmektedir. Bir şahs-ı manevinin diyanet, siyaset ve saltanat konularında yetki sahibi olması; bu alanlarda insanların sorumluluklarını üstlenerek adalet sağlaması hiçbir şekilde söz konusu değildir. Tüm bu sorumlulukların yerine getirilmesi Bediüzzaman'ın da belirttiği gibi, "HİDAYET BULMUŞ BİR İNSANIN", "iman, akıl ve vicdan kullanarak yerine getirebileceği görevler"dir. Bediüzzaman da sözleriyle bu gerçeği vurgulamış, Hz. Mehdi (as)'ın bir şahs-ı manevi olamayacağını ifade etmiştir.
"O kadar kuvvetlidir ve devam eder; YALNIZ HAZRET-İ İSA (A.S.) ONU YOK EDEBİLİR, BAŞKA ÇARE OLAMAZ29      rivayet edilmiş. Yani, ONUN MESLEĞİNİ VE YIRTICI REJİMİNİ BOZACAK, YOK EDECEK;30    ancak  SEMAVÎ VE ULVÎ, HALİS (vahye dayalı ve yüce, katıksız) BİR DİN İSEVÎLERDE ZUHUR EDECEK (ortaya çıkacak) VE HAKİKAT-İ KUR'ANİYEYE (Kuran'ın hakikatlerine) İKTİDA (tabi olan)VE İTTİHAD EDEN (İslamiyet ile birleşen) BU İSEVİ DİNİDİR Kİ,31  HAZRET-İ İSA (AS)'IN NÜZULÜ İLE (yeryüzüne inişiyle) O DİNSİZ MESLEK MAHVOLUR, YOK OLUR...32(Şualar, s. 581)
Bediüzzaman bu sözünde deccalin fitnesini ancak Hz. İsa (as)'ın etkisiz hale getirebileceğine işaret eden bir hadise dikkat çekmiştir. Deccalin inkara dayalı düzenini, saldırgan rejimini ortadan kaldıracak, "dinsizliği insanlar arasında yaymak ve mukaddesatı bozmak" olarak tarif edilen mesleğini bozacak olan kimselerin, Hz. İsa (as) ve ona tabi olan samimi İseviler olduğunu belirtmiştir. Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne ikinci kez gelişiyle mesih deccalin dinsiz mesleği yok olup etkisiz hale gelecektir:
29) YALNIZ HAZRET-İ İSA (A.S.) ONU YOK EDEBİLİR, BAŞKA ÇARE OLAMAZ:
Bediüzzaman bu sözleriyle, Peygamberimiz (sav)'in hadisleri doğrultusunda deccali fikren etkisiz hale getirip, onun fitnesini dünya üzerinden kaldırabilecek kişinin yalnızca Hz. İsa (as) olduğunu belirtmektedir. Bediüzzaman burada kullandığı "ONU" kelimesiyle, deccalin "BİR ŞAHIS" olduğunu dile getirmiştir. Bediüzzaman'a göre, bu şahsın inkara dayalı çabasını durduracak olan kişi ise yine "BİR ŞAHIS OLAN Hz. İsa (as)"dır. Bediüzzaman'ın bu sözleri son derece açıktır. Buna rağmen deccalin bir şahıs, ama Hz. İsa (as)'ın manevi bir varlık olacağı düşüncesini benimsemek, hiç şüphesiz ki Bediüzzaman'ın verdiği bu bilgilerle açıkça çelişmektedir. Bediüzzaman, deccali etkisiz hale getirebilecek tek şahsın Hz. İsa (as) olduğunu açıkça belirtmiş ve tüm inananları bu değerli zatın yeryüzüne ikinci kez gelişiyle müjdelemiştir.
30) ONUN MESLEĞİNİ VE YIRTICI REJİMİNİ BOZACAK, YOK EDECEK:
Bediüzzaman, mesih deccalin fitnesinin tüm yeryüzünde büyük bir bozgunculuğa neden olacağına dikkat çekmektedir. Bu fitnenin tam anlamıyla ortadan kaldırılmasının ise Hz. İsa (as) vesilesiyle olacağını bildirmektedir. Bediüzzaman, mesih deccalin mesleğinin dinsizliği tüm yeryüzüne yaymak ve dinsizlikten dayanak bulan felaketler oluşturmak olduğunu belirtmektedir. Yeniden yeryüzüne döndüğünde Hz. İsa (as)'ın, deccalin neden olduğu felaket ve kötülükleri engelleyeceğini, onun mesleğini etkisiz hale getireceğini ve İslam ahlakını tüm dünyaya hakim kılacağını müjdelemektedir.
Bediüzzaman bu sözlerinde, Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne maddi varlığı olan "BİR İNSAN" olarak geleceğini tekrar hatırlatmaktadır. "ONUN" kelimesiyle ise deccalin de bir şahıs olduğunu bir kez daha vurgulamış, bu şahsın yine "BİR ŞAHIS" olan Hz. İsa (as) tarafından etkisiz hale getirileceğini ifade etmiştir.
31) SEMAVİ VE ULVİ, HALİS (VAHYE DAYALI VE YÜCE, KATIKSIZ) BİR DİN İSEVİLERDE ZUHUR EDECEK (ORTAYA ÇIKACAK) VE HAKİKAT-İ KUR'ANİYEYE (KURAN'IN HAKİKATLERİNE) İKTİDA (TABİ OLAN) VE İTTİHAD EDEN (İSLAMİYET İLE BİRLEŞEN) BU İSEVİ DİNİDİR Kİ:
Hz. İsa (as) Allah'ın mübarek bir elçisidir. Tüm peygamberler gibi, o da insanları bir ve tek olarak Allah'a iman etmeye, Allah'ın emrettiği din ahlakını yaşamaya davet etmiştir. Ancak Hz. İsa (as)'ın Allah Katına yükseltilmesinin ardından, Hıristiyanlık inancında dejenerasyon oluşmuş, Hıristiyanlar Hz. İsa (as)'ın kendilerine tebliğ ettiği hak dinden uzaklaşmışlardır. Hz. İsa (as) ikinci kez yeryüzüne geldiğinde, Hıristiyanlığı tahrif olmuş yönlerinden arındıracak, yeniden hak haline döndürecektir. Bediüzzaman da "HALİS BİR DİN İSEVİLERDE ORTAYA ÇIKACAK" sözleriyle bu gerçeğe dikkat çekmektedir. Bediüzzaman Hıristiyanlığın Kuran'a tabi olarak İslamiyet ile birleşeceğini bildirmiş ve tüm bu gelişmelerin Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne ikinci kez gelişinin alametlerinden olacağını hatırlatmıştır. Bediüzzaman'ın müjdelediği bu gelişmeler henüz gerçekleşmemiştir. Bediüzzaman da yaşadığı dönemde bu konuya dikkat çekerek, hem Hz. İsa (as)'ın ileri bir tarihteki gelişini müjdelemiş, hem de Hz. İsa (as) ile aynı dönemde yaşayacak olan Hz. Mehdi (as)'ın çıkışının da kendisinin döneminde henüz gerçekleşmemiş olduğunu vurgulamıştır.
32) HAZRET-İ İSA (AS)'IN NÜZULÜ İLE (YERYÜZÜNE İNİŞİYLE) O DİNSİZ MESLEK MAHVOLUR:
Bediüzzaman, Kuran ayetlerinde yer alan işaretlere ve hadislerde verilen bilgilere dayanarak, Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne yeniden geleceğini söylemektedir. Bediüzzaman burada kullandığı "NÜZUL" kelimesiyle, Hz. İsa (as)'ın "bir mana, bir ruh ya da temsili bir şahıs" değil, Allah'ın bir mucizesi olarak insani bedeniyle ikinci kez yeryüzüne gelecek "BİR ŞAHIS" olduğunu açıklamaktadır. Bediüzzaman, deccalin inkara dayalı çabalarının da, Hz. İsa (as)'ın "NÜZULÜ" yani "BİR ŞAHIS OLARAK YERYÜZÜNE GELİŞİ"nin ardından son bulacağını ifade etmektedir.
KASTAMONU LAHİKASI KİTABINDAN ALINTILAR
Evet, hadis-i şerifin ifadesiyle
HAZRET-İ İSA'NIN SEMAVİ NÜZULÜ (gökyüzünden inişi) KAT'İ (kesin) OLMAKLA BERABER33 ;
mana-yi işarisiyle (işaret ettiği manayla) başka hakikatleri (gerçekleri) ifade ettiği gibi bu hakikata da mucizane (mucizevi bir şekilde) işaret ediyor.
(Kastamonu Lahikası, s. 50)
Bediüzzaman, Hz. İsa (as)'ın ahir zamanda yeniden yeryüzüne gelişinin kesin olduğunu ifade etmektedir:
33) HAZRET-İ İSA'NIN SEMAVİ NÜZULÜ (GÖKYÜZÜNDEN İNİŞİ) KAT'İ (KESİN) OLMAKLA BERABER:
Hz. İsa (as)'ın ahir zamanda yeniden yeryüzüne gelecek olması Kuran-ı Kerim'de ve hadislerde bildirilen bir gerçektir. Bediüzzaman da bu gerçeği dile getirmekte, hadislerde Hz. İsa (as)'ın yeniden dünyaya geleceğinin açıkça bildirildiğini söylemektedir. Bu, samimi olarak iman edenler için çok kıymetli bir müjdedir. Allah'ın izniyle, ahir zamanda yaşayan müminler bu mucizeye tanıklık edecek, aradan geçen 2000 yılın ardından Hz. İsa (as)'ın tekrar yeryüzüne gelişine şahit olacaklardır.
Bediüzzaman bu sözünde kullandığı "KAT'İ" kelimesiyle, Hz. İsa (as)'ın yeniden dünyaya dönüşünün "KESİN" bir gerçek olduğunu belirtmektedir. Bediüzzaman'ın Peygamberimiz (sav)'in hadislerine dayandırarak verdiği bu haber, aksi yöndeki tüm iddiaları geçersiz kılmaktadır.
Bunun yanı sıra Bediüzzaman'ın burada ortaya koyduğu bir başka gerçek ise, Hz. İsa (as)'ın manevi bir şahıs değil, insani bedeniyle mucizevi bir şekilde yeryüzüne ikinci kez gelecek olan "BİR ŞAHIS" olduğudur.
TA AHİR ZAMANDA,34 HAYATIN GENİŞ DAİRESİNDE (dünya çapında)35ASIL SAHİPLERİ, YANİ MEHDİ VE ŞAKİRTLERİ (talebeleri)36CENAB-I HAKK'IN İZNİYLE GELİR,37O DAİREYİ GENİŞLETİR38 ve O TOHUMLAR SÜMBÜLLENİR.39BİZLER DE KABRİMİZDE SEYREDİP ALLAH'A ŞÜKREDERİZ.40(Kastamonu Lahikası, s. 99)
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın ahir zamanda ortaya çıkacağını haber vermektedir. Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as) ve talebelerini Risale-i Nur'un asıl sahipleri olarak nitelendirmekte, Risale-i Nur'un başlattığı hizmeti bu mübarek şahsın tamamlayacağını müjdelemektedir:
34) TA AHİR ZAMANDA:
Bediüzzaman burada kullandığı "TA AHİR ZAMANDA" sözleriyle Hz. Mehdi (as)'ın geleceği zamanı belirtmektedir. Bediüzzaman bu ifadesiyle öncelikle Hz. Mehdi (as)'ın kendisinden "İLERİKİ BİR TARİHTE" geleceğini dile getirmektedir. Bediüzzaman'ın burada kullandığı "TA" kelimesi ise bu konuya açıklık getiren önemli bir ifadedir. "TA" kelimesi uzaklık ifade eden bir kelimedir. Bediüzzaman bu ekle, ahir zamanın kendi yaşadığı dönemin çok daha ilerisinde, daha uzakta bir zaman olduğunu ifade etmektedir. Bediüzzaman Risale-i Nur'un dar dairede yani sınırlı bir kesim içerisinde başlattığı hizmetleri daha ileriki bir tarihte gelecek olan Hz. Mehdi (as) ve talebelerinin devam ettireceklerini ve bunu dünya çapında bir hizmete dönüştüreceklerini bildirmiştir. Bediüzzaman bu sözleriyle kendisinin Hz. Mehdi (as) olmadığını, bu mübarek zatın ise kendisinden sonraki bir dönemde geleceğini açık bir şekilde ifade etmiştir.
35) HAYATIN GENİŞ DAİRESİNDE (DÜNYA ÇAPINDA):
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın yerine getireceği üç görevden bahsettiği kimi sözlerinde "dar ve geniş daire" (dar ve geniş alemler) kavramlarını kullanmıştır. Bediüzzaman Risale-i Nur'un etkisinin ve bu yolla yapılan iman hizmetinin dar dairede yani sınırlı bir bölgede yapılan bir faaliyet olduğunu ifade etmiştir. Hz. Mehdi (as)'ın yapacağı faaliyetlerin ise "HAYATIN GENİŞ DAİRESİNDE" yani "DÜNYA ÇAPINDA" gerçekleştirileceğini belirtmiştir. Hz. Mehdi (as),      Allah'ın izniyle Kuran ahlakını tüm dünyaya hakim kılacak, halihazırda dünyanın pek çok yerinde dağınık halde bulunan Müslümanlar arasında İslam birliğini sağlayacak ve tüm Müslümanların manevi liderliğini üstlenecektir. Tüm bunlar Hz. Mehdi (as)'ın "HAYATIN GENİŞ DAİRESİNDE" yerine getireceği görevlerin delillerini oluşturacak ve Hz. Mehdi (as)'ın tanınmasını sağlayan alametler olacaktır. Bediüzzaman da sözlerinin pek çoğunda bu konuyu gündeme getirerek, bunu, kendisinin Hz. Mehdi (as) olmadığına dair bir delil olarak göstermiş, Hz. Mehdi (as)'ın yapacağı faaliyetlerin etkisinin büyüklüğünü hatırlatmıştır.
36) ASIL SAHİPLERİ, YANİ HZ.MEHDİ (AS) VE ŞAKİRTLERİ (TALEBELERİ):
Bediüzzaman burada ahir zamanda gelecek ve Kuran ahlakını tüm dünyada hakim kılacak olan Hz. Mehdi (as)'dan, kendisinin attığı tohumların "ASIL SAHİPLERİ"olarak bahsetmektedir. Bu açıklamalarına göre, Bediüzzaman Kuran ahlakının dünya hakimiyetinin tohumlarını atan bir müceddid, Hz. Mehdi (as) ise bu hakimiyetin asıl sahibi olacaktır. Hz. İsa (as) ile birlikte İslam ahlakını dünya çapında hakim kılacak olan ahir zaman topluluğunun manevi lideri Allah'ın izniyle Hz. Mehdi (as) olacaktır. Dolayısıyla Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as) ve onun talebeleri için burada kullandığı "ASIL SAHİPLERİ" ifadesiyle, Hz. Mehdi (as)'ın ve talebelerinin dünya çapında yerine getireceği görevlerin asıl sahibinin kendisi olmadığını açıklamış ve böylece kendisinin Hz. Mehdi (as) olmadığını da ifade etmiştir.
Bediüzzaman'ın bu sözlerinde vurguladığı bir başka önemli nokta ise, Hz. Mehdi (as) ve onun şahs-ı manevisini oluşturan talebelerinin iki ayrı kavram olduğudur. Bediüzzaman "Hz. Mehdi (as) VE şakirtleri" derken burada kullandığı "VE" kelimesiyle bu duruma açıklık getirmektedir. Bu ikisi birbirinden ayrıdır ve ancak ikisinin biraraya gelmesinden Hz. Mehdi (as)'ın şahs-ı manevisi oluşmaktadır. Ama bu şahs-ı manevinin oluşabilmesi için başta mutlaka Hz. Mehdi (as) bir şahıs olarak bulunacaktır. Bediüzzaman da burada, "Hz. Mehdi (as) VE ŞAKİRTLERİ" sözleriyle bu gerçeği dile getirmekte ve Hz. Mehdi (as)'ın manevi bir şahıs olarak değil, talebelerinin başında ayrı bir şahsiyet olarak var olacağını ifade etmektedir.
37) CENAB-I HAKK'IN İZNİYLE GELİR:
Bediüzzaman bu sözünde, "Cenab-ı Hakk'ın izniyle GELİR" diyerek öncelikle Hz. Mehdi (as)'ın ahir zamanda gelecek bir şahıs olduğunu bir kez daha hatırlatmıştır. Çünkü bilindiği gibi "GELME" fiili, manevi bir şahsın gerçekleştirebileceği bir olay değildir. "GELME" ifadesi burada açıkça bir insanın gelişini müjdelemek için kullanılmış bir fiildir. Eğer Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın bir şahs-ı manevi olduğunu belirtmek isteseydi, kuşkusuz ki böyle bir kelime kullanmaz, Hz. Mehdi (as)'ın gelişinden bahsetmezdi.
Bunun yanı sıra Bediüzzaman burada kullandığı "GELİR" sözüyle, Hz. Mehdi (as)'ın o dönemde henüz gelmediğini belirtmekte ve ileride geleceğini ifade etmektedir. Dikkat edilirse Bediüzzaman "geldi" veya "gelmiş" dememektedir, "İLERİDE GELECEĞİNİ" ifade etmek için "TA AHİR ZAMANDA gelir" diyerek, Hz. Mehdi (as)'ın kendisinden ilerideki bir vakitteki gelişini belirtmiştir.
38) O DAİREYİ GENİŞLETİR:
Bediüzzaman, kendi döneminde imanı kurtarma yolunda mücadele vermiş ve ahir zaman cemaatine öncülük etmiştir. Bediüzzaman "O DAİREYİ GENİŞLETİR"sözüyle, kendisinin "dar dairede" yani "sınırlı bir çevrede" başlattığı iman kurtarma mücadelesinin Hz. Mehdi (as) zamanında genişleyeceğini ve "DÜNYA ÇAPINDA" neticeleneceğini belirtmiştir. Bediüzzaman bu açıklamasıyla, Hz. Mehdi (as)'ın özelliklerini ve yerine getireceği görevlerin benzersizliğini hatırlatarak bir kez daha kendisinin Hz. Mehdi (as) olmadığını ifade etmiştir.
39) O TOHUMLAR SÜMBÜLLENİR:
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'dan önce gelmiş, insanların Allah'ın dininden uzaklaştığı bir ortamda Kuran ahlakı ve iman hakikatleri üzerinde durarak çok büyük bir imani hareket başlatmıştır. "O TOHUMLAR SÜMBÜLLENİR" sözleriyle bu büyük fikri mücadelesini tohum ekmeye benzetmektedir. Sonradan Hz. Mehdi (as) zamanında bu iman tohumlarının sümbülleneceğini, yani Hz. Mehdi (as)'ın Bediüzzaman'ın başlattığı bu imani çalışmaları genişleteceğini ve sonuca ulaştıracağını belirtmektedir. Bediüzzaman bu örneklendirmesiyle, kendisinin Hz. Mehdi (as)'dan önceki bir dönemde yaşadığını, Hz. Mehdi (as)'ın gelişinin ise kendisinden sonraki bir dönemde gerçekleşeceğini açıkça ifade etmektedir.
40) BİZLER DE KABRİMİZDEN SEYREDİP ALLAH'A ŞÜKREDERİZ:
Bediüzzaman, "BİZLER DE KABRİMİZDEN SEYREDİP" sözleriyle, ektiği iman tohumlarının sümbülleneceği yani Hz. Mehdi (as)'ın Kuran ahlakını tüm dünyaya hakim kılacağı dönemde, kendisinin vefat etmiş olacağını belirtmiştir. Bediüzzaman bu sözüyle bir kez daha kendisinin Hz. Mehdi (as) olmadığını, bu kutlu şahsın gelip görevine başladığı dönemde kendisinin hayatta olmayacağını hatırlatarak ifade etmiştir.
HAKİKİ BEKLENİLEN41 ve BİR ASIR SONRA GELECEK42O ZAT43 dahi bu zaman da gelse...
(Kastamonu Lahikası, s. 57)
Bediüzzaman Said Nursi, Hz. Mehdi (as)'ın henüz gelmediğini, Müslümanlar tarafından beklendiğini ve kendi yaşadığı devirden bir asır sonra geleceğini bildirmektedir:
41) HAKİKİ BEKLENİLEN:
Bediüzzaman, "HAKİKİ BEKLENİLEN" sözleriyle Hz. Mehdi (as)'ın "HENÜZ BEKLENDİĞİNİ" ifade etmekte ve bu mübarek zatın kendi döneminde "HENÜZ GELMEDİĞİNİ" belirtmektedir. Eğer Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın kendi yaşadığı dönemde gelmiş olduğunu düşünüyor olsaydı, kuşkusuz ki bu ifadeyi kullanmazdı. "Hakiki beklenilen" yerine "gelmiş olan" veya "gelen" derdi. Dolayısıyla Bediüzzaman, bu sözleriyle Hz. Mehdi (as)'ın henüz gelmediğini ve gelmesinin tüm İslam alemi tarafından beklendiğini vurgulamaktadır. 
Bunun yanı sıra Bediüzzaman burada kullandığı "HAKİKİ" kelimesiyle de Hz. Mehdi (as)'ın gelişinin ne kadar kesin bir gerçek olduğunu belirtmektedir.
42) BİR ASIR SONRA GELECEK:
Bediüzzaman burada Hz. Mehdi (as) için bir kez daha "GELECEK" kelimesini kullanmış ve onun kendi yaşadığı dönemde henüz gelmediğini ve "İLERİDE GELECEĞİNİ" tekrar belirtmiştir. Bu sözüyle aynı zamanda Hz. Mehdi (as)'ın "manevi bir kişilik" değil, "GELMESİ BEKLENEN BİR İNSAN" olduğunu da bir kez daha vurgulamıştır.
Ayrıca Bediüzzaman kitabın başından itibaren yer alan sözleri boyunca, "GELECEK" ifadesini, Hz. Mehdi (as) için "3. KEZ" kullanmaktadır.
Kuşkusuz ki bu bir tevafuk değildir. Açıktır ki Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın kendisinden sonraki bir dönemde ve mutlaka geleceği konusunda kesin bir kanaat taşımakta ve bunu ısrarla dile getirmektedir.
Bunun yanı sıra Bediüzzaman bu sözünde, gelmesi beklenilen bu mübarek zatın geliş zamanını da müjdelemektedir. Hz. Mehdi (as)'ın "KENDİSİNDEN BİR ASIR SONRA, YANİ HİCRİ 1400'LÜ YILLARDA" ortaya çıkacağını haber vermektedir. Kuşkusuz ki eğer Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın kendi döneminde yaşadığını düşünseydi, böyle uzak bir tarih vermez, aksini açıkça ifade ederdi. Demek ki Bediüzzaman'ın bu konudaki kanaati hiçbir itiraza yer bırakmayacak kadar kesindir.
43) O ZAT:
Bediüzzaman, burada Hz. Mehdi (as)'dan "O ZAT" diyerek bahsetmekte ve Hz. Mehdi (as)'ın mübarek şahsının geleceğini haber vermektedir. Bediüzzaman bir şahs-ı maneviden ya da topluluktan söz etmemektedir. Üçüncü tekil şahsı ifade eden "O" zamirini ve "tek bir kişi"yi ifade eden "ZAT" sözcüğünü kullanmaktadır. Bediüzzaman böylece Hz. Mehdi (as)'ın yalnızca "TEK BİR KİŞİ" olacağını da açıklamaktadır.
Hem bu ÜÇ VEZAİFİ (görevi) BİRDEN44BİR ŞAHISTA YAHUT CEMAATTE BU ZAMANDA BULUNMASI VE MÜKEMMEL OLMASI VE BİRBİRİNİ CERHETMEMESİ (birbirine engel olmaması, zarar vermemesi) PEK UZAK, ADETA KABİL (mümkün) GÖRÜLMÜYOR.45 Ahir zaman da, AL-İ BEYT-İ NEBEVİ'NİN (A.S.M.) (Peygamberimiz (sav)'in soyunun) CE MAAT-İ NURANİYESİNİ (nurani cemaatini) TEMSİL EDEN46HAZRET-İ MEHDİ'DE VE CEMAATİNDEKİ ŞAHS-I MANEVİDE47ANCAK İÇTİMA EDEBİLİR (biraraya gelebilir, toplanabilir).49(Kastamonu Lahikası, s. 139)
Bediüzzaman bu sözünde, Hz. Mehdi (as)'ın üç görevi olduğunu belirtmekte, bu üç görevin birarada yerine getirilmesinin Hz. Mehdi (as)'ın en önemli alametlerinden biri olduğuna dikkat çekmektedir. Bediüzzaman kendi yaşadığı dönemde bu üç görevin birden yerine getirilemediğini, bunu ancak Hz. Mehdi (as)'ın gerçekleştirebileceğini söylemektedir:
44) ÜÇ VEZAİFİ (GÖREVİ) BİRDEN:
Bediüzzaman eserlerinin pek çok yerinde Hz. Mehdi (as)'ın yerine getireceği üç görev olduğundan bahsetmiştir. Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın en önemli alametlerinden birinin bu üç görevi birden yerine getirmesi olduğunu belirtmektedir. Bu görevlerin birincisi materyalist, Darwinist ve ateist felsefelerle fikri mücadele yapılması ve bu akımların fikren tam olarak susturulmasıdır. İkincisi İslam dünyasının liderliğini üstlenerek İslam birliğinin sağlanması, üçüncüsü ise Kuran ahlakının ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetinin yeniden canlandırılmasıyla tüm yeryüzüne hakim kılınmasıdır. Ahir zamanda gelecek olan Hz. Mehdi (as), bu görevlerin üçünü birden yerine getirecektir. Bu alamet, onun tanınmasını sağlayacak ve onun en önemli özelliklerinden olacaktır.
Bediüzzaman eserlerinde Hz. Mehdi (as)'ın aynı anda, "SİYASET MEHDİSİ, SALTANAT MEHDİSİ VE DİYANET MEHDİSİ" olarak üç özelliğe birden sahip olacağını ve bu üç alanda birden Mehdilik yapacağını söylemiştir. Bediüzzaman, Kuran ahlakını dünya üzerinde hakim kılmak amacıyla önceki asırlarda da bazı Müslüman şahısların geldiğini, ancak bunların hiçbirinin, ahir zamanda Hz. Mehdi (as)'ın yapacağı üç önemli görevi bu şekilde birarada yerine getirmediklerini ifade etmiştir. Bu nedenle de ahir zamanın "BÜYÜK MEHDİ"si ünvanını alamadıklarını belirtmiştir.
Bediüzzaman bu anlamda, Risale-i Nur'un da Hz. Mehdi (as)'ın üç görevinden birincisi olan "imanı kurtarmak" görevini yerine getirdiğini söylemiştir. Ancak bu hizmetin dar dairede sınırlı kaldığını, Hz. Mehdi (as)'ın geniş dairedeki görevlerini ise ancak Büyük Mehdi'nin gerçekleştireceğini açıklamıştır. Hz. Mehdi (as) ortaya çıktığı zaman, hadislerde de belirtildiği gibi, Mehdiliğini iddia etmeyecek ya da bunun propagandasını yapmayacaktır. Hz. Mehdi (as)'ın burada sayılan büyük icraatları, bu kutlu şahsın ortaya çıktığının en büyük ispatı ve delili olacaktır.
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın "ÜÇ VEZAİFİ (GÖREVİ) BİRDEN" yerine getireceğini belirttiği bu sözüyle konunun önemini bir kez daha hatırlatmaktadır. Kendisi de dahil olmak üzere, önceki müceddidlerin hiçbirinin bunların üçünü birarada gerçekleştirmediğine dikkat çekerek, Hz. Mehdi (as)'ın o dönemde henüz gelmemiş olduğunu ifade etmektedir.
45) BU ÜÇ VEZAİFİN (GÖREVİN) BİR ŞAHISTA YAHUT CEMAATTE BU ZAMANDA BULUNMASI VE MÜKEMMEL OLMASI VE BİRBİRİNİ CERHETMEMESİ (BİRBİRİNE ENGEL OLMAMASI, ZARAR VERMEMESİ) PEK UZAK, ADETA KABİL (MÜMKÜN) GÖRÜLMÜYOR:
Bediüzzaman, "BU ZAMANDA" sözleriyle kendi yaşadığı dönemden bahsetmektedir. Ve kendi zamanında, Hz. Mehdi (as)'ın yerine getireceği üç görevi tek bir şahsın aynı anda yerine getirmesinin ve bu üç vazifenin birbirini engellememesinin mümkün olmadığını söylemektedir. Bediüzzaman bu kanaatinin  ne kadar güçlü olduğunu "PEK UZAK" ve "ADETA KABİL (MÜMKÜN) GÖRÜNMÜYOR" sözleriyle açıkça belirtmiştir. Bu da, Hz. Mehdi (as)'ın Bediüzzaman'ın yaşadığı dönemde ortaya çıkmadığını gösteren bir başka önemli delildir. Bediüzzaman'ın yaşadığı dönemde, üç görevin birden yerine getirilmesine imkan olmamıştır. Bediüzzaman ancak kendisinden bir asır sonra gelecek Büyük Mehdi'nin bu görevlerin hepsini yerine getireceğini bildirmektedir.
46) AL-İ BEYT-İ NEBEVİNİN (PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN SOYUNUN) CEMAAT-İ NURANİYESİNİ (NURANİ CEMAATİNİ) TEMSİL EDEN:
Bediüzzaman, eserlerinde birçok kez Hz. Mehdi (as)'ın hadislerde bildirildiği üzere "seyyid" yani "Peygamberimiz (sav)'in soyundan gelen bir kimse" olacağını,"kendisinin ise seyyid olmadığını" belirtmiştir. Bediüzzaman bu sözünde de bu konuya bir kez daha açıklık getirmekte, "AL-İ BEYT'İ NEBEVİNİN CEMAAT-İ NURANİYESİNİ TEMSİL EDEN" sözleriyle Hz. Mehdi (as)'ın "Peygamberimiz (sav)'in mübarek soyundan" olacağına dikkat çekmektedir. Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın bu önemli alametlerinden birini hatırlatarak kendisinin Hz. Mehdi (as) olmadığını ifade etmektedir.
47) HZ. MEHDİ (AS) VE CEMAATİNDEKİ ŞAHS-I MANEVİDE:
Bediüzzaman burada çok önemli bir gerçeği açıklamaktadır. Bu söz, Hz. Mehdi (as)'ın manevi bir kişi değil, bir şahıs olacağını  göstermektedir.
Zira Bediüzzaman, "Hz. Mehdi (as) VE cemaatindeki şahs-ı manevide" sözleriyle Hz. Mehdi (as)'ın şahsından ve onun şahs-ı manevisini oluşturan cemaatinden ayrı kavramlar olarak bahsetmektedir. Aradaki "VE" kelimesi, "Hz. Mehdi (as)'ın ve cemaatinin iki farklı varlık olduğunu" ifade etmektedir. Hz. Mehdi (as)'ın kutlu şahsıyla birlikte, bir de onun şahs-ı manevisini oluşturan bir cemaati olacaktır. Hz. Mehdi (as)'ın şahsı olmadan, böyle bir şahs-ı maneviden söz etmek mümkün değildir. Bediüzzaman da bu gerçeği ifade etmekte ve Hz. Mehdi (as)'ın bir şahıs olacağını müjdelemektedir.
48) ANCAK İÇTİMA EDİLEBİLİR (BİRARAYA GELEBİLİR, TOPLANABİLİR:
Bediüzzaman'ın açıkladığı üç büyük görev ancak ahir zamanda gelecek Hz. Mehdi (as)'ın yerine getirebileceği görevlerdir. Bediüzzaman, burada kullandığı"ANCAK" kelimesiyle bir başkasının bu görevleri başarmasının Allah'ın dilemesiyle "İMKANSIZ" olduğunu belirtmiştir. Çünkü Allah bu vazifeleri yalnızca Hz. Mehdi (as)'ın yerine getirebilmesini takdir etmiştir. Hz. Mehdi (as) da kaderinde böyle takdir edildiği için bu görevleri Allah'ın izniyle başarıyla yerine getirecektir. İslam tarihinde henüz bunu başaran bir kimse ya da topluluk görülmediği gibi, Bediüzzaman kendi yaşadığı devirde de bu durumun gerçekleşmediğini vurgulamaktadır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder